kim kime bakıyor?

Erkeğin, çocuğun ve yaşlıların bakımı birbirinden farklı. Tüm bunları “bakım emeği” başlığında toplamak, ev içi ücretsiz sömürüyü gözden kaçırmanın yanı sıra tahlil ve çözüm arayışlarında da erkeği devre dışı bırakmak anlamına geliyor. Ayşe bakım emeği meselesini masaya yatırıyor.
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

merve ile emre evleneli iki yıl oldu. merve evlendikten üç ay sonra hamile kaldı, çocuk sahibi olmak istiyorlardı, çok sevindiler. merve’nin annesi gülay ile aynı apartmanda oturuyorlardı, çocuğun bakımına da destek olur diye düşünmüşlerdi. ama işler planlandığı gibi gitmedi, emir dünyaya geldikten iki ay sonra gülay felç geçirdi, kısa zamanda iyileşti ama bebek bakmak bir yana kendi evinin işini bile göremeyecekti. allahtan emekli maaşı fena değildi; haftada dört gün gelip temizliği, yemeği yapması için uygun bir ücretle hatice ile anlaştılar. hatice daha önceleri 15 günde bir mervelere, 15 günde bir de gülay’ın evine temizliğe gelirdi zaten. merve doğum izni bittikten sonra istifa etmeyi tercih etti. nasılsa aldığı ücret, bir bebek bakıcısına ancak yetecekti, çocuğuna kendi bakmak istedi. emre, o ücretli çalışırken de ev işlerine pek elini sürmezdi. o işten çıkınca hiçbir şey yapmaz oldu. titiz bir adam, her gün gömlek ve çamaşır değiştiriyor. merve eve para getirmediği için, hatice’nin 15 günde bir gelmesinden de vazgeçti. allahtan emir sakin bir çocuk, geceleri nadiren uyanıyor, uyandığında emre dinlenebilsin diye merve onun odasına geçiyor. ama gün zor geçiyor. sabahları hem emre’ye hem de tabii emir’e kahvaltı hazırlıyor, sonra emir’i uyutup evi topluyor, çamaşır varsa yıkıyor, ütü yapıyor, süpürgeyi her gün açıyor, yeri siliyor, bebek var ne olsa. emir’i tekrar yediriyor, akşam yemeğini hazırlayıp emir uyanınca onunla birlikte gülay’ın evine çıkıyor, özellikle de hatice’nin gelmediği günlerde. gülay emir’i oyalarken onun ufak tefek işlerini yapıyor. vakit kalırsa emir’i parka götürüyor, dönüşte alışverişi yapıyor. sonra akşam yemeğini hazırlıyor. en zoru banyo, bazen hatice’ye rica ediyor, emir’i oyalaması için. bazen emre’nin, yemekten sonra oğlanla geçirdiği yarım saatte hızlıca duş alıyor.

merve de hatice de çok çalışıyor, çok yoruluyor. bunları yıllardır konuşuyoruz. ama son zamanlarda farklı olan bir şey var. bazı feminist yol arkadaşlarımız hatice’nin emeği ile merve’nin emre’ye, emir’e ve gülay’a harcadığı emeği aynı terimle ifade etmeye karar verdiler; bakım emeği.

ücret!

öncelikle şunu hatırlatayım; maddeci düşünenler açısından, herhangi bir çalışmanın neyi ürettiği değil, bu çalışmanın hangi koşullarda, daha önemlisi hangi ilişkiler içinde gerçekleştiği belirleyicidir.

örneğin gıda işkolunda üretim yapan bir fabrikanın işçilerini düşünün. gıdanın üretildiği hatta çalışanlar, lojistikte çalışanlarla, örneğin şoförlerle, hamallarla farklı bir değerlendirmeye mi tâbi tutulur yoksa hepsi ücretli emek statüsünde mi değerlendirilir?[1] öyleyse, örneğin evde bir kısmını tüketmek, bir kısmını da satmak üzere salça yapanla salça fabrikasında çalışan bir mi tutulur?[2] bir iş karşılığında ücret almakla, ücret almadan, boğaz tokluğuna dediğimiz şekilde çalışmak bir tutulabilir mi?

cinsiyetçi iş bölümü değil, patriyarkal sömürü

o yüzden, hatice’nin emeğiyle merve’ninki bir değil, çünkü hatice ücretli çalışıyor. merve’nin emre’ye harcadığı emekle emir ve gülay’a harcadığı emek aynı değil; çünkü emir ve gülay isteseler de kendi işlerini göremezler, oysa emre bunu pekâlâ yapabilir! ama merve, henüz hamile değilken ve işe giderken de evde aynı işleri yapıyordu. yani erkeğin ücretli çalışıp kadının evde ücretsiz çalışması bir iş bölümü değil. ücretsiz çalışmada terfi yok, gelecek garantisi yok, iş güvencesi zaten yok, “aşk” bittiğinde işinizden de oluyorsunuz!

sömürüyü silmek

hatice’nin ve merve’nin emeğini, merve’nin gülay, emir ve emre için harcadığı emeği bakım emeği şemsiyesi altında topladığınızda iki şey oluyor.

birincisi, patriyarkal sömürünün temeli olan ev içindeki ücretsiz sömürüyü görmezden geliyorsunuz.

ikincisi, tahlil ve çözüm arayışlarında erkeği devre dışı bırakıyorsunuz.

artık, geçmişteki gibi “burjuva ve küçük burjuva kadınlar ev işlerini para karşılığında başka kadınlara yaptırıyor” tarzı eleştiri ve tespitler kolay kolay yapılmıyor, şükür. çünkü feministler, o ev işlerinin önemli bir kısmının erkeklerin işi olduğunu gösterdi. ama “bakım emeği” üzerine yürüyen tartışmalarda benzer yaklaşımın biraz daha sofistike biçimlerine rastlıyoruz. örneğin genel-iş’in emek araştırma dergisi’nde, özge sanem özateş gelmez’in “etik bir sorun olarak ‘bakım açığını’ kapatmak” adlı makalesindeki şu cümlede:

“Kadınların, çoğu zaman kendilerinin ve ailelerinin ihtiyaç duydukları gelire ulaşmak için daha uzun saatler çalışmak zorunda kalmaları, ücretli iş ve ücretsiz ev içi işlerden oluşan çifte iş yükünü omuzlamalarıyla sonuçlanmış, geliri görece fazla olan bu kadınların bu yükü hafifletmek amacıyla ev içi işleri ve özellikle bakım işlerini gerçekleştirmeleri için ağırlıklı olarak yoksul, göçmen ve beyaz olmayan kadınları işe almalarıyla bakım krizi dönüşmeye başlamıştır.”

evet, siz de fark etmişsinizdir; evde bir başka eli ayağı tutan yetişkinin yaşıyor olması ihtimalini bir değişken olarak görmeyen bu bakış açısına göre, “yoksul, göçmen ve beyaz olmayan kadınları” istihdam eden yine kadınlar! göçmen meselesine tekrar dönmek üzere altını çizmek istiyorum.

emir’e bakmakla emre’ye bakmak aynı şey değil, emir’in bakımının sadece merve’de olması da tek mümkün alternatif değil. çünkü biliyoruz ki, emir kreş çağına geldiğinde, merve işe girsin girmesin, emir’in kreş dışındaki zamanlarından yine o sorumlu olacak. bu, aynı zamanda emir’in babasına hizmet etmek anlamına geliyor. buraya daha sonra dönmek üzere devam edeyim.

bu konuda çok tartışma yapıldı, çok yol alındı.

ama görünen o ki bu konuyu tekrar tekrar konuşmak zorundayız.

öncelikle şunu hatırlatmak gerek; her insan ömrünün son yıllarında bakıma muhtaç olmuyor. buna karşılık herkes ömrünün ilk yıllarında bakıma muhtaç. bunun dışında da, çocuk bakımıyla, hasta ve yaşlıların bakımı aynı başlık altında toplanamayacak kadar farklı süreçler. hasta bakımı zaten bütünüyle devletin sağlaması gereken bir hizmet. yaşlı bakımı da devletin çeşitli biçimlerde üstlenebileceği bir süreç ve tekrar altını çizeyim, her insanın buna ihtiyacı olmuyor.

ama çocuk bakımı böyle değil; çocuk bakımı konusunda ebeveynler destek alabilir ama bir insanın doğumundan sonra başlayan süreç bütünüyle kamusal mekanizmalara devredilemez. kreşler büyük destek; ücretsiz olmaları, 24 saat hizmet vermeleri gerekir, belli sürelerde evde bakımı üstlenecek ve ücretini devletin karşılayacağı profesyoneller de çok büyük yarar sağlar. ama bütün bunlar olsa da ebeveyne sorumluluk düşer. bu sorumluluk kaçınılmaz ama bunun tamamen annede olması patriyarkal sömürünün parçası.[3] bu aynı zamanda, kadınların ücretli çalışmalarını da olumsuz yönde etkiliyor, anne olmaları ihtimali kadınların istihdamını sınırlandırıyor, düşük ücret almalarına bahane ediliyor. ücretli doğum izninin hem anneye hem de babaya verilmesi, bunu önleme açısından bile çok önemli.

ama ev işinin çocuk bakımıyla sınırlı olmadığını biliyoruz.

daha önce de yazdığım bir şeyi tekrarlamak istiyorum; ulusal hatta küresel sermaye her konuda ortak çıkarları olan bir bütün değil.

kadınların ücretsiz yaptıkları işleri yapmaktan vazgeçmeleri, erkeklerin aile dışında yaşamaları gibi sebeplerle evde yapılan kimi işlerin kamuya aktarılması, sermaye için yeni yatırım alanları açıyor. ev işlerinin ücretsiz yapılmasının, ücret taleplerini düşürdüğü ve bu sebeple kocanın patronunun çıkarına olduğu zaten epeyce zayıf bir argüman ama diyelim ki doğru, bu başka bir sermaye grubu için bu hizmetlerin yatırım yapabileceği bir alan olduğu gerçeğini değiştirmiyor. yemeksepeti vb. uygulamaların, temizlik şirketlerinin son on yılda nasıl büyüdüğü malum. 

ama evinizi şirkete temizletseniz ve yemeği dışarıdan söyleseniz de evde iş bütünüyle ortadan kalkmıyor; evde çocuk ve yaşlı olmasa dahi. bu işlerde erkeklerin de sorumluluk almasını sağlamak feminist mücadelenin bir parçası.

ev düzeni

ev sadece barınma değil, aynı zamanda yaşama alanı ki son yıllarda bir kısmımız için çalışma alanına da dönüştü. evi otelden ya da pansiyondan ayıran da bu; uyumak ve temel özbakımdan daha fazlasını mümkün kılan bir alan olması. diğer yandan evin mimarisi bile aile kurumunun evrildiği nokta ve çözünmesiyle ilgili. geniş aile düzeninde yaşayan yoksullar mahremiyetin olmadığı alanlarda yaşasa da geniş aile için inşa edilen evlerde dört beş oda oluyor.[4] avrupa’da, geçmişte geniş ailelerin yaşadığı alanları yalnız yaşayanlar, kişi başı bir oda düzeniyle paylaşıyor. geliri daha yüksek olanlar türkiye’de de stüdyo denilen tek odalı veya 1+1 daireleri tercih ediyor. bu evlerin düzeni, sehpa örtüsü sayısı, pişen yemeklerin miktarı, ağırlanabilecek misafir sayısı dahi farklı. ama eğer bir kadın ve bir erkek romantik bir ilişki sebebiyle aynı evi paylaşıyorsa, toplumun kadına yükledikleri değişmiyor. bu konuda tekil evlerde olan değişiklik de feminist mücadele sayesinde!

ev de, aile de tarih içinde değişiyor tabii ama bunun yönü, işlevlerinin azalması ve bir çözünme sürecine işaret edip etmemesi de feminist mücadeleyle ilgili.

evde, kadınların ücretsiz yaptığı işleri kamunun üstlenmesi çok önemli bir talep ama feminizmin evdeki emekle ilgili tek talebi bu olamaz!

bakım emeği kavramı bütün bunları silikleştirdiği, ücretli/ücretsiz emek arasındaki farkı yok saydığı için feminizmin düşünce sistemine ait bir kavram olamaz.

tekrar olsa da özetlemek istiyorum: bu süreçte, evdeki işlerin, o evde yaşamayan biri tarafından ücret karşılığı yapılması ev işleri konusunda tek ve mutlak çözüm değil, kesin çözüm hiç değil. bu insanın kadın olması elbette ki tesadüf değil. bu kadının birçok ülkede göçmen olması ve düşük ücretle çalışması tabii ki feminizmin meselesi ama feminizmin bu süreçle ilgili tek meselesi bu değil!

göçmenlerin istihdamı

savaş ve toplumsal altüst oluş her zaman göçe sebebiyet veriyor. nitekim 1990’lı yıllarda, sosyalist sistemin dağılmasıyla birlikte bu ülkelerden dünyanın pek çok yerine göç başladı. bunların bir kısmı eğitimliydi, pek çoğu eğitimini aldıkları işi yapamayıp daha az ücret alabilecekleri, daha az itibarlı işlerde çalıştı. o yıllardan itibaren hasta bakıcılığı yapan hekimler, inşaatta çalışan mühendisler gördük. suriye savaşıyla birlikte benzer ama daha ağır bir süreç başladı. bu sefer hekimler sağlık hizmeti bile vermiyor, lokantada bulaşık yıkıyorlardı. bugün, herhangi bir inşaatın yanından geçtiğinizde, farklı dillerde konuşmalar duyuyorsunuz. kayıtsız istihdamın görece kolay olduğu bütün sektörlerde durum böyle. öyleyse sosyal bilimler neden ücretli “bakım emeği” veren göçmen kadınlara odaklanıyor, onları ayrı bir başlık olarak ele alıyor?

aklıma iki sebep geliyor: birincisi, kadın kurtuluş hareketinin patriyarkayı odağına alan mücadelesinin yönünü kapitalizme kaydırmak. kadın kurtuluş hareketinin kapitalizme -hatta birçok noktada ve anda- sömürgeciliğe karşı da mücadele verdiğini düşündüğümde bu yön değişimi, kapitalizme karşı mücadeleyi güçlendirmekten ziyade, patriyakaya karşı mücadeleyi zayıflatma sonucunu verir gibi görünüyor bana. ikinci sebep birincisiyle bağlantılı; feministlerin yarım yüzyıllık bir mücadeleyle ortaya koydukları patriyarkal üretim biçimi kavramını silikleştirmek.

oysa bu tespit, patriyakaya karşı mücadelemizde en önemli araçlarımızdan biri, ondan vazgeçmeyeceğiz. kadınların mesleksiz bırakılması, sadece ev işi yapmayı bilmeleri, ücretli olarak ancak başka evlerde çalışabilmelerinin de sebebi. bunu görmeden, bununla ve sonuçlarıyla mücadele etmeden olmaz!

o yüzden patriyarkal üretim biçimi tespiti, feminizmin en önemli araçlarından biri. unutmayacağız, unutturmayacağız, sildirmeyeceğiz.


[1] meslekler farklı ama ürün ve üretim ilişkileri aynıdır.

[2] bu aslında çok uzun bir zamandır, evde yapılanın bizatihi üretim olduğunu ve tabii patriyarkal sömürüyü anlatabilmek için başvurduğumuz örneklerden biri. ve hep şu soruyu sorduk: kamusal alanda üretim olan iş, evde yapıldığında neden yeniden üretim olsun.

[3] başka bir toplumda çocukların bakımının ve sorumluluğunun kolektif olabileceği fikri var. geçmişin geniş ailelerinde, çocuk bakımının kolektif olarak fakat ailedeki kadınlar tarafından yürütüldüğünü de hatırlamakla birlikte, aynı şeyin her cinsiyetten bireylerce örneğin bir komünde düzenlenmesinin çocuklar açısından iyi bir çözüm ve gerçekçi olup olmadığı tartışılır. her durumda bu öneri, bugün çocuk bakımıyla ilgili bir çözümün kapısını açmıyor.

Görsel: Broke University

 

Paylaş:

Benzer İçerikler

“işçileşmek yani ücret karşılığı sömürülebilmek, kadınlar için, boğaz tokluğuna sömürüldükleri patriyarkal sömürüyle mücadele açısından imkânlar sunuyor. o yüzden aynı kelimeyle anılsa bile küçük burjuvaların işçileşmesinden çok farklı bir süreç.”
feminizmin de kapitalizmle ilgili söyleyecekleri var muhakkak ki. ama feminizmi sadece piyasa karşıtlığıyla tanımlamanın içini boşaltmak anlamına geldiğini görüyorum. tabii erkekleri rahatlatan bir yanı var bunun.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!