Kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz

OTİS,  otel ve turizm iş kolunda yeni kurulmuş bir sendika. Onları pandemi döneminde sık sık yaptıkları eylemlerden tanıyoruz.  Klasik sendikal yapılardan farklı bir örgütlenme modelleri olduğunu söyleyen OTİS’ten kadın arkadaşlarımızla otel, bar, kafe,  restoran çalışanı kadınların sorunlarını, sendikayı ve mücadele yöntemlerini konuştuk.
Paylaş:
Pınar Erol-Necla Akgökçe

OTİS,  otel ve turizm iş kolunda yeni kurulmuş bir sendika. Onları pandemi döneminde sık sık yaptıkları eylemlerden tanıyoruz.  Klasik sendikal yapılardan farklı bir örgütlenme modelleri olduğunu söyleyen OTİS’ten kadın arkadaşlarımızla otel, bar, kafe,  restoran çalışanı kadınların sorunlarını, sendikayı ve mücadele yöntemlerini konuştuk.

OTİS ne zaman nasıl kuruldu, hangi ihtiyaçtan doğdu?

Hande Yalçınkaya: Sendikamızı 2019 yılında kurduk. Birden fazla ihtiyaçtan doğdu. Doğru anlayış, doğru işleyen bir süreç ve doğru insanlar lazımdı bize. Daha önce çalışma yürüttüğümüz sendika bizimle iletişimini kestiğinde ve gerekli işlemler yürütülmediğinde iş başa düştü. Sektörde çalışan birçok işçi arkadaşımızla aynı sorunu yaşıyorduk. Tek çaremiz sendikaydı ama ortada bir sendika yoktu. Anladık ki bizi anlayan sorunlarımızı umursayan kimse yok. Kangren olan yeri kesip attık ve yeniden başlamanın bir yolunu bulup arkadaşlarımızla beraber bir adım attık.

Neden konfederasyonlara bağlı değilsiniz?

Aslında bir konfederasyona kağıt üzerinde bağlıyız. Pratikte öyle davranmama sebebimiz ise, kuruluşumuzdan bir süre sonra konfederasyon kongresi oldu ve biz bir konuda şerh koyduk. Bizden konfederasyon başkanı bir buçuk yıl süre istedi eleştirdiğimiz noktayı düzeltmek için. Bu yıl temmuz ayında doluyor bu süre. Eğer bu sürede düzeltilmezse bağımsız olarak yolumuza devam etmemiz muhtemel. Bu arada iki konfederasyondan daha kendi konfederasyonlarına katılma teklifleri de aldık. Ancak her iki teklifi de ciddiye alamadık.

Yönetimde birkaç kadın olduğu, dönüşümlü çalıştığınız söyleniyor, ne tür bir sendikal örgütlenme modeliniz var? Kadınlar bu modelin neresinde?

Her sektörde olduğu gibi bizim işkolumuzda da kadın işçilerin örgütlü olması büyük öneme sahip. Sendikada emek veren, elini taşın altına koyan her arkadaşımızın yönetimde olmasını destekliyoruz. Bu noktada erkek ya da kadın daha tecrübeli arkadaşların yönetimde olması yerine bazen daha genç, bazen de yaştan bağımsız daha dinamik ve aktif olacağına inanılan arkadaşlarımız teşvik edildi. O yüzden de sendikanın aktif olarak tanınan üyelerin yönetimde olmadığını duyunca insanlar şaşırıyorlar. Yönetimdeki her arkadaşa yönetimde olmayan arkadaşlar ihtiyaç halinde ekip olarak yardım etmekte. Karar alma süreci ise meclis/konsey tipi anlayışla genel toplantılarla olmakta.

Hesabı bize yüklediler

Otel, turizm işçilerinin pandemi döneminde yaşadıkları zorluklar neler?

Pandemi sürecinden en çok etkilenen sektörlerin başında turizm geldi. Yani hesabı bize yüklediler Turizmle ilişkili binlerce esnaf aylarca dükkanını açamazken, on binlerce turizm emekçisi işsiz kaldı. Önlemlerin hafifletilmesinin ardından çoğu küçük otel ve işletme kapılarını açamazken bazı büyük oteller müşteri kabul etmeye başladı. Bu durum sektörde az da olsa işçinin işe dönmesini sağladı.  Pandemi döneminin çoğunu evde geçirdik, bu bizi çok etkiledi, patronlara yaradı bize ise yaramadı.

Pandemiden önce zaten had safhada olan işsizlik çok daha fazla arttı. Üç kişinin yaptığı işi bir kişiye yüklediler. Otellerde alınıyor denilen önlemler alınmadı, örneğin covid19 hastası olan bir misafirin odasını Maid’e (kat hizmetleri görevlisi) uyarmadan temizlettiler ya da servis personelini uyarmadan hizmet ettirdiler; dolayısı ile hastalığın bulaşması kaçınılmaz oldu. Süreç içerisinde kısa çalışma ödeneği alamayan çok fazla sektör işçisi oldu gerek SGK’sı yapılmadığı için, gerekse işverenlerin bildirim yapmamış olması nedenleri ile. Kafe-bar çalışanları kimi inşaatta çalıştı, kimi tekstilde kimi memleketine döndü, hatta gidecek yeri olmayan 5-6 sektör işçileri evlerini birleştirip fatura kira gibi ihtiyaçları ancak karşılayabildi. Çok daha ağırı intihar eden meslektaşlarımız oldu.  Geçinemediği, evine ekmek götüremediği için ya da kirasını ödeyemediği için ev sahibinin evden çıkarttığı meslektaşlarımız maalesef intihar etti.  Ve işten çıkartmak yıl sonuna kadar yasaklandığı için de kod 29 ile işten çıkartma başladı.  Kod-29, pandemi döneminde çok sayıda işçinin tazminatsız bir şekilde işten atılmasına dayanak yapıldı. “Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri” gerekçesiyle suçlanan işçiler, SGK’nin kodlamasına göre Kod 29 ile işten çıkarılıyor ve tazminat alamıyor. Kod 29’la atılan işçiler adeta fişlenmiş oluyor başka işlere girmek de zorlaşıyor. Bu durum işçinin onuruna da dokunan bir durumdur. İşçi alın teri ile çalışıyor, onuruyla geçiniyor. İşçinin onuruna sahip çıkması gerekiyor. Bunun için ciddi bir mücadele gerekiyor. Bu mücadelenin de örgütlü yürütülmesi şart.

Özellikle kafe-bar-restoran çalışanları son dönemde ciddi sokak eylemleri gerçekleştirdi, peki sektördeki diğer sendikalar niçin bu kadar sessizler?

Sektördeki sendikalar genellikle kamu kurumlarında işverenle işbirliği içinde sözleşme yapan, aidat geliri olan sendikalar. Aslında gerçek bir örgütlülüğe dayanmadıkları için, patron konumunda olan kamu temsilcisinin iki dudağının arasındalar. Biz daha çok özel sektörde çalışan işçilerden oluşuyoruz. Diğer sendikalarda bürokrasi tarafından yıpranmış işçilerden oluşan ekiplerin toplamıdır OTİS. Diğer sendikalarda özel sektör sayı olsun diye tutuluyor. Bu nedenle bizler kendi göbeğimizi kesiyoruz. Somut işler üzerinden karar aldığımız için sokak eylemleri kaçınılmaz sonucu oluyor faaliyetlerimizin. Sektördeki diğer sendikaların sessizliği ancak bizim elle tutulur kazanımlarla üye sayımızı büyütmemizi engellemek için bozulur. Çünkü işçilere mücadele seçeneğini vermezlerse ya koltuklarından olurlar. Ya da üyelerini kaybederler.

Bizler işçi sınıfının güvencesizlik ve geleceksizlik gerçeği ile karşı karşıya olan büyük bir sektörünün parçasıyız. Her şeyden önce olağan hale gelmiş olan bu durumu ortadan kaldırmak her onurlu işçinin görevidir. Bizler böyle düşünen işçilerin öncü bir kuvveti olarak mücadele sahnesinde yerimizi alıyoruz ve bu da bizi kaçınılmaz olarak sokağa çıkarıyor.

Birbirimizden güç alıyoruz

Kafe Bar Çalışanları Dayanışması’yla ortak eylemler gerçekleştirdiniz.  Sektördeki diğer bağımsız sendika, grup ve yapılarla birleşme ihtimaliniz var mı, yoksa bu bir eylem birlikteliği mi?

Kafe-Bar OTİS, OTİS Kafe-Bar’dır. Birbirinden ayrı değil. Kafe-Bar Çalışanları Dayanışması çıkışı gibi yakın zamanda kamu yemekhane işçileri ve aşçılar üzerinden de bir çıkış hedefliyoruz. Aşçılar üzerinden eylemli bir süreç gelmeyebilir. Ama kamu yemekhane işçileri için kaçınılmaz görünüyor. Aslında işkolunda çok parçalı bir toplam var. Bizde bu durumu bir nevi meslek sendikacılığı yoluyla aşmayı planlıyoruz. Kafe-Bar Çalışanları Dayanışması bunun güzel bir örneği oldu. Şimdi sırada kamu yemekhane işçileri var.

Gece ulaşım imkânı sağlanmıyor

Kafe, bar ve restoranlardaki çalışma koşulları, yaşanan zorluklar neler? Bu sektörde çalışan kadınların deneyimlerini aktarabilir misiniz?

Betül Topkaya: Kafe, restoran çalışanları olarak çok fazla problemle karşılaşıyoruz. Gelin sırasıyla bütün sorunlarımızı tartışalım. SGK primlerimiz aldığımız maaş üzerinden yatırılmıyor. Bu bizim başlıca problemlerimizden biri. Geleceğimiz için, emekliliğimiz için en büyük kaybımızdır. Buna ek olarak söylemek isterim ki, işverenlerin birçoğu (hatta belki hepsi desek bile yeridir) devletin bizlere verdiği AGİ’yi maaş haricinde tutmuyor. Bunu sanki onların sağlamış olduğu bir destekmiş gibi gösteriyorlar ve maaşa dâhil ediyorlar. “Biz AGİ vermiyoruz” diyerek bizim hakkımız olanı bize vermiyorlar.

Gelelim fazla mesailere, resmi tatillere, çalışma saatlerine. Kurumsal olmadığı müddetçe günde 11 saatten aşağı çalışmıyoruz. Yine kurumsal olmadığı müddetçe, yeri geldiğinde 11 saatten bile fazla çalıştığımız zamanlar oluyor. Ama hiçbir zaman maaşımıza fazla mesai olarak yansıtılmıyor. Kaldı ki bu bize izin olarak bile geri dönmüyor. Yani yine her zamanki gibi hakkımız olan bize verilmiyor.

Geç saatlere kadar çalıştığımız zamanlarda evimize geri dönmek için bazen vasıta bulamadığımız oluyor. İşveren tarafından çalışanlara ulaşım imkânı sağlanmıyor. Özelliklede biz kadınlar için bu bir eksidir. Gerek çevre koşulları, gerekse evdeki sorumluluklarımızdan dolayı ulaşım konusunda problemler yaşıyoruz.

Kadınlar olarak çalışma saatleri konusunda da problemlerle karşılaştığımız oluyor. Erkek meslektaşlarım evlerine gider gitmez duşlarını alıp ayaklarını rahatça uzatıp televizyon karşısına geçebiliyorken, kadın meslektaşlarım meslekleri haricinde evlerine gittikleri zaman, evlerini derleyip topluyorlar. O akşam için yemek hazırlıyorlar. Gerekiyorsa yarının yemeğini de bugünden yapıyorlar. Fakat işyerlerinden gecenin bir saatinde çıktıkları zaman eve gittiklerinde çok çok geç olmuş oluyor. Yani kadının yükü çok daha fazla artmış oluyor. Dolayısıyla meslekte shift hazırlanırken kadının bu yükünün göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

.

Peki sendikanın başkanı olarak size sorsak, kadın olarak bir sendikanın yönetiminde olmak nasıl bir deneyim, anlatabilir misiniz?

Yasemin Kasay: Bir kadın olarak yönetimde olmak ya da başkan olmak nasıl… diye başlayan soruları sanırım hiçbir zaman normal karşılayamayacağım. Bu sorunun art niyetle sorulduğunu yani bir kadın olarak vurgusunun ‘kadınlar yönetemez, başarılı olamaz’ zihniyetiyle yapıldığını anladığım zamanlarda hep irite olurum. Fakat bir kadın olarak böyle yerlerde olduğunuzda en büyük destekçiniz de, karşınızda en çok duran da yine kadınlar oluyor. Sektördeki kadın işçilerle başkan olarak görüştüğümde bazen kadın olmamdan kaynaklı bir yaptırım sağlayamayacağımı sorunlarını çözemeyeceğimi düşündüklerini gözlerindeki endişeden anlıyorum. Kadın işçilerdeki bu algıyı değiştirmek ve bir kadın olarak kendisinin de haklarını savunabileceği ve sendika yönetebileceği fikrine ikna etmek de benim görevlerimden biri haline geldi. Kadın olmanın nerede ne kadar zor olduğunu birbirimize anlatacak değiliz, kadın olmak her yerde zor fakat yanınızda birbirinizden güç aldığınız kadınlar olduğu müddetçe her sorun bir şekilde aşılıyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!