Milyonlarca kamu emekçisi ve emeklisinin yaşamını doğrudan etkileyen Toplu İş Sözleşmesi (TİS) süreci, 1 Ağustos’ta başlıyor. Görünen o ki, her dönem olduğu gibi 2024-2025 yıllarını kapsayan 7’nci Dönem TİS görüşmelerinde de masa erkeklerden oluşacak; kamu emekçisi kadınların özgül sorunları, talepleri yine yok sayılacak.
KESK üyesi kadınlar, bu durumun değişmesi için mücadele ediyor. Geçtiğimiz günlerde TİS’e dair kadın taleplerini kamuoyuyla paylaşan KESK’li kadınlar, görüşmelerde bu taleplerinin ayrı bir başlıkta ve gündemle ele alınmasını, mutabakat metninde de aynı şekilde tek başlık altında toplanmasını talep ediyor. “Kadınların temsil edildiği grevli, gerçek bir TİS masasında ısrar ediyoruz. Tüm kamu emekçisi kadınları TİS sürecinde taleplerimizi birlikte yükseltmeye ve haklarımıza sahip çıkmaya çağırıyoruz” diyorlar.
Kamu emekçisi kadınların sorun ve taleplerini, Eğitim Sen’li öğretmen Emel Caymaz, Büro Emekçileri Sendikası’ndan (BES) Zeynep Kışlak Yıldırım ve KESK Kadın Genel Sekreteri Döne Gevher ile konuştuk.
Barınma en yakıcı sorun
“Hepimiz borç içindeyiz, tüm öğretmenler… Ben kiracıyım, ev sahibim beni çıkarmak istiyor. Ne kirayı ödemeye ne de taşınmaya gücüm yetiyor. Faturalar, gıda masrafları cabası… İğneden ipliğe her şey her gün pahalanıyor, aldığımız zam daha cebimize girmeden eriyor…”
Bu sözler 26 yıllık bir öğretmene, Emel Caymaz’a ait. KESK Eğitim Sen üyesi Emel, hayat pahalılığı her geçen gün artarken en düşük memur maaşının 22 bin lira olmasının “müjde” olarak değerlendirilemeyeceği görüşünde. Yoksulluk sınırının 40 bin liraya dayandığına işaret eden Emel, özellikle barınmanın en yakıcı sorunlardan biri haline geldiğini, bu durumdan en olumsuz etkilenenlerin ise kadınlar olduğunu vurguluyor:
“Neredeyse maaşımız kadar kira öder olduk. Taşınma deseniz ayrı masraf. Bu nedenle anlaşamadıkları halde ayrılamayan çiftler biliyorum. Kadınlar, mutsuz olsalar da hatta şiddet görseler de evi terk edemiyorlar; çünkü kiralar uçmuş durumda. Diğer yandan evi terk etmiş, ayrı eve çıkmış, kendisine bağımsız bir hayat kurmuş kadınlar, kocaya-aileye dönmek zorunda kalabiliyorlar.”
Emel, kadın öğretmenlerin okullarda karşı karşıya kaldıkları eşitsizlik ve ayrımcılıklara da dikkat çekiyor. Yönetici olabilen kadın öğretmen sayısının azlığına, meslekte yükselmek isteyen kadınların önündeki bariyerlere örneğin… Şu örneği veriyor:
“Cinsiyetlerinden kaynaklı sırtlarına bindirilen yükler daha fazla olduğundan, öğretmen kadınların meslekte yükselmesi daha zor. Ev işleri, çocuk bakımı, hasta bakımı… Bu yüzden sınava çalışamayan, giremeyen çok kadın oldu. Uzmanlık sınavında birçok kadın öğretmenden şu cümleleri duyduk: ‘Çocuk iyi değildi, annem-babam hastaydı, onlara bakmak zorundaydım, sınava giremedim, çalışamadım’…”
Ücretli öğretmenlik yapan kadınlar eve kapanıyor
Asgari ücretin bile altında maaş alan ücretli öğretmenlerin durumuna da değiniyor Emel. Ücretli öğretmenlik yapan kadınlara aileleri tarafından “Zaten çok az para alıyorsun, çalışmana gerek yok, değmez” vb. denilerek baskı yapıldığını aktarıyor. Bu nedenle işten ayrılan, eve kapanan kadınların olduğunu söylüyor. Sözleşmeli öğretmenlerin de benzer sorunlarla karşılaşabildiğini belirtiyor.
“Böylece istihdamın dışına itiliyor kadınlar. Biz KESK’li kadınlar olarak tüm kamu emekçileri için yoksulluk sınırı üzerinde ücret talep ediyoruz. Kadın emeğini güvencesizleştiren uygulamaların, çalışma biçimlerinin son bulmasını istiyoruz.”
Emel, yeni evlenenlere “Hemen çocuk yapmayın” dendiğini, doğum yapan kadın öğretmenlerin sorun yaşayabildiğini de anlatıyor. Ayrıca kadın öğretmenlerin, kendisi ya da çocuğu hastalandığında izin almakta zorluk yaşadığını, mobbinge maruz kalabildiğini söylüyor. Doğum ve ebeveyn izinlerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğini vurguluyor.
Son olarak, toplumsal cinsiyet temelli tüm bu sorunların TİS süreçlerinde yok sayıldığını, erkeklerin kurduğu masada yalnızca yüzdelik maaş artışının konuşulduğunu ifade ediyor Emel. “Biz kadın emekçiler, sorun ve taleplerimizin TİS görüşmelerinde ele alınmasını ve sözleşmede yer bulmasını istiyoruz” diyor.
Bekâr anneler zor durumda
Zeynep Kışlak Yıldırım büro emekçisi, aynı zamanda BES İstanbul 2 No’lu Şube Başkanı. O da barınma sorununa dikkat çekiyor:
“Büro emekçilerinin İstanbul’da en kötü koşullarda yaşayabileceği 1+1 evin kirası bile en az 10 bin TL. Yeni bir şehirde işe başlayan büro emekçileri ev tutamadı, bir aylık misafirhanelerde konaklamak durumunda kaldı. Oda sisteminde yaşamaya doğru gidiyoruz.”
Görüntüde maaşların yükseldiğini ama kamu emekçileri olarak giderek daha da yoksullaştıklarını, gıdadan bile kısar hale geldiklerini söylüyor:
“Bizim maaşa kaşıkla zam geliyorsa kiraya, suya, elektriğe, her şeye kepçeyle zam geliyor. Eksideyiz hep. Eksilte eksilte, ihtiyaçları erteleye erteleye yaşıyoruz. Pazara gittiğimizde poşetler dolmuyor. Karpuzu yarım alır olduk. Artık sağlıklı beslenmeyi konuşmuyoruz; en az maliyetle nasıl doyarız, onu konuşuyoruz. Kişisel hijyen ihtiyaçlarımızı karşılamakta bile zorlanıyoruz. Temizlik ürünlerine, pedlere her gün zam geliyor. Kültürel faaliyetlere, tiyatroya, sinemaya artık gidemiyoruz bile. Hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. Üstelik ekonomik kriz hemen bitecek gibi de görünmüyor.”
Zeynep, özellikle bekâr ve çocuklu olan kamu emekçisi kadınların bu süreçte çok zorlandığını belirtiyor. Boşanmalarda çocuğun genelde annede kaldığına dikkat çekerek, “Çocuğun ekonomik yükü de annede kalıyor. Bekâr annelerin artık gelecek kurma hayali yok. ‘Çocuğu bugün nasıl doyurabilirim’in derdindeler” diyor. AKP iktidarları döneminde kamu kreşlerinin kapatılmasının, birçok işyerinde kreş bulunmamasının kadınları daha da zor durumda bıraktığını vurguluyor:
“Özel kreşin ücretini ödeyebilmek için maaşın yarısını gözden çıkarmanız gerek. Dahası bir de ayrımcılığa maruz kalıyorsunuz. ‘Bunu her yere gönderemeyiz, çocuğu var’ diye bakıyor yöneticiler. Bu durum, kadınların meslekte ilerleyememesine neden olabiliyor. Devlet dairelerini gezerseniz yönetici kadrolarının üçte ikisinin erkek olduğunu görürsünüz. Ülkede yasal olarak babalık izni de olmadığı için ilk iki yıl çocuğun bakımıyla tek başına ilgilenen kadın, hem iş yaşamından hem de sosyal yaşamdan geri kalıyor.”
Zeynep, “Kadınlar olarak bu ataerkil düzene karşı örgütlenmemiz gerekiyor. Eşitlik istiyoruz, emeklerimizin karşılığını istiyoruz. Ürettiğimiz refahtan, artı değerden payımızı aldığımız bir ücret politikası talep ediyoruz. Bunun için mücadeleyi yükseltmeliyiz” diyerek sözlerini bitiriyor.
Seyyanen zam, geleceğimizden çalıyor
KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sahte enflasyon verileri baz alınarak memur maaşlarında yapılan iyileştirmelerin, gerçek enflasyon karşısında bir geçerliliğinin kalmadığını belirtiyor. Yüzde 17,55’lik enflasyon farkına ek olarak yapılan 8 bin 77 TL’lik seyyanen zammın ise kısa sürede eriyip gideceğini vurguluyor:
“En düşük kamu emekçisi maaşının 22 bin TL olacağını söyleseler de aslında kök ücret 13 bin 870 TL düzeyinde kalıyor. Ve biz, kök ücretin 14 bin lira bile olmadığı koşullarda yeni bir TİS sürecine giriyoruz. Yapılan 8 bin liralık seyyanen zam, TİS dönemlerinde hiçbir şekilde hesaba katılmayacak. Bir süre sonra da mevcut ekonomik koşullarda küçük bir rakama dönüşecek ve yok hükmünde olacak. Yani maaşlara yapılan bu artış, şimdi kısmi iyileştirme, kazanım gibi görünse de yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında hızla eriyip gidecek ve bir süre sonra kayba dönüşecek.”
Bu erimenin kadınları daha çok etkileyeceğine dikkat çeken Döne, kadınların hem evde hem işyerinde daha fazla mesai yapmasına neden olacağını söylüyor:
“Enflasyonun yükseleceğini, alım gücümüzün daha da düşeceğini biliyoruz. Kadınların ekonomik krizden daha fazla etkilendiğini de… Dolayısıyla bu durum, kamu emekçisi kadınların daha da yoksullaşmasına neden olacak. Evini geçindirmek, yaşamını idame ettirmek için kadının daha yoğun çalışması, sosyal ve kültürel yaşam kalitesinin daha fazla düşmesi anlamına gelecek. Kadın emekçiler hem işyerlerinde hem de evde daha fazla mesai yapacak. Alım gücü düştüğünden ev içi işlerde dışarıdan hizmet alamayacak; örneğin dışarıdan yemek söylemek yerine, evde daha çok yemek yapmak durumunda kalacak.”
Kamu emekçileri emekli olmaya cesaret edemiyor
Döne Gevher, emekli olmak isteyen pek çok kamu emekçisinin geçim kaygısı nedeniyle emekli olamadığını belirtiyor; “Çünkü borç içindeyiz. Çalıştığımız halde ayın sonunu getiremiyoruz” diyor.
KESK’in 10 Haziran-3 Temmuz arasında kamu emekçileriyle yaptığı anketin sonuçları, Döne Gevher’i doğruluyor. Ankete katılan emekçilerin yüzde 90’ından fazlası, ay sonunu zorlukla ya da büyük zorlukla getirebildiğini dile getirmiş.
“Geleceğimizi görmüyoruz” diyen Döne, şöyle devam ediyor:
“Eskiden bir kamu emekçisi ‘Emekli ikramiyemle bir ev alabilirim’ derdi. Bugün o parayla evin peşinatını bile yatırmak mümkün değil. Bu açıdan bakıldığında, seyyanen zamlar, ek ödemeler bizim geleceğimizi de çalıyor; çünkü bu ödemeler emekliliğe yansımıyor. Bugün yaşamımızı ek mesailerle zor bela idame ettirebilsek bile emekli olduğumuzda sefalete mahkûm oluyoruz. İşte bu nedenle kamu emekçileri EYT de çıksa, 3600 ek gösterge de çıksa emekli olmaya cesaret edemiyorlar. Emekli olmayı düşünen pek çok arkadaşımız bundan vazgeçti. Bu durum genç istihdamının da önünü kesiyor.”
Tüm kamu emekçisi kadınlara çağrı
KESK Kadın Sekreteri Döne Gevher de TİS süreçlerinde kamu emekçisi kadınların sorunlarının gündeme alınmadığına vurgu yapıyor. Yandaş Memur Sen’in yer aldığı, tamamen erkeklerden oluşan masada, kadınların işyerlerinde karşılaştığı toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklerin yok sayıldığına işaret ediyor. Bu yüzden yalnızca Memur-Sen’den değil, tüm konfederasyonlardan ve bakanlıktan kadınlarla kurulacak demokratik bir TİS masasının gerekliliğine dikkat çekiyor.
“Biz KESK’li kadınlar olarak, kadınların eşit biçimde temsil edildiği gerçek bir TİS masasında kadın emekçilerin sorunlarının ele alınması, taleplerimizin sözleşmede yer alması konusunda ısrarımızı sürdürüyoruz. Grevli, demokratik bir toplu sözleşme yasası istiyoruz. Bunun için örgütlülüğümüzü, mücadelemizi büyütmemiz gerekiyor. Biz tüm kamu emekçisi kadınları KESK’te örgütlenmeye, taleplerimizi birlikte yükseltmeye çağırıyoruz.”
KESK’Lİ KADINLARIN TİS TALEPLERİ
- Güvenceli, tam zamanlı, hak kayıpları yaratmayan çalışma esas alınmalı, eşdeğer işe eşit ücret politikası hayata geçirilerek parçalı istihdam politikalarından vazgeçilmeli.
- İktidarın kendi siyasi planlarına göre gece yarısı kararnameleriyle bir anda uygulamaya koyduğu OHAL/KHK’leri iptal edilmeli. KHK’lerle işten atılan kamu emekçileri tüm hakları ile görevlerine iade edilmeli.
- ILO standartları ve kamu emekçisi kadınların fiziksel ve sosyal koşulları dikkate alınarak, çalışan hamile kadına doğum öncesi 8 hafta, doğum sonrası 24 hafta olmak üzere en az 32 hafta ücretli doğum izni verilmeli. Doğum sonrası ücretli-ücretsiz izin ile süt izni kullananlar sosyal ve özlük hak kaybı yaşamamalı.
- İstanbul Sözleşmesi’nin feshi iptal edilmeli, sözleşmenin etkin bir biçimde uygulanması sağlanmalı.
- ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi imzalanmalı. Kadınlara ve LGBTİ+’lara uygulanan ayrımcılık; fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet ve taciz, sözlü sataşma, ısrarlı takip ve dijital taciz son bulmalı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir çalışma yaşamı ve ortamı sağlanmalıdır.
- Mobbinge, şiddete, tacize ve istismara uğrayan kadın emekçilerin tayin ve yer değişikliği taleplerinin herhangi bir belge ibrazı istenmeksizin kabul edilmesi sağlanmalı.
- Kamuda çalışan erkek emekçilerin kadınlara ve çocuklara dönük şiddet uyguladığının tespiti durumunda, olayın işyerinde geçip geçmemesine bakılmaksızın, adli soruşturmanın yanında etkin idari soruşturma da yürütülmeli.
- Çalışma yaşamında şiddet ve taciz, aynı zamanda çalışanların sağlık sorunu olarak görülmeli ve İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kurulu’nun çalışmalarının bir parçası haline getirilmeli. Toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddet ve tacizin önlenmesine yönelik eğitimler ve farkındalık çalışmaları kadınların ve LGBTİ+’ların ihtiyaç duyabileceği sağlık ve/veya psikolojik destek kurul çalışmalarının parçası haline getirilmeli.
- 8 Mart’ta tüm kamu çalışanı kadınların ücretli izinli sayılması için yasal düzenleme yapılmalı.
- Kamu kreşleri yeniden açılmalı. Kadın-erkek fark etmeksizin en az 50 çalışanın olduğu işyerlerinde, ücretsiz, nitelikli, anadilinde ve gerektiğinde 7/24 hizmet verecek, istihdam biçimine bakılmaksızın tüm çalışanların yararlanacağı kreşler açılmalı.
- Nüfusu 50 bini geçen belediyelerde şiddete ve istismara uğrayan kadın ve çocuklar için sığınma evleri açılmalı, sığınma evlerinin uluslararası standartlara uygun hizmet verecek hale getirilmesi sağlanmalı. Bu hizmetlerden trans kadınların da yararlanması sağlanmalı.
- Bütçe süreçlerinde toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınmalı.
- Kamuda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini ortadan kaldırmak ve kadınların yönetim düzeylerinde yer almalarını sağlamak için cinsiyet eşitliği sağlayan mekanizmalar uygulanmalı.
- Tüm kamu kurumlarında yüzde 3 engelli kotası hayata geçirilmeli, engelli kamu emekçileri içindeki kadın istihdamı artırılmalı.
- Eğitim alanında müfredat, toplumsal cinsiyet eşitliği esas alınarak yeniden düzenlenmeli; cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığının ortadan kalkması için okul öncesinden itibaren tüm kademelerde ve üniversitelerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği eğitimi zorunlu ders olarak okutulmalı.
- Tüm kamu çalışanlarına yılda en az bir defa hizmet içi eğitim kapsamında toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilmeli.
- HPV aşısı (rahim ağzı kanseri aşısı) ücretsiz olmalı ve özellikle risk grubundaki kadın emekçiler başta olmak üzere 26 yaşından büyük olsalar dahi tüm kadınlar açısından aşıya ulaşımın önündeki engeller kaldırılmalı.
- Talepleri halinde kadınlara regl dönemlerinde ayda 2 gün ücretli izin hakkı tanınmalı.
- Regl döneminde kullandığımız ürünlerdeki vergi kaldırılmalı, bu ürünler başta okullar olmak üzere tüm kamu kurumlarında ücretsiz ulaşılabilir olmalı.
Manşet fotoğrafı: Pirha