Kadınların faturası yüklü: “Hayatımızdan vazgeçerek ödüyoruz her şeyi”

Her alanda yoğun ve ciddi emek harcadığımız halde, en temel ihtiyaçlarımızdan kısarak yaşıyoruz. Kimimiz kitap okumaktan vazgeçti, kimimiz elektrik süpürgesinden, saçını kurutmayanlar da var, ütüsüz giyinenler de, bazılarımız ise battaniye altında… Kısmayı da tasarruf etmeyi de organize etmek kadınlara kalıyor.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz ipekkdeniz@gmail.com

Her alanda yoğun ve ciddi emek harcadığımız halde, en temel ihtiyaçlarımızdan kısarak yaşıyoruz. Kimimiz kitap okumaktan vazgeçti, kimimiz elektrik süpürgesinden, saçını kurutmayanlar da var, ütüsüz giyinenler de, bazılarımız ise battaniye altında… Kısmayı da tasarruf etmeyi de organize etmek kadınlara kalıyor.

Kadınlar pandemi ile iyice artan ev ve işteki yük ile beraber şimdi de krizin yarattığı güvencesizlik ve artık sınırları zorlayan zihinsel yük ile mücadele etmeye başladı. İlk işten çıkarılan, çok hızlı ev sınırlarına hapsedilen kadınların krizle beraber bu sorunları katmerlenerek devam ediyor. Yaşam tarzından, alım gücüne, eğlenme ihtiyacından en temel ihtiyaçlarda kısıtlamalar çok ciddi boyutta. Aslında insanların ömrünü kısalttığı ile ilgili denk geldiğim bir tweeti düşününce, beslenme durumundaki değişiklik, artan stres, kaygı ve bunun süresi tabii kadına yüklenen yığınla rolle idare etme, tasarruf, yoktan var etme gibi somut durumlar da eklenince çok doğru bir yerde duruyor.

Kendini yetersiz hisseden adamların da bu yetersizliğin hıncını çıkaracağı kişiler oluyor genelde kadınlar. Korkunç zamlar karşısında işten çıkarmalar, maaşlara yapılan cüzi zamlar derken kombinin kaç saat açık kalacağı, kapatsak mı açsak mı, en ucuz site, market, pazar nerelerde var, hangi ışığı kapatsam gibi sıralamakla bitmeyen bu yükler kadınlara ait. Fahiş faturalar karşısında önlem almak, kısmak, harcamaları minimuma indirmek (en temel ihtiyaçlarda) kadınlara kaldı, işten çıkarılmazlarsa bu yükler, bir de işsizlikle mücadele edenlere binler eklendi maalesef. Elektrik faturaları son dönemlerde kadınların korkulu rüyası haline geldi. Malum ev idaresi ve tasarruf hala onlarla tanımlanıyor. Biz de çevremizdeki kadınlara elektrik zamlarını sorduk. Bakın kadınlar faturaları azaltmak için nasıl önlemler alıyor.

Muma döndük desem, yeridir

Sevgi: Asgarî ücretle çalışıyorum, bir çocuğum var. Üç kişilik bir aileye elektrik faturası şu anda 700TL. Doğalgaz 1200, su gelmedi daha… O kadar çok kısıyoruz ki, çocuk var bir de. Hastalansa yani kendimi suçlamaktan bir hal olurum herhâlde. Herkesin evde olduğu saatlerde, kullanılan enerji fiyatı yüksek oluyormuş. Ben de fırın kullanımını çok çok azalttım, çamaşırları gece yıkıyorum, lamba bile yakmamaya özen gösteriyorum. Gece kızım korkar falan diye arayı açık bırakıyorduk, artık onu da kapatıyoruz. Muma döndük, desem yeri yani. Ütüyü zaten yapmıyorum, eşime de izin vermiyorum, ütü gerektirmeyen kıyafetler giyiyoruz. Keetle alacaktım vazgeçtim. Doğalgazı da azaltmak için kalın kıyafetlerle geziyoruz evin içinde, kat kat kıyafet. Daha ne diyeyim bilemedim. Üst katta da annem var. Benzer kısıtlamayı o da yaptı. Bazen bu süreçte aynı evde mi otursak, diyorum, ama ne o ne bizim gönlümüzden geçen bu değil. Haa şu da var anneme uzun saplı gırgır aldık, elektrikli süpürgeyi de nadir açma kararı aldık. Bakalım fatura ne kadar düşecek, bu şekilde kim nasıl geçinebilir ki! Gerçekten kış geçsin diye dua eder hale düşürdüler bizi.

Sürekli neleri kısacağımızı düşünüyoruz

Demet: Saç düzleştirici mi hastaneye bırakmak zorunda kaldım, kitap okurken odanın ışığını açık tutmam gerektiği için artık uyumadan önce kitap okumuyorum, ütü çıkmasın diye tarzım olmayan kıyafetler giymek zorunda kalıyorum, çamaşır ve bulaşık makinesini hiç söylemiyorum bile tabii ki! Enerji tasarrufu yapalım çevremiz için ama bu durum başka yani. İnsanı ihtiyaçları da kısıtlamak zorunda kalıyoruz, memurun ve maaşım kadar vergi kesintisinin hesabını sormak hakkım sanırım. Bilgisayarımı ve radyomu dolaba kaldırdım ki diğer ay fatura yüklü gelirse acaba neyden kısayım derdi olmasın. Ben ailemle yaşıyorum, annem, babam, erkek kardeşim. Evde kalın kalın giyinmeye başladık, doğal gaz en kısıkta, TV karşısında battaniye ile oturuyoruz her birimiz, tabi annem ve ben sürekli bunları düşünen. Kendimize ait zamanlarımız yok denecek kadar azaldı. Erkek kardeşim bilgisayar oyunu oynamaya devam ediyor, babam daha sessiz neyse ki, hemen yapıyor söylediğimiz şeyleri. Yakında internet falan kapatmaya gideriz herhâlde.

Bilgisayardan film izlemek de lüks artık

Nurgül: Kimse sorumluluk almak istemiyor, zamlar bizden kaynaklı değil deniyor. Ne kadar sahipsiz hissedilen bir durum, özel şirketlere karşı. Zamlar almış başını gidiyor, orta da sorun çözecek ya da sorun olarak görecek kimse yok. İş yine bize düştü sanırım. Yani zamlar öyle küçük artışlar da değil, kocaman sıçrayışlarla oluyor. Tersi durum, maalesef elimizdeki gelirin de aynı oranda değer kaybettiği. Oturduğumuz yerde son sürat yoksullaşıyoruz. Geçinemiyoruz bu kadar net! Faturaları ödeyemiyoruz. Bu kıtlık doğal bir kıtlık değil, dersin ki evet iklimden kaynaklı ya da başka bir şey ama sebepler bunlar değil, tam anlamıyla birileri daha rahat yaşasın diye yıllardır çalıp çırpanların yarattığı bir durum. Bu krizin günah olan keçisi bizler, bu zamlı faturalara mahkûm ediliyoruz. Nasıl mı, hayatımızdan vazgeçerek! Evet, vazgeçerek ödüyoruz, şaka değil gerçekten evde hepimiz aynı yerde yani salonda, tek bir lamba altında oturuyoruz ve mümkün olduğunca elektrikli aletler kullanmıyoruz. Benim ayrı odam var ve her türlü hobimi ora da gerçekleştiriyordum. Kitap okumak, bir şeyler karalamak ya da yalnız kalmak, kaç zamandır kendimi salonda otururken buluyorum. Bir sonraki faturalar nasıl gelecek diye uykularımız kaçıyor. Ödediğimiz vergilerin zamların haddi hesabı yok. Resmen hayatımızdan kısıyoruz, daraltıyor ve daralıyoruz. Kitap okumak için ayrı oda da ışık yakmak lüks, bilgisayardan film izlemek lüks, kişisel bakım ürünlerini kullanmak zaten çok lüks oldu. Sağlığımız bozuluyor, bu denli stres herkesi hasta eder. Yetmiyor, yetiştiremiyoruz.

Fırını kullanmıyoruz

Emel: Başta şunu söyleyebilirim; Maaşımın zamlı haliyle geçen sene alabildiklerimin çoğunu alamıyorum. Yani aldığımız tüm ürün ve hizmetlerdeki fiyat artışı maaşımızla karşılanabilir olmaktan çıktı. Örneğin kendime ihtiyaca rağmen bir kazak almadım mesela bu yıl, idare ediyorum. Bunun üzerine faturalara yapılan zamlar da eklenince soyguna uğramış gibi hissettim. Yüksekokulda okuyan oğluma verdiğim harçlık dahi sınırlandı. Okulunun olmadığı günlerde kendisine harçlık olsun diye kafede garsonluğa gidiyor zaman zaman çocuk. Biz faturalar yüksek gelmesin diye mesela fırını kullanmıyoruz gibi sözde önlemler alıyoruz. Doğalgazı evi bir ısıtacak kadar açıp, yatarken mutlaka kapatıyoruz artık. Kullanmadığımız odanın peteğini, kapısını kapatıyoruz. Bunları komşularımız da böyle yapıyor. Kısacası insanca yaşamaktan gittikçe uzaklaşıyoruz.

Kedi için ışığı açık bırakırdım eskiden

Elif: Markete giriyorum, kendimi bakar halde buluyorum ve bu durum dakikalarca sürüyor. Ne almam gerektiğini yaşadığım kaygıdan dolayı unutuyorum sanırım. Birçok şeye ihtiyacım varken bir bakıyorum elimde ufacık bir poşet var. Defalarca marketten o halde çıktığımı biliyorum. Maydanozu ikiye bölmüşler oran olarak mesela dün sabah aldım, inanamadım. Küçücük maydanoz dahi kaç para olmuş. Faturalar mı? Evde hırka ile geziyorum. Nöbete gidince bir yerin ışığını kedi için açık bırakıyordum, kapatamıyorum ama içim daralıyor yani kapatsam mı kapatmasam mı diye sürekli kafamda dönen düşüncelerden çok sıkıldım. Arada canım kek bir şey yapmak isterdi gerçekten evimde kaç aydır hiç malzeme olmadığını fark ettim, bir iki malzeme eksik oluyor hep. Buzdolabım da market raflarına döndü. Gerçekten çok düşünür oldum ve yoruluyorum. Hala direniyorum tek yaşamak için resmen.

Biriktirerek yıkıyorum

Canan: Öğretmenim ve yurtta daha çok nöbet almaya başladım, düşük de olsa az para geliyor başka yerden. Evin sıcak kalması için en düşükte açık bırakıyordum şu an kapatıyorum. Gece de her akşam kapatıyorum, artık çorap ve yatak hırkam var. Bulaşık ve çamaşır makinasını çok çok az çalıştırıyorum, ikisini de biriktiriyorum ve mutlaka 23.00’ ten sonra yıkıyorum. Evde pek kalmamak yarıyor sanki. Ayrıca 21.00’ de ışık kapatma eylemine mutlaka katılıyorum.

Kısamıyorum çocuğum küçük

Ahsen: Kısamıyorum, çünkü çocuğum var ve çok küçük. Fakat aklımda sürekli tasarruf etme fikri var. Okulda da hep bu mevzu var gündemde bu aralar. Kombiyi evden çıkarken kapatanlar, sadece kullandıkları odaları açanlar, bir odaya tıkışanlar, battaniye ile yaşamaya başlayanlar sürekli benzer şeyleri dinliyorum arkadaşlarımdan. Tasarruf edememek bile beni geriyor diğer tarafta çocuğum ile ilgili taşıdığım kaygı. Elektrik aletlerini kullanmayı azalttım, gece makine çalıştırıyorum mesela.

Kadınlar var oldukları her alanda yoğun ve ciddi emek harcadıkları halde en temel ihtiyaçlarından kısarak yaşıyorlar bu dönem. Kısmayı da tasarruf etmeyi de organize etmek onlara kalıyor. Emeğimizden kat kat çalıp çırpanlar, bizim hayatlarımızı çalıyorlar çok açık. Yoksulluk, eşitsizlik, şiddet yaratılan bu eşitsiz ortamlarda daha da derinleşiyor. Her tür kriz kadına ayrı bir şiddet türü anlamına geliyor ve bizlerin payına daha sıkı bir mücadele hattı çizmek düşüyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Nasıl ki baş düşman Mehmet Şimşek ve onu atayanlar, onun üstündeki ulusal veya uluslararası büyük sermaye ve patriyarkaysa, burada da bizim ev içinde erkeklere karşı bir ideolojik şiddet uygulamamız gerekiyor. Birinci konumuzun bu olması gerekiyor. Muhakkak ki kamunun ve sendikaların bu konudaki görevleri de bizim propaganda konumuzdur ama hayatı ertelemeden dayanışarak hayatımızı değiştirmenin yollarını bulmamız lazım.”
İşçi ve emekli kadınlar, son zamlarla adeta ekonomik pranga içine sıkıştırıldı. Düşük ücretli sektörlerde çalışan ve cüzi bir emekli aylığı bağlanan kadınlar, bu “zam”larla açlığa ve ölüme mahkûm edildiklerini, belirtiyorlar. Konunun önemine binaen sendikacı ve işçi kadınlarla konuştuk.
Yukarıdaki başlık Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği tarafından 17 Eylül Cumartesi günü Cezayir Toplantı Salonu’nda yapılan uluslararası bir konferansın başlığıydı. Toplantıda vakfın konuyla ilgili raporu sunulduktan sonra, pandemi ile birlikte kadınları iyice zorlayan bakım emeğinin çeşitli biçim ve yönleri tartışıldı.
LC Waikiki’de çalışan kadın işçiler zor durumda; iş koşulları çok ağır ücretler çok düşük. Bir kadın “Firma yüksek hedefler belirliyor ama ücretlerimiz bu oranda artmıyor. İş yükümüz üç katına çıktı. İş bulamama korkusu ve kaygısı nedeniyle müşterilerin her türlü hakaret ve küfrüne katlanıyoruz. Burada vahşi kapitalizmin dibini yaşıyoruz.” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!