‘Kocam kızar, olmaz’ diyen arkadaşımızı da ikna edip sendikalı yaptık!

Banvit BRF Bandırma’da çalışanların yarısı kadın. Uzun bir örgütlenme sürecinden sonra sendika yetki aldı. Kadınları örgütlemek o kadar kolay değil. Çünkü sürece babalar, kocalar da dâhil oluyor. İşyeri temsilcisi Emine Yüksel’den günlük yaşama, çalışmaya ve sendikal örgütlenmeye dair deneyimlerini dinliyoruz.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Emine Yüksel, Banvit BRF’de çalışıyor. İşyerinin sahibi Brezilyalı ve burası “Banvit Üretim Kampüsü” olarak adlandırılan bir beyaz et fabrikası. Balıkesir Bandırma’da kümes hayvanlarını işleyen çok sayıda fabrika yer alıyor. Emine’nin girdiği ilk iş bu değil. 33 yaşında ve kendini bildi bileli çalışıyor. Lise öğrenciliği döneminde, yaz tatillerinde de çalışırmış.

“Haşarı bir öğrenciydim, okula gitmediğim zamanlar çok olurdu, derslerden kaçardım. Öğrenim dönemi bitip, yaz başladığında çevre fabrikalarda ailem beni işe sokardı ceza olarak.”

Yine gıda sektöründe, salça ve konserve fabrikalarında olurmuş bu “tatil işçiliği.” “Haşarı” bir öğrenci de olsa bütün okulları bitirmiş. Emine, üniversite mezunu bir işçi. Hikâyesinde çok mücadele var. Yıllarca banka sınavlarına hazırlanmış. Çok sayıda imtihana girmiş ama sonuç elde edememiş. Üstelik iyi notlar aldığı halde… Girdiği KPPS sınavlarının sayısını kendi bile hatırlamıyor. Burada da yine yüksek notlar elde etmiş. Sonuç olarak, memur veya banka çalışanı olup bir kuruma giremeyince yılgınlığa kapılıp vazgeçmiş.

Banvit işçilerinin yarısı kadın

Sözünü ettiği zamanlar, 2010’ların başı. Bandırma’daki iş ortamlarını ve tavuk fabrikasına nasıl girdiğini anlatıyor Emine:

Emine Yüksel

“O yıllarda SGK zorunlu değildi. Bizim bölgedeki fabrikalarda güvence yoktu. Birçok işyeri güvencesiz işçi çalıştırıyordu. Benim de o döneme kadar sigortalı olmadan girip çıktığım işler oldu. Bir akrabam ‘Seni artık SGK’lı bir işe sokalım. Sigorta başlangıcın olsun’ dedi. Banvit’e gönderdi beni. İşe alındığım gün SGK kaydım da yapıldı. Banvit hayatım da böylece başlamış oldu.”

Gıda üretimi yapan yerlerde kadın işçi her zaman daha fazla tercih ediliyor.  Bandırma’daki Banvit BRT Üretim Kampüsü’nde de çalışanların büyük çoğunluğu kadın. Tavuk, piliç ve hindi eti gibi ürünlerin yanı sıra yem üretimiyle de gıda sektöründe yeri olan bir fabrika. Hayvanlar yine bu işyerine ait farklı bölümlerde kesilip, tesisin ilgili bölümlerine işlenmek üzere getiriliyor.

Bantlarda çalışmanın bir temposu var

Beyaz etin market raflarına taşınması hiç de kolay bir süreç değil. Hayvanların, kesildiği çiftliklerde zaman geçmeden hemen işlenmesi şart. Makineleşmenin giremediği vardiyalar da var. Örneğin tavukların göğüs etlerini kesmek ve çıkarmak, makineler tarafından yapılacak bir işlem değil. İşçiler bunu elle gerçekleştirmek zorunda. Buna benzer çok farklı üretim birimi var Banvit BRF (Brasil Foods S.A.) işyerinde.

Emine paketleme yapıyor. Hazır gelen ürünler, nuggetlar, sucuklar, sosisler, bütün ve parça tavuklar, dönerler, köfteler vs. ambalajlanıyor burada. 10 yıldır bu serviste görev yapıyor. İlgili tesisin istediği şekilde paket yapmak için titizlikle çalışma zorunluluğunun yanı sıra hız da önemli. İlk yıllar işe uyum sağlamanın kolay olmadığını söylüyor. Sonra alışmış. Aynı zamanda işyeri sendika temsilcisi olan Emine Yüksel, “Bantlarda çalışmanın bir temposu var, kolay bir sistem değil ama belli bir süre geçince rayına oturuyor” diyor. Şu cümleleri ise o alışma sürecine dair:

“İlk zamanlar o hıza alışamayacağını zannediyorsun. ‘Yapamayacağım galiba’ diye düşünüyorsun. Gergin oluyorsun. 24 saat devam eden vardiyalar var. Günlük hayata adapte olmakta güçlük çekebiliyorsun. Yanındaki arkadaşına alışmak dahi zaman alabiliyor. Fakat yıllarca sigortasız çalıştırıldığın işler geliyor aklına. ‘En azından sigortam var, düzenli ödenen maaşım var’ diyorsun. Bu, motivasyon sağlıyor. Sonra beden o rutine uyum sağlıyor.”

‘Bizde her şey dakik’

İşyeri servis araçları, işçileri otobüs duraklarından alıyor. Gündüz için problem değil, ne var ki gece vardiyalarında her şeyin hesaplanması gerekiyor. Saat 24.00’te üretime geçecek vardiyanın işçisi, saat 23.00 sıralarında durakta olmak zorunda. O ıssız vakitte bir kadın için kolay değil. Sistemi anlatıyor:

“Bizde her şey dakik. Gece vardiyasındaysan, saat tam 24.00 olduğunda tulumlarını giymiş, boneni başına geçirmiş olarak makinenin başında olman şart. Artık salam ya da sucuk, o gün ne gelecekse, işlemek üzere hazırlamak durumundasın. Dilimler halinde veya köfte olarak ya da daha farklı şekillerde onlarca ürün her gün önümüze geliyor. Bir günde 8-10 tona yakın yüzlerce ürünü paketliyoruz.”

Hızlı çalışma baskısı

Emine, işyeri koşullarının herkesin kaldırmayacağı kadar yorucu olduğuna vurgu yapıyor ve ekliyor:

“Sanki duracakmışız, yavaşlayacakmışız gibi, amirlerin banttaki kadınlara ‘hadi, hadi’ şeklindeki hızlandırmaya yönelik tutumu rahatsız ediyor. Evde zaten eşinden baskı görüyor. Bir de burada amirlerin bu yöndeki davranışlarına göğüs germek zorunda olmak kolay değil. Kadınlar erkek işçilerle eşit yaşam koşullarında değiller.”

Bütün et fabrikalarındaki o buz gibi ortam burada da var. Tavuğun zarar görmemesi için fabrikanın havası soğutuluyor. Çalışanlar soğuktan koruyucu kat kat giysi giymenin yanı sıra plastik eldiven de takıyorlar. Sürekli kış havasında çalışmak psikolojiyi de etkiliyor. Fazla üretim baskısı yine rahatsız eden noktalardan biri. Emine bir örnek veriyor:

“Üç kiloluk eti işlediğinde ertesi gün bunu beş kiloya çıkarman istenebiliyor.”

Örgütlenme aylarca sürdü

Bunları anlatırken söz, Banvit’te asıl önemli olan gelişmeye geliyor. Bütün beyaz et işçileri için adeta dönüm noktası olan, toplu iş sözleşmesinin imzalanmasıyla sonuçlanan sendikalaşma sürecine… Sendikalı olmak için yıllarca mücadele ettiklerini ve üç yıl önce işçilerin büyük çoğunluğunun Türk-İş’e bağlı Tekgıda-İş Sendikası’na üye olduğunu anlatıyor işyeri temsilcisi Emine Yüksel.

Kolay değil; çünkü bütün Banvit BRF fabrika tesislerinde tam 4 bin 500 işçinin üyeliği söz konusu olan. Örgütlenme aylar sürüyor. Adeta akın akın üye oluyor işçiler. Beklenen o sonuç elde ediliyor; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’ndan gelen haber, mücadelenin en önemli noktası. Sendika, yüzde 60 çoğunluğu içeren bir örgütlenme oranıyla yetki alıyor 2021’de. Sevinci tam yaşamaları için biraz daha zaman var. Tüm yetki süreçlerinde olduğu gibi patron itiraz ediyor ve aylarca beklemek zorunda kalıyorlar.  

Gece vardiyasından çıkıp soluğu sendikada alan Banvit işçileri. (Fotoğraf: Tekgıda-İş)

İşçiler ilk kez sendikayla tanıştı

İşçilerin büyük bölümü sendikaya üye olmak istiyor ama örgütlenme süreci yine de öyle güllük gülistanlık değil. Engeller süreci aksatıyor. Ne var ki, Banvit patronunun itirazının ardından, iki farklı mahkemede işçiler lehine karar çıkıyor. Mahkemeye taşınmasaydı aslında Aralık 2020’de alınacak yetkiyle sendika fabrikaya üç yıl önce girecekti. Fakat işveren, “Sendikanın işyerimizde yetkisi yoktur” gerekçesiyle iş mahkemesine başvuruyor. İtirazı kabul edilmeyince bu kez de Yargıtay’a gönderiyor dosyayı. Buradan da ret cevabı geliyor.

İşte tam üç yıl bundan dolayı bekleniyor. Brezilyalı işveren, ülkemizde ağır işleyen hukuk sistemini de kullanıyor. Ama asıl amaç müzakere sürecini geciktirmek. İki yılı aşkın bir süredir devam eden hukuk mücadelesinde, Yargıtay tarafından da sendika lehine karar çıkınca yüzler gülmeye başlıyor. Önlerindeki tüm engeller ortadan kalktığında, sabırla bekleyen Banvit işçileri adeta bayram yapıyor.  Sendika yetki aldıktan sonra taraflar TİS masasına oturuyorlar.

Kadın işçi, tam beş kez üye olup, ardından ‘Eşim istemedi’ gerekçesiyle beş defa ‘Çıkıyorum’ diyordu. Yılmayıp, altıncı kez adım atmaktan çekinmedik. Asla pes etmedik.”

Emine Yüksel

Beş kez istifa eden kadın işçiyi ikna etmek!

Sendikaya olan ilgisi eski mi Emine’nin? “Çok eski” diyor ve ekliyor: “Ta öğrencilik yıllarımdan beri bildiğim, üzerine eğildiğim konu. Tabii o dönemki sosyal çevremden de aşinalığım var. Sendikaya dair birçok noktalarda tartışmalarımız olurdu.”

Peki örgütlenmede öncü bir işçi olarak, süreçte nelerle karşılaştı? Yanıtlıyor:

“Tabii çok engeller oldu. ‘Sendika’ sözünü duyunca, ‘Ya ben girmem, çoluğum çocuğum var’ diyen arkadaşlarımızla karşılaşıyorduk örneğin. Bir kadın işçiyi kaydediyorduk, üç gün sonra istifa ediyordu. Tekrar konuşup yine üye yapıyorduk.  Beş gün sonra bir bakmışız, tekrar çıkmış üyelikten. Aynı kadın işçi, tam beş kez üye olup, ardından ‘Eşim istemedi’ gerekçesiyle beş defa ‘Çıkıyorum’ diyordu. Yılmayıp, altıncı kez adım atmaktan çekinmedik. Yeniden anlattık. Bu kez, tam güvenini kazanacak söylemler geliştirdik. Asla pes etmedik. Başarımızın sırlarından biri de buydu.”

‘Siz tazminat almak için yapıyorsunuz bunu!’

Hâlâ çekinen, sendikaya yaklaşmaktan imtina eden işçiler için “arkadaş dopingi” devreye giriyor. Anlatıyor:

“Onun iknaya meyilli bir yakın arkadaşı elbette oluyordu. Ardından bir süre sonra ‘Peki’ diyordu. Daha önceki çekinme halleriyle karşılaşmadan üye yapıyorduk. Erkekler, erkek emekçi arkadaşlarımızı üye yaparken, biz de kadın öncü işçiler olarak hemcinslerimizi sendikalı yapmak için çaba gösteriyorduk.

Kimilerine sendika o kadar uzak bir kavramdı ki. ‘Siz zaten işten atılmak ve tazminatınızı almak için üye oluyorsunuz değil mi?’ diye soruyorlardı! Öyle olmadığını anlatmak uzun zaman alıyordu. ‘Eğer kafanda başka sorular da varsa gel, sendikaya gidelim. Orada sor başkana’ diyorduk. Tekgıda-İş Sendikası Bölge Bürosu’na geldiklerinde ortamı görünce değişiyorlardı. Kafalarına takılanları sıralıyorlardı. Başkan Suat Karlıkaya ayrıntılı yanıtlıyordu. Ardından onlardan duyduğumuz ‘Tamam’la, başka bir arkadaşımızı örgütlemeye koyuluyorduk.”

Sendikadan sonra kadınlara cumhuriyet altını

Bu arada önemli bir soruyu da yanıtsız bırakmıyor; toplu sözleşme imzalanınca kadın işçi lehine ne gibi değişimler gerçekleşti? Hangi kazanımları elde etti kadınlar?

“Bizde kadın-erkek ücretleri eşit. Sendika yokken de bu eşitlik vardı. Her zaman önemli bir kazanımımızdı. Sendika sonrası, öncelikle maddi olarak iyi kazanımlar elde ettiğimizi söyleyebilirim. Neredeyse yüzde yüz diyebilirim. Çünkü ücretler 7 bin 500 TL dolaylarındayken 14 bin TL gibi rakamlara yükseldi. Bunların dışında, psikolojik olarak işçilerin üzerindeki baskılar bitti diyebiliriz. İşçi arkadaşlar hak ettikleri ücrete kavuşunca, bir nebze de olsa önce maddi olarak, sonra manevi olarak rahatladılar.

Bir gelişme daha oldu. Erkek arkadaşların kadın işçilere tutumunda olumlu yöndeki değişimleri fark ettim. Bunda tabii sendikadaki eğitimlerin de payı vardı. Kadınlara daha saygılı davranmaya başladılar. Doğum yapan kadınların doğum ve emzirme izni gibi hakları sendika öncesinde de korunuyordu. Sendikalı bir işyeri statüsüne kavuşmamızdan sonra, doğum yapan kadınlara küçük gramajlı cumhuriyet altını hediye etmeye başladılar.”

“Fabrikadaki kadınlar Tekgıda-İş üyesi olduktan sonra bilgilendikçe, kadınların soruları da çoğaldı. Toplu sözleşme imzalandıktan sonra hayatlarında ilk kez sendikalı olan kadınlar, çok büyük bir özgüven kazandılar.”

Emine Yüksel

Kadınların özgüvenleri arttı

Sorunca, ailesiyle hayatından kesitler de aktarıyor. Doğma büyüme Bandırmalı olan ailesinden çok fazla baskı görmeden geçmiş 20’li yaşları. “Bir şey istediğimde, ‘Şunu alır mısın?’ talebim olduğunda, beni ve kardeşlerimi yoksun bırakmayan bir babam vardı.”

Bir kadın, bir erkek, iki kardeşi var. Babası halk otobüsü şoförü. Şimdi emekli olmuş. Annesi evde emek harcayan, çocukları için uğraşan kadınlardan… Baba da anne de kızının günlük yaşamına, tutumlarına ciddi anlamda karışıp onu engelleyen bir tavır göstermemiş hiç.

Bunları anlattıktan sonra konu yine sendikaya geliyor. Sendika sonrası fabrikada gördüğü bir başka farklılığa daha değiniyor temsilci Emine Yüksel. Kadınların özgüvenlerinin yükselmesini dikkat çekici buluyor:

“Fabrikadaki kadınlar Tekgıda-İş üyesi olduktan sonra bilgilendikçe kadınların soruları da çoğaldı. Toplu sözleşme imzalandıktan sonra hayatlarında ilk kez sendikalı olan kadınlar, çok büyük bir özgüven kazandılar.”

Manşet fotoğrafı: DHA

Paylaş:

Benzer İçerikler

Özsüt’te sendikalı oldukları için tazminatsız atılan 16 işçi direnişte. “Elleriniz kirli” denilerek işten çıkarılan kadın işçilerin anlattıkları, fabrikadaki kölelik koşullarını, şiddet ve ayrımcılığı gözler önüne seriyor. Kadınlar, ustaların sürekli baskı uyguladığını, hastayken bile çalışmaya zorlandıklarını, erkeklerden düşük ücret aldıklarını söylüyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!