Kadınların yaşadıklarına gözünü kapatan bir düzenleme… EYT

“Emekli olamıyorum. Yaşa değil, prim eksiğine takıldım. Üç buçuk yıl daha çalışmamı gerektiren bir prim eksiğim var. Neden eksik? Erkek egemen toplumun bize dayattığı şeylerden dolayı…”
Paylaş:
Mürüvet Yılmaz
Mürüvet Yılmaz
dramahewi@gmail.com

Meclis’te 8 Eylül 1999’da kabul edilen 4447 sayılı Kanun (İşsizlik Sigortası Kanunu) ile emeklilik için kadınlarda 40-56 arası, erkeklerde ise 44-58 arası değişen yaş koşulu ile 5 bin ve 5 bin 975 gün arası değişen prim gün sayısı koşulu getirildi.* Emekçilere mezarda emeklilik dayatıldı. Sonrasında emekçiler, mezarda emeklilik yasasına karşı mücadele ettiler. Bir günde el konulan, gasbedilen emeklilik haklarının geri verilmesini istediler. Maruz bırakıldıkları adaletsizliğe dikkat çektiler.

Ve sonunda, neredeyse yirmi yıldır emeklilikte yaşa takılanların sesini duymayan siyasi iktidar, seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte yeni bir düzenlemeye gidileceğini açıkladı. Yaş sınırının kaldırıldığı duyuruldu. Böylece 8 Eylül 1999’dan önce sigorta girişi olan emekçiler, yaşa takılmadan emekli olabilecek. Tabii düzenleme Meclis’e gelebilirse…

“Müjde” olarak lanse edilen yasa önerisi, söylendiği gibi yılbaşından önce Meclis’te görüşülüp Resmi Gazete’de yayımlanmadığı gibi, EYT’lilerin önüne prim açığı gibi engeller çıkarıyor. Peki, kadınlar bu süreci nasıl yaşıyor? Ücretsiz, ulaşılabilir kreşlerin olmadığı; bakıcı ücretlerinin bir maaşı alıp götürdüğü, tüm bakım yükünün kadınların omzuna yıkıldığı koşullarda, emekli olmaya yetecek kadar çalışabildiler mi? Düşük ücretli, kötü işlerde; birçoğu yarı zamanlı, pek çoğu güvencesiz çalışan kadınlar primlerini ne kadar ödeyebildiler? Şimdi ne yapmayı düşünüyorlar?

Sokakta, lokantada, mahallede karşılaştığımız kadınlara EYT düzenlemesiyle ilgili düşüncelerini sorduk.

-Emeklilikte yaş koşulu kalktı. Ne düşünüyorsunuz?

İki kadın birbirine baktılar. “Sigortamız bile yok” dediler.

-Niye?

-‘Niye’si mi var? Kendimizden önce başkalarını düşünmekten…

Sonrasında merdiven silen, gündelik tekstil işçiliği yapan başka bir kadınla, Temine Arslan ile buluştuk. Onunla hem çayımızı içtik hem de uzun uzun sohbet ettik.

“Eksik primleri tamamlamak zorundayım. Ama nasıl? Onu tam bilmiyorum. SGK ‘Doğum borçlanması olmaz’ diyor. Aslında benim koşullarıma en uygun olan bu. Ama olmuyor. Bu durumda emekli olamıyorum.”

Üç buçuk yıl prim eksiğim var

Temine Arslan kimdir? Tanıyabilir miyiz?

Temine Arslan

1976 İstanbul doğumluyum. Evliyim. İki tane kızım var. İstanbul Sultangazi’de, Gazi mahallesinde oturuyorum.

Emeklilikte yaş engeli kalktı. 8 Eylül 1999 öncesi yürürlükte olan yasada olan haklara geri dönüldü. Sen de yaşa takılmıyorsun sanırım. Bu yasa önerisine göre emekli olabiliyor musun?

Yasa açıklandığı gibi çıkarsa emekli olamıyorum. Çünkü önümde prim engeli var.

Prim engeli derken…

Benim 99 öncesi sigorta girişim var. Sigorta girişimin olduğu zamandan bu yana zaman zaman çalıştım. Doğum, çocuk derken ara vermek zorunda kaldım. Yaklaşık üç buçuk yıl kadar prim eksiğim var. Bunu tamamlamam gerekiyor. Doğum borçlanması ile tamamlamak için SGK’ya gittim.

SGK’nın dediğine göre primim çok eksik, bunu doğum borçlanmasıyla kapatamıyormuşum. Birkaç kez doğum borçlanması yaparak ödemek istediğimi söyledim. Eksik primleri ancak çalışarak ödeyebileceğimi, doğum borçlanmasını istersem yapabileceğimi ama eksik olan primleri tamamlamaya bir yararı olmayacağını söylediler. Bu durumda emekli olamıyorum. İlerleyen zamanda tekrar gidip sormayı düşünüyorum

Ne yapacaksın peki?

Tamamlamak zorundayım. Ama nasıl? Onu tam bilmiyorum. SGK “Doğum borçlanması olmaz” diyor. Aslında benim koşullarıma en uygun olan bu. Ama olmuyor. Belki üç buçuk yıl çalışmam gerekecek. Çalışmaya alternatif olarak başka bir şey olur mu? Onu da bilmiyorum. Belki eksik primi karşılayacak para olabilir. Eğer para ile eksik primi ödeyebileceksem, o zaman ailece oturup koşullarımıza bakmamız gerekecek. Çocukların okulları, kursları…

Birçok kişiden daha önceleri duyuyordum. Prim açığını kapatmak için bankadan kredi çekiyorlar. Borçlanıyorlar. Ben ne yaparım? Açıkçası şu an emin değilim. Zaman gösterecek. Biraz da koşullarım neye elveriyorsa onu yapmayı planlıyorum. Doğum borçlanması geçerli olsaydı, geride kalan eksik primler için bir şey düşünebilirdim.

‘Sen evde otur, çocuğa bak, çalışmana gerek yok’

Pek çok kadın seninle aynı durumda şu an. Prim eksiği nedeniyle emekli olamıyorlar. Bunun hayalini bile kuramayan yüz binlerce kadın var. Neden sence?

Emeklilikle ilgili kendi yaşamımda da çevremde de gördüğüm şey, kadınların her zaman sıkıntı yaşadıkları. Ben çocukluğumda, gençliğimde de görüyordum bunu, şu anda da görüyorum. Kadınlarla konuşuyoruz. Okula gitmekten tutun çalışmaya kadar, her yerde kadın-erkek eşitsizliği var. Erkeklerle aynı koşullarda çalışıyor ama daha düşük maaş alıyor kadınlar.

Her zaman ailede erkeklere öncelik verildiği için, önce erkekler sigortalı olsun, önce onun işi olsun, onun yarını garanti olsun, kadın nasıl olsa evlenir, evlendiğinde kocası zaten ona bakar, onunla ilgilenir gibisinden düşünülüyor. Evlendiğinde koca da otomatikman aynı bakış açısını sürdürüyor. “Evlendik, sen otur, ben çalışıyorum, senin çalışmana ihtiyaç yok” diyorlar. Kısmen benim yaşamımda da böyle oldu. “Sen annesin, sen kadınsın vs.” derken birçok şeyden uzaklaşıyorsun.

Tekrar sizin sorunuza, prim eksikliğinin nedenine gelirsek, erkek egemen toplumun bize dayattığı şeylerden dolayı… Ben de aynı şeyleri yaptım. “Sen çocuğa bak. Ben çalışıyorum zaten, senin çalışmana ihtiyaç yok” dendi. Ama aslında insan sadece paraya ihtiyacı olduğu için çalışmaz. Sosyal hayata katılmak için de çalışabilir. Ona da ihtiyacımız var. Kendimizi iyi hissetmek, dışarıda olmak için de çalışmayı isteyebiliriz.

Çocukları bırakabileceğin ücretsiz kreş, anaokulu olsa daha kolay olur muydu?

Bunun eksiliğinden dolayı çalışamadım. Birçok kadın da böyle yaşamış. Bu aralar çok kadınla konuşuyorum. Emeklilik gündemde ya, bir araya geldiğimiz zaman tek konuştuğumuz şey bu oluyor.

Herkesin ortaklaştığı konu, önce aileden kaynaklı erkeklere öncelik verilmesi… Evlendikten sonra da eşinden dolayı çalışma yaşamının, sosyal yaşamın dışında kalıyorsun.

“İhtiyacımız olmayabilir ama ben çalışıyor olsaydım sigortam ödeniyor olacaktı. Adam benim çalışmamı engelliyorsa bunun bir karşılığı olmalı. Gerçekten bir karşılığı olmalı bunun.” 

Primlerle ilgili hiçbir şey bilmiyordum

Kadınlarla konuştuğun bu durumu, yani erkeklerin gözetilmesi durumunu çalıştığın yerlerde de gördün mü? Aynı işi yaparken farklı ücretler almak, primlerin farklı yatırılması gibi…  

Hiç bilmiyorum. Hani bir düzen var ya, çalışıyorum, sigortalıyım. Bana yetiyordu. Prim oranlarının farklı farklı olduğunu; en düşüğü, en yükseği gibi oranların olduğunu, hatta çıkış yapılıp yeniden işe başlıyormuş gibi işlem yapıldığını çok sonra öğrendim. Sürekli devam eden bir çalışma yaşamım olmadığı için klasik, düz bir mantıkla gidiyorsun, çalışıyorsun. Sigortan var mı? Var. Meğer onun arkasında çok detay varmış. Ben çalışırken yaşamadım. Ama çok kadın benzer şeyleri yaşamış. Mesela bir arkadaşım, çocuk gelişimi bölümünü okurken anaokulunda bir yıl staj yapmış. Staj yaparken sigorta yapılmış. Emeklilik için staj yaptığı yıl yapılan sigorta esas alınsa daha kolay emekli olacak. Ama staj yaparken yapılan sigorta geçerli olmuyormuş. Haksızlık bu.

Öğrenciler, bir yıl staj adı altında çalışıyorlar. Bu işverenin işine geliyor. Çünkü sadece asgari ücretin üçte birini ödeyeceği bir çalışanla işi yürütüyor. Stajyer olmasa sigortasını yatırması gereken, en az asgari ücret kadar maaş ödemesi gereken birini ya da birlerini çalıştıracaktı. Bir yıl çalışıyorlar ve sigortaları geçersiz.

İnsanlar bir gün eksiği var diye emekli olamazken, öğrencilerin yıllarını almış oluyorlar.

“Ev kadınlarının çok daha uygun koşullarda emekli olmaları gerekir. Bunu devlet yapmalı.” (DHA)

Ev kadınları da emekli olabilmeli

Bir anlamda ev içi emek gibi… Evde kadınlara yüklenen, senin de biraz önce anlattığın çocuk bakımı, temizlik, yemek gibi işler görünmüyor. İşyerlerinde staj yapan öğrencilerin de emeği görünmüyor.

Aynen öyle. Bu haksızlık diye düşünüyorum. Bir erkek, bir kadının çalışma yaşamını engelliyor. Kendi yaşamımdan örnek verirsem, eşim maddi olarak ihtiyacımızın olmadığını söylüyor. Maddi olarak ihtiyacımız olmayabilir. Ama ben çalışıyor olsaydım sigortam ödeniyor olacaktı. Ben farklı bir şekilde sosyalleşecektim. Evde kapanıp kalan kadınla dışarda olan kadın arasında çok fark var. Farklı iletişim, farklı insanlar… Bunlar eve farklı yansıyacak. Olumlu da olabilir, olumsuz da olabilir. Bunu yaşayarak insanlar öğrenecek. Adam benim çalışmamı engelliyorsa bunun bir karşılığı olmalı. Gerçekten bir karşılığı olmalı bunun. 

Bir de şu var: Ev kadını da evde çalışıyor aslında. Kimse fark etmiyor ama. Gecesi var, gündüz var. Özellikle çocuklu bir kadın olarak iki üç saatlik uykuyla evin içinde dolanıp durduğumu bilirim. Yani ev kadınlarının bence çok daha uygun ekonomik koşullarda emekli olmaları gerekir. Bunu devlet yapmalı. Ne bileyim, kadınların prim ödemesi gerekiyorsa da çok daha uygun bir rakam olmalı ki kadınlar kolaylıkla ödeyebilsin. Ev kadınlarının kendisinin ödeyebileceği bir miktar olsun. Olsun ki kadın kendini iyi hissetsin. 

Yasa önerisi Meclis’e geldiğinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı, yani bir anlamda görünmeyen emek dediğimiz emeğin karşılığının da eklenmesi, primlerin bu şekilde hesaplanması gerektiğini söyleyebiliriz sanırım.

Çok iyi olur. Evin içinde kadını körelten ama yaşamı yeniden yeniden üreten bir emek var.

* https://kesk.org.tr/wp-content/uploads/2022/11/EYT_2Kasim2022web.pdf

Paylaş:

Benzer İçerikler

Emeklilikte prime takılan, emeklilik hakları gasbedilen bunca kadın için öne çıkaracağımız tek talep, “sigorta öncesi doğum borçlanması” olabilir mi? Çocuksuz kadınlar ne yapacak mesela? Ya evde yaşlı/hasta bakan kadınlar? Ayrıca borçlu olan biz miyiz gerçekten?
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!