‘Kendi kayığımın küreğini çekmem gerektiğini biliyordum’

Sema Eroğlu aile içi şiddetten kaçıp 15 yaşında evlenmiş ama bu kez de koca şiddetine maruz kalmış. Evlere temizliğe gitmiş, yaşlı ve çocuk bakmış, tekstilde çalışmış. İki senedir de bir simit fırınında çalışıyor. Tüm güçlüklere inat, yöresel yemekler pişireceği kendi esnaf lokantasını açmak için artık gün sayıyor…
Paylaş:
Gülay Fırat
Gülay Fırat
glyfirat@gmail.com
Gülay Fırat   glyfirat@gmail.com

Sema Eroğlu aile içi şiddetten kaçıp 15 yaşında evlenmiş ama bu kez de koca şiddetine maruz kalmış. Evlere temizliğe gitmiş, yaşlı ve çocuk bakmış, tekstilde çalışmış. İki senedir de bir simit fırınında çalışıyor. Tüm güçlüklere inat, yöresel yemekler pişireceği kendi esnaf lokantasını açmak için artık gün sayıyor

İstanbul’da bir simit fırınında karşılaştık onunla. Dükkâna girdiğimizde tezgâh ardında simit ustasına tepsideki susamlı hamur simitleri açmak için yardım ediyordu. Bizi görünce elindeki simitleri tepsiye bırakıp “Hoş geldiniz, kaç tane simit istersiniz?” diye sordu. Adı Sema Eroğlu.

Bir arada yaşıyoruz ama oturup konuşmadığımız sürece birbirimizi hiç tanımıyoruz. İşte Sema Eroğlu ile ’kadinisci.org’ için konuştuğumuzda, karşımızda sadece simit fırınında güler yüzlü bir kadın işçinin ötesinde bambaşka bir hayatın yürekli bir savaşçısı çıktı.

Sema Eroğlu (49) aile içi şiddetten kurtulmak için sevdiği gence kaçtığında henüz 15 yaşındaymış. Daha mutlu bir hayatı olacağını sanıyormuş ama yanıldığını evlendiği gece anlamış, o günü ve sonrasını şöyle anlatıyor, “Yağmurdan kaçarken doluya yakalandım ben. Daha ilk gecemizde şiddet başladı. Eşim sudan sebeple beni dövdü ve dedi ki ‘yılanın başı küçükken ezilmeli’.  Kadının erkeğin ayağını yıkaması gerektiğini, evden çıkmaması gerektiğini düşünen zihniyette biriydi. Biz beş kardeştik ve ben aile içi şiddetten kaçtığım için evlenmiştim. Babam okumuş biriydi ama annem öyle değildi. İlkokuldan sonra okumamıza annem mani oldu, ‘kız kısmı okumaz’ dedi. Bizi de çok döverdi. Bu yüzden evlendim ama ne yazık ki bu kez de 23 yıl koca şiddetine, işkencesine maruz kaldım. Zaten ilk dört sene çocuklarım oldu, üç erkek bir kızım var. Dokuz yıl önce boşandım şükürler olsun. Ama boşanmamız da beş sene sürdü, çekişmeli geçti. Eski kocam boşanmak istemiyordu. Bense daha fazla şiddet görmek istemiyordum.”

Hep sigortasız işlerde çalışmış

30 senedir çalışıyor ama bir günlük bile sigortası yok. Hayatta hep tek başına bir mücadele içinde olduğunu anlatan Sema, şöyle konuşuyor; “Evliyken başladım çalışmaya. Apartmanlara merdiven silmeye, evlere temizliğe, yaşlı ve çocuk bakmaya giderdim. Yine evliyken, büyük oğlumla birlikte bir tekstil firmasında çalıştık bir süre. Fakat eşim kıskançlık yapıyordu, mesaiye kaldığımızda çalıştığımız yeri sürekli basarak, camlarını taşlardı. Hem çalışmamı istemezdi hem de ‘istemem yan cebime koy’ şeklinde davranırdı. Çocukları büyütürken çok dantel ördüm ben, el işi yaptım, o sayede ev kiramı ödedim, çocukların kıyafetlerini aldım, diğer ihtiyaçlarımızı karşılayabildim. Boşandıktan sonra, dokuz yıldır İstanbul’da gece gündüz demeden çalışmaya devam ettim. Çünkü kimseye muhtaç olmadan geçinmem için çalışmam gerekiyordu. Küçük yaşta evden kaçtığım için babam benimle 15 yıl konuşmadı. Sonra da hep yabancı gibiydi. Kimsem yoktu, kimselerden en ufak bir yardım, destek görmedim. Ailem beni hep dışladı, yapayalnızdım. Yılmadım, aksine üzerine üzerine gittim. Cahil bir zihniyet için kendimi yok edemezdim. Buradan önceki simit fırınında çalışırken sabahın üçünde uyanıp fırına işe gittiğimi bilirim. Başka işlerde de çalıştım. Geçim derdine geç saatlerde eve dönerdim. En küçük evladımı, kızımı, o kadar zor şartlarda büyüttüm ki. Babası hiçbir zaman yardımcı olmadı. Kızım evde beni aç olarak çok beklemiştir. O zamanlar komşular hakkımda ‘çocuğuna bakmıyor’ diye konuşuyorlardı ama bir tanesi çıkıp da evde aç karnına bekleyen küçük kızımı doyurmadı. Çalışmasaydım kiramı ödeyemezdim, evimi idare edemezdim. Zaten eski kocam çocuklarımı bana karşı hep dolduruyordu. Çocuklar büyüdüler de halimi yeni yeni anlamaya başladılar. En büyük oğlum şu an 32 yaşında, en küçük kızımsa 15’inde.  Çocuklarımdan ikisi evlendi, dünya tatlısı iki torunum var. Bekâr çocuklarımla birlikte yaşıyoruz. İki senedir oğullarımla aram düzeldi ama eski kocam şimdi de küçük kızımı bana karşı dolduruyor. Kızım kendini bilmeye başladığı andan itibaren, parayla kendine çekmeye başladı. Ben küçük çocuğumu tutamıyorum, çünkü babası farklı yönlendirme yapıyor. Biri hakkında sürekli kötü konuşursan, insan ister istemez inanır tabii. Babalarının hareketleri yüzünden çocuklarıma kızmıyorum. Ben dört çocuk büyüttüm, hepsinin karakteri farklı, hepsini de çok iyi tanıyorum. Onlara ‘benim hangi şartlar altında ne çabalar verdiğimi anlamazsınız’ bir gün anlayacaksınız, diyorum. Küçük kızımın da ağabeyleri gibi bir gün beni anlayacağını düşünüyorum” diye konuşuyor.

Hayata dört elle sarıldım

.

Zorlu hayat mücadelesinde her zaman kendi kendisinin doktoru olduğunu söyleyen Sema, kendini nasıl motive ettiğini samimi bir dille anlatıyor, “Karşılaştığım tüm zorluklar beni yıldırmadı, daha çok hırslandırdı. Hayata dört elle sarıldım. Hayattan ve evlatlarımdan asla vazgeçmedim, vazgeçmem. Kendimi her zaman motive ettim, kendi kendimin doktoru oldum, yılmadım, yıkılmadım! Kendimi bıraksaydım, bugün 70-80 yaşlarında gibi olabilirdim ama ben savaşmayı tercih ettim. Ayakta dimdik durabilmek için! Kendi kayığımın küreğini çekmem gerektiğini biliyordum. Var gücümle çalıştım, hala çalışıyorum. Bugünlere tırnaklarımla kazıyarak geldim.”

Eşinin çocuklarını okutmak yerine okuldan alıp çalıştırdığını söyleyen Sema, “Çocuklarımı okutamadım çünkü babaları, oğullarının ve karısının çalışıp kendisine bakmasını düşünen bir zihniyetteydi. Yani sürekli onlara sırtını dayamak istedi. ‘Onlar çalışırlar bana bakarlar hesabıyla’ davrandı. Bu yüzden oğullarım da erken yaşta çalışmaya başladılar. Bense hiçbir zaman evlatlarımın çalışıp bana bakmalarını istemedim, böyle bir düşünceyle hareket etmedim. Kendi çabamla ayakta kalmak için çalıştım zaten hala çalışıyorum, onlara da elimden geldiğince yardımcı olmak için didiniyorum. Ama cahil zihniyeti değiştiremiyorsunuz, kadının onların gözünde değeri olmadığı için, ne yapar ‘kocasının koynuna girer, temizliğini yapar, çocuğuna bakar’ hep böyle. Çocuklarımı ortaokuldan sonra işe koydu eski kocam, çalıştırdı. O yokluğa, maddi ve manevi şiddete rağmen çocuklarım çalışkandı, okumayı seviyorlardı. Fakat babaları yüzünden eğitimlerine devam edemediler, hedeflerine kavuşamadılar… Yine de kendilerini yetiştirip iş sahibi olmayı başardılar.”

Resmen boşandıktan sonra farklı işlerde çalışan Sema, “Burası benim ikinci simit fırınım, daha önce başka bir simit fırınında çalışmıştım. Burada 07.30’da mesaiye başlıyorum ama 05.30’da ayaktayım, çünkü evimle de ilgilenmek zorundayım. Bulaşıktı, çamaşırdı, temizlikti. Sonra buraya geliyorum. Simit ustaları simitleri yaparken onlara yardım ediyorum ama hamuru bağlamayı ustalar yapıyor. Tepsilere dizilen simit hamurunu fırınlamadan önce ustayla beraber açıyorum. Tezgâha da bakıyorum, dükkânın temizliğini de yapıyorum” diye konuşuyor.

Niye güzel insan olamıyorsunuz?

Sema’nın boncuk mavisi gözleri hemen dikkat çekiyor. Harıl harıl çalışırken bazı erkek müşterilerin gösterdiği tavırları ise şöyle anlatıyor, “Şu tezgâhta o kadar çok şeyle karşılaşıyorum ki bazen diyorum ki ‘yeter, bırak git’. Mesela burada tezgâhta müşteriyi güzel karşılıyorsun, bazı insanların zihniyeti o kadar farklı ki? Hoş karşıladı diye başka taraflara çekiliyor. Ben o kadar şey yaşamama rağmen, içimdeki iyi insanı kaybetmemişsem ve yine de işimin başında müşteriyi güler yüzle karşılayabiliyorsam, ‘Siz niye güzel insan olmuyorsunuz’ diye hayıflandığım müşteriler çıkabiliyor. Sözle sataşıyorlar. Bir şey söylüyor mesela, müşteriye bakınca, ‘Gözlerinizi görmek istemiştim’ diyor kimi. Numara isteyen, ‘çok güzelsin’ diyenler oluyor. Çok kızıyorum. Şurada helalinden ekmek yememizi bile bazı erkekler istemiyor! Tabii terbiyeli kültürlü onlar da var. Ben işimi seviyorum ve bu tür insanlar için işimi kaybetmek istemiyorum! Biliyorum ki bunlardan her yerde var. O insan öyle yaptığı için işimi bırakamam. Demek istediğim, bir de onlarla savaşıyorum.

Ben müşteriyi iyi karşılıyorum; yanlış anlaşılmalar beni üzüyor. İşverenin de insanın haysiyetini ayaklar altına almaması lazım. Ben bu sebeplerden ötürü çok iş değiştirdim.  Bazıları ‘Sık sık iş değiştiriyorsun’ diye eleştiriyor ama bunun neden olduğunu soran çıkmıyor. Önemi de yok. Allah’ıma binlerce şükür olsun, elbette daha iyi günlerimiz de olacak çünkü vazgeçmeyeceğim.”

Evlilik kurtuluş değildir

Hayatın kendisine sabretmeyi öğrettiğini belirten Sema, genç kızlara “Evlilik kurtuluş değildir” mesajı veriyor, yeni nesil gençlerin daha akıllı davrandığını düşünen Sema, “Yeni nesil daha akıllı, kendi ayakları üzerinde durabiliyor. Benim onlara tavsiyem, kimseye minnet etmeden ileri yürüsünler. Kendi küreklerini kendileri çeksinler.”

İki senedir çalıştığı simit fırınındaki işinden her şeye rağmen memnun olduğunu belirten Sema, “Simit yapmak çok zevkli, işimi çok seviyorum. Her iş yerinde yaşanabilen şeyler burada da oluyor ama ben hepsinin gelip geçici olduğunu bilerek hareket ediyorum. Kimseye minnet etmeden, umursamadan, her şeyi arkana alarak evde ne kadar sorunum olursa olsun onu işyeri kapısında bırakıyorum ki verimli olayım. Buranın bir önceki fırından daha iyi şartları var. Önceki simit fırınında karı-koca çalışıyordu. Adam karısı dinleneceği zaman beni sabahın 03.00’de fırında çalıştırıyordu. Eve kendimi zor attığım o günlerin yanında burası çok daha iyi. Ayrıca dediğim gibi oğullarımla da aram düzeldi. Birlikte yaşadığım oğlum ile artık masrafları paylaşıyoruz. Evin kirasını o ödüyor” diyor.

Oğlu ile birlikte yöresel yemekler yapacağı bir esnaf lokantası açma hazırlığı içinde bulunduğunu anlatan Sema, “Ben hep sabrettim, her sabah yeni bir hayata başlayacağım düşüncesiyle uyandım. Bugün kendi işimin patronu olacağım dükkânı açmak için gün sayıyorum. Çektiğim onca çilenin sonunda sabrımın karşılığını alacağımı biliyorum” diyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Politeknik Mühendis Mimar Şehir Plancıları Dayanışma Derneği geçtiğimiz günlerde asgari ücret konusunda hazırladığı araştırma raporunu sundu. Bu vesileyle, kadın mühendislerle kadınların ücretini, işyerinde yaşadıkları ayrımcılıkları, çözüm olanaklarını konuştuk.
Deprem bölgelerinde devlet, kadın istihdamı sorununu Toplum Yararına Programlar aracılığıyla çözmeyi kafasına koymuş görünüyor. İşsizliğin yoğun olduğu bölgede kadınlar, gerçekten kendilerinin değil ama “birilerinin yararına”, asgari ücretle, her türlü sosyal haktan mahrum şekilde çalışıyorlar. Ne servis var ne de can güvenliği…
TYP kadın işsizliğine çözüm olarak gösterilmişti. Bir süre çalışıp kadroya alınacaklardı. En fazla dokuz ay istihdamda kalan kadınların büyük bölümü kadroya alınmadığı gibi sosyal haklardan mahrum üç kuruşa çalıştırılıyor. Ekmek parası uğruna her şeye katlanmak zorunda kalan kadınlar arasında depremzedeler de var.
Tekstil sektörünün ağırlıklı olduğu Malatya’da depremden iki hafta sonra fabrikalar açıldı. Civardaki konteynerler işçi kamplarına dönüştürülürken kadın ve çocukların buralarda kalmasına izin verilmediğinden, kadınların çoğu fabrika dışına itilmiş. Bazı kadınlar ise güvenlik ve hijyen sorunları nedeniyle ücretli işlerini bırakmışlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!