“Kesinlikle davamızdan vazgeçmeyeceğiz”

Emine, Barutçu Tekstil’de sendikalaştığı için işten çıkarılan 9 kadın işçiden biri. Aylardır fabrika önünde mücadelesini sürdürüyor. Zaten tüm hayatı mücadeleyle geçmiş Emine’nin. Haklarını patrona bırakmaya, pes etmeye hiç niyeti yok. “Onlar bizi hiçe saydılar ama biz kesinlikle davamızdan vazgeçmeyeceğiz” diyor.
Paylaş:
Seval Öztürk
Seval Öztürk
sevalozturk18@gmail.com

Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi’ndeki Barutçu Tekstil’de çalışırken Öz İplik-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan 9 kadın işçi, fabrikanın önünde 171 gündür direniyor. 48 yaşındaki Emine Varol, bu işçilerden biri. “Altı yıl emek verdim ben buraya. Anayasal hakkımı kullandım diye çıkardılar” diyor ve ekliyor; “Hakkımızı almak için sonuna kadar direneceğiz.”

Yoksulluğa Feminist İsyan Kampanya Grubu olarak geçen ay direnişi ziyaret ettiğimizde tanışıyoruz Emine’yle. Dayanışma için İstanbul’dan geleceğimizi öğrendiklerinde çok mutlu olduklarını, bir haftadır heyecanla bizi beklediklerini söylüyor:

“O kadar çok sevindim ki… Yalnız değilmişiz. Biz kadınlar bir araya geldiğimiz zaman dünyayı yerinden oynatırız.”

16 yaşında evlilik, ardından üç çocuk

Emine, Samsunlu bir ailenin beş çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya gelmiş. 16 yaşında evlenmiş. “İsteyerek evlendim. Aynı mahalleye gelin oldum. Eşim, biz evlendikten sonra okula devam etti. Sonra da memur oldu” diye anlatıyor.

İki çocukları var o zaman, Emine evde çocuklara bakıyor. Eşinin işi dolayısıyla sık sık şehir değiştirmek zorunda kalıyorlar. Son durakları Bursa oluyor; ama geçim sıkıntısı yaşıyorlar. Emine bu nedenle ücretli bir işe girmeye karar veriyor.

“2004 yılında geldik Bursa’ya. Sonrasında bir çocuğumuz daha oldu. Evimiz kiraydı o vakitler, üç tane de çocuk… Çok zorlanıyorduk. Eşime dedim ki ‘Teyzemin gelinleri iplik fabrikasında çalışıyor, ben de oraya gideceğim, işe başlayacağım.’ Bir evimiz olsun, daha iyi koşullarda yaşayalım, çocuklarımın daha iyi bir yaşamı olsun, güçlü bir anne-baba olarak bizi örnek alsınlar. Bunu istedim.”

Eşi önce çalışmasını istemiyor Emine’nin. Ama Emine kararlı durunca bir şey diyemiyor. “Kadın isterse bir şekilde oldurur” diyor Emine. Böylece ücretli bir işte çalışmaya başlıyor. Son doğan çocuğu bir buçuk yaşında o zaman. O gün bugündür hiç durmadan çalışıyor.

“İşi biliyorum dedim. Deneyimsiz işçi almadıklarını biliyordum çünkü, ondan öyle dedim, sanki herkes annesinin karnında mı öğreniyor bu işi…”

Üçüncü işinde sendikayla tanışıyor

Emine, daha önce hiç ücretli iş deneyimi olmadığı için yalan söyleyerek girebilmiş işe, “İşi biliyorum” demiş. “Deneyimsiz işçi almadıklarını biliyordum çünkü, ondan öyle dedim, sanki herkes annesinin karnında mı öğreniyor bu işi” diye sitem ediyor. İlk iş gününü şu sözlerle anlatıyor:

“İlk işe başladığım gün çok bunalmıştım. Elim yüzüm kıpkırmızı olmuş. Makinelerin iplerini bağlamaya yetişemiyorum. Usta geliyor, diyor ki ‘Emine Hanım sakın acele etme, yaparsın, panik yapma.’ Ben de ‘Ne kadar bilsen de her yerin makinesinin sistemi farklı’ filan diyorum. Pes etmedim ama, öğrendim bir şekilde.”

Çalıştığı iplik fabrikası küçülmeye gidiyor sonra. İşten çıkarmalar başlıyor. Emine de çıkarılıyor işten. Ama ücretli bir işte çalışmaya başlamış bir kere, bırakır mı? Önce bir yemekhanede altı ay kadar hazırlık bölümünde çalışıyor.  Ardından da Peyda Tekstil Fabrikası’nda işe giriyor.

“Peyda Tekstil’de beş altı yıl çalıştım. Çalışanların çoğu kadındı. 500-600 kilo polyester iplikleri kendimiz çekiyorduk, yani işimiz o kadar ağırdı. Aile şirketiydi.”

Sonrasında patron maaşları düzenli ödememeye başlıyor. Tüm işçiler gibi Emine de çok zor durumda kalıyor. Böylece sendikayla tanışıyor:

“Yedi sekiz ay idare ettik bir şekilde. Ama artık ben küçük kızımın düğününü yapacaktım. Birkaç kere gitmiştim patronun odasına, para istemiştim. Patron ‘Benim de şu kadar borcum var, ben ne yapayım Emine Hanım?’ diyordu. Ama benim de üç aylık maaşım içerde duruyor, fazladan para istemiyorum ki. Biz de bunun üzerine içeride direniş gösterdik. Sonra da Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası’na (BATİS) üye olduk ve o işyerinden ayrıldık.”

Sendikanın avukatları aracılığıyla içeride kalan hakları için dava açıyor işçiler ama patron iflas gösteriyor. “Davayı kazandığımız halde hiçbir kanuni hakkımızı alamadık iflas gösterdiği için” diyor Emine. Sendikaya da kızıyor, bu süreçte kendilerini yeterince bilgilendirmediklerini söylüyor.

“Ben altı yıl boyunca 08.00- 22.00 saatleri arasında çalıştım. Mesai ücretini veriyorlardı ama gerçekten çok uzun saatler çalışıyorduk. Mesaiye bir kere kalmadığımızda diğerlerine gözdağı vermek için bir daha çağırmıyorlardı.”

Her gün 14 saat iş!

Yeni bir iş buluyor Emine. Barutçu Tekstil’in kentte üç fabrikası var, bu fabrikalardan birinde işe başlıyor.

Ama bu işyerinde de başka sorunlar var. Baskı, mobbing, hakaretlerin yanında türlü adaletsizliklerle karşılaştıklarını belirten Emine, şöyle devam ediyor:

“Aynı bölümde aynı işi yapan insanlara farklı maaşlar veriliyordu. Çok fazla iş oluyordu, sürekli mesaiye çağrılıyorduk. Ben altı yıl boyunca 08.00-22.00 saatleri arasında çalıştım. Mesai ücretini veriyorlardı ama gerçekten çok uzun saatler çalışıyorduk. Mesaiye bir kere kalmadığımızda diğerlerine gözdağı vermek için bir daha çağırmıyorlardı. Zam zamanı bizimle konuşmuyorlardı. Biz maaşlarımız yattığında zam oranını görüyorduk. İtiraz etme şansımız yoktu. ‘Ya kabul eder çalışırsın ya da işten çıkarsın. Zaten iş de bulamazsınız’ gibi şeyler söylüyorlardı.”

Mesai süreleri dayanılacak gibi değil ama fazla mesai yapmadan da geçinemiyorlar. Zaten ekonomik kriz var, aldıkları maaş hiçbir şeye yetmiyor. “Az maaş çok iş” yaklaşımı artık canından bezdiriyor onu. Ama önceki sendikasında yaşadığı olumsuz deneyimden sonra temkinli davranıyor. Altı yıldır çalıştığı bu fabrikada hiçbir hakkının kalmasını istemiyor çünkü. Baskılar yüzünden çok sayıda arkadaşının istifa edip gittiğini, tazminat haklarından vazgeçtiğini söylüyor.

“Seneler geçtikçe, verdiğimiz emeği düşünüyorsun. Ne kadar zor şartlar altında çalıştığımızı… Ben altı yıllık emeğimin heba olmasını istemedim. Ama kadını erkeği, birçok arkadaşım bağırdı çağırdı, sonunda ‘lanet olsun’ deyip gittiler. Canlarından bezmişlerdi çünkü. Tazminatlarını da yaktılar. Böyle çok işçi gitti…”

Serviste sendika broşürü

İşyerinde sıkıntılar bitmek bilmiyor. Yine baskıların arşa çıktığı bir gün Öz İplik-İş Sendikası’nın broşürüyle karşılaşıyor Emine. O günü şöyle anlatıyor:

“Broşürü aldığım gün, Şenol Bey (müdür) işyerinde herkese bağırmıştı. Benetton’un müşterisi geldi, malları beğenmedi diye… Biz tabii ki açıklamalara yazıyoruz. İşte bu bu hatalar var. Şenol Bey’in bilgisi var, İhsan Bey’in bilgisi var. Vardiya sorumlumuzun bilgisi var. Bütün bilgisayarlarda her top için açıklama yazılıyor. Bu yüzden açık bir kapı bulamadı ya, kimden çıkaracak hırsını? Bu kez baktık, ‘Ortalık neden dağınık?’ diye bağırıyor. Vardiya amirleri de aynıydı. Saygısızlık çok fazla.”

Yoğun şekilde baskı ve mobbinge maruz kalan Emine, sendikaya temkinli yaklaşsa da örgütlenme dışında başka bir yol olmadığını düşünüyor. Sendika, fabrika önünde broşür dağıtmış. Emine, bindiği serviste görüyor broşürü ve incelemeye başlıyor. Sadece incelemekle de kalmıyor, sendikayı arayıp soruyor, niye geldiniz diye. Böylece sendikayla görüşmeye başlayan Emine bir, bir buçuk ay sendikaya gidip geliyor. Üye yaptığı fabrikaları araştırıyor. Sonra da üye oluyor.

Ardından Barutçu patronu, küçülme bahanesiyle aralarında Emine’nin de olduğu 9 kadın işçiyi peyderpey işten çıkarıyor.  Asıl neden, elbette sendikalı olmaları. Kadınlar, sendikalarıyla birlikte direnişe geçiyor.

Barutçu’ya bağlı üç fabrikadan birinde de gelini çalışıyor Emine’nin. “Gelin-kaynana gibi değil de arkadaş gibiyiz, hakkımızı birlikte arıyoruz” diye konuşuyor.

Kadınlar çalışmayı bırakmasınlar; mobbing, hakaret ve haksızlıklara karşı dursunlar. Hiçbir şekilde, hiçbir şeyden korkmasınlar. Bizim yanımızda olsunlar.”

‘Kadınların desteğini bekliyoruz’

6 Şubat depremlerinden sonra kısa bir süre direnişe ara veriyor işçiler. Sonrasında yeniden fabrika önünde nöbete başlıyorlar. Direniş alanında depremden etkilenen kadın ve çocuklarla dayanışmak için örgü örüyorlar.

Gelinen noktada patron hâlâ sendikanın kırmızı çizgisi olduğunu söylüyormuş. Öte yandan en büyük müşterisi olan Zara’dan artık sipariş alamaz olmuş Barutçu Tekstil. Fabrikanın üretim yaptığı H&M ve Sandro markalarının da denetim için fabrikaya gelmesi bekleniyor.

Bu arada, direnişçi kadınlardan bazıları, geçenlerde SOL Parti’ye üye oldu. Aralarında Emine de var. “İlk günden beri hep yanımızda oldular, çok destek verdiler, bizi hiç yalnız bırakmadılar” diyor.

Emine, sekiz kadın arkadaşıyla birlikte sendikalı olarak işlerine dönebilmek ve gasbedilen haklarını alabilmek için sonuna kadar direnmekte kararlı. “Onlar bizi hiçe saydılar, kapının önüne koydular ama biz kesinlikle davamızdan vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullanıyor.

Son olarak “Kadınlara bir mesajınız var mı?” diye soruyoruz, şu yanıtı veriyor:

“Kadınlar çalışmayı bırakmasınlar; mobbing, hakaret ve haksızlıklara karşı dursunlar. Hiçbir şekilde, hiçbir şeyden korkmasınlar. Bir de bizim yanımızda olsunlar, bize destek olsunlar.”

Fotoğraflar: Emine Varol

Paylaş:

Benzer İçerikler

Barutçu Tekstil’de üç ayı aşkın süredir direnişlerini sürdüren kadınlar, direnişle birlikte özgüvenlerinin yerine geldiğini söylüyor: “Bizim elimizde güç varmış, farkında değildik. Kendimizde güç hissettik. Bu sendikalılığın bize verdiği bir şey. Özellikle bayanların birbirine bu kadar kilitlenmesi… Dayanışma… Yapabiliriz, bir şeyleri değiştirebiliriz.”
Koç Üniversitesi Hastanesi’nde sendikalı oldukları için işten atılan 2’si kadın 4 taşeron işçi direnişte. Kadın işçiler, kötü çalışma koşulları ve mobbingin yanı sıra cinsel tacize karşı da örgütlendiklerini anlatıyor. Sendikalı olarak işlerine dönmeyi, tacizci müdürün işten atılmasını, tüm işçilerin kadroya alınmasını istiyorlar.
Nersoy Tekstil’de direnişlerini sürdüren kadın işçiler, fabrikada çalışırken kendilerine ayıracak zamanlarının olmadığını söylüyor. “Üç beş saat yaşıyoruz işte. Ama ev işlerini kim yapacak? Öyle zaman oluyor ki koltuğa uzanacak bir saatimiz bile olmuyor” diyorlar. Bir kadın, uykusunda “Sayı yetişmeyecek hadi hadi” diye sayıkladığını anlatıyor.
Karaman’da hemen her evde bir bisküvi işçisi var. Kadın işçiler, fabrikalarda bin bir zorlukla çalışıyor, bir de üstüne evde mesai yapıyor. Bu yüzden “En çok biz kadınların eli acıyor” diyorlar. Haklarının gasbedildiğini, sendikalı olmalarının engellendiğini, emeklerinin karşılığını alamadıklarını anlatıyorlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!