Kadınlar ve sendikalar: 2000’lerde örgütlü işgücüne katkı

Kanadalı sendika kuramcısı Linda Briskin makalesinde kadın sendikacıların başarısının emek hareketinin yapılarından özerk sendika içi kadın örgütlenmeleri ve toplumsal cinsiyet çalışmaları arasındaki stratejik dengenin korunmasına bağlı olduğunu vurguluyor. Ayrıca sendikalı kadınlarla feminist hareket arasındaki yapıcı işbirliğine de değiniyor.
Paylaş:
Linda Briskin *
Çeviri: Başak Küçükaksoy

Kanadalı sendika kuramcısı Linda Briskin makalesinde kadın sendikacıların başarısının emek hareketinin yapılarından özerk sendika içi kadın örgütlenmeleri ve toplumsal cinsiyet çalışmaları arasındaki stratejik dengenin korunmasına bağlı olduğunu vurguluyor. Ayrıca sendikalı kadınlarla feminist hareket arasındaki yapıcı işbirliğine de değiniyor.

Bu makale kadınlar ve sendikalar konusunu ele alıp, öncelikle kadın örgütlenmesinin sendikal dönüşüm üzerindeki etkisini incelemektedir. Kanada ve diğer birçok Batılı ülkede, sendikalar kadınların temsili, liderliği ve sendikal çalışmasının organizasyonu, ayrı örgütlenme, sendikal konuların yeniden tanımlanması, toplu pazarlık gündemini geliştirme sendikalar arası ve toplumsal hareketlerle ittifaklar,  koalisyonlar inşa etme konusunda önemli girişimlerde bulundular. Bu konularda aşılması gereken zorluklar sendikaların çalışma biçimlerini de değiştirdi, onları daha kapsayıcı ve daha demokratik uygulamalara yöneltti.

İşçiler arasında artan rekabetin temelinde yeniden yapılanma ve küreselleşmenin olduğu göz önüne alındığında, sendika stratejilerinin odağında eşitlik ve dayanışma, yani “çeşitlilikte birlik”in bulunması gerektiği görülür.  Bu, sendika ve işyerlerinde sadece toplumsal cinsiyete değil, aynı zamanda ırk, etnik köken, vatandaşlık, yetenek, yaş ve cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamaların da ele alınması anlamında gelmektedir. Bu farklılıkların dikkate alınması, sendika üyeleri arasında bölünmeler yaratmayacak; aksine mevcut farklılıkların tanınmasına yol açacaktır.  Böylelikle eşitlik sendikalarda pratikte de inşa edilecek ve dönüştürülmüş, kapsayıcı aynı zamanda aktivist sendikaların potansiyelini artırabilecektir. Gerçekten de, birçoğu geleneksel olarak ötekileştirilmiş olan bu çoklu işçi gruplarını örgütlemek, işçi hareketinin devamlılığının ana unsurunu oluşturacak, küresel düzeyde dayanışmanın karmaşıklığını aşmada temel bir dayanak sağlayacaktır.

Son günlerde tartışılmakta olan yeniden yapılanma, bölgesel entegrasyon ve küreselleşme kalıpları eşitlik kazanımlarını ciddi şekilde baltalamaktadır. Sağlık, eğitim ve refah programları gibi devlet hizmetlerine daha az fon ayrılması, esnek işgücüne artan talep, ulusal sınırlar ötesinde rekabetçi ücret pazarlığı, sözleşmesiz ve standart dışı, yarı-zamanlı, hizmet işleri, evde çalışma biçimlerinin oluşması, radikal bireycilik ideolojisi, (eşit olmayan bir şekilde yaş, ırk, yetenek, vatandaşlık ve sınıflarına bağlı olsa da) kadınlar ve azınlık işçileri olumsuz etkilemektedir..

Bu bağlamda, kadın işçilerin sendikalara her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Sendikalar, evlerini ve iş yaşamlarını etkileyen temel sorunlarla mücadele etmek için bir araçtır ve sendikal faaliyet sadece kişisel güçlenmeyi değil, siyasi farkındalığı ve kolektif dayanışmayı da teşvik eder.

Batılı sendikalar da erkek sanayi sendikaları tabanındaki erozyondan kaynaklanan üye sayılarındaki düşüş karşısında,  kadınlara ihtiyaç duyuyorlar. Sendikalar, yeniden canlanma ve büyüme için kadın işçilere, geleneksel desteklerinin yerini alabilecek olan ekonominin yeni sektörlerine güveniyor. Nitekim sendikalar, aynı anda hem evde çalışma ve geçici çalışma gerçeklerine yönelik stratejiler geliştirme, hem de örgütlenmemiş olanı örgütleme ihtiyacı duyarken, bir yandan da artan farklı üye gruplarını temsil etme görevini yükleniyorlar.

Bu konuları daha ayrıntılı olarak incelemeden önce, bazı genel açıklamalarda bulunmak isterim. Sendikalarda çalışan aktivistler ve akademik çevreler listesi üzerinden bazı görüşmeler yaptık. Akademide çok sayıda aktivist olması nedeniyle bu ikili konusunda epey bir zorlandım. Akademi genellikle sendikalı bir işyeri (sendikam 1997’de iki ay grev yapmıştı) ve şüphesiz bir siyasi uygulama alanıdır (örneğin, 2 Şubat 2000 tarihinde Kanada’da, öğrenciler erişim sorunları hakkında ulusal bir öğrenci grevi gerçekleştirdi). Ben de sendikalarda hem bir aktivist hem de bir akademisyen olarak yer aldım, yer alıyorum. Son 20 yıldır, önce Ontario Kamu Sektörü Çalışanları Birliği’nde (OPSEU) ve şu anda da York Üniversitesi Fakülte Derneği’nde (YUFA) sendika aktivisti olarak çalışıyorum.  Ortak editörlük yaptığım Sendika Kız Kardeşliği adlı derlemede 1983’ten beri kadınlar ve sendikalar hakkında yazmaktayım. (İlgilenenler aşağıda güncel referanslardan bazılarını bulabilir.)

Ancak, bu deneyimin sınırlarının da farkındayım. Araştırmamda Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve İskandinav ülkelerindeki sendikalara odaklandım. Bu ülkeler arasında sendikalı kadınların stratejilerinde ve sendikaların eşitlik uygulamalarında önemli farklılıklar göze çarpıyor. Fakat Doğu ve Güney ülkelerinde sendikalarda ve/veya sendikalar için örgütlenen kadın işçilerin durumu arasında çarpıcı bir biçimde farklıklar bulunuyor. Umarım bu yazı, kadınlar ve sendikalar arasındaki var olan bölünmeleri birleştirecek bir diyaloğu teşvik eder.

Sendikaların dönüşümü

Aşağıda özetle anlatılan başarılar, kadın sendikacıların sendikal katılım önünde önemli engellerle karşılaşmaya devam ettikleri gerçeğini unutturmamalıdır. Bu yazı, hem literatürde engellere yapılan vurgular karşısında kaynak oluşturmak, hem de sendikaların kadın sendikacıların stratejilerinden çok şey öğrenebileceklerine dikkat çekmek adına başarılara odaklanmaktadır.

Temsil

Temsil ile ilgili kaygılar sendikalarda üzerinde önemle durulan bir konu olmuştur. Kanada’daki pek çok güçlü sendika ve federasyonda, seçilerek gelinen en üst pozisyonlarda kadınların temsil yetersizliğinin aşılmasına yönelik olarak yönetici kademelere kadınları atayan ya da kadınlara yer açan pozitif ayrımcılık politikaları uygulanmaktadır. Kuşkusuz, bu stratejiler kadınların üst düzey yönetime katılımını artırmıştır.

Temsil konularındaki farkındalığın artmasının diğer alanlarda da yan etkileri olmuştur: Sendika üyesi için istihdam eşitliği; pozitif ayrımcılık gereği azınlıklar, geyler ve lezbiyenlere görünürlüğü sağlamak, her kademede sandalye ayırmak; eğitimlere katılımda eşit hak temsili; ve yerel temsiliyette cinsiyet dağılımını gözetmek anlamına gelir. Bununla birlikte, illa da üst düzey liderliğe odaklanılması, kadınların yerel ve enformel düzeyde liderliğini görünmez kılarak, onların sendikalarda zaten düşük olan statüsünü daha da kötüleştirebilir ve geleneksel örgütlenme biçimlerini ve erkek egemenliğini yeniden üretebilir.

Liderlik uygulamaları

Sendika içi kadın örgütlenmelerinde çalışan bazı kadın aktivistler ve liderler erkek egemen, hiyerarşik sendikal uygulamalara yanıt olarak, hesap verebilirlik, üye katılımını arttırma ve de temsilden ziyade katılımı vurgulayan yeni bir liderlik yaklaşımını, alternatif çalışma modeli olarak ileri sürüyorlar. Bu yeniliklerin birçoğu, tabandan gelen kadın hareketinin örgütlenme stratejilerine dayanıyor ve alt kademelerde çalışan aktivistler tarafından yapılan sendikal dönüşüm talepleriyle uyumluluk gösteriyor.

Sendika sorunlarının yeniden tanımlanması/ Toplu pazarlık gündeminin genişletilmesi

Son yirmi yılda, kadın sendikacılar çocuk bakımı, üreme hakları, cinsel taciz ve kadına yönelik şiddet, ücret eşitliği, pozitif ayrımcılık ve istihdam eşitliği gibi meselelerin ele alınması için sendikalara ciddi bir biçimde baskı yaptılar. Kadınlara dair sorunların gündeme getirildiği her durumda, sendikada bulunan erkekler ve sendika hiyerarşileri istinasız bir biçimde bu sorunları ele alan sendikaların meşruiyetini sorguladılar. Her zaferle (sendikal politikalara dair açıklamalarda yer alması, toplu pazarlık gündemindeki açılım, politikalarındaki değişiklikler), bir sendikanın meşrutiyetini belirleyen sınırlar değişti, işyeri ile ilgili görünen konulara ilişkin anlayış değişti ve toplumsal sendikacılığa destek arttı.

Bu dönüşümler iki önemli değişikliğe zemin hazırladı: Sendika sorunlarının (politikalarının) cinsiyetlendirilmesi ve farklı kimliklerin tanınması…. Toplumsal cinsiyet çalışmaları kavramı, sadece kadın sorunlarına özgü bir platformu tanımlamaktan çıkarak,  bütün cinsiyetçi uygulamaları kapsamıştır. Bu yaklaşım serbest ticaret, ekonomik yeniden yapılandırma, kıdem, sağlık ve güvenlik ve tele-çalışma üzerine yapılan tüm tartışmalarda açıkça görülmektedir. İkincisi, sorunlar çeşitli kadın grupları üzerindeki etkileri açısından sık sık irdelenmektedir. Örneğin, cinsel taciz tartışmalarında, beyaz olmayan kadınların yaşadığı farklı cinsel taciz biçimleri de tanınmıştır,  Aile ödenekleri görüşmelerinde, eşcinsel ve lezbiyen çiftleri dışlayan geleneksel ‘aile’ tanımları giderek daha fazla reddedilmektedir. Kuşkusuz, bu değişimlerin toplu pazarlık gündemi üzerinde de etkisi olmuştur. Toplumsal cinsiyet gerçeğini görünür kılmak, çıkarları benzerlerden oluşan genel işçi kavramını baltaladı ve soyut dayanışma çağrısının veya sınıf temelli ortak payda arayışının sendika hareketini güçlendirmek için yeterli olacağı düşüncesi reddedildi.

Ayrı örgütlenme

Anaakımlaştırma (mainstreaming )-çağrılarına rağmen (bkz. örneğin, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu 1995 raporu), kanıtlar ayrı örgütlenmenin (ILO dilinde ‘ayrı organlar’ ve bazen de öz örgütlenme ) giderek daha fazla kabul gördüğünü ve meşru hale geldiğini ortaya koyuyor. En azından sendikaların söylemlerinde ve yapıların resmi hale gelmesi için artan kolaylıklar bunu gösteriyor. Örneğin, Kanada Otomobil İşçileri’nin (CAW) tüzüğü, sendikanın tüm kademelerinde kadın komitelerini zorunlu kılıyor ve İngiltere’deki UNISON  kadınlar, siyahi işçiler, engelli işçiler ve gay ve lezbiyen işçilerin örgütlenmelerini   desteklemektedir.

Kendilerini kadınların sendikalarda güçlendirilmesine adamış olanlar ayrı örgütlenmenin kadın sorunlarının gettolaşması ya da marjinalleşmesine neden olabilecek stratejik sorunlar doğurabileceğine dikkat çekiyorlar. Giderek artan bir şekilde, kadınların sorunlarının çözümünde Gender Mainsteaming’i (toplumsal cinsiyetin anaakımlaştırılması stratejisini) alternatif olarak görüyorlar. Bununla birlikte, politikaların cinsiyetlendirilmesi kendi başına bir cevap değildir. Kadın sendikacıların başarısının devamının, emek hareketinin yapı ve uygulamalarından özerk bu yapılarla ana akımlaştırma arasındaki stratejik dengenin korunmasına bağlı olduğunu iddia ediyorum.

Kadınların mevcut sendikal yapılar içinde örgütlenme stratejisinin, erkek egemen sendikaların kadın sorunlarını marjinalleştirme eğilimleri ve kadın sorunlarına karşı duyarsızlıkları nedeniyle sınırlı kaldığı söylenebilir. Nitekim bir araştırmada, Avustralya’da, mevcut sendika liderlerinin kadın işçilerin sorunlarına duyarlı olsa bile, kadınları destekleme girişimlerini takip etmedikleri veya bu girişimlerini desteklemedikleri görülmüştür.

Deneyimler, sendika içindeki kadın örgütlenmelerinin marjinalleşmemeleri ve diğer sendika organları ile ilişkilerini koruyabilmelerinin, tüzük kuruluşları olmaları, seçimle gelen demokratik bir yapıya sahip olmaları ve çalışmaları için gereken mali kaynakların sendika fonlarından sağlanması gerektiğini gösteriyor.

Özerklik, sendikal uygulamaların temel revizyonunu destekler ve politik marjinalleştirmeyi ve genellikle ayrı örgütlenme girişimlerinde yerleşik olan kapsayıcılık ve demokratikleşme gibi radikal taleplerin azalmasını engeller.  Özerklik önlemleri, kadınların mevcut ekonomik ve siyasi politikaların yörüngelerine karşı haklarını (maaşlı tam zamanlı iş, sosyal refah önlemleri, sağlık hizmetleri, şiddete karşı koruma) savunmalarını sağlayan araçlar sağlar. Ayrıca sendikalı kadınlar ile kadın hareketi arasında ittifakların ortamını da hazırlar.

Sendikal yapılara entegrasyon örgütsel marjinalleşmeyi önler ve hem kaynak teminini hem de sendikaların toplumsal cinsiyet politika ve stratejileri için gerekli koşulları sağlar. Kadınların stratejik olarak sendika yapılarına yerleştirilmesini sağlayan entegrasyon önlemleri, sendikaların var olan tutucu değerlerini terk etmesine yardımcı olarak ve yeniden yapılandırmayı destekleyecektir.

Sendikalı kadınların ayrı örgütlenmesi, diğer ötekileştirilmiş grupların sorunlarının gündeme getirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılık kalıplarının vurgulanması, birçok sendikayı diğer işçi gruplarının sorunlarına karşılık vermeye teşvik etmiştir: Kanada bağlamında, göçmen işçiler, gay ve lezbiyen işçiler, ilk milletler (Kanada Yerlileri) işçileri ve engelli işçiler.

Kadınların ayrı örgütlenmesi önemli bir emsal de oluşturmuştur. Beyaz olmayan kadınlar ve erkekler, lezbiyenler ve gey erkekler ve yerli halklar sendika hareketi içinde, genellikle İnsan Hakları Komiteleri, Aborijin Daireleri (Aboriginal Circles) ve Pembe Üçgen Komiteleri (Pink Triangle Committees) aracılığıyla artan biçimde ayrı ayrı örgütleniyorlar. Ayrı örgütlenme, farklı bölgelerin güçlerinin bir araya gelmesi için de temel sağlayabilir; örneğin, sağlık ve güvenlik komiteleri ile Quebec’teki kadın komiteleri arasında kurulan bağlantılar daha önce göz ardı edilen kadınların iş sağlığı sorunlarını ele almayı kolaylaştırmıştır.

Ayrı örgütlenme stratejisinin, marjinalleştirilmiş kadın sendikacıların küreselleşme ve yeniden yapılandırma bağlamında örgütlenmesine önemli bir katkıda bulunabileceğine inanıyorum. Kadın sendikacıların stratejileri, sendikasız kadınlarla birlikte, ulusal sınırlar ötesinde de, kadın sorunlarının marjinalleştirilmesi olasılığını, iş ve ev hayatında ataerkil ve bireysel değerlerin neo-liberal çağrısını farkındalık temelinde ele almalı ve ayrımcılığa uğrayan gruplar arasında dayanışmanın güçlendirilmesine destek olmalıdır. Son 20 yıldır, ayrı örgütlenme bu stratejinin bu amaçlara katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir.

Sendikalar ve sivil hareketler arasında ittifak ve koalisyonlar kurma

Kanada ve diğer yerlerde uygulanan önemli bir strateji de, sendikalarda, siyasi partilerde ve feminist gruplarda yer alan kadınları ulusal, bölgesel ve yerel olarak işbirliği yapmak üzere bir araya getirmek için siyasi yapılar, sektörler ve kurumlar arasında ittifaklar ve koalisyonlar kurmak olmuştur. Bunun en başarılı – ama tek değil – somut kanıtı ise Kadın Statüsü Ulusal Eylem Komitesi / Comit * Canadien d’action sur le statut de la femme (NAC)’dir. 1997 yılında 25. yıldönümünü kutlayan NAC, 600’den fazla üyesi bulunan iki dilli bir çatı örgütüdür. Bu işbirliği, sendikalı kadınların feminist gruplarla birlikte çalışarak hem çocuk bakımı ve ücret eşitliği gibi kilit konularda birlikte hareket etmeyi hem de feminist taleplere karşılık vermesi için sendikal harekete baskı yapmayı amaçlamıştır. Sendikalı kadınların Kanada kadın hareketinin politikası ve uygulamaları üzerinde önemli bir etkisi olmuş ve bireysel çözümlere olan eğilimi zayıflatmış ve sınıf perspektifini tekrar gündeme getirmişlerdir.

Bu örgütlenme biçimi, sendikal hareket dışında bulunan gruplarla kurulan işbirliğinin meşruluk kazanmasına yardımcı olarak, sendikanın izolasyon geleneklerine karşı etkin bir biçimde mücadele ederek, Kanada sendikalarının şu anda uyguladığı koalisyon kurma modelini oluşturdu. Kuşkusuz, özelleştirme, işyerinde yeniden yapılanma, değişen devlet biçimleri ve dekomodifikasyon (metalaşmanın sınırlanması) süreçleri, ulusal ve uluslararası koalisyon ve ittifaklar sorununun stratejik olarak gündeme alınmasını sağlamıştır.

Toplumsal cinsiyet demokrasisi

Tüm bu girişimler, çok önemli ve farklı bir sendika içi bir demokrasi sisteminin, yani sadece temsilden ziyade katılımcı ve kapsayıcı yapıların, yolunu açmıştır. Kadın aktivistlerin tam katılım talepleri, işyeri sendikacılığının hizmet anlayışının sebep olduğu umursamazlığa karşı gelmiş ve sendika güç yapılarının değişimine yol açmıştır. Sendika üyesi aktivistler tarafından dile getirilen kaygılar ile olan benzerlikler dikkate değerdir.

Demokratikleşme vizyonu, birçok sendikanın kadınları ve diğer ötekileştirilmiş grupları dışlayan erkek egemen kültürün bürokratik, hiyerarşik, aşırı rekabetçi ve çoğu zaman demokratik olmayan uygulamalarıyla tam bir tezat oluşturmaktır. Bu nedenlerden dolayı, çocuk bakımı ve aile yükümlülükleri gibi gerçekleri dikkate alarak, sendikaların iç uygulamalarını daha demokratik, kapsayıcı ve daha erişilebilir hale getirmeyi amaçlayan ‘sendika içi toplumsal cinsiyet temelli demokrasi’ anlayışına ihtiyaç vardır. Bu, kadın işçilerin ihtiyaçlarının pazarlık gündemine alınmasının sağlanması ve kadın komiteleri gibi kadınların katılım düzeyini arttırıcı örgütsel yapıların oluşumunun teşvik edilmesi anlamına gelmektedir. ‘Toplumsal cinsiyet temelli demokrasi’nin dili, demokrasi ile ilgili soyutlayıcı kavramlardan kaçınmamızı sağlamakla birlikte, gay ve lezbiyen işçiler, beyaz olmayan işçiler, engelli işçiler gibi sendikalardaki diğer grupların demokratik vizyonlarını ve taleplerini yansıtmaması açısından sorunludur. Dolayısıyla, örneğin, engelli işçiler için sendikaların demokratikleştirilmesi, en azından, erişilebilirliğin artırılmasını sağlayacaktır.

Toplumsal cinsiyet temelli demokrasi henüz tam anlamıyla uygulanmasa da, sendika ideolojisinin köklü bir parçası olan eşitlik, dayanışma, adalet ve tarafsızlık ilkelerini hayata geçirmenin bir yoludur. Sendikalarda toplumsal cinsiyet temelli demokrasi mücadelesi kritik bir öneme sahiptir; hem kadınların işçi hareketine erişimini ve devamlığını, hem de kadının bu hareketin içindeki sesini duyurmasını sağlayacak olan anahtardır. Bu mücadele, patronla karşı karşıya kaldıklarında kadınların taviz vermemeleri için dayanak olacak ve sendikal hareketin ekonomik ve politik yeniden yapılandırmaya direnme kapasitesini güçlendirecektir.

Kuşkusuz, 21. yüzyıl için direniş merkezi olan sendikaların etkinliği, sendikal demokrasinin başarılı bir şekilde yeniden düzenlenmesine bağlıdır.

*  York Universitesi, Kanada, 8 Şubat 2000. Linda Briskin, Kadınlar, sendikalar, demokrasi üzerine eserleri bulunan Kanadalı Üniversite hocası ve sendika aktivistidir. 1983 yılında Lynda Yanz’la birlikte editörlüğünü yaptığı Union Sisters (Sendika Kız Kardeşliği) isimli kitap sendikalardaki kadın çalışmaları alanında bir klasiktir. Briskin’in Kanada ve İsveç sendikalarında kadın çalışmalarını anlatan kitapları ve sayısız makalesi mevcuttur.
http://www.hartford-hwp.com/archives/26/145.html

REFERANSLAR

  • Makalelere ulaşamadıysanız ve bir kopyasını istiyorsanız, eposta adresinizi yazara gönderiniz.
  • Briskin, Linda. (1999) “Autonomy, Diversity and Integration: Union Women’s Separate Organizing in North America and WesternEurope in the Context of Restructuring and Globalization.” Women’s Studies International Forum, Vol. 22, No. 5, pp. 543-554.
  • Briskin, Linda. (1999) “Feminisms, Feminization and Democratization in Canadian Unions.” In Feminist Success Stories/C*l*brons nos r*ussites f*ministes, eds. Karen Blackford, Marie-Luce Garceau and Sandra Kirby. University of Ottawa Press, pp. 73-92.
  • Briskin, Linda. (1999). “Unions and Women’s Organizing in Canada and Sweden.” In Women’s Organizing, Public Policy and Social Change in Sweden and Canada, eds. Linda Briskin and Mona Eliasson. Montreal: McGill-Queen’s University Press, pp. 147-183.
  • Briskin, Linda and Janice Newson.(1999) “Making Equity a Priority: Anatomy of the York Strike of 1997.” Feminist Studies, Vol. 25, No. 1, pp. 105-118.
  • Briskin, Linda. (1998) “Gendering Union Democracy.” Canadian Woman Studies/les cahiers de la femme 18 (1), pp. 35-38.
  • Briskin, Linda. (1994). “Equity and Economic Restructuring in the Canadian Labour Movement.” Economic and Industrial Democracy, 15 (1), 89-112.
  • Briskin, Linda and Patricia McDermott. (Eds.). (1993). Women Challenging Unions: Feminism, Democracy and Militancy. Toronto: University of Toronto Press.

 

 

Paylaş:

Benzer İçerikler

Toplumsal Tarih Şubat sayısında “ezberleri sorgulayan emek tarihini ele alırken” feminist tarihçilerin makalelerine yer veriyor. Bunun yanı sıra erkek tarihçiler de bu kez kadınları görmezden gelmemişler. Hadi hayırlısı, diyelim…
Feride Eralp ve Selin Top, hazırladıkları “Türkiye’de Feminist Hareketin Gündemleri ve Güncel Eylem Alanları” başlıklı raporla ilgili Kadın İşçi’nin sorularını yanıtladı.
Önümüzdeki dönemde küresel ve ulusal ekonomiler karmaşık ve çok sayıda zorlukla karşı karşıya kalacak. Üretim zincirlerinde kesintiler, gıdaya erişim, bölgesel savaşlar, enerji fiyatlarının ve enflasyonun yükselişi, göçler ve iklim krizi bunların başlıcaları. Bir an önce yaşamı merkeze alan, eşitliğe duyarlı, çevre yıkımının önüne geçecek ekonomik modellerin hayata geçirilmesi gerekiyor.
Kadın mühendis, mimar ve şehir plancıları, uzaktan çalışmanın yeni meselesi “buradayımcılık”tan ve “hazır ve nazırcılık”tan mustarip. Bu nedenle “bağlantısızlık hakkı”nı daha fazla dillendiriyorlar. İşsiz kalma ve temel ihtiyaçları karşılayamama konularında erkeklerden daha kaygılılar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!