türkiye’de neoliberalizmin yerleşmesi 1980 darbesiyle birlikte başladı. darbeden sonra kurulan ilk sivil hükümetin başbakanı turgut özal madeni eşya sanayicileri sendikası’nın (mess) genel sekreteriydi, ünlü 24 ocak kararlarını, darbeden önce kaleme alan da oydu.
bu sürecin emekçilerin hayatına önemli etkileri oldu. geçmişte, özellikle vakko, netaş, gripin gibi örgütlü fabrikalarda çalışan işçiler, iyi ücret alır, insana yakışır bir hayat yaşayabilir, sinemaya tiyatroya da gidebilirdi. darbenin sebep olduğu sendikasızlaştırma hamlesinin de etkisiyle, bu durum değişti.
yine geçmişte, eğitimle kaderini değiştirmek mümkündü. yoksul ailelerin iyi okuyan çocukları, eğitimle kaderlerini değiştirebilirdi. yarı aç yarı tok da olsa, hukuk, tıp, mühendislik gibi fakülteleri bitirdikten sonra, deyim yerindeyse sırtları yere gelmez, birkaç yıl içinde iyi para kazanıp ailelerinin durumunu da değiştirebilirlerdi.
neoliberalizm olarak tanımlanan süreç bu imkânı da ortadan kaldırdı. geçmişte “serbest meslek sahibi” sayılanlar, avukatlar, hekimler, dişçiler işçileşti yani onlar da ücret karşılığı çalışmak zorunda.
bu durum onlar için hayal kırıklığı anlamına geliyor ama her toplu hayal kırıklığı gibi toplumu dönüştürücü dinamikler ve önemli örgütlenme olanakları da sunuyor. söylemeye de gerek yok; bunların tahlil edilmesi ve değerlendirilmesi çok gerekli ve doğru.
ancak, bu gelişmeye yani küçük burjuvazinin işçileşmesi olarak tanımlayabileceğimiz sürece eşlik eden, kadınların işçileşmesi ayrı bir kapsamda ele alınmalı. bu ikisi eşzamanlı olsa da farklı süreçler.
sermayenin ucuz işgücü ihtiyacıyla kadınları da ücretli emeğin içine çekmesi, aynı süreçte ciddi bir biçimde arttı. nitekim türkiye’de feminizmin bu kadar hızlı gelişmesinin bir sebebi de bu sürecin ortaya çıkarttığı dinamikler. daha önce evde ücretsiz çalıştıkları için, ailelerindeki ücretli çalışan erkeklerin bütün bakımını üstlenmeyi normal gören kadınlar –ki bunu “işbölümü” olarak tanımlayan “eşitlikçi” teoriler hâlâ dillendirilebiliyor- kendileri de ücretli çalışmaya başlayınca buna itiraz eder oldu.
aynı zamanda, ücretli çalışma onlara evlilik dışında yaşama seçenekleri sundu. muhafazakârların “boşanma oranları artıyor, aile çöküyor” diye tepinmeleri bu süreçle yani kadınların başka yaşam alternatiflerine ulaşmalarıyla ilgili!
ücret farkı!
iki yıl oldu, birkaç alman kadın arkadaşla çocuk sahibi olma konusunda sohbet ediyorduk; almanya’da akademide çalışan kadınlar arasında çocuk doğurduktan sonra, bebeğe bakmak için işi bırakmanın yaygın olduğunu çünkü kadınların erkek partnerlerinden daha düşük ücret aldığını anlattılar!
kadınlar dünyanın hemen her yerinde hâlâ eşdeğerde işe eşit ücret alamıyor. dünyanın hemen her yerinde, çocuklarının bakımını tek başına ya da akrabaları olan başka kadınlardan destek alarak sürdürüyor. dünyanın hemen her yerinde, iyi ücret getiren bir meslek sahibi olmalarını sağlayacak eğitime ulaşmak kadınlar için daha zor. herhangi bir meslekte ilerlerken hem cam tavanla hem de cam uçurumla karşı karşıya kalıyorlar. dünyanın pek çok yerinde sendikalar kadınların ihtiyaçlarını ve taleplerini karşılama ve onlara yönetimlerde yer verme konusunda isteksiz.
bu tespitler çoğaltılabilir. bütün bunlar dünyanın hemen her yerinde feminizmin önünde duran meseleler. ama şuna şüphe yok; kadınlar için işçileşmek yani ücretli emek gücünün parçası olmak, küçük burjuvaziden farklı olarak bir hayal kırıklığı değil, özgürleşme dinamikleri sunuyor.
gerçek hayatta bunu görmek zor değil ama teorik olarak anlamak için patriyarkanın bağımsız bir sistem olarak varlığının ve işleyişinin farkında olmak gerekiyor. bu, kapitalizmin kadınlara daha düşük ücret, daha kötü çalışma koşulları sunmasının da sebebi, dolayısıyla mücadelesini ücretli emeğin hakları ve kurtuluşuyla sınırlayanların da ilgilenmesi gereken bir konu.
çok kolaylıkla ve genellikle üzerine düşünülmeden telaffuz edilen üçlü sömürü aynı zamanda farklı sistemlere tekabül ediyor. kadınlar, patriyarkal sömürü altında, bu sebeple kapitalist sömürünün daha ağır biçimlerini yaşıyorlar ve sömürgecilik ve emperyalizmin daha farklı etkilerine maruzlar.
ama işçileşmek yani ücret karşılığı sömürülebilmek, kadınlar için, boğaz tokluğuna sömürüldükleri patriyarkal sömürüyle mücadele açısından imkânlar sunuyor. o yüzden aynı kelimeyle anılsa bile küçük burjuvaların işçileşmesinden çok farklı bir süreç.
nitekim, boşanmaya karar veren bir “ev kadını” o imkânlara ulaşabilmek için iş aramaya başlıyor. hayat ağacının yeşil, teorininse gri olduğu ne kadar doğru değil mi?