2011 yılında sendikalar ve meslek örgütlerinde örgütlü kadınlar, bu örgütlerin merkezi yapıları dışında kalan ve tek tek kadınlar ve feministler bir araya gelerek Emek ve Meslek Örgütleri’nden Kadınlar grubunu kurdular. Sık sık bir araya gelip kadın emeğine yönelik sorunları tartışan, kadın direniş ve grevlerine dayanışma ziyaretlerinde bulunan, kadınlar aleyhine bu alanda çıkan yasaları teşhir eden eylemlerin örgütlenmesinde katkı sunan grubun yaptığı en önemli eylemlerden biri de 1 Mayıs 1977’de Taksim’de yaşamlarını yitiren kadınlar için Kazancı Yokuşu’na karanfil bırakmaktı. Zaman zaman ara verilse de bu eylem geleneksel hale geldi. Kadınİşçi olarak önemsediğimiz bu bir araya geliş deneyimini daha iyi anlamak için sürece katkısı bulunan kadınlarla konuşalım istedik. Günlük yaşamın dertleriyle, kişisel ve siyasi sorunlarıyla boğuşurken bulundukları emek alanında bir şeyler yapmaya çalışan kadınların platformla ilgili hatırladıkları da farklı. Bu hikayelerin birleştirilmesi ile bir emek örgütlenme ağının gerçeğe yakın tarihi çıkacak, yeni bir araya gelişler bu tarihsel birikim üzerinde şekillenecek belki. Haberi yazarken ortak eylem ve direnişlerin günü gününe kaydının tutulmasının bizim için ne kadar önemli olduğunu da gördüm.
Platformu kuran ve çeşitli aşamalarda gruba ve Taksim eylemine katılan kadınlar, bu yıl Emek ve Meslek Örgütleri grubunu tekrar canlandırıp genişletmeyi düşünüyorlar.
DİSK Genel-İş Konut İşçileri Sendikası Başkanı Nebile Irmak, KESK-Eğitim-Sen İstanbul 2 No’lu Şube Kadın Sekreteri Buket Sül, TMMOB Maden Mühendisleri Odası Kadın Çalışma Grubu Üyesi – İKK Kadın Komisyonu Oda Temsilcisi Nedret Durukan, İstanbul Tabip Odası Kadın Komisyonu Üyesi İncilay Erdoğan ile Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar’ın 2011 yılından bugüne yaptığı çalışmaları 29 Nisan Pazartesi 19.00’da yapılacak olan Kazancı Yokuşu Eylemini konuştuk.
Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar olarak hangi taleplerle bir araya gelmiştiniz 2011 yılında?
İncilay Erdoğan: 2011 yılında 1977’de kaybettiğimiz kadınları anmak ve mücadelelerine kadınlar olarak sahip çıkmak için biraraya geldik. Kadınların yaşamın her alanında olduğu gibi emek mücadelesinde de özerkliğini önemsiyoruz. Dünyada ve Türkiye’de yükselen kadın hareketi hepimizi doğal olarak her alanda olduğu gibi 1 Mayıs’ta da hem hafızamızı hem de taleplerimizi kadın özgünlüğünde dile getirme ihtiyacı üzerine doğdu. Yani tesadüfi bir süreç değil. O nedenle bizler 1 Mayıslar da dahil olmak üzere artık kendi alanımızdan da örgütlenip taleplerimize ve hafızamıza sahip çıkıyoruz.
Nedret Durukan: 2010 yılının sonlarında benim de Maden Mühendisleri Odası’nı temsil ettiğim, TMMOB İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Kadın Komisyonu olarak toplantılarımızda bu konuyu gündem yaptık ve tartışmaları olgunlaştırdıktan sonra İKK’dan Emek ve Meslek Örgütleri’ne bir yazı yazarak, kadın yapılarıyla birliktelik için toplantı davetimizi iletmesini talep ettik. Bu talebimiz yerini buldu, geniş katılımlı ilk toplantımızda dayanışmayı nasıl büyüteceğiz, önümüzdeki süreçte neler yapılabilir, amacımız, mevcut yasal süreçlerin getireceği sorunlarla nasıl mücadele ederiz, çalışma yaşamında, sosyal yaşamda ve örgütlerimizde kadın olarak var olmanın yaşattığı sıkıntılar üzerine görüş alışverişinde bulunduk. Kadınların yolu zaten alanlarda, eylemlerde kesişiyordu, aramızda hem sendikalı hem oda üyesi kadınlar da vardı. Buradan yola çıkarak, kadın emekçiler, emek mücadelesi alanında daha güçlü bir birlikteliği, mücadeleyi, dayanışmayı büyütmeyi hedefliyorduk.
Buket Sül: 1 Mayıs 1977’de ölen işçi kadınları anmak için bir araya gelmiş bir oluşum Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar. Ilk çıktığında dörtlü olarak çıkmış. KESK, DİSK, TTB, TMMOB olarak oluşturulmuş. Biz artık bunu daha genişletmeyi düşünüyoruz. Özellikle de bunu emek ve meslek örgütlerinden tüm kadınların oluşumu haline dönüştürmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü emek dediğimiz sadece devletin kurumsallaştırdığı birimlerde çalışan kadınlar değil, evinde çalışan, ev temizliğine giden kadınları da içerisine alması gerekiyor bence. Bu nedenle burayı güçlendirerek genişletmek ve daha sonrasında da sadece anmalarda değil 8 Mart’ta, 25 Kasım’da, 1 Mayıs’ta bu oluşumu tekrar güçlendirmek üzerine konuşacağız. Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar 2011 yılında oluşturulmuş ve bir ara uzak kalmış sanırım. Ben o ilk sürece dahil değilim. Aktarımlardan biliyorum sadece. Ama yeniden bir araya gelmek ve hareketlendirmek gibi bir derdimiz var.
Sendikalardaki erkek egemen yapılara karşı yola çıktık
Nebile Irmak: 2011 yılında Türkiye’de feminist ve sosyalist kadınların çok diri, çok yüksek düzeyde bir mücadelesi vardı. O zamanlar kürtaj eylemleri vardı, Kürt coğrafyasında bir savaş politikası vardı ve hala devam eden çeşitli baskılara karşı kadınlar çok direngendi. Çeşitli platformlar oluşuyordu; şiddet, cinsel taciz ve tecavüze karşı platform, Barış İçin Kadın Girişimi vardı vs. Dolayısıyla biz de emek ve meslek örgütlerinde çalışan kadınlar olarak kenarında köşesinde bu platformların içinde yer alıyorduk. Kadın hareketi mücadelesinde, eylem ve etkinliklerinin içinde yer alıyorduk. Ancak tabii kadın hareketiyle kadın işçiler arasında bir mesafe vardı. Bunun çeşitli sebepleri var. O dönemde çok etkili ilişkiler yoktu kadın işçilerle. Kadın işçilerin geçim derdi, politik düzeyi, sendikalarla olan ilişkisi zayıf ve cılızdı. Diğer taraftan da tabi güncel bir takım sorunlar, baskılar, şiddet politikalarıyla birlikte ister istemez kadın hareketi kadın işçilerle buluşma noktasında bir eksiklik yaşıyordu. Emek ve meslek örgütlerinde çalışan kadınların sayısı da oldukça azdı. Necla Akgökçe o zaman Petrol-İş Kadın Dergisi’ndeydi ve gerçekten sendikal alanda kadın işçiler adına çok güzel çalışmalar yapıyordu. Hem kadın hareketiyle bütünleştirme -feminist kadın hareketiyle bir araya getirme- noktasında çok ciddi gayretleri vardı ve çok kıymetli bir dergi de çıkarıyorlardı. Dolayısıyla orada Necla ile bir araya gelmiştik. Biz ne yapabiliriz diyorduk? -Ben de o zaman DİSK’teydim. Hala DİSK’teki görevim devam ediyor.- Çalışan kadınlar da gerçekten bir şeyler yapmalıdır diyorduk. Biliyorsunuz ki sendikalar erkek egemen yapılar. Kadın sayısı o dönemlerde de az. Zaten istihdamda kadın sayısı da az olmakla birlikte sendika üyeleri de azdı. O yüzden de çok önemsenmiyordu. Erkeklerin tekelinde bir durum söz konusuydu. Bizde de gelişen bilinçle birlikte çeşitli platformlar düzeyinde bir araya geldik.
Sendikaların eril tüzüklerini değiştirmek gerekiyor
Her şeyden önce sendikaların bu eril tüzüklerinin değişmesi, sendika yönetmeliklerinin değişmesi, kadınların da artık temsilcilikten tutun sendika yönetimlerinde yer alması konusunda bir fikir gelişti. O zaman bir tüzük çalışması yapıldı. Bu tüzük çalışmasının içinde KESK’li arkadaşlarımız vardı. KESK’teki arkadaşlarımız dönem dönem değişime uğrasa da arkadaşlarımız sürekli katılmış oldular. Yine TÜRK-İŞ’e bağlı demokrat sendikalardaki kadınların bir araya gelişinde yine Necla Akgökçe’nin büyük bir emeği var. Öncülük yapıp orada da Sendikal Güç Birliği’ndeki kadın bileşenleri bir araya getirmişlerdi. Ortak çeşitli çalışmalar yaptık. Sesimizi 8 Mart’larda ortak yükselttik. Keza kadın hareketi ile emek hareketi içinde bulunan kadınların birbirine yaklaşmasında bu birliktelikler önemli rol oynadı. Novamed direnişi vardı, DESA direnişi vardı o dönemlerde ve bu direnişler bizim önümüzü açtı, bize cesaret verdi. Hakikaten artık emek ve meslek örgütündeki kadınların da mutlaka kendisini var etme noktasında bir alan açması gerektiği düşüncesi hasıl olmuştu. Bunun üzerine çok düşündük, çok tartıştık. Biliyorsunuz bazı kurumlar çeşitli nedenlerden dolayı HAK-İŞ, TÜRK-İŞ gibi konfederasyonlar içerisinde yer almıyor. Oralardan kadınları katamadık bu platform çalışmasına.
Şunu düşündük; 8 Mart, 1 Mayıs ya da çeşitli demokratik eylem ve etkinliklerde emeğe yönelik olan saldırılara karşı dinamik olan hangi kurumlar var? DİSK, KESK, TTB, TMMOB sürekli ortak imzayla hareket eden kurumlardı. Aynı şekilde 1 Mayıs için de bu dörtlü sürekli birlikte hareket etti. Biz bunun üzerinden böyle bir şey kurgulayarak bu dörtlünün bileşenleri ve Sendikal Güç Birliği’nden kadınlarla birlikte biz de ortak hareket edelim dedik. Ortak ilk hareketimiz ne olsun? 1 Mayıs 1977’de katledilen kadın arkadaşlarımız vardı. Biz de o kadın arkadaşlarımızı unutturmamak, onları yad etmek ve bir de bu birlikte öreceğimiz mücadeleyi güçlendirmek adına kadınların bir çıkışı olsun, emek ve meslek örgütlerindeki kadınların da bir görünürlüğü olsun amacıyla karar aldık. 1 Mayıs 1977 şehitlerimizi anmak için Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar olarak ayrıca gidiyoruz karanfilimizi bırakıyoruz, basın açıklamamızı ortak yapıyoruz Kazancı Yokuşu’nda. Bu çok anlamlı, çok da kıymetli. Bu çağrıyı yaparken bütün kadınlara açık olarak yaptığımızda kadın hareketinden bağımsız feminist kadın arkadaşlarımız, siyasi partilerden kadınlar desteklerini eksik etmediler ve devam ettirdiler.
Kadın direnişleriyle dayanışma eylemleri
Yalnızca 1 Mayıs’ta katledilen kadınları anmak için mi biraraya gelmiştiniz? Başka hangi çalışmaları yapmıştınız?
İncilay Erdoğan: KESK, DİSK, TTB, TMMOB’dan kadınlar olarak katledilen kadınları anmak ve emeğimize sahip çıkmak için biraraya geldik. Çağrıyı bu bahsettiğim dört emek-meslek örgütü yapıyor olsa da bu anma tüm kadınların ortak hafızasıdır. Kadınlar olarak hepimiz meslek örgütlerimiz, sendikalarımız dışında da kadın örgütlenmelerinde yer alan insanlarız. Çünkü kadın hareketi bu dörtlüyü aşan bir mücadele hattıdır. Kadın sorununa da bir bütün baktığımız için sadece bu dörtlü çerçeveden bir şey söylemek eksik kalır. Kadınlar olarak evde, sokakta, işyerlerinde cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete karşı hep birlikte mücadele ediyoruz. Hepimizin hep birlikte var olabileceğimize inandığımız ve birlikte güçleneceğimizi bildiğimiz için zaten her zaman kadınların öznesi olduğu eylemlerde bulunduk, birbirimizi yalnız bırakmadık.
KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’li kadınlar olarak 1 Mayıs’ta kaybettiğimiz kadınları anmak için başlatılmış, artık bu dörtlüyü aşan birçok eylemliliğimiz var. Biz eğer sağlık alanında sağlık hakkı mücadelesi vereceksek, bunu aynı zamanda sağlık meslek örgütleriyle yapıyoruz. Temas ettiğimiz alanlar ve sorunlara göre bazen ona dahil olan kadın örgütlenmelerimiz var. Ama şöyle bir şey tabii ki; bu dörtlünün öncülük ettiğini ve bu çağrıyı aslında tüm kadınlara yaptığımızı söyleyebilirim. Kadınların rengi dışında hiçbir rengi kullanmıyoruz. Yalnızca metinlerde kurumsal imzalarımız bulunuyor, bunun dışında ne bir flama, ne bir bayrak vs. Bulunduğumuz meslek örgütleri dışındaki özgün örgütlülüklerdeki kadınlarla da birliktelik yaratmış oluyoruz yani.
Nedret Durukan: Çıkış noktamız elbette yaşanan süreçler ve hem sosyal alanlarda hem iş yaşamında kadınlara uygulanan baskı ve sömürünün katlanarak artışıydı. Dayanışmayı büyütmek örgütlülüğü genişletmek ve görünür kılmak alanları güçlendirmek tek seçenekti ve şimdi de öyle. Gerçekten iş yaşamının her alanından örgütlü kadınlarla beraberlik yeni bir yol açtı ve heyecan yarattı. Gördük ki farklı mesleklerde, farklı işlerde, farklı örgütlerdeyiz ama aynı sıkıntıları yaşıyoruz. Erkek egemenliği ve baskılar; tüm kademelerde, sokakta, ailede, iş yerlerinde, örgütlerimizde. Yani yaşamın her yerindeydi. Her ay düzenli toplantı ve birlikteliğimizi açıklamak üzere basın açıklaması yapma kararı aldık. Tam da 8 Mart yaklaşırken, 24 Şubat 2011 günü birlikteliğimizi duyurmak üzere bir basın toplantısı yaptık. Geniş katılımlı toplantı için hazırladığımız metinde amacımızı, yolumuzu anlatılırken aynı zamanda 8 Mart’ta tüm kadınlara seslendik ve alana çağrımızı yaptık.
Ardından 1 Mayıs arifesinde 1 Mayıs 1977’de katledilenleri anmak üzere Kazancı Yokuşu’na çağrımız ve eylemimiz gerçekleşti o günden bu yana da gelenekselleşti. Birlikte kadın emekçilerin direnişleriyle, sendikal hak mücadelesiyle dayanışma gösterdik, destek ziyaretleri yaptık, davaları takip ettik. Hemen aklıma gelen dayanışma gösterdiğimiz direnişler; THY direnişi, İTÜ asistanların direnişi, Hey Tekstil, Bericap, Kampana Deri, E. Zegna, Ismaco işçileri… Düzenli toplantılarımızı da yıllarca sürdürdük.
Kadın yöneticilerin artması kadın çalışmalarını güçlendirir
Bugüne gelindiğinde süreç içerisinde Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar oluşumu sizce bir daralma yaşadı mı? Nedeni nedir sizce?
Nedret Durukan: Ne yazık ki EVET. Son yıllarda sadece 1 Mayıs anması için Kazancı Yokuşu’na çağrı yapan 1 Mayıs öncesi bu buluşmayla sınırlanmış bir görüntü var ve bu da geçmişte oluşan o güçlü kadın birlikteliğini yansıtmadığı gibi, bazı arkadaşlarımızın haklı eleştirilerine ve uzaklaşmalarına da yol açtı. Bunun yaşanan süreçlerle çok ilgisi var, tabii hayata bakışı mücadele yöntemleri değişen kuşaklarla da ilgisi var. Örgütlü yapıların hemen hepsinde bir tıkanma olduğu da gerçek. Evet, baskılar, gözaltılar, tutuklamalar bunları çok daha fazla yaşadık, yaşıyoruz. Evet, alanlarda saldırılar oldu, oluyor ama biz zaten “baskılar bizi yıldıramaz” dedik, diyoruz. Bu bir yılgınlık filan değil elbette, kadınlar her zaman en dinamik, en etkin muhalifler, hak savunucuları oldu. Burada çoğalamamak, büyüyememek yeni nesillere aktaramamak gibi örgütlerin ciddi bir problemi olduğunu düşünüyorum. Bu koşullarda da sınırlı insanla her alana yetişmeye çalışmak bir güçlük. Sendika, oda vb yapılarda yönetici olarak görev almak kadınlar açısından çok da kolay, önü açık bir durum değil. Oysa kadın yöneticilerin artması aynı zamanda kadın çalışmasını da güçlendiren bir süreç. Görev aldığınızda ise kadın olarak en iyisini yapmak zorundasınız. Zira erkek eksik yaparsa, şöyle bir söyleyip geçen ya da görmezden gelen bu erkek egemen yapılarda, kadın daha çok ve daha iyi iş yapmak zorunda. Aynı iş yaşamında var olabilmek için daha çok çalıştığımız gibi. Bu dönemde kadın çalışmasının yanı sıra odamda iki dönem Şube Başkanı, ardından da üç dönem Onur Kurulu üyesi olarak görev aldığım için bire bir tecrübe ettiğim bir durum. Eş zamanlı olarak aynı insanların şehrin dört bir yanına koşmak zorunda olması çok yıpratıcı. Özellikle genç kadınlarda gözlemlediğim, bu örgütlerden kopup, bağımsız kadın örgütlerinde mücadelelerini sürdürdükleri gerçeği var. Gençleri, hayata bakışlarını, hızlı süreçlerini anlıyorum ve bunu bir suçlama olarak da söylemiyorum. Tam tersi örgütlerin onlara yetmezliği, bürokrasisi, yenilenememesi, içine kapanması ve çok uzun süreli değişmeyen yönetici kadroların buna neden olduğunu düşünüyorum. Az önce görevlerimden söz ettim, ben uzun süreli yöneticiliği eleştirdiğim için her iki görevimden de örnek olması amacıyla kendim çekildim, ilkeli olmak önemli. Dayanışmamıza gelince Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar şu an senede bir gün bir çağrı ile var görünse de sizlerin bu ilgisiyle ve hepimizin çabasıyla eski günlerimize dönüp daha da güçlü bir ses olabiliriz. Yaptık yine yapabiliriz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz, yaşasın kadın dayanışması!
Emek ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar olarak önümüzdeki günlerde yeniden toparlanmak için bir çağrı yaptınız. Neler yapmayı düşünüyorsunuz?
İncilay Erdoğan: İlk başta söylediğimin altını çizeyim, bizler, dünya ve Türkiye’deki kadın hareketinin geldiği noktada tüm kadınların birbiriyle temaslı olmasına inandığımız için bu yıl İstanbul Tabip Odası Kadın Komisyonu olarak sağlık meslek ve emek örgütlerine çağrı yaparak biraraya geldik. Artık bu tür çalışmaları başlatacağımızın duyurusunu da yaptık. Yani her alanda bugüne kadar oluşturulmuş ama bu oluşturulan mücadele hatları ve örgütlenmelerde aslında yine patriyarkanın, var olan örgütlenme modellerindeki izlerini bildiğimiz için ve kadınların mutlaka özgün ve özerk bir hareket alanı olması gerektiğini düşündüğümüz için her alanda olduğu gibi kendi alanımızda da artık özgür örgütlenmeler, temaslar, birbirine temas eden, gittikçe büyüyen, genişleyen bir mücadele hattına doğru evrildiğimizi söyleyebilirim. Bu da çok kıymetli. Kadınları daha güçlü hissettiren, gelecekte de daha fazla güçlendirecek olan, umudu diri tutan bir çalışma ve hareket olduğunu söyleyebilirim.
Emeğimizin karşılık bulduğu bir gelecek istiyoruz
Nebile Irmak: Bu yıl da bir toplantı yaptık. 29 Nisan günü saat 19.00’da anma yapacağız. Yine karanfilimizi bırakıp şehit olan kadın arkadaşlarımızı anacağız. Ayrıca hala emeği sömürülen, kuralsız, güvencesiz çalışan, işyerinde tacize uğrayan, şiddet gören, çalışma yaşamından itilmeye, uzaklaştırılmaya çalışılan kadın arkadaşlarımızı da 1 Mayıs’ta, bütün taleplerimizi ortaklaştıracak olan 1 Mayıs alanına davet edeceğiz. Elbette ki çalışma yaşamındaki kadınlar için mavi yaka beyaz yaka fark etmiyor. Emek eşittir, öyle değerlendiriyoruz. Önümüzdeki günler için yani 1 Mayıs sonrası için emek ve meslek örgütündeki kadınlarla bu grubu daha aktifleştirmek için bir önerimiz oldu. Çünkü sonuç itibariyle çok derin bir yoksulluk yaşıyoruz. Bu yoksulluğun altında en çok kadınlar eziliyor. Kadınlar çok yoksullaştı. Artık yoksulluğun adı kadın oldu. Kadının da adı yoksulluk oldu. Altını çizmek gerekiyor. Bu yoksulluk içinde her türlü şiddet türlerini de barındırıyor. Kadına yönelik politik, siyasal sürecin katkısıyla da her gün, her yerde, kamusal alanda, evde, işyerinde kadınlar her türlü şiddetle karşı karşıya kalıyor. Biz eğer grubumuzu aktifleştirirsek, işyerinden tutun sendikalarda yaşanan taciz ve mobbing gibi şiddet türlerinden başlayıp kadın emeğine yönelik her türlü baskı, şiddetin karşısında ve kadın direnişlerine daha fazla destek sunmak, kadın emeğine yönelik her türlü politikaya karşı etkin bir mücadeleyi örmek adına geniş bir toplantı yapma talebimiz oldu. Umuyorum önümüzdeki süreçlerde bunu gündeme getirip, böyle bir ağ oluşturup, kadın hareketiyle bütünleştirecek, sesimizi ortaklaştıracak, kadın işçinin de gücünü ortaya koyma konusunda böyle bir misyona sahip olacağız.
Buket Sül: Çalışma alanlarımızda, yapılan düzenlemelere kadınları dahil etmek için bir araya geldik. Kadın emeğine dönük saldırıların özellikle son yıllarda çok artması nedeniyle örgütlü gücümüzle ancak bu saldırılara direneceğimizi düşündüğümüz için bir araya geldik. Ve yine kendi kurumlarımıza hatta toplumun tüm kesimlerine sirayet eden bu erkek egemen bakış açısını ancak örgütlü gücümüzle dönüştürebileceğimiz ve kadın emeğini daha fazla görünür kılmak için; bir kadının bedenine, emeğine, kimliğine yönelik her türlü şiddeti, baskıyı, tahakkümü, ötekileştirmeyi teşhir etmek ve bununla mücadele etmek için; kadın emekçilerin sesini daha fazla duyurmak, kadın emekçilerin var olduğunu ortaya koymak için ve kadınların örgütlü gücünü daha da güçlendirmek, bu alanda da var olduğunuzu ifade etmek için yeniden bir araya geldik diyebilirim.
2024 1 Mayıs’ında kadınlar için hangi taleplerle alanda olacaksınız?
İncilay Erdoğan: Bizim 8 Mart’ta, 25 Kasım’da yaptığımız vurgularla 1 Mayıs’ta yaptığımız vurgular arasında kadınlar olarak çok fark olmayacak. Taleplerimizde üzerine eklenecek bir şey yok. Her kadın emekçidir. Biz, hekimler adına da bu toplumun parçası kadınlar olarak, kadın sorunlarında ve çözümlerinde aynı yerde olduğumuzu, toplumun her yerinde yaşanan eşitsizlikten, patriyarkanın izlerinden bizlerin de azade olmadığını söyleyebilirim. Kadın meselesinin sınıflar üstü bir mesele olduğunu binlerce yılın pratiğinden söyleyebilirim. Çözümlerde de aynı yerde duruyoruz. 1 Mayıslarda da bizim için toplumla beraber, tüm kadınlarla birlikte taleplerimizin aynı olmasının yanında, bulunduğumuz alanlarda da cinsiyet eşitliğini önemseyen, tüm cinsiyet kimliklerine eşit bakan, emeğimizin hakkını aldığımız, hiyerarşi içinde emeğimizin yok edilmediği, emeğimizin karşılık bulduğu bir gelecek istiyoruz.