Tayvanlı işvereninin yeni doğan bebeğine bakan Norma, ilk iki yıl eve gidememiş. İç çekerek, “Kızım ‘Eve ne zaman geleceksin?’ diye soruyor. Ona önümüzdeki Noel deyip duruyorum” dedi (Lan, 2006: 1).
Filipinli göçmen ev işçileriyle yapılan araştırmalar, denizaşırı ülkelerde yaşanan hayatlara ve onların ev sahibi toplumlarla olan ilişkilerini şekillendiren yapısal faktörlere odaklanıyor. Pei-Chia Lan’ın Tayvan’daki Filipinli ve Endonezyalı göçmen ev işçileri ve işverenlere odaklanan kitabı da bunlardan biri.*
Uluslararası işgücü göçü üzerine araştırma yapma fikri; akademik ilgisi, siyasi kaygıları ve kişisel deneyimlerinden doğuyor. Lan, hayatının kökleşmiş bir parçası haline gelene kadar ırk ve göçü hiç incelememiş. “Beyaz olmayan kadınlar” ve “göçmen işçi” terimleri, yalnızca Tayvan’daki Endonezyalıların ve Filipinlilerin değil, aynı zamanda Lan’ın Amerika’daki yaşamını da tanımlıyor. Lan kitabında, Amerika’ya gittikten sonra kendisini “Üçüncü Dünya kadını” olarak görmeye başladığını söylüyor.
Amerikalı öğrencilerin yabancı öğretim görevlisi olarak ondan şikâyet etmelerini önlemek için İngilizce aksanını mükemmelleştirmeye çabalamış ve bu süreçte göçmen kadınlardan epey güç almış. Tayvan’a yıllar sonra göçmen ev işçileriyle ilgili alan araştırması yapmak için gidiyor.
Göçmen ev işçileri: Küresel Sindirellalar
Göçmen ev işçileri, küresel Sindirellalar’dır. Lan, bu metaforu onların göç yollarındaki karmaşıklığı ve paradoksları aydınlatmak için kullanıyor. Hem işverenleriyle olan ilişkileri fiziksel yakınlık ve sosyal mesafenin bir kombinasyonu olduğu için hem de göçün etkileri olarak özgürleşme ve baskının yan yana gelmesinden dolayı bunu kullanıyor.
Lan’ın monografisi, daha fazla ekonomik fırsat arayışıyla “gönderen” ülkelerden “alıcı” ülkelere seyahat eden ve kendilerini özel bakım emeği alanında bulan bilgi kaynaklarının yaşadığı fiziksel yakınlık ve sosyal mesafeyi birbirine bağlıyor. Ona göre, göçmen kadınlar ya evlerindeki yoksulluk ve stresten kaçmak için denizaşırı ülkelerde çalışıyor ya da yaşam ufkunu genişletmek ve modernliği keşfetmek için bir yolculuğa çıkıyor. Fakat ulusal sınırları geçtikten sonra bu kez de işverenlerinin evlerinin dört duvarı arasına hapsediliyorlar.
İşteyken hizmetçi rolüne uygun hürmetkâr davranırken sadece izin günlerinde makyaj yapabilir, takı takabilir ve mini etek giyebilirler. İşverenlerinin vekil ailesi ve hayali akrabası olarak hizmet etmek üzere işe alınan göçmen ev işçileri, ev sahibi ülkelerde hor görülen yabancılar ve harcanabilir işgücü olarak muamele görüyor. Ev işlerinin iç içe geçmişliği ve bunun işçiler üzerindeki etkilerini anlamaya çalışan Lan, Tayvan’da diasporik mekânlara yapılan haftalık ziyaretlerin Tayvan’daki Filipinli ev işçilerinin failliklerini, sosyalliklerini ve hatta cinselliklerini geri kazanmalarına olanak tanıdığını öne sürüyor.
Ayrıca Lan, Tayvan’da Güneydoğu Asyalı göçmen ev işçileri üzerine yaptığı araştırmada, toplumsal cinsiyet ve ulusötesi kapitalizmin ikili mantığını birlikte analiz ediyor. Tayvan’da Filipinli ev işçilerinin yerini giderek Endonezyalı ev işçilerinin aldığı değişimlerden de bahsediyor. Bunu Endonezyalı kadınların Filipinlilere göre daha az örgütlü olmalarına ve daha az sorun çıkarmalarına bağlıyorlar.
Ev işçilerinin ücretli ev işçiliğinin doğasında var olan eşitsizliklere yanıt verme ve işverenlerininkine benzer (vatandaşlık) haklar talep etme biçimleri, onlar hakkındaki klişeleri fazlasıyla etkiliyor. Bu da işverenlerin ve istihdam konusunda aracılık yapan şirketlerin ev işçileri üzerinde ne ölçüde otorite sağlayabildiklerinin, onların tercihlerini büyük ölçüde belirlediğini gösteriyor. Lan, “doğru türde” kadın ev işçisine dair söylemsel inşaların daha geniş siyasi ve ekonomik gerçekliklere göre katmanlaştığını kabul ediyor. Filipinli ev işçilerinin Tayvan’daki göçmen ev işçileri arasındaki oranı, 1990’ların sonunda beşte dörtten fazlayken 2003’te dörtte bire düşmüş.
Lan’ın çalışması, küçük çocuklara İngilizce öğretme becerilerinden dolayı Filipinli ev işçilerinin Tayvan’da hâlâ tercih edildiğini gösteriyor. Filipinli ev işçilerinin nasıl “Batılılaşmış öteki” olarak “dışa dönük, bireysel, inatçı ve yönetilmesi zor” olarak tasvir edildiğini, Endonezyalılarınsa “geleneksel öteki” olarak, “itaatkâr, durgun ve basit bir hayat yaşayan uysal kadınlar” olarak tasvir edildiğini anlatıyor.
Kimler göçmen ev işçilerini işe alıyor?
Lan, aynı zamanda göçmen kadınları işe alan işverenlerin kim olduğu sorusunu da soruyor. Özellikle 1960’lardan itibaren “Batılı beyaz kadın” kategorisinin sorgulanmaya başlanmasıyla “renkli hizmetçiler”e karşı “renkli hanımlar” ortaya çıkmış; bu da daha önce Batı feminizminde homojen olduğu varsayılan bir kategori olarak “Üçüncü Dünya kadını” kavramını yapıbozumuna uğratmış.
1980’lerde ortaya çıkan Asya’nın yeni zenginleri, orta sınıf statüsüne ulaşmanın bir göstergesi olarak göçmen ev işçilerine ihtiyaç duyuyorlar. Lan’a göre, hükümet işverenin nitelikleri konusunda kontrolcü davransa da göçmen ev işçisi istihdam eden Tayvanlı hanelerin sayısı son on yılda hızla artmış. Lan, kitabında 2006 yılı için yaklaşık 130 bin yabancının, yasal şekilde ev işçisi ve/veya bakıcı olarak istihdam edildiğini ifade ediyor. Bunların yaklaşık yüzde 70’i Endonezya ve Filipinler’den, geri kalanıysa Vietnam, Tayland ve Moğolistan’dan gelen kadınlar.
Lan, Tayvan’daki Filipinli ve Endonezyalı ev işçilerine odaklandığı kitabında, küreselleşmenin yalnızca Serbest Üretim Bölgeleri’nde veya uluslararası ticaret merkezlerinde faaliyet göstermediğini, aksine mutfaklarımızda ve oturma odalarımızda gerçekleştiğini gösteriyor. Gelişmiş ekonomilerdeki hane düzeni, küresel ölçekte görünür veya gizli dış işgücü kullanımı üzerine inşa edilmiş.
* Lan, Pei-Chia. (2006) Global Cinderellas: Migrant Domestics and Newly Rich Employers in Taiwan. Durham and London: Duke University Press.
Fotoğraf: Jimmy Beunardeau / Hans Lucas (Tayvan‘da göçmen ev işçilerinin geçen yıl yaptığı bir eylemden)