Kadınların Göç Hafızası Sergisi: “Ben hâlâ göç halindeyim”

Kadınların Göç Hafızası Sergisi Tütün Deposu’nda 6 Mart-6 Nisan’da ziyarete açıldı. Bu sergide; beş göçmen kadın sanatçının sadece tabloları değil, gündeliğin göçmenlikle nasıl dağıldığının şahidi olan kişisel eşyaları da yer alıyor.
Paylaş:

Kadınların Göç Hafızası Sergisi, kadına ve sanata düşmanca bakan rejimlerin hüküm sürdüğü coğrafyalarda, kültürel çoraklaşmaya inatla direnen, bir arada yaşamaya inanan, iklimimizi yeniden yeşerten cesur kadınların dayanışması ile mümkün olabildi.

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı (KEKBMV), tanıtım bülteninde, böyle anlatıyor serginin önemini. İstanbul-Beyoğlu’nun boğaza bakan kıyı semti Tophane’de bulunan Tütün Deposu’nda 6 Mart’ta açılışını gerçekleştirdiği bu sergiyi, “bir başlangıç” olarak görüyor.

Yürüttükleri “Ötekinin Hafızası” projesi kapsamında; “Türkiye’de yaşayan ve üretimlerini burada yapan, ülkelerindeki savaşlardan, otoriter rejimlerin baskılarından, yoksulluktan veya özgürlüklerinden mahrum edildikleri için kaçarak Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan” beş göçmen kadın sanatçının[1] eserlerini Kadın Eserleri Kütüphanesi arşivlerine kazandırmayı hedefliyor. Ve ekliyor:

KEKBMV, göçün kadın yüzünü sanat yoluyla hafızalarımızda saklamak ve korumak adına bir şeyler yapılması gerektiğine inanarak, 5 göçmen kadın sanatçının hikâyesini ve sanatsal üretimlerini arşivleyecek ve Kadınların Göç Hafızası Sergisi yoluyla paylaşacaktır. Bu doğrultuda Ötekinin Hafızası hem kadın sanatının hem de kadınlar özelinde göçün hafızasının korunmasını; göç-kadınlar ve sanat arasındaki ilişkinin, kadınların sanatsal perspektifinden yeniden anlaşılmasını ve anlatılmasını hedeflemektedir.[2]

“Göç etmek zorunda kalmak hiç aklımıza gelmezdi”

Bu yönlü bakıldığında serginin tek değerli yanının, duvarları süsleyen sanat eserleri ve o eserlerin her birinden taşan incelikler olmadığı açık. Bu sergi, en başta göç ve göçmenlik kavramlarını yeniden gündemimize taşıyor.

Suriyeli sanatçı Farah Trablsie’nin, ülkesini saçlarından asılan bir kadın olarak resmettiği Vatan isimli eseri, bu açıdan çarpıcı idi. Savaş yüzünden geride bırakılanları ve oraya dair hisleri dişileştiren bu eserin yaratıcısı olan Farah’ın sözleri, en az eseri kadar çarpıcı idi:

‘Ben böyle işi kabul etmem. Suriyeli bile kabul etmez.’ ‘Çok güzelsin, Suriyeliye benzemiyorsun.’ Her gün buna benzer cümleleri duymak çok üzücü benim için. Ya da tam evimin karşısında ‘Suriyeliler gidecek’ pankartının asılması.

Sergiyi gezerken düşündüğüm konulardan biri, yaşadığımız coğrafya ve onun ekonomik-politik tablosu karşısında hepimiz açısından göç ve göçmenliğin ne denli güncelliğini koruyan bir konu olduğuydu. Çünkü sanatçıların, her bir eserine yansıttığı göç izlerini takip ederken hem çok tanıdık renklerle karşılaşıyordu insan hem de çok tanıdık baskı mekanizmaları ile… Bu durumda göç ve göçmenlik, bizim dışımızda ve dayanışma temalı ele alınabilecek bir başlık olmanın ötesinde bir anlama sahip.

Göç etmek zorunda kalmak hiç aklımıza gelmezdi. Orası bizim özümüz. Göç etsek bile özümüze dönecektik ama öyle olmadı.” diyen Suriyeli sanatçı Walaa Tarakaji’nin bu sözlerindeki gibi; öylesine ani, öylesine tahmin edilemez, öngörülemez bir durum bu. Sergilenen resimler, fotoğraflar, heykeller, eşyalar… hepsi, bu duyguların izini taşıyor.

“Kadınları tek bir fotoğraf gibi gösteriyorlar”

Bu serginin, oryantalist yaklaşımları hedef alan bir yanı da var. Savaşlarla, açlık ve yoksullukla, erkek rejimlerle baskılanan Ortadoğu coğrafyasında kadınların bedenden özgürleşmeye, isyandan devrime dek birçok olguyla kurdukları ilişkiyi bu eserlerde görmek mümkün. Özellikle İranlı sanatçı Maryam Mazrooei’nin, tel örgülere sarılı Devrimimiz Bir Kadın[3] isimli tablosu ve yine İranlı bir sanatçı olan Sinur’un otoportreleri de dahil tüm çizimleri, bu açıdan ilham verici.

Ben bir gezginim. Afganistan’da, İran’da, Irak’ta ve başka ülkelerde yaşadım. Rejimlerin kurbanları olan, evin içindeki bastırılmış kadınları tek bir fotoğraf gibi gösteriyorlar. Biz İranlı kadınlar bu değiliz. Mücadeleyi hiç bırakmadık.” diyen Maryam’in eserleri, tam da bahsettiği gibi, Ortadoğulu kadınların mücadeleci ve renkli portrelerini içeriyor.

“Yaptığım her iş yaşadıklarımı kayıt altına almak için”

Sergide sanatçıların sadece tabloları yer almıyor. Örneğin savaş muhabirliği de yapmış olan Maryam’in bu ülkelerde çektiği fotoğraf kareleri, her sanatçının hayatını özetleyen kişisel fotoğraf albümleri, ülkelerinde yaptıkları işlere dair kimlikler, günlükler, kişisel eşyalar vb. de sergi alanında yer bulmuş durumda.

Tüm bu eşyalar, sanatçılara ait birer eşya olmaktan çok gündeliğin/sıradanlığın göçmenlikle dağılmasının birer şahidi gibiydiler. Sanatla, tüm bunlar kayıt altına alınıyordu; göç etmek zorunda bırakıldığı Suriye’de tiyatro eğitimi alıp bunun çalışmalarını yapan Walaa’nın da dediği gibi:

Türkiye’ye gelmeden önce senografi ve tiyatro hayatımın önemli bir parçasıydı. İnsanlar benim orada olduğum kişiyi unutmasınlar istiyorum. Yaptığım her iş yaşadıklarımı kayıt altına almak için aslında.

“Bu sergi benim için bir yolculuk”

Sergide yer alan sanatçılardan Sara Shahzadeh ile görüşme şansı da oldu. Sergi açılışına çalışmak zorunda kaldığı ve izin alamadığı için geç gelmişti. Çok heyecanlıydı…

Türkiye’ye dört yıl önce gelen Sara, İran’da olduğu gibi burada da özel sanat dersleri veriyor. Türkçe bilmediği için gelir gelmez İngilizcesini geliştiren Sara, bir dönem İngilizce dersleri verse de şimdi sadece İngilizce olarak sanat derslerine odaklanmış durumda.

Bu coğrafyada yaşamanın “sadece yabancılar için değil, artık herkes için zor olduğunu” söylüyor Sara. “Şimdi Türkiye’de herkes için zor yaşamak. Sadece yabancılar için değil. Ama bizim için daha zor. Çünkü kurallar her gün değiştiriliyor. Bu çok zor bir şey. Sürekli kendimizi değiştirmemiz lazım oluyor. Bir gün bir şeye karar veriyorsun ama yarın değişebiliyor.

Sergi üzerine konuştuğumuzda “Sanat benim hayatımın önemli bir kısmı. O yüzden bu sergi benim için çok önemli. Çünkü hatıralarımı hatırladım. Nasıl böyle oldu? Neden yaptım? Hayatımı neden ve nasıl değiştirdim? Bu sergiye hazırlanırken benim için bir yolculuk oldu” diyor. Ve bu sergi sayesinde Türkiyeli ve Suriyeli sanat çevreleri ile tanıştığını anlatıyor.

Göçümün nerede başladığını bilmiyorum. Ben hâlâ göç halindeyim” diyen Sinur ve diğer sanatçıların ve dünya halklarından kadınların göç hallerini 6 Nisan’a, dek Tütün Deposu’nda ziyaret edebilirsiniz.


[1] Farah Trablsie, Maryam Mazrooei, Sara Shahzadeh, Sinur, Walaa Tarakaji

[2] Proje Tanıtım Kitapçığı’ndan.

[3] Maryam; bu eserini, İran’da 2022’de Mahsa Jina Amini’nin katledilmesinin ardından başlayan isyan günlerinde katledilen gençler ve İranlı şairler için “bir anıt” olarak görüyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!