Ege Öztokat, editör, gazeteci ve araştırmacı. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunu, aynı okulda İletişim Sosyolojisi yüksek lisansı yaptı. Toplumsal cinsiyet ve kültür konularında çalışan Ege’nin Tuna Nasser’in hayatını konu aldığı Yelpazem de mi Sıkıyönetime Giriyor isimli biyografik romanı geçtiğimiz ocak ayında Kırmızı Kedi yayınevi tarafından okurlara sunuldu. Onunla Özyeğin Üniversitesi’nde 100. Yıl Etkinlikleri çerçevesinde yapılan sempozyumda tanıştık. Neriman Hikmet konusunda bir bildiri sunan Ege ile söyleşelim istedik.
Neriman Hikmet’i çalışmaya nasıl, hangi vesileyle başladın?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden değerli hocamız Seval Şahin benim kadın hikâyeleriyle ilgilendiğimi biliyordu, Cumhuriyetin erken yıllarında eserler üretmiş ama tarihte kaybettiğimiz, hakkında çok bilgi sahibi olmadığımız kadınlarla ilgili bir araştırma yapacaktı. Bu proje vesilesiyle beni Neriman Hikmet’le tanıştırdı. Bu dönem kendisiyle ilgili çok fazla araştırma yaptım ama kaynaklar kısıtlı olduğu için bu çok zor bir süreç oldu. Başka yazarların biyografilerinde geçen üçer beşer cümle vardı, günden güne NadirKitap’a düşmesini beklediğim birkaç kitabı vardı, sonra üniversitelerin öğrenci işleri arşivlerine, Feriköy Mezarlığı’nın kayıtlarına kadar bütün kapıları zorlayarak edindiğim tüm bilgileri topladım. O projenin çıktıları yayımlanmadı ama ben Neriman Hikmet’le tanışmış ve hayatıyla eserlerini kapsamlı bir şekilde araştırma fırsatı edinmiş oldum.
İlk romanı; “Köyün Dulları”
Neriman Hikmet kimdir?
Gazeteci, yazar ve şair Neriman Hikmet (1912-1987) erken cumhuriyeti dönemi kadın hareketinin önemli kalemlerinden biri. Hikmet hem kurgu eserlerinde hem de gazetecilik faaliyetlerinde sosyal konulara eğilmiş.
Dul kalmış bir kadının köyde yaşadığı zorlukları anlatan ilk romanı “Köyün Dulları” 1944’te yayımlandı. Ankara’da mezarlıkları gezdiği röportajları 1966 yılında “Ankara Kabristanlarında Açan Güller” ismiyle kitaplaştırıldı. 1975’te “Mevlana: Bilimsel Gerçeklik Açısından Varoluş Felsefesi” adlı kitabını yayımladı.
1937 yılında Haber Gazetesi’nde muhabirliğe başladı. Tan, Şehir, Tanin, Yeni Sabah (eski), İkdam, Vatan, Vakit, Medeniyet, Millet, Ankara Telgraf ve Kudret gazetelerinde yazdı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi ve Basın Şeref Kartı sahibiydi.
O dönem sol görüşlü gruplarının mücadele alanı yasal yayınlardı. En azından edebiyat alanında görüşlerini sergilemek için süreli yayınlar yapıyorlardı. Hikmet de 1936’da Dilâver Berkman ile gençlik, edebiyat ve sanat dergisi Doğuş Mecmuası’nı çıkardı. 1937’de çıkan, sonradan Türkiye Komünist Partisi’nin yayın organı olarak işlev gören Yeni Edebiyat Dergisi’nin imtiyaz sahibi Hikmet’ti. Kemal Sülker’in aktardığına göre Hikmet, yayının finansmanını babasından miras kalan evi satarak sağlamıştı.
1931’de yayımlanan Konya Yolunda Tahassüsler, 1935’te yayımlanan Tren isimli iki şiir kitabı da var.
Hikmet, 1948’de bir grup arkadaşıyla birlikte “Gazetelerin Yazmadığı, Partilerin Konuşmadığı Hakikatlar” adlı broşürü çıkardı. Bu broşür Temmuz 1948’de Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklandı ve toplatıldı. Birden çok kez gözaltına alındığını biliyoruz ama dava dosyalarıyla ilgili detaylı bilgiye sahip değiliz.
Neriman Hikmet ve Suat Derviş arasındaki arkadaşlık, yoldaşlığı anlatabilir misin?
Neriman Hikmet ve Suat Derviş çok yakın dostlardı. Haber, Yeni Edebiyat, Kuvvet gibi, çalıştıkları dergiler ve gazeteler genellikle paralel gitmiş. Birlikte çalışmışlar, birlikte dergi çıkarmışlar, hatta birlikte gözaltına alınmışlar… 1970’li yıllarda birlikte Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşunda aktif görev aldılar. Mesleklerinin sonlarına doğru muhalefetin sözcüsü olarak Ankara’da çıkmaya başlayan “Kuvvet” gazetesine birlikte geçtiler.
Kemal Sülker, Derviş’in son yıllarını aktarırken “En yakınlarından şair ve yazar Neriman Hikmet kızıymış gibi ona bakıyordu” diye yazmış. Bir dönem birlikte yaşadıklarını biliyoruz.
Hikmet de Suat Derviş’in vefatının ardından gazetede şöyle yazmış;
“Hastaneden Feriköy kabristanındaki eşinin yanına defnedildi. Bir zamanlar Babıâli’de bir kadın yazar vardı. O herkesin, büyük, küçük her yaşta, her fikir ve politikada olanın Suat ablası idi. Güzelliğine güzel, neşeli, zeki, espri dolu konuşmalarıyla, sohbetiyle meclisi doldururdu. Büyük aydın bir Türk kadınıydı. Eskilerden bir âbide daha yıkıldı. Bu son yıllarda Türk Basını neler ve kimleri kaybetmedi ki…”
Kimliğini gizleyerek işçilerle röportajlar yaptı
Suat Derviş’e göre görünmezliğinin, hakkındaki bilgilere çok zor ulaşıyor olmamızın onu tanımamamızın nedeni sınıfsal olabilir mi?
Neriman Hikmet bir demiryolu işçisinin çocuğu, yoksul bir arka plandan geliyor, Suat Derviş gibi yabancı dil bilmiyor, Derviş’e açılan birçok kapı ona açılmıyor. Derviş, çevresinde saygıyla anılan Baraner’le evli, Neriman Hikmet hiç evlenmemiş. İnsanların yazdıklarından Hikmet’in isminin o hayattayken, kariyerinin zirvesindeyken bile çok anılmamış olduğunu anlıyoruz. Neriman Hikmet’in Suat Derviş’e göre görünmezliğinin birçok sebebi var; karakterleri çok farklı. Derviş çok daha fazla eser üretmiş, kariyeri çok farklı noktalara gitmiş. Sınıfsallık tabii ki bu nedenlerden biri olabilir.
Neriman Hikmet’in gazeteci kimliği çerçevesinde yaptığı işler son derece önem taşıyor. Bize örnekler verip kısaca söz edebilir misin?
Hikmet’in röportajları çok değerli. İşlerini çok güzel örneklediğini düşündüğüm “Bir İşçi Gibi Fabrikada Çalıştım; Hizmetçilik Yaptım!” başlıklı yazı dizisi. Haber Gazetesi’nde yayımlanan bu yazı dizisini geçtiğimiz yıl değerli bir araştırmacı olan çalışma arkadaşım Cemre Zekiroğlu dijitalleştirdi ve dijital dergi Kupür’de yayımladı. Hikmet, bu yazıda kimliğini gizleyerek farklı ortamlarda işçi olarak çalışıyor ve izlenimlerini, çalışma arkadaşlarından aldığı görüşleri aktarıyor. Erken cumhuriyet döneminde çalışma hayatına giren genç kadınların deneyimleri üzerinden 30’ların sonu 40’ların başında İstanbul’da işçilerin çalışma koşullarına ve sosyal yaşamına ışık tutuyor.
Genel olarak fabrikada, özel bakım işleriyle çalışan kadınlarda da sağlık sistemlerine ve ilaçlara erişim eksikliklerini gözlemliyor. Fabrikaların koşulları zaten çok kötü, sabah 4.00’te yağmur başlayınca üzerlerine çatıdan su akarken çalışmaya devam etmeye zorlanıyorlar. Fabrikadaki mesai arkadaşlarının çoğu ailelerine bakmaya çalışan kız çocukları. Ev işçileri ise bazen karın tokluğuna ve kalacak yerleri olsun diye, para almadan çalışıyor. Hiçbirinin sosyal hayatı yok, hepsi ailelerine bakıyor. Hiçbirinin mesai bitiminde biten mesaisi, boş zamanı yok. Bu koşullar aslında günümüzü de andırıyor. Hikmet’in gözlemleri hem dönemine hem de kadınlık deneyimine yansımalar açısından çok değerli.
Hakkındaki cinsiyetçi söylemler
Sanatkritik’te yapmış olduğun podcastte söz ettiğin gibi Neriman Hikmet’le ilgili yorum yapan erkeklerin söylemi son derece cinsiyetçi. Bu konuda neler söylemek istersin?
“Çelimsiz,” “albenisiz”, “boynu bükük”, “usul”, “ılık”, Yeni Edebiyat’ın imtiyaz sahibi olmasıyla ilgili “paravan” gibi negatif sözcükler bunların bir kısmı. Nevzad Sudi “Bir kez konuşmaya başladı mı bilgisiyle; kesin, doğru yargılarıyla, eleştirileriyle ilginçleşir, çekici bir kişiliğe bürünüverirdi; bayağı güzelleşir, dirileşirdi” yazmış. Liz Behmoaras da “Görünüşüne aldanıp onu kendi halinde, hiçbir özelliği olmayan, hatta biraz ‘geri’ bir çömez sanmak hataydı” yazmış. Behmoaras’ın bu şekilde aktardığı sözcüklerin asıl kaynakları kim bilir neler demiştir… Açıkçası bilmediğim için çok mutluyum.
Bunlar arasında beni en çok rahatsız eden Hikmet’in evlenmemiş olmasıyla ilgili bir takıntı. Çok sevilen ve aktarılan bir anekdot, çevresinin onu “evlendirmeye çalışmış” olması. Google’larsanız Neriman Hikmet hakkında göreceğiniz üçüncü, dördüncü cümleler hep Hikmet’in bekar olması ve farz edilmiş bekaretiyle ilgilidir. Açıkçası bu ifadeler her karşılaştığımda beni biraz sarsıyor. Belki de bu kültürel ortamda tanınmak, öne çıkmak istememesinin sebeplerinden biri budur. Bu yüzden geride durduysa hangimiz onu suçlayabilir ki?
Neriman Hikmet’le ilgili çalışmanın hangi aşamasındasın, bundan sonrası için ne yapmayı düşünüyorsun?
Şu an, şimdiye kadar edindiğim bütün bilgileri derlediğim bir makale üzerinde çalışıyorum. Umudum eserlerinin tekrar yayımlanması ve tefrikalarının kitaplaştırılması. “Cumhuriyet’in 100. Yılında Kadın Hareketi Tarihini Yeniden Düşünmek” konferansında hocalarımız “kadınların tarihini kadınlar yazar” dedi, umarım Neriman Hikmet yazdığımız bir kalem olur.