Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kala, Diyarbakır’da pazarda çalışan genç bir kadınla seçimler ve sonrasına dair beklentilerini, taleplerini konuşuyoruz bu kez. Annesiyle birlikte Jiyan Kadın Pazarı’nda çalışan Gülistan* 26 yaşında, Diyarbakır doğumlu. Beş yıldır pazarda çalışıyor. Pazarda kadınlarla her sorunu konuştuklarını dile getiren Gülistan, “14 Mayıs seçimlerinde kadınların etkisi çok büyük olacak” diyor.
‘Bütün iş alanları sömürü alanı’
Çok küçük yaştan beri babasıyla pazarda çalıştığını söyleyen Gülistan, babası öldükten sonra annesiyle birlikte temizliğe gittiğini anlatıyor:
“Ben 15 yaşlarındayken babam hayatını kaybetti. Annem zaten iş hayatına alışkındı, temizliğe beni de götürmeye başladı. Daha o zamanlar fark etmiştim; bütün iş alanları bir sömürü alanı.”
18 yaşına geldikten sonra kafelerde, marketlerde ve bir fabrikada çalışmış Gülistan. Ama hep pazarda çalışmayı hayal etmiş. Sonunda bu hayalinin gerçek olduğunu ama HDP belediyelerine kayyum atanmasının hayatını çok olumsuz etkilediğini belirtiyor:
“Uzun uğraşlardan sonra annemle birlikte Jiyan Kadın Pazarı’nda bir yer edinebildik. Ama oradaki erkek pazarcılarla ve zabıtalarla epey mücadele ettik. Sonrasında sorunlarımızı dayanışmayla bir şekilde, zor bela da olsa çözüyorduk; ama kayyumlardan sonra bizim için işler çok zorlaştı.”
Bu şehirde kadınların meclisleri vardı
Gülistan, kayyumlardan sonra kentte kadınların alanlarının büyük ölçüde daraltıldığını söylüyor:
“Bu şehirde biz kadınların meclisleri vardı. Sadece kadınların sorunlarını konuşabildiğimiz, bu sorunlara çözüm üretebildiğimiz alanlar vardı. Ama belediyelerimize kayyum atadılar. 8 Mart’larda kaç yıldır yürüyemiyoruz, bunu bile saymayı bıraktım. Bunlar yetmezmiş gibi kadın çalışması yapan, çözüm üretmeye çalışan tüm kadınları KHK’lerle ihraç ettiler. Şimdi hepsi ekonomik ve psikolojik olarak çok zor durumdalar, yine de devam ediyorlar mücadeleye.
Belediyeler bizdeyken şiddet gören kadınlarla yakından iletişim kurabiliyorduk. Çocuk yaşta evliliklere müdahale ediyorduk. Ama şimdi kimse kimseyle doğru düzgün bir şey paylaşmıyor. Çünkü çözüm üretecek alanları elimizden aldılar. Alıkoydular irademizi.”
Yine de kadınlar olarak ellerinden geldiğince birbirleriyle paylaşımda bulunup her şeyi konuşmaya çalıştıklarını anlatıyor Gülistan. “Seçimlerden de sık sık bahsediyoruz” diye konuşuyor; “Tabii biz Kürt kadınlar yine kendimize vereceğiz oyumuzu. Çünkü diğer tüm partilerdeki kadın temsiliyetinin sayısal olarak dahi göstermelik olduğunu görebiliyoruz.”
Adaylar kadınların sorunlarından habersiz
Çoğu milletvekili adayının kadınların sorunlarından bihaber olduğundan yakınan genç kadın, şöyle devam ediyor:
“Ben pazarda çalışıyorum, başka bir arkadaşım kuaförde; kreşte ve belediye çalışan kadın arkadaşlarım da var. Dertlerimiz ortak. Ama bizden oy isteyen, bizim oyumuz ile Meclis’e gidecek milletvekili adayları bizim kadar bile kadınların dertlerinden haberdar değil. Seçimler yaklaştıkça adını hiç bilmediğim adaylar geliyor bizden oy istemek için. İnanın, çoğu Kürtçe isimleri bile belki hayatlarında ilk defa duyuyor. Yaşadığımız sorunlardan nasıl haberdar olsunlar ki?”
Sorunlar saymakla bitmiyor
Peki, nedir Diyarbakırlı Kürt kadınların sorunları? Sıralamaya başlıyor:
“Okuma yazma bilmeyen kadın sayısı artıyor. Ekonomik krizle birlikte okul masraflarını karşılayamayan aileler, ilk olarak kız çocuklarını okuldan alıyor. Hem ekonomik krizle hem de aile baskısıyla mücadele etmekte zorlanan yüzlerce üniversite mezunu genç kadın, atama beklemekten vazgeçip istemeden de olsa evleniyor. Ve Diyarbakır’da ciddi oranda cemaatleşme ve muhafazakârlaşma var. Devletin eliyle beslediği, bir dönem yüzlerce insanın, kadının hayatını karartan Hizbullah yeniden güçleniyor.”
Depremden sonra evsiz, kimsesiz kalan çok sayıda kadının çok kötü şartlarda, güvenceden yoksun şekilde çalışmak zorunda kaldığına da dikkat çekiyor Gülistan. Devam ediyor:
“Gün geçtikçe dilencilik yapan, hatta eşleri tarafından zorla buna mecbur bırakılan kadın ve çocuk sayısı artıyor. Kira fiyatları denetlenmediği için yalnız yaşayan genç kadınlar, okullarını bırakıp dönmek zorunda kalıyor. Bunlarla birlikte kadınların sosyalleşebileceği alanlar günbegün kadınsız alanlara dönüşüyor. Şehir sineması yok, sanatsal bir faaliyet yok. Özellikle yaşlı kadınlar Türkçe bilmiyor ve gittikçe sadece Türkçenin dayatıldığı tüm alanlardan uzaklaşıp evlerine kapanıyorlar.
Kadınlar özgürce sivil toplum kuruluşlarına gidemiyor, çalışmalara dâhil olamıyor, tutuklanma ve hatta katledilme korkusuyla yaşıyorlar. Bir bu kadar daha sorun sayabiliriz ama ben şunu sormak istiyorum: Hangi milletvekili adayı bu sorunlardan haberdar?”
Çare yine biz kadınlarda
Bu sorunların çözümünün yine kadınlarda olduğunu vurguluyor Gülistan; 14 Mayıs’tan sonraki süreçte yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor:
“Kadın odaklı çalışmaları artık söylemden çıkarıp pratiğe dökmek lazım. Kadınlara yönelik vaatleri oy kazanmanın bir yolu olarak değil, insanca bir yaşamın koşulu olarak kabul etmek lazım. Diyarbakır başta olmak üzere, diğer tüm illerdeki kayyum uygulamalarına son verip yeniden kadın meclislerini kurmak lazım. Kadınların kendi sorunlarına kendilerinin çözüm ürettiği alanları var etmek lazım. Kürtçe tiyatrolar, konserler yapmak lazım. Maddi durumu kötü olan kadınlar için çalışma alanları yaratmak, bu kadınları ekonomik anlamda desteklemek lazım. Aile içi şiddete karşı etkili çalışmalar yapıp, çocuk evliliklerini katiyen sonlandırmak lazım.”
Kadınların güvencesiz çalıştığı alanlara da dikkat çekiyor; bu alanların denetlenmesi, kayıtdışı çalışmanın önlenmesi gerektiğini vurguluyor. Özellikle ev işçisi kadınların sigorta sorununun devlet tarafından artık çözülmesi gerektiğini belirtiyor.
“Tutturmuşlar sosyal devlet diye. Bir ülkede kadınların hakları ayaklar altındayken sosyal devlet mümkün mü?” diye soran Gülistan, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Ülkeden değil ama biz kadınlardan umutluyum ben. 14 Mayıs seçimlerinde kadınların etkisi çok büyük olacak. Biz kadınlar mücadele etmeden hiçbir şey kazanamıyoruz. Temel haklarımız bile bize lütufmuş gibi sunuluyor. Ama çare yine biz kadınlarda. Ve ben eminim; 14 Mayıs’tan sonra kayyumlar gidecek ve biz İstanbul Sözleşmesi’ni geri alacağız.”
*Gülistan’ın isteği üzerine soyadını ve fotoğrafını kullanmıyoruz.
**Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Solun Kadın Emeği Politikaları: Sorunlar ve Çözümler’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.
Fotoğraf: Evrim Deniz