Lezita 2 bin 800 işçinin çalıştığı büyük bir tavuk ve et ürünleri fabrikası. İşçilerin yaklaşık yüzde 60’ı kadın.
Biz Lezita’yı 2022’deki direniş sürecinden hatırlıyoruz. Yaklaşık 40 işçi, işyerindeki kötü çalışma koşullarına karşı Öz Gıda-İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılmış ve iki aya yakın fabrika önünde direnişe devam etmişti.[1] İşten atılan işçilerin hukuki süreçleri sürerken, fabrikadaki örgütlenme çalışmaları da devam etti. Mahkeme sonucunda sendikanın yetkili olduğu kararı çıktı fakat patron toplu sözleşme masasına oturmayı reddetti ve sendikalı işçilere türlü baskılar yaptı. En sonunda Lezita işçileri 7 Mart günü greve çıktılar.
Greve çıkan kadın işçilerden Sevde* (ismi değiştirilmiştir), Aysun ve Aynur ile ve 2022’de işten atılan direnişçi işçilerden Şeyma ile Lezita’daki çalışma koşullarını, kadınlar olarak yaşadıklarını ve direniş süreçlerini konuştuk.
Kadınlar, Lezita’da -4 ile -7 derece arasında değişen soğukluklarda, fazla mesailerle uzun saatler boyunca çalışıyorlar ve bunun karşılığında aldıkları ise hiç artmayan, kıdem farkının olmadığı bir asgari ücret. Ücretler en fazla asgari ücretin 800-900 lira üzerine çıkıyor.
“Hep ben mi dilimi tutacağım?”
Sevde 35 yaşında, iki çocuğu var, onlara tek başına bakıyor. 1.5 yıldır Lezita’da ileri işlem paketleme bölümünde çalışıyor. Sevde yakın zamanda sendikaya üye olan işçilerden. Formenlerin, operatörlerin kadınlara yönelik aşağılamalarına, baskılarına artık katlanmak istemediği için üye olmaya karar vermiş. Sözlerine de bu baskıları anlatarak başlıyor:
“Mesela bir makinede 10 tane kadın çalışıyorsa, o 10 kadının başında bir tane operatör var. Operatöründen sözünden çıkmak yasak, sözünden çıkarsan operatör sana eziyet ediyor. “Ben bunu istemiyorum, bu beceriksiz, çalışmıyor, performansı düşük başka makineye gitsin” diyor. Ben bu baskılardan dolayı üye oldum. Sürekli üzerime geliniyordu, operatörler kendileri hiçbir iş yapmıyor, sürekli sana emredip duruyor, aşağılıyor. Formene söylüyorsun, bak bu beni aşağılıyor diyorsun. “İdare et, boş ver, senin paraya ihtiyacın var, tutuver dilini” diyor. Ee her zaman ben mi tutacağım dilimi? Erkeğe yapamazlar bunu, kadınlara yapılıyor işte. Bir de senin, bölümde fakir olduğun, mağdur olduğun belli oluyor ya, bu ne desen Allah bereket versin der, diye o şekilde üzerine geliniyor yani. Şimdi de operatörler sendikalılara baskı yapıyormuş içerde. Kadınlara üyelikten çıkın, bize sms atın deyip duruyorlarmış.”
Kadın işçilerle erkek işçiler arasındaki tek fark baskıya dair değil. Erkeklere operatörlük gibi makine başı daha rahat işler veriliken, kasa kaldırma, araba çekme gibi ağır işler genellikle kadınlar tarafından yapılıyor: “Erkeklerin işini kadınlar yapıyor, kadınların işini erkekler yapıyor gibi bir durum var. Mesela biz orada salam, sosis, sucuk arabası çekiyoruz, o çektiğimiz araba 400 küsur kiloluk. Mesela 400 kilo olan arabaya bir kadın önden asılıyor biri arkadan kaptırıyor, onu o şekilde çekebiliyoruz.”
Lezita’da bu ağır işleri yapmak zorunda olan kadın işçiler ise birçok meslek hastalığından şikâyetçi. Çok fazla kadın işçinin boyun ve bel fıtığı varmış. Kimi kadınlar ise hastaneden “ağır kaldıramaz” raporu almış. Bu raporu olmayanlara ise daha fazla yüklenilmeye başlanmış: “Boyun fıtığı, bel fıtığı oluyor insanlar orada. Ağır kaldıramaz raporu alanlar var. Mesela içimizden 10 tanesi ağır kaldıramaz raporu alıyor, ondan sonra geri kalan bize daha çok yükleniyorlar. O ağır kaldıramaz ya, ben kaldırmam diyor kadın açık açık, benim raporum var diyor. O zaman da bize yükleniyorlar artık, benim o raporum yok ya. O yapmıyorsa sen yapacaksın diyor formen.”
İş cinayetinin üstü örtülüyor
Ayrıca işçilere gereken ekipmanların sağlanmadığını, iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını ve bu yüzden fabrikada çok sık iş kazası yaşandığını anlatıyor Sevde. Üretimde yaşanan bir iş kazasından sonra hiçbir şey olmamış gibi birkaç dakika içerisinde düğmeye basıp üretime devam etmişler mesela. Dört-beş ay önce ise alınmayan önlemlerden dolayı sevkiyat bölümünde bir iş cinayeti yaşanmış fabrikada. Ama patron tarafından bu olayların üstü bir şekilde örtülmüş şimdiye kadar, ya işçiler suçlu gösterilmiş ya hastaneye dahi götürülmemişler.
“Eldiven verilmiyor bize, benim o an orada elim kırılsa, bir şey olsa araba üstüme devrilse, kolum şişse, parmaklarıma bir şey olsa yine fabrika beni korumuyor, aslında o arabayı benim çekmem yasak. Ama yasak olan her şey bizim üretimde var. İşçi sağlığına, iş kazalarına dair hiçbir şey yok yani. Bir arkadaşımızın parmağı ve orta parmağı yarı yerinden koptu gitti, onu götürdüler hastaneye. Aradan daha 5-10 dakika geçmedi, hemen düğmeye bastık, üretime devam ettik. Parmağı aradılar bulamadılar zaten, makine aldı gitti. İnsana hiçbir şekilde değer verilmiyor. 30 yaşlarında bir adam öldü, fabrika onu suçlu çıkardı o hata yapmış, orada suçluymuş. Sevkiyatta çalışıyormuş, mal devrilmiş üstüne. O da öyle öldü gitti.”
Sevde’ye greve katılmaya nasıl karar verdiğini sorduğumuzda, kendisine yapılan haksızlığın onun kararını etkilediğini anlatıyor. Grevden önce acil bir işinden dolayı izin almış, ertesi gün işe döndüğünde bu iznin karşılığı “erkek işi”ne sürülmek olmuş. İşçiler rapor veya izin alıp greve katılırlar diye işçileri böyle cezalarla korkutmaya, sindirmeye çalışmışlar.
Greve katılım engelleniyor
“Hatta ben grevden bir-iki gün önce izin aldım, acil bir işim vardı, o izni aldım diye yerim değişti, bana erkek işi verdiler. Grev günlerinde hani izin alır, rapor alır diye… Hemen bana orada ceza kesildi. Sosis soyma diye bir yer var, o gün bana akşama kadar orada erkek işi yaptırdılar, kasa işi kaldırttılar. Karşıma bir tane erkek verdiler, o gün cezalıydım, o gün cezam bitti, ertesi gün greve çıktım ben.”
Sevde greve katılmaya karar vermiş fakat grev günü bu o kadar kolay olmamış. Patron, içerde sendikalı işçilere yaptığı baskılar yetmezmiş gibi, işçilerin greve katılımına da engel olmaya çalışmış. Gündüz vardiyasının işçi servislerine yönetimden görevliler ve güvenlikler bindirilmiş ve işçilerin fabrika önünde greve katılmak için inmesine izin verilmemiş. Jandarmalar da servislerin durmasına engel olmuş, böylece işçiler servislerden üretim alanının içinde indirilmişler. Sevde de bu müdahale ile karşılaşan işçilerden biri:
“Tam Lezita’nın önüne geldik, koca serviste bir tek ben ayağa kalktım, ben inmek istiyorum dedim, inemezsin dediler bana. Şoför inemezsin dedi bana, nasıl inemem bu benim en doğal hakkım dedim bu yasal değil mi dedim. El salladım lezitacılara (grevcilere), inmek istiyorum diye. Onlar da bağırmaya başladılar insin diye. Jandarmalar da servisi durdurtmadı indirtmedi. Ondan sonra oradaki o adam (lezita yönetiminden) da hayır inemezsin dedi. İstiyorsan, içerde üretimden geri geleceksin dediler. Götürdüler taa arka taraflarda indirdiler. Orda da bu sefer “gitmeyin, üretime geri girin” diyerek formenler, beyaz yakalılar baskı yaptı bize. Girmiyorum dedim yani ben gidiyorum dedim.
Bayağı yol yürüyerek, o sinirle heyecanla koşarak geri çıktım ben de.”
Sevde’ye göre bu müdahale ve baskılar bazı işçilerin korkarak greve katılmamasının sebeplerinden biri. Eğer servisler fabrikanın girişinde dursaydı, “işçiler birbiriyle buluşabilseydi o heyecanla, gazla greve katılırlardı” diye belirtiyor.
Yaşlı kadınlar işten atılma korkusu ile greve katılmıyor
Kadın işçilerin bir kısmının greve katılmamasının bir diğer sebebi de, yaşlarından dolayı başka yerde iş bulamama korkusu. Yaş ortalaması 35 olan fabrikada, yıllardır orada çalışan 50-55 yaşında çok fazla kadın işçi bulunuyor. Bu kadınlar, Lezita’dan atılırlarsa ancak mevsimlik işlerde taşeron olarak çalışabileceklerini düşünerek greve katılmamışlar.
“50-55 yaşında kadınlar var, onlara bir şey anlatamıyorsun. Yaşlı kadınlar çok var. Kadın mesela girmiş 35 yaşında, 18 senedir orada çalışıyor. Bu yaştan sonra bizi neresi alır diyorlar. “Olsa olsa bizi turşular alır, turşu da bizi Mayıs-Haziran’da alır, Kasım’da atar dışarı” diyor. Kasımda atınca ben ne yiyeceğim ne içeceğim gözüyle görüyor kadın. Bunu duyunca da insan bir şoklanıyor çünkü kadın da doğru söylüyor.”
Öte yandan greve katılan işçilerin birçoğu fabrikanın 10-15 yıllık işçilerinden oluşuyor. Bu işçilere ise yönetim tarafından “Lezita ailesi”nden dışlandıklarına dair mesajlar gönderilmiş.
“‘Çemberin dışında kalmak isteyenler seçimini yaptı, biz Lezita ailesiyiz’ gibi bir mesajlar atıyorlar sürekli. Daha dün “dış kapının dış mandalları dışarıda kaldı” diye mesaj atmışlar. Sendikayı bitirdik çöktü gözüyle görüyorlar, hani içerideki çalışanlara o şekilde algı yapıyorlar. Beni içerden arayıp, grev bitecek değil mi diye soruyor arkadaşlarım, hayır kazanana kadar devam edeceğiz dedim onlara.”
“Akşam kaçta çıkacağımız belli değildi”
Aynur 41 yaşında, liseye giden iki çocuğu var, evin maaşlı tek çalışanı. 2020’den beri Lezita’da çalışıyor. Aynur’a göre Lezita’daki en büyük sorunlardan biri fazla mesai zorlaması. Kadınların normal çıkış saati olan 17.00’da çıkabilmek için çok önemli bir bahane sunmaları gerekiyor.
“Haftada altı gün çalışıyoruz, bizim cumartesileri tatildi. Yani altı gün boyunca her gün mesaiye kalıyorduk. Çıkışımız sekiz-dokuz oluyordu, 10 oluyordu, hep böyleydi. 8.30 sabah iş başı, akşam çıkışımız belli değildi. İzin istiyorduk yani, bugün “5’te çıkalım işim var” dediğin zaman ne işin olduğunu iyice araştırıyorlardı. Çok önemli bir bahane sunarsan öyle izin veriyorlardı, yoksa 17.00’da çıkmamıza izin yoktu yani. Ya hastan olacak, ya çok acil bir işin olacak, beşte öyle çıkabiliyordun.”
Bu fazla mesai zorlamasına karşı kadın işçilerin birçok kez eylem yaptığından, iş bıraktığından bahsediyor Aynur. Ama bu eylemlere rağmen şartlar düzelmemiş. Mesailer de azalmamış, kadın işçilerin ay sonunda aldıkları ücretler de artmamış.
Gündüz vardiyasında iş yoğunluğundan dolayı “makine gibi” çalışmak zorunda kaldıklarını, kimi zaman tuvalete gitmek için dahi izin alamadıklarını anlatıyor Aynur:
“Gündüz vardiyasında hem mesaimiz çok oluyordu hem de üretim daha çok oluyordu. Mal çok yoğun geliyordu. Eleman da eksikti. Çok pratik olman lazım, makine gibisin, makine gibi çalışmalısın çünkü hattan geliyor mal, sürekli arkası geliyor. Hattan sürekli döküldükçe biz o malı yapmak zorundayız, ee eleman yetersiz geliyor, ee insanlar sürekli sürekli yoruluyor, mesai mesai… Her gün aynı iş, yoruluyorsun ister istemez. Çok patlak olduğu zaman, malı toparlayın öyle tuvalete gidin, diyorlardı. Biraz hat hafifleyecek de namaza, lavaboya öyle gideceksin. Lavabodan biraz geç kaldığın zaman nerede kaldın diyorlardı.”
Ücretlerden yüksek kesinti yapılıyor
Bir başka mesele ise vergiler. Konuştuğumuz bütün kadın işçiler, ücretlerinden yapılan yüksek vergi kesintilerinden şikâyetçi. Patron, işçilere verdiği kimi “hediye”leri de işçilerin bordrolarına yansıtarak onların kısa bir süre içinde daha yüksek vergi dilimine tabi olmalarına sebep oluyormuş. Mesela, yılbaşında verilen çeyrek altın, ikramiye, hediye tavuk gibi kalemler işçilerin bordrosunda gösterildiği işçilerin maaşlarından yapılan vergi kesintileri artıyormuş.
Koşulları konuştuktan sonra, biraz da grev sürecini konuşmaya başlıyoruz Aynur’la. Hem grevci işçilere atılan mesajlara çok içerlemiş, hem de asker-polisin onlara “düşmanmış” gibi davranmasına. “Bizi savunacakları yerde Lezita’yı savunuyorlar, kim zengin, kim paralı ise herkes ondan tarafa bu ülkede” diye anlatıyor durumu.
Aysun ise 40 yaşında, evli ve üç çocuğu var, 8 senedir Lezita’da parça paket bölümünde çalışıyor. “Çok şey yaşadık 8 yılda, yaşananlar öyle iki kelimelik bir şey değil” diyerek başlıyor sözlerine.
O da fazla mesailerden konuyu açıyor. Sürekli fazla mesai yapmalarına rağmen, vergi kesintileri bahane edilip bu mesai ücretlerinin hiçbir zaman maaşlarına yansımadığını söylüyor. Aysun, bu fazla mesailerin kadınların ev içi emek yükü ve çocuk bakımı ile birleştiğinde neler olduğunu ise şöyle anlatmış yönetime:
“Biz bunun için mesela insan kaynakları müdürünün yanına gönderdiler, ben orada müdüre dedim ki ‘Mesela 21.00’ da buradan işten çıkıyoruz, eve gidiyoruz, yemeğimizi yapıyoruz, çocuğumuzun karnını doyuruyoruz, dersine yardım ediyoruz, yatıp sabah geri işe gelmemizi bekliyorsunuz dedim. Bir kadın olarak soruyorum size, yani ben bunun hangi birini yapayım?’ dedim. Haklısınız dedi. ‘Ama ben haklı olmak istemiyorum, çözüm istiyorum, ben mesai istemiyorum, ben 17.00’da çıkıp sosyal yaşam istiyorum, çocuklarımla vakit geçirmek istiyorum, ben çocuklarımın büyüdüğünü göremeyen insanım’ dedim. Çünkü sabah 7.30’ta gidiyorsun akşam dokuz-on belki de 12’den işten çıkıyorsun, zaten ben eve geldiğimde benim çocuğum uyumuş oluyor.”
Aysun ilk süreçte sendikalaşan işçilerden biri. Yaşadığı bir haksızlık, onu sendika konusunda son noktaya getirmiş:
“Formenimizle atışmıştım, yapmadığım bir iş için haksız yere tutanak yemiştim, onun için gittim en azından hakkımı siz savunun dedim, üye oldum. Yani bunu da açık açık fabrikanın içinde de söylüyorum. Siz diyorum benim arkamda durmadınız, sendika dursun benim arkamda diyorum.”
“Sendikalıları bahaneyle işten attılar”
Patronun sendikayla masaya oturmaktansa sendika üyesi işçileri çeşitli bahanelerle işten attığını, işten atamadığı işçileri ise odalara çekip sendikadan istifaya zorladığını anlatıyor Aysun:
“Sendikalı olup kendini biraz belli eden insanları işinden ettiler, kiminin mesela maske takmamasını bahane etti, kimisinin ayda üç gün devamsızlığını bahane etti. Kimine sendikaya üye oldun diye çıkardı. Bir şeyi bahane edip çıkardılar yani. Beni de yanlarına çağırıp e-devletimi açtırdılar, ben açıverdim, sendika üyesisin dediler, üyeyim dedim. Telefonu alıp e-devletten beni sendikadan çıkardılar mesela. Ben eve gittiğimde tekrar üyeliğimi yaptım.”
Lezita patronu hem sendikalaşmayı engellemek hem de işçilerin greve çıkmaması için çok fazla uğraşmış. Fabrikanın bazı bölümlerini taşerona kaydırmaktan tutun da grev öncesinde bazı kritik bölümlerdeki işçilere rüşvet vermeye her türlü yolu denemiş. Formenler, birçok vakada gördüğümüz gibi işçileri fabrikanın kapanmasıyla, patronun sendikayı kesinlikle sokmayacağını söyleyerek korkutmaya çalışmış. Kadın işçiler, tıpkı Aysun’un yaşadığı gibi odalara çekilip istifaya zorlanmış, kimilerine okumadan belgelere imza atması istenmiş, kimilerinin zorla e-devletlerine girilmiş. Geçen yıl işçilere verilmesi gereken banka promosyonu dahi grev döneminde işçilerin grevini kırmak için kullanılacak bir araca dönüşmüş patronun elinde.
“Bu promosyon bizim geçen seneki hakkımızdı. Banka bunu 20 bin olarak açıklamıştı. Patron 20 bin lirayı bir anda yatırmadı, 10 bin lirasını yatırdı sadece geçen sene, 10 binini kullandı. Kesimhane tarafına makineler alarak kullandı yani. Grev kararı çıkınca da işçiler bu promosyonla tehdit edildi, yani greve çıkan işçiye bu promosyon kesinlikle yatmayacak dediler. Geçen gün de greve çıkmayanlara yatırmışlar promosyonu.”
Umutlu heyecanlı ve kararlılar
Grevdeki kadınlarla uzun uzun konuştuktan sonra, 2022’teki direnişçi işçilerden Şeyma ile konuştuk. Şeyma da Lezita’da yaşadığı sorunları ve kendi direniş deneyimini anlattı. Grevi de sık sık ziyaret etmeye devam ediyormuş. Onların direnişinde beş kadınlarmış, şimdi ise grevde kadın işçilerin çoğunlukta olduğunu sevinerek anlatıyor. Ve günden güne, rapor alarak greve katılan işçilerin sayısı artıyormuş. Gözlemine göre, kadınlar umutlu, heyecanlı ve mücadele etmek konusunda kararlılar. Şeyma, tüm kadın işçilere haklarını aramaları ve güçlü olmaları konusunda çağrı yapıyor:
“Hakkını aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyin diyorum kadınlara, çünkü kadın olmak çok zor gerçekten. Sen hakkını aramazsan, kimse senin hakkını aramaz, o yüzden bir kadın olarak her zaman güçlü olmak ve kendi hakkını kendin aramak zorundasın. Grevdeki ablalara da onlarla gurur duyduğumu söylüyorum.”
Sayıları beklenenden az olmasına rağmen, şu anda yaklaşık 200-250 Lezita işçisi grevde. Şimdi de patron türlü yollarla grevi kırmaya çalışıyor. Bir yandan 8-9 hopörlerden çok yüksek sesle müzik dinleterek grevcileri psikolojik olarak çökertmeye çalışırken, diğer yandan fabrikaya dışardan işçi sokarak grevi kırmaya uğraşıyor.
Patronun grev kırma hamlelerinden biri de göçmen işçi getirmek oldu. Hindistan’dan yaklaşık 40 işçi fabrikada çalışmak için getirilmiş. İşçiler, Hintli işçilerin kendilerinden iki kat maaşla çalıştırıldıklarını, çok daha iyi şartlarda çalıştıklarını anlatıyorlar. Ancak biliyoruz ki, sermaye için göçmen emeği ancak ucuz iş gücü olarak sömürüldüğünde işlevseldir. O yüzden şimdi grevi kırmak için ve işçilere “ben her yerden işçi bulurum” mesajını vermek için getirilen göçmenlerin koşullarının yerli işçilerden iyi olması, sermayenin mantığına aykırı bir durum. Öte yandan bu Hintli işçilerin varlığı, kimi sağcı partilerin bunun üzerinden ırkçı propaganda yapmasına ve işçilerin asıl odak noktasını dağıtmasına sebep olmuş durumda. Lezita’daki işçilerin kötü çalışma koşullarının, düşük ücretlerin, kadın işçilerin maruz kaldığı baskı ve mobbingin, işten atmaların, sorumlusu göçmen işçiler değil, servetine servet katmaya çalışan patronlardır. Bunu da unutmamamız gerekiyor.
Lezita’da kadın işçiler, her türlü riski, zorluğu göze alarak daha iyi çalışma şartları için sendikalaştılar. Grevci işçiler şu an sendikanın kendilerine gereken maddi desteğini sağladığını aktardı bizlere. Sendikaların, süreç nasıl biterse bitsin greve çıkan kadınlara her türlü desteği sunması çok önemli. Grev ve direniş süreçleri kadınlar için maddi ve manevi birçok yükü beraberinde getiriyor. Bu süreçler bittikten sonra da kadınların “yalnız” kalmaması gerek.
[1] https://www.kadinisci.org/orgutlenme-sendika/lezitada-isten-atilan-kadin-isciler-elalem-ne-der-diye-dusunmek-zorunda-degiliz/