Kınıklı üretici Selma: “Domates yetiştirmek çok özen istiyor, sanki evde bir çocuğa bakmışın gibi”

Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Paylaş:

Kınık’ta geçtiğimiz hafta domates üreticileri Hükümet Meydanına yürüyerek, traktörleriyle yolları kapatıp domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto ettiler.

Biz de yaşanan sorunları yerinde öğrenmek için Kınık’tan domates üreticisi bir kadınla, Selma Aksoy ile konuştuk.

52 yaşındaki Selma’nın dört çocuğu var. Merkeze, Kınık’ın bir köyünden gelmişler. Ailenin 6-7 dönüm kadar toprağı var. Bunun bir kısmı kendilerine yetecek kadar bir zeytinlik. Kendi unlarını, zeytinlerini, zeytinyağlarını üretiyor. İlçe merkezine yakın olan evlerinin bahçesinde de sebze ekiyor, tavuk besliyorlar. Bu yıl domates ekmişler. Ama umduklarını bulamamışlar.

Tütünde sistem çöktü, şimdi de domates kazandırmıyor

Selma Aksoy kendini bildiğinden beri tarımda çalışıyor. Eşiyle birlikte kendi arazilerinde ürün yetiştirdikleri halde kazançları geçinmelerine yetmiyor. Her ikisi hasat döneminde iki ay kadar yevmiyeci olarak Manisa’ya zeytin toplamaya gidiyorlar.

Selma, daha önceleri tütün ektiklerini anlatırken “Ama tütün sezonu kapandı, şimdi domates ekiyoruz,” diyor. Tütün ekmeyi nasıl bıraktıklarını anlatmaya devam ediyor: “Çoktan beri, on seneden beri bıraktık. Onun da fiyatı yoktu. Ona da fiyat vermediler. Yaptığımız işten kazanamadık, fiyatı yoktu. Tütünde kota getirdiler. Tütün fiyatlarını düşürdüler. Eskiden TEKEL diye bir şey varmış, benim bildiğim onu yok ettiler. Bir de ortaya bir kota çıkardılar. Sonrası çöktü gitti. Sistem çöktü.”

Artık Kınık’ta tütün eken hiç kalmamış. Sadece köylerde, kırsal yerlerde az bir ekim oluyormuş. Şimdi ise Egelilerin deyişiyle domat ekiyorlar. “Ama fiyatı çok düşük. Geçen sene de aynıydı, bu sene de aynı” diyor.

“Fiyatları büyükler belirliyor”

“Peki sizce fiyat nasıl belirleniyor? Neden böyle oluyor?” diye soruyoruz.

Selma bunun “Tayyip’in yapıp ettiğiyle” ilgili olduğunu düşünüyor. “Büyükler belirliyor fiyatları, öyle diyim” diyor. “Normal bir fiyat belirleme değil.”

“Geçen sene yine bir tık iyiydi” dedikten sonra ekliyor: “Ama önceki sene ben aynı yere domat ektim. Onunla, onun parasıyla traktör aldım. Ama ondan sonra iki senedir ne fiyat var, ne kazanç var, aynı yerimizde sayıyoruz. Nasıl geçiniyoruz derseniz, işte gayretimizle, etimizle tırnağımızla çalışıp öyle böyle zorlamayla geçiniyoruz.”

Kınık’taki eylemle ilgili haberlerde domates fiyatının önce 5 lira olarak belirlendiği, sonra 2 liranın altına düştüğü yazıyordu. Bunun nasıl olduğunu sorduk, şöyle anlattı:

“O beş lirayı, kurutmacılar var, onlar veriyor.  Doğudan kurutmacılar geliyor, büyük sergileri var, büyük tarlalara sergi seriyorlar. Onlardan da yabancı ülkelere gidermiş. Bizden yaşı beşe alıyorlar, 150 milyonmuş kuru domatın kilosu, öyle kulağıma geldi. Salçalığın fiyatı bir buçuk-iki. Bu sefer insanlar beş lira diye kurutmacılara veriyorlar.”

 “Bu sene daha da düşük fiyat. Geçen yıllarda bu kadar olmuyordu. Bu sene domatı ne alan var, ne satan. Bir biz değil, herkes zor durumda. İlaçlar kaç para, gübreler kaç para? Bir de mazotlar çok pahalı” diyor.

Selma’ya domates bu sene daha fazla ekildiği için mi fiyat düştü diye soruyoruz. “Hayır, çok ekildiği için değil. Benim duyduğuma göre devlet dışarıya satışı kapatmış. O yüzden buradaki fabrikanın da suçu yok, devletin suçu. Devlet dışarıya kapatmış” diyor. “Verdiğim o kadar emek… Sonra tek başıma yapmıyorum ki ben bunu. Domatesi yetiştirmek çok özen istiyor; sanki evde bir çocuğa bakmışın gibi. Hiç kolay değil” diye ekliyor.

Domates üretiminde yevmiyeli işçi de çalıştırılıyor. Gerek Kınık’tan, gerekse dışarıdan özellikle kadınlar, kimi kez çoluk çocuklarıyla tarlalarda çalışıyorlar. Bu şekilde bir senelik emeklerinden, mahsullerinden düzgün para kazanamayınca ne yaptıklarını soruyoruz.

Bel fıtığına rağmen çalışmak zorunda

“Ne oluyor, bu sene fiyatı olmadı, seneye olur gibi kendimizi avutuyoruz” diyor.

Selma ve eşi yevmiyeli tarım işçiliği de yapıyor. Zeytin hasadı dönemi iki ay kadar Manisa’ya zeytine gidiyorlar. Manisa’ya yevmiyeye gidenler Kınık’tan servislerle gece üçte yola çıkıyorlar. Bu tür yevmiyeli çalışmaya daha çok kadınlar gidiyor. Sabah dört buçuk – beş gibi Manisa’da oluyorlar.

Buradan elde ettikleri kazancı sorduğumuzda eşiyle birlikte gittikleri için çok gün gittiklerinde kazancın iyi olduğunu söylüyor.

Bir diğer sorumuz tarımda çalışmanın sağlık açısından sonuçlarının, barındırdığı risklerin neler olduğu. Selma’nın kendisinde bel fıtığı rahatsızlığı var ve buna rağmen çalışmak zorunda.

40 derece sıcakta tarlada çapa, dikim, ürün toplama yapıldığını, hasta, yaşlı, tansiyonu olanların yine de bu işlere gidenler olduğunu anlatıyor.

Selma’nın en üzüldüğü konu ise üniversite okumuş iki çocuğunun işle ilgili sorunları. Büyük kızı Soma’da evli, 14 yaşındaki halen okuyan en küçük olan oğlu ise aynı zamanda tarım işlerinde aileye yardımcı. Ege Üniversitesinden mezun bilgisayar öğretmeni kızı ise 12-13 yıldır ücretli öğretmen olarak çalışıyor.

“İçerde (evi kastediyor) bir kızım öğretmen. Öğretmen ama atanamadı. En çok üzüldüğüm şeylerden biri bu. Mülakata gidecek şimdi. İşte sınavlara katılıyor. KPSS’ye giriyor. Ama hakkını yiyorlar. Mülakatta da torpil gerekiyor, kendi yandaşlarını alıyorlar. Büyük oğlum da ziraat mühendisi, işsizdi belediyede işe girdi. İki-üç ay oldu işe gireli, az çok oradan rahatladım. Psikolojim bozuluyordu. Şimdi aklım kıza takılı. Pazartesi günü mülakata gidecek ama yine atamayacaklar, hak yiyorlar” diyor.

“Hep kadınlar evde”

Selma Kınık’ta iş olanaklarının fena olmadığını anlatıyor: “Burada iş bulma durumu fena değil. Soma’ya madene gidiyorlar, yeni bir maden açıldı, gençler hep madene gidiyorlar. Şimdiki gençlerin çoğu da, plastik fabrikası var, ona gidiyor. Turşu fabrikası var. Çerez (cips) fabrikası var. Çoğu liseli gençler, erkekler kızlar oraya gidiyor. Domates alan salça fabrikasında çalışıyorlar. Yevmiyeci olan da var, fabrikaya giden de var.”

Sosyal hayatın nasıl olduğunu sorduğumuzda “Sosyal hayat iyi. Herkesin altında arabası var. Ama herkes çok çalışıyor” yanıtını alıyoruz.

“Sosyal hayat derken, şimdi Kınık merkezden geldik. Hep erkekler oturuyor kahvelerde, lokantalarda. Kadınları hiç görmedik” diyoruz. “O erkeklerin çoğu madenden geliyor, işten geliyor oraya” diyor.

“O açıdan değil, mesela kadınlı erkekli oturulan bir yer görmedik” diye sorduğumuzda ise “Yok, öyle bir şeyimiz yok. O yönden geri kalmış bir yer. Kadınlar öyle gitmezler. Kadınlar hep evde” diyor.

Ayrılmadan önce söyleşinin nerede yayınlanacağını soruyor Selma. Kadın İşçi’yi  anlatıyoruz. İnternette yayınlanan bir gazete olduğu için haber yayınlanınca bağlantısını gönderebileceğimizi söylüyoruz. Kendi cep telefonu akıllı telefon değil, o yüzden söyleşiyi çocuklarının telefonunda görüp okuyabilecek.

“Sanki evde bir çocuğa bakmışın gibi” özen isteyen domates üretimini, yaşanan güçlükleri bizlere anlatan Selma’ya teşekkür ediyoruz.

Ana Fotoğraf: TRT Haber

Paylaş:

Benzer İçerikler

Nihal şiddet gördüğü evliliğini bitirdikten sonra geçinmek için her türlü işte çalışıyor. Yaşlı bakıyor, evlere temizliğe gidiyor. TYP çerçevesinde okul temizliği yapıyor bir süre daha sonra mevsimlik tarım işçiliği… Hayatın nerede daha güzel, nerede daha anlamlı olacağına kendisi karar vermek istiyor. Hikayesini dinliyoruz.
53 yaşında hem de evde yaptığı iş hiç bitmeyen Gülşen’in hikayesini ele aldık bu kez. (*) Gülşen çalıştığı işyerlerinde görev tanımında olmayan pek çok işi yapmak zorunda bırakılırken ev geçindirmiş, iki çocuk büyütmüş, hasta babasına bakmış, taciz ve mobbinge maruz kalmış, emekli olabilmek için dışardan prim ödemiş.
Van’daki çağrı merkezlerinde çalışan kadınlar, işyerlerinde cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılığın acı verici gerçekleriyle yüzleşiyor. Uzun çalışma saatleri, düşük ücretler ve mobbing kadın çalışanların sıradan bir iş gününü özetliyor. Van’da kadınlar genellikle asgari ücretin altında ücretlerle çalıştırıldığından bu koşullara razı oluyorlar.
Kadın işçiler asgari ücret ile geçinmediğini vurguluyor. Hele evi tek geçindiren sizseniz ya da çocuklu çocuklu bir kadınsanız haliniz duman. Aynur’un dediği gibi; “Asgari ücret tek maaş bir de bekar bir kadınsan ya savaşçı olacaksın ya pes edip bir erkeğe muhtaç olduğunu kabullenip kişiliğinden vazgeçeceksin.”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!