“Kız kardeşlikten hiç vazgeçmedim, siz de vazgeçmeyin”

40’tan fazla kadın yazar bir etkinlikte anlattı: “Akademide erkek egemenliğinin çizdiği dairenin dışına çıkanlar var. Yıldız Ecevit de bunlardan biri…”
Paylaş:

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, Balat’ın en güzel mimari yapılarından biridir. Açık hava etkinlikleri için mütevazı bir bahçesi olan ve 15 binden fazla kadın eserini barındıran bu tarihi mekân, 20 Ocak Cumartesi günü, 40’tan fazla sayıda kadının imza attığı bir kitabın tanıtım etkinliğine ev sahipliği yaptı.

Toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmalarının akademideki güçlü sesi”* Prof. Dr. Yıldız Ecevit’e ithaf ve armağan edilen “Feminist Olan Politiktir” kitabının tanıtım etkinliği, gün boyu devam eden yağmura rağmen yoğun katılımla sürdü. Kitap, kadın emeği üzerine çalışmaları ile de tanınan Yıldız’ın öğrencileri Gökçe Bayrakçeken Tüzel, Ayça Kurtoğlu, Ayşe Gönüllü Atakan ve Aslı Çoban’ın editörlüğünde hazırlandı. Yine Yıldız Ecevit’in akademik hayatı boyunca ondan eğitim ve destek alan kadınların feminizm ve kadın çalışmaları, buradaki sorunlar, deneyimler, sorular ve cevaplar üzerine kaleme aldığı, 40’ın üzerindeki makaleden oluşuyor,

“Her şey aniden başladı”

Önce editörler, kitabın hazırlanış sürecine ilişkin bilgi verdi. İlk sözü Ayça Kurtoğlu aldı. “Her şey aniden başladı” diyen ve “armağan kitaplar”ın yaygınlaştığına dikkat çeken Ayça, “bir kitap hazırlasam, bunu kime armağan ederim” diye düşündüğünü ve aklına gelen ilk ismin Yıldız olduğunu ve diğer editör kadınlarla da bu fikirde ortaklaştıklarını söyledi.

Ayça, birbirinden farklı dönemlerde Yıldız’ın öğrencisi olan ama birbirlerini tanımayan ve iletişim halinde olmayan 40’tan fazla kadınla iletişime geçmenin, onlarla makale üretmenin ve bu makalelerden bir kitap çıkarmanın ne denli zor olduğunu anlattı. “Yazarların hepsi, Yıldız Hoca’nın öğrencisi olmakla birlikte, editörlerin hiçbiri yazarların tamamını tanımıyordu” dedi.

Ayça’nın sözü bıraktığı Ayşe Gönüllü Atakan, kitaba başlarken, pasta gibi düşündükleri bu kitabın “ne’li olacağını” bilmediklerini ama lezzetli olacağından emin olduklarını söyledi. “Daha ortaya çıkmamış bu pastanın tadını aslında hepimiz biliyorduk. Niyetimiz, yolu Yıldız Hoca ile kesişmemiş başkalarını da bu şölene davet edip bu tattan haberdar etmekti. Yıldız Hocamızın, kadın çalışmaları serüvenlerinde kimi zaman rüzgâr kimi zaman sığınak olduğu yazarların kaleminden ‘başka türlü feminist kadın çalışmaları, başka türlü feminist bir dil mümkün’ diyebilmekti” dedi.

Gökçe Bayrakçeken Tüzel ise Yıldız’ı anlatan bir çalışmanın hem zor hem de kolay olduğunu söyleyerek şunları ekledi: “Böyle bir çalışma; (…) kapsayıcı olmalı, herkese dokunmalı, kimseyi dışarıda bırakmamalı, kimseyi kırmamalı, hiçbir kırgınlık yaratmamalı, aynı zamanda mutluluk vermeli. Kimseyi zorlamamalı, kimseyi yormamalı… İkisi birden nasıl olacak? Hem bu kadar mükemmel olacak hem çok eğlenceli olacak. Yaparken bu kadar eğlenceli olduğunun belki farkında değildik ama bitince aslında çok eğlenceli oldu, diye düşündük.”

“Feminizm yol almadır”

Editörlerin ardından feminist araştırmacı-yazar ve akademisyen Serpil Çakır söz aldı. Konuşmasına “feminizm nedir” sorusu ile başlayan Serpil, Francoise Collin ve Irene Kaufer’in Feminist Güzergah kitabına atıf yaparak “Feminizm toplumsal, siyasal bir harekettir, iktidar kuramıdır. Önceden belirlenmiş bir hattı yoktur, dinamizmi sayesinde kendi hattını çizer, yön belirler, feminizm yol almadır” diye soruyu cevapladı.

Feminizm iki temel üzerinden gelişir ve beslenir: Kadın hareketi ve bilginin üretildiği yer olan akademi…” diyen Serpil, sözlerini, “Teori ile pratik birbiri içine geçer, birbirini sorgular, birbirinden beslenir. Karşılıklı diyaloglarla kurulan tekil ve kolektif özdeşleşimler yoluyla ilerleyen bir harekette yaşanan dönüşüme uygun bir bilgi teorisi çıkar ortaya. Elbette bu türden bir bilginin üretimi pek kolay olamaz. Zira feminizm, aynı zamanda erkek egemen dünyanın patriarkal iktidarına karşı eşitlik, adalet ve iktidar talebidir de” şeklinde sürdürdü.

Feminist bilginin; sosyal gerçekliği ve bunun içinde kadın gerçekliğini anlamak, kadınların ezilmesini-sömürüsünü ortadan kaldırmak, kadınların özgürleşmelerini sağlamak, tüm bunlar için toplumu dönüştürmek ve sonuç olarak tüm toplumu özgürleştirmek gibi amaçlardan beslendiğini vurgulayan hocamız; akademinin, feminist bilginin üretildiği başlıca mekân olduğuna dikkat çekti.

“Akademiyi dönüştüren hikâyeler var”

Akademide kadın olmak, akademide feminist bilgi üretmek ne anlama geliyor?” sorusunu soran Serpil, iki tür kadın akademisyen olduğunu belirtti “İlki, zaman zaman erkeklerle dirsek teması ve fikir alışverişinde bulunan, bu arada kadınlar üzerine de çalışma yapan kadınlar. İkincisi, bir kadınlık hali olarak akademide kadın çalışması yapanlar, kendini bir kadın özne olarak ele alıp kadın çalışmalarını kendilerini bir üretme alanı olarak tanımlayan bunun mücadelesini veren kadınlar” dedi.

Serpil Çakır, ilk gruptaki kadın akademisyenlerin, akademi içinde feminizmi kullandıklarına ancak kadın hareketi ve kadın meslektaşlarıyla dayanışma göstermediklerine dikkat çekti. İkinci gruptaki kadın akademisyenler için ise, “Kendini bağımsız özne olarak önceleyip feminist araştırmanın yöntemine bağlı olarak bulundukları disiplini hem kadın çalışması üzerinden ve kadın kurtuluş hareketinin bir parçası olarak ele alıp onlarla dirsek teması içinde olan, gücünü oradan alıp ve oradaki araştırmayı bu hareketin hizmetine sunarlar” dedi.

Bunları yapabilmenin ne denli zor olduğuna da vurgu yaptıktan sonra “Oradaki erkek egemenliğinin çizdiği dairenin dışına çıkan, akademiyi dönüştüren hikâyeler yine de var” diyerek, Yıldız Ecevit’in bunun bir örneği olduğunu söyledi.

Serpil, konuşmasında Yıldız hakkındaki düşüncelerini şu şekilde özetledi:

– Türkiye’de kadın emeği alanında yürütülen çalışmaların temellerini atan feminist bakış kazandıran bir öncü.

– Akademi ile aktivizmin yakın ilişkide olması gerekliliğini kişisel yaşama yansıtma.

– Yaşamın getirdiklerindeki nesnellik, bunu karşılama biçimindeki öznellik, merakın temellendirdiği bilimsellik ve seçtiği konunun getirdiği politiklik içinde olma.

– Kişisel olan politik, bilimsel olan pratik, pratik olan politik, kişisel olan bilimseldir ilkeleriyle hareket etme.

– Tüm bunların kendini gösterdiği hocalık ve aktivizm.

“Kreş mücadelesinin tarihi büyüleyici”

Serpil’in konuşmasından sonra verilen ara, Tuba Demirci’nin “Türkiye’de Kadın Emeği Tarihinde Bir Kör Nokta olarak Kreş: Dün ve Bugün” başlıklı sunumunun başlamasıyla sona erdi. Tuba, konuşmasında, kadınların bakım emeği, annelik ve kreş gibi konuların, öğrencisi olduğu Yıldız’ın derslerinde öne çıkan başlıklar olduğunu ve dolayısıyla kendisinin de ilgi alanına dönüştüğünü söyledi.

Anneliğin kadınların yaşaması gereken güzel bir duygu olduğunu düşündüğünü belirten Tuba, “Fakat çok zor ve dikenli bir yol. Dolayısıyla hazır olmanız lazım” dedi ve kişisel deneyimlerinden bahsetti. Kreş meselesinin çok büyük bir pazar olduğuna dikkat çeken Tuba, biraz da kendi deneyimlerinin bu alanda yaptığı araştırmalara ışık olduğunu, kadınların kreş meselesindeki yaklaşımlarının ve tarihinin kendisini büyülediğini anlattı.

Kreş kampanyasının bizim toplumsal tarihimizde çok iyi anlatıldığını düşünmüyorum. Daha ayrıntılı ve net şekilde anlatılması sebebimdir bu. Ben bu kitabı, aslında kreş kampanyası ve kreş meselesini daha fazla tarihsellikle ele almak istemiştim” diyen Tuba, kitabın hazırlanış sürecinde araya giren pandemi ve koşullarının buna engel olduğunu ama bu hedefini sürdürdüğünü söyledi.

Son olarak da Yıldız’ın, kendi hayatına ve dünya görüşüne yaptığı katkılardan bahsetti. Onun sayesinde Uçan Süpürge ile tanıştığını ve 90’lı yıllarda ülkenin güneydoğusuna gittiğini ve buradaki kadın gerçekliği ile yüzleştiğini anlattı.

“Feminist metodoloji imdadıma yetişti”

Tuba’nın ardından söz bu kez Cemile Gizem Dinçer’de idi. Cemile, “Akademi ve Aktivizm İkiliğini Feminist Metodolojisi ile İstikrarsızlaştırma” başlıklı sunumuna “son 10 yıldır göç alanında çalışan bir araştırmacı ve aktivist olarak, göç meselesiyle tanıştığım ilk günden bu yönde yolumu bulmaya çalışırken yaşadığım çelişkilerde feminist metodoloji ile nasıl çıkış bulduğumu aktarma hikayesi olacak” diyerek başladı:

Aktivist olarak, aslında bir feminist araştırmacı olarak, ilgimi çeken bir mesele çalışmak, bir heyecandan ziyade ağırlık yaratıyordu. Çünkü iki soru aklımda ciddi yer işgal ediyordu. İlki yıllar içerisinde bir aktivist, bir arkadaş, bir yoldaş olarak insanlarla kurduğum ilişkiyi bir doktora tezi yazarsam, acaba buna kurban mı edecektim? Bu ilişkileri araçsallaştıracak mıydım? ‘Bizim mahalle’ dediğim göçmen mahalleleri, bir anda ‘saha’ya mı dönecekti? Bir yandan bu çelişkilere bir cevap arıyordum. Öte yandan da hiçbir imtiyazlı konuma tekabül etmediğini varsaysak dahi vatandaşlık bir statü. Vatandaş aktivist araştırmacıyla göçmen arasında eşit olmayan bir ilişki yaratıyordu. Tam da bu eşitsizliğe rağmen hiyerarşinin minimize edildiği bir araştırma, bir eylemci araştırma nasıl mümkün olabilirdi?

Bu sorulara cevap ararken feminist metodolojinin imdadına yetiştiğini söyleyen Cemile, bu süreçte içindeki pozitivist ile yüzleşmesi gerektiğini anladığını söyledi ve ekledi: “Feminist araştırmacılar; aydınlanmacı düşüncenin, araştırmacının duygularını bir kenara bırakıp aklıyla ve rasyonel bir şekilde araştırma yapmasının bilimsel bilgi üretmenin tek yolu olduğu iddiasını, uzun yıllar boyu ve çok farklı şekillerde eleştirdi. Aslında bilgi üretiminin, araştırmacının öznelliğinden ayrı tutulamayacağını ve hatta kendini konumlandırdığı yerden seçtiği yönteme kadar hiçbir şeyin kendi duruşundan bağımsız olamayacağını vurguladılar.

Feminist metodolojinin, sadece bilgi üretiminin öznellikten ayrılamayacağını değil, öznelliği şekillendiren politik tahayyüllerden de bağımsız olmadığını söylediğini belirten Cemile konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “Hangi soruları neden sorduğumuzu, ürettiğimiz bilgiyi kim için ürettiğimizi ve hatta çalıştığımız alana dair merakımızın nereden kaynaklandığını sorduğumuz anda, bilgi üretimini, zaten siyasal tahayyüllerimize de içkin kılmak için önemli bir adım atmış oluyorduk. Araştırmanın da, bu yasal statülerin ötesinde diyalog kurmak, anlamak, anlatmak, dertleşmek, tanıklık etmek ve bunları yazıya dökmek dönüştürücü siyasi eylemlerdi. Feminist yöntem tam da bu noktada, araştırmacının bu duruş ve eylemliliklerinin sorumluluğunu alarak işe başlaması ve bunlarla yüzleşmeyi göze almasıyla mümkün oluyordu.

“Kuşaklararası feminist bağı yaşatın”

Cemile’nin ardından “Kadın Emeğine Dönük Kuramsal Bir Çerçeve” başlıklı sunumu ile Fatime Demir, “Antroposen Çağında Mücadelemiz: İklim Değişikliği Neden Kadınların Öncelikli Meselesi Olmalı?” başlıklı sunumu ile Eda Özyurt Kılınç ve editörlerden Ayşe Gönüllü Atakan konuşmalar yaptı. Bu konuşmalarda, kadınlar Yıldız’ın kendi hayatlarına ve üretimlerine nasıl dokunduklarını anlattılar.

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı tarafından Yıldız Ecevit’e armağan olarak hazırlanan kitabın ciltlenmiş hali, Yıldız’a hediye edildi. Bu kitabı basmanın kendileri için anlamlı olduğunu söyleyen NotaBene Yayınları’ndan Yetgül Karaçelik’in konuşmasının ardından ise son konuşmayı Yıldız yaptı.

Kuşaklararası feminist bağı yaşatın, devam ettirin, edeceksiniz biliyorum. Kız kardeşlikten hiç vazgeçmedim. Siz de vazgeçmeyin” diyen ve oldukça duygulu olan Yıldız, kitaba dair düşüncelerini anlattı ve kitaba emek verenlere teşekkür etti. “Bu kitapta, feminist bakış açısı ‘ben buradayım’ diyor. Sürekli karşınıza çıkıyor. Güçlü, metodolojik yaklaşım var. Ders kitabı olarak okutulabilecek bir kitap. Metodolojik boyutunu çok önemsiyorum. Yeni başlayanlar, bu alana yeni girenler için kullanılabilecek, ders çıkarılabilecek bir kitap oldu. Türkiye’de sözlü tarih çalışmaları yeni bir şey değil ama onlar için de nadir bir kitap.

* Feminist akademisyen ve yazar Prof. Dr. Serpil Çakır’ın Yıldız Ecevit için kitap tanıtım etkinliğinde yaptığı konuşmadan…

Paylaş:

Benzer İçerikler

Kate Clancy’nin Muayyen Günler; Menstrüasyonun Gerçek Hikayesi isimli kitabı hayatımızda yüzlerce defa yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz ya da yaşayacağımız regl süreci hakkında bizi aydınlatıyor. Bu süreci gizemden arındırıyor.
Bu bölümde kadın emeğine dair eski ve güncel çalışmaları tanıtmayı, bir kaynak havuzu oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda inceleyeceğimiz ilk ismin Ferhunde Özbay olması anlamlı. Onun bıraktığı yerden, onunla birlikte kadın emeğine dair söz üretmeye devam etmemiz, onun çabalarının karşılığını vermenin, onu anmanın en kıymetli yolu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!