‘Kutsal topraklar’a bakma: İsrail’deki Filipinli ev işçileri

Liebelt’in çalışmasına göre, İsrail’de ev işçiliği ve bakıcılık yapan Filipinli kadınlar, ‘Kutsal Topraklar’da bulunmalarını özellikle hac ziyareti bağlamında bir misyon olarak anlatıyorlar. Diğer yandan ırkçılığa ve emek sömürüsüne maruz kaldıklarını, toplumdan dışlandıklarını düşünüyorlar.
Paylaş:

…göç etme kararı genellikle zor bir karardır… (Liebelt, 2011: 45).

İsrail’de de Küresel Kuzey’in birçok ülkesinde olduğu gibi, Filipinli kadınlar tipik olarak ev işçiliği yapıyor; çocuk ve/veya yaşlı bakıcılığı yapıyor ve yatılı olarak çalışıyorlar. Bu kitabın konusu da*  İsrail’de özellikle yaşlı bakıcılığı yapan ve ev işlerinde çalışan Filipinli göçmen kadınlar.

Claudia Liebelt’in çalışmasına göre, Filipinli Hristiyan kadınlar açısından İsrail’de çalışmanın diğer ülkelerden farkı, ‘Kutsal Topraklar’da bakım veriyor olmaları. ‘Bakım’ kelimesinin çifte anlamı göz önüne alındığında, İsrail’i ve Yahudi halkını sevdiklerini iddia eden ve çoğunluğu dinine son derece bağlı Hristiyan olan bu kadınlar, kendi deyimleriyle ‘Kutsal Topraklar’ı gerçekten önemseyenler.

Öyle ki “…evanjelik kilise liderlerinin çoğu, Filipinlilerin ‘bugünün Yahudileri’ olduğunu ve ‘Kutsal Topraklar’da yerine getirmeleri gereken bir misyonları olduğunu söylemiş” (Liebelt, 2011: 115).

Liebelt çalışmasında, göç hareketlerinin feminizasyonunu metodolojik bir araç olarak ele alarak, Filipinli bakıcı ve ev işçilerinin ‘cinsiyetlendirilmiş küresel ekonomi’ çerçevesinde incelenmesi gerektiğini savunuyor. Liebelt araştırma kapsamında toplam 101 görüşme gerçekleştirmiş; bunların 76’sı için ses kaydı almış ve bu kayıtları da büyük ölçüde yazıya dökmüş. Liebelt’in görüşme yaptığı Filipinli kadınlar ağırlıklı olarak Hristiyan.

Ona göre, Filipinli Hristiyan bakıcı ve ev işçisi kadınların İsrail’e göçü, dini pratiklerine yalnızca ekonomik değil, imgesel anlamlar yükleyen, şekillendirilmiş özneleşmenin son derece dönüştürücü bir süreci. Filipinli göçmen ev işçilerinin İsrail’deki kutsal mekânlara yaptıkları hac ziyaretleri, yaptıkları işin sıkıcı ve bazen de aşağılayıcı gerçeklerini kutsallaştırmış. Ve uluslararası işbölümünde çağdaş göç rejimleri tarafından kendilerine atfedilen ‘göçmen’ etiketini performans yoluyla aşmalarını sağlamış.

‘Kutsal Topraklar’da hacı (ve turist) olan göçmenler, hareketlerini ulusötesi ağlar ve göç yolları boyunca yayarak, onları Hristiyanların hac merkezinde yani kutsal bir coğrafyada yolculuğa çıkaran alternatif yaşam anlatılarını keşfediyorlar. Liebelt çalışmasında bize, İsrail’in yasal, sosyal ve ekonomik statüsünden etkilenen Filipinlilerin ‘Kutsal Topraklar’daki hac ziyaretlerini, kutsal olanla dinamik ve zaman zaman garip karşılaşmalar olarak yorumluyor. Onun çalışması, göçmenlerin ulusötesi yolculuklarında gerçekleştirdiği hac, turizm ve göçün yaratıcı bir birleşimini gösteriyor.

Çünkü İsrail’deki Filipinli göçmenler, ‘Kutsal Topraklar’da bulunmalarını özellikle hac ziyareti bağlamında bir misyon olarak anlatıyorlar; İsrail’i sevdiklerini söylüyor, hastalara ve yaşlılara bakma işini de Tanrı’nın hoşuna giden ruhani bir eylem olarak görüyorlar.

Liebelt, genellikle yaşlılara yatılı bakım hizmeti veren Filipinli kadınların İsrail’de maddi ve manevi olarak nasıl daha iyi bir yaşam arayışına girdiklerini araştırıyor. Bu kadınlar, ırksal ayrımcılığa uğradıklarını, emek sömürüsüne maruz kaldıklarını ve anaakım İsrail toplumundan dışlandıklarını düşünüyorlar. Liebelt aynı zamanda, İsrail’de çalışan, kendilerini ‘İnançlıların’ hizmetkârları ve ‘Kutsal Topraklar’ı gerçekten önemseyen kişiler olarak tanımlayan Filipinli göçmen kadınların Hristiyan olarak kendilerini nasıl benzersiz hissettiklerini gösteriyor (Liebelt, 182).

‘Aileden biri gibi’

Kitabın odaklandığı ana sorunlardan biri, çoğunlukla işverenlerinin evlerinde yaşayan Filipinli ev işçilerinin haftanın altı günü, günün 24 saati çalışmaya hazır olmaları gerektiği. Samimi ve bazen de ikircikli sosyal bağlar yarattığından bu ilişki oldukça karmaşık. İşverenler ev işçilerini tanımlamak için sık sık onları ‘aileden biri gibi’ gördüklerini gösteren ifadeler kullanıyorlar.

Liebelt, İsrail’deki Filipinli bakıcıların kendi kolektif alanlarını yaratmanın yanı sıra haklar ve aidiyet konusunda müzakere etmeyi nasıl başardıklarını da gösteriyor. Liebelt’in İsrail’de görüştüğü Filipinli kadınlar, daha iyi bir yaşam hayallerini gerçekleştirmek için ulusötesi bağlarını sürdürüyor ve sınırları aşan yolculuklara çıkmaya devam ediyorlar. Bu süreçte, son derece cinsiyetçi ve ırksallaştırılmış bir küresel ekonomi içinde daha fazla sosyal, ekonomik ve politik haklardan oluşan bir küresel vatandaşlık biçimine işaret eden yeni toplumsallıklar ve öznellikler ortaya çıkıyor. ‘Yabancı işçiler’ olarak adlandırılan bu kadınların büyük bir kısmı yasal statülerini kaybetmiş olsalar da hak talep etmiş, kamusal alanları sahiplenmiş ve ülkede kendilerine bir yer bulmuşlar. Bu nedenle İsrail, göçmen ‘yasadışılığı’nın üretimi, göçmenlerin vatandaşlık talepleri ve pratiklerine odaklanan çağdaş göç politikaları hakkında araştırma yapmak için ilginç bir vaka sunuyor.


*Liebelt, Claudia. (2011) Caring for the ‘holy land’: Filipina domestic workers in Israel. New York: Berghahn Books.

Fotoğraf: AFP/Getty

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!