Bolu’daki bir fabrikada çalışan kümes hayvanı işçileri, depodaki feci bir kokuyla irkildiler. Haziran ayının başlarıydı. Etlerin bekletildiği bölümleri soğutmak için kullanılan bir kimyasal olan amonyak gazının kokusuydu bu. Depoda gaz kaçağı olduğunu anladılar ama iş işten geçmişti. Çürük yumurta gibi kokan bu kimyevi madde gözlerini yaşarttı, boğazlarını yaktı. Daha fazla dayanamayan ve fenalaşan 19 işçinin en yakın hastaneye sevkleri yapıldı. Olay, Bolu merkezine oldukça uzakta tavuk eti ve yumurta üreten Beypiliç firmasının soğutmalı alanında meydana geldi. Son durum şöyleydi; amonyaktan zehirlenen 19 işçi iyileşmiş ve hayatlarını kaybetme riskinden kurtulmuşlardı.
Kimyasala maruz kalındığında
Beypiliç’te 4 yılı aşkın süredir çalışan Ayşe, kesilmiş tavukların soğutulma işlemi sırasında kullanılan o tehlikeli amonyak kimyasalından söz ediyor. Tavukların kesilip, tüyleri ve iç organları çıkarıldıktan sonra yıkandığını ve bozulmaması için soğutulmuş depolara yığıldığını, ardından da etleri işlediklerini anlatıyor. Ne var ki, bu kimyasalı solumanın işlerinin bir parçası olmadığını söylüyor. Beypiliç, 3 bin dolayında işçi çalıştıran dev bir et tesisi. Günde yüzlerce tavuk kesiliyor ve marketlere gönderilmek üzere paketleniyor. 30 yaşındaki Ayşe* anlatmayı sürdürüyor. Bu arada adının yer almasıyla birlikte, derhal işten çıkartılacak olan işçinin adını elbette değiştirdik. Ayşe’nin anlattığına göre, patronun önlem almaması, “fabrikanın kârını işçilerin güvenliğinin önüne koyma” modelinin bir parçasıydı. Uzun vardiyalar boyunca bu kimyasala maruz kalındığında yaşanan baş ağrıları ve mide bulantısından sonra hastane faslı. Depoda sızıntı varsa durum her zaman hayati olabiliyor.
“AFAD gelmeseydi yine gizli kalacaktı”
İşçiler kendilerini hasta eden kimyasallara maruz kalıyorlarsa, işverenin uygun önlemleri alabilmesi için, öncelikle amirleri veya yönetimi sorundan haberdar etmeli. Böyle bir algı var. Bu şekilde mesuliyeti işçinin üzerine yıkan bir düzen mevcut. Ne var ki, “işinden olmamak adına”, böyle ciddi bir gerçeğin çalışanlar tarafından tartışması dahi yapılamıyor! Bunun olabilmesi, böyle bir bilincin oluşması sendikayla mümkün zaten. Bolu’da dev tavuk fabrikalarının hiçbirine sendika girmemiş! Dolayısıyla işçi, o ölümcül riski yaşayıp zehirleniyor, var olan risk bu şekilde gündeme geliyor. Patron da bu kazayla “haberdar olmuş gibi” soruna vakıf oluyor. İşçi Ayşe, “Akciğerlerimizi rahatsız eden, bizi zehirleyen herhangi bir şeyin çok ciddiye alınması gerekir, ancak burada işçi yaşamıyla alay ediliyor” diyor ve ekliyor: “Bu ilk zehirlenme vakası değil. Daha önce de birkaç kez oldu ve gizlendi. Bu defa yerel basına yansıması, işyerimize bölgedeki AFAD’ın gelmesiyle oldu. Basına da AFAD görevlileri duyurdu”.
Yemek de zehirledi!
Sadece amonyak gazı mı sağlığı tehdit ediyor? Elbette hayır. Beypiliç’te 2 yıl önce çalışan işçilerden 45’i, gece saatlerinde mide bulantısı ve kusma şikayetiyle kent merkezindeki hastanelere koştu. Bu kez yemekten zehirlenmişlerdi! İl Sağlık Müdürlüğü ve İl Tarım Müdürlüğü ekipleri fabrika yemekhanesindeki yemeklerden ve içme sularından numune alarak incelemek üzere laboratuvara götürdü. Zehirleyen bu kez işyeri yemeği idi. Bütün bunlara karşılık çok büyük bir ses var: Sessizlik! “İşsiz kalırım, işyerindeki kötü koşulları eleştirirsem, diğer fabrikalar tarafından kodlanırım” korkusuyla işçilerin büyük bir bölümü konuşamıyor. İtiraz edenler de var fakat sayıları yüksek değil.
Çürük yumurta kokusuna benziyor
Bolu’da beyaz et fabrikalarından biri de Er Piliç. Burada çalışan Suna şöyle diyor; “Amonyak gazının tehlikesini yok etmek için büyük paralar ayırmaları gerekiyor. Ama ‘kârı etkiliyor’ diye işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini ciddiye almıyorlar. İşyeri alanında büyük depolar var. Tavuklar bu depolarda işleniyor. Bozulmasın diye içi soğuk tutuluyor. Amonyak kaçağı da oradan geliyor. Çok tehlikelidir bu gaz. Çürük yumurta kokusuna benzer ve hemen oradaki işçiler tahliye edilip, hastaneye götürülürler. Saniyeler dahi çok önemlidir. Sonra bakım ekibi depoyu gazdan arındırmak için saatlerce çalışır. Onlar maskeleriyle, hava geçirmez tulumlarıyla içeri girerler. Gaz kaçağı temizlendikten sonra 1 gün boyunca o depoya kimse girmez. Gaza maruz kalan etler de imha edilir. Yani çok riskli eğer önlem alınmazsa.”
İşçileri mahkemelerde uğraştırıyorlar
Esra da sektör emekçilerinden bir kadın. Beypiliç’te eşiyle birlikte 3 yıl çalıştı. Uzun mesai saatlerinden ve zorlu koşullardan dolayı ayrıldı. Şu an yeni bir iş başvurusu yapmış, haber bekliyormuş (sektör değiştirmiş). Esra anlatıyor; “Tavuk sektöründe işçinin hakkını yiyenler mi dersiniz, işçiyi suçlamalar mı, neler neler? Tavuklar kadar değer vermiyorlar. Haklarını yiyorlar ama adalet yok. Çoğu mahkemelik oluyor. İşçileri mahkemelerde uğraştırıyor işveren. Elli yaşından sonra bizler de çok rezil bir dönem yaşadık. Adaletsizlik diz boyu. Bu fabrikalar neden hep bizi suçluyor? Ben ve eşim özellikle bu sektörü bıraktık.” Esra’nın mahkeme sürecine dair anlattıklarını araştırıyoruz. Yargıtay’ın karararama.com sitesine giriyoruz internetten. Bolu’daki piliç fabrikalarının mahkemeye yansıyan davalarına bakıyoruz. İşçileri ya hırsızlıkla suçlamışlar ya da “işyeri sırlarını açığa çıkarmak”la. Bu çerçevede yüzlerce dava var. Çoğunu da işverenler kazanmış! Bolu’da piliç işçilerinin yaşadıklarını konuşurken neden zorlandıklarını, soru sorunca neden köşe bucak öteye gittiklerini şimdi daha iyi anlıyoruz. Daha doğrusu nasıl susturulduklarını.
“Adeta işverene ödül gibi”
Umut-Sen Sendikası Meclis Üyesi Emel Karadeniz, birçok işkolunda olduğu gibi gıda sektöründe de sömürüye göz yumulduğunu vurguluyor. “Onlarca iş cinayeti yaşanıyor. Mahkemeye yansıtıldığında işveren lehine karar çıkıyor. Adeta işverene ödül gibi. Çok ciddi meslek hastalıkları yaşıyor işçiler. İş kazalarında kalıcı yaralanmalara tanık oluyoruz” diyor ve şunları da paylaşıyor; “Bolu Beypiliç’te işçi örgütlenmesi maalesef yok. İşverenler örgütlü olduğu için her türlü fırsatı kendi lehlerine çeviriyorlar. Zincir halinde sömürü de devam ediyor. Sendikalaşma önemli fakat tek başına yeterli değil. İşçinin gerçek sendikası olmadıktan sonra çözüm değil. İşçi kendi birliğini kurmalı. Komiteler halinde örgütlenmeli.”
Araştırma yapıldı risk ortaya çıktı
İlker Kılıç, Bursa Uludağ Üniversitesi’nde eğitim gördü. Ziraat Fakültesi, Biyosistem Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Bolu beyaz et entegre üretim tesislerindeki işçi sağlığı ve güvenliği uygulamalarını tezi için araştırdı. Sonuçlar hiçbir yetkilinin dikkatini çekmemiş anlaşılan! Çalışanların sağlık sorunları üzerine özellikle eğilmiş araştırmacı Kılıç. Emekçilerin yüzde 30’unun iş kazası geçirdiğini tespit etmiş. Bu kazaların yarısının kesik, çizik, kayma, takılma, düşmeden kaynaklandığı saptanmış. Yüzde 50’sinin belinde, yüzde 40’ının boynunda, yüzde 37’sinin ise omuzunda yoğun ağrılar oluştuğu belirlenmiş. En dikkat çekici nokta da şu; Çalışma sonucunda özellikle kış mevsiminde amonyak gazı oranının işçi sağlığı ve güvenliği açısından son derece tehlikeli seviyelerde seyrettiği de tespit edilmiş! Bu değerler, iş güvenliği yönetmeliğinde belirtilen “maruziyet sınır değerleri”nin üstünde. Bu bilimsel çalışma daha önce hiçbir gıda haberine konu olmadı. Çok önemli olmasına rağmen…
Tavuk çalışanları işyeri güvenliğini ele almanın kolay bir çözümünün olmadığını biliyor. İşçi Ayşe için asıl üzücü noktası, sağlıkla ilgili endişelerin her yerde önemsiz görülüyor olması. Biz tavukları iştahla tüketirken, onları işleyen işçiler nefes alma zorluğu çekiyor, o tehlikeli gazı zehirlenme pahasına solumak zorunda kalıyor. Oysa işçi hayatını bu kadar hafife almanın mutlaka bir bedeli olmalı!
Ana Fotoğraf: Nokta Gazetesi