yasa ilk konuşulduğunda fonlanan kurumlar konusu daha öndeydi, şimdi işin bu kısmından pek söz edilmiyor ama kimi troller, yasa adalet komisyonuna gelmeden önce fon alan kadın ve lgbti+ kurumlarını ve nerelerden fon aldıklarını paylaştılar sosyal medyada. sanki bunlar gizli bilgilermiş gibi. algı operasyonu ifadesiyle anılmayı hak eden ve kimin tarafından fonlandığı çok açık olan bu çalışmalarda kadın ve lgbti+ kurumların seçilmesi, öne çıkartılması sebepsiz değil. iktidarın, kaybetmeye başladığı seçmen kitlesini yeniden kazanma çabalarının bir parçası.
kadın ve lgbti+ hakları için mücadele eden kurumların çoğu sivil toplum kuruluşu olarak anılan, demokratik kitle örgütlerinden farklı olarak, kitlesel bir tabanı dolayısıyla üye aidatı ya da bağış gibi gelir kaynakları olmayan kurumlar. özellikle yayıncılık, danışmanlık ya da şiddet görenlerle dayanışma vb. hedefleri olan yapıların demokratik kitle örgütleri biçiminde örgütlenmesi mümkün değil çünkü sınırlı sayıda insanın emeğini gerektiren, büyük ölçüde uzmanlığa dayanan işlerden söz ediyoruz.[1] kadınların, çocukların, lgbti+’ların erkek şiddeti ve çeşitli ayrımcılık biçimleri karşısında çaresiz kalmaması, bunlardan korunması aslında tabii ki devletin görevleri arasında. ama sosyal devletlerin çözünüp birçok işlevini stk’lara devrettiği süreçte durum farklılaştı.
bu kurumların devletten ve ona hakim siyasetten bağımsız olmasının ne kadar gerekli, şart, vazgeçilmez olduğunu bizlerden daha iyi bilen olamaz. zaten çok uzun bir zamandır kadınların, çocukların ve lgbti+’ların güvenliği ve hakları esasen devlet kurumlarına, yargıya, kolluğa karşı savunuluyor.
ama türkiye’nin de imzacısı olduğu sözleşmelere göre, başta sığınmaevleri olmak üzere çeşitli kurumların açılması ve ayakta tutulması devletin sorumluluğunda. yani örneğin sığınmaevi işleten kurumlar, aslında kendi devletlerinden fon alabilmeli.
sadece onlar da değil, örneğin kadınlara hak okur yazarlığı eğitimi veren kurumlar devletin desteğini almalı.
peki başka devletler neden bu kurumlara destek oluyor?
hayır, ülkeyi bölmek için değil. zaten erkek şiddetinin engellenmesi ülkeyi bölmez! insanları eşcinsel ya da trans olmaya ikna etmek için de değil, tabii ki. zaten bu mümkün değil. kadın ve lgbti+ hareketlerin -en azından geçmişte- güçlü olduğu ülkelerde, bu hareketler başka ülkelerdeki yol arkadaşlarını kendi devletlerinin desteklemesi için mücadele vermişler.
ayrıca devletlerden bağımsız birçok kadın fonu var, bunlar da başka ülkelerdeki yol arkadaşlarının faaliyetlerine destek vermeyi amaçlıyor. sivil toplumu desteklemeyi hedefleyen bağımsız fonlar da var.
mali olan politiktir
son zamanlarda gündem olan -aslında benzerleri maalesef her dönemde gerçekleşen- cinayetlerden sonra bütün siyasetçiler kadınlara, çocuklara sahip çıkmaktan söz ediyor. izninizle çoğu boş laf diyeceğim. erkek şiddetini önleme konusunda samimi olan bir siyasi parti, buna kaynak ayırma vaadinde bulunur. yerel yönetimlerde söz hakkı olduğu zaman, buna kaynak ayrılması için ısrarlı olur.
özellikle yakın zamanda gündeme gelen hastanelerdeki bebek ölümlerinden sonra sağlığa, eğitime bütçe ayrılmasının gerekliliği haklı olarak vurgulandı, bunlar yerine savunma sanayii adı verilen savaş endüstrisine bütçe ayrılmasını eleştirmeye cesaret edebilenler dahi oldu; ne güzel.
ama bunlar yetmez. erkek şiddeti konusunda caydırıcılık büyük ölçüde yargının işidir, kaynak gerektirmez. ama sadece caydırıcılık bu konuda yeterli değil. sığınmaevleri, hak okur yazarlığı, günün her saatinde güvenli sokaklar gibi, kadınların, çocukların ve lgbti+’ların erkek şiddeti karşısında çaresiz kalmamasını sağlayacak her önlem kaynak gerektirir. ve bu siyasetin konusu!
[1] aşağıdan yukarı doğru oluşan bir hiyerarşiyle örgütlenen, tabanda çalışmalar yapan, yani gerçek anlamda demokratik olan kitle örgütü modelinin cinsiyet ve cinsellik temelli ayrımcılık alanında işe yarayıp yarayamayacağı ayrıca, mutlaka konuşulması gereken bir konu.
Fotoğraf: medya günlüğü