Necla Akgökçe nakgokce@gmail.com
Macaristan doğumlu kadın yazar Magda Szabó nun Kapı romanı hakkında çok uzun zamandır yazmak istiyor ama sürekli erteliyordum. Yazılan her şey romanın anlatımını, derinliğini, mesele edindiği insani sorunları yeteri kadar ifade edemeyecek, en temel izleği kaçıracakmışım gibi geliyordu bana hep. Hatalar affola.
Kapıda iki kadın kahraman var; anlatıcı yazar ve yazarın ev işlerini yapan emekçi Emerenc. Emerenc kendine özgü yaşam ilkeleri bulunan, iş yapma yöntemi farklı olan, ücret alıyorum, diye patrona minnettarlık duymayan kapalı kutu sağlam bir emekçidir. İşe girerken işverenden, içkici, ayyaş olmadığına dair, bir referans ister; iş ilişkisinde rolleri tersine çevirmiştir yani. Roman bu iki kadının anne-kız ilişkisine dönen çatışmalı ilişkilerini ele alırken, Emerenc’in çok zor inşa ettiği bir güven ve bağlanma hikayesinin, farklı dünyalar nedeniyle nasıl bir trajediyle sonuçlandığını anlatıyor. Suç işleyen yazardır, sonradan onu yıllarca rahatsız eden ve yazmaya sürükleyen bu suçluluk duygusu, sınıf ve kadınlık durumu farklılıklarını kapatamaz. Bir duygudur sonuçta. Duygularla durumları değiştiremeyiz.
Romanın otobiyografik bir roman olduğu konusunda eleştirmenler hem fikirler. Sokak, yazarın evi, yazara ev işlerinde yardım eden apartmanın Emerenc’in kulübesi filan, o sokakta hala Szabó un anlattığı gibi durup durmaktadır. Bu noktada son dönemlerin en iyi romanlarından olan “Burası Radyo Şarampol”ün yazarı Şükran Yiğit’in “Magda ve Juliska’nın hikâyesi: Kapı” isimli yazısını okumanızı öneririm, Yiğit, bir detektif gibi romanın geçtiği yerlere Julia sokağına uzanmış, yazarın, kahramanın ve Macaristan’daki o dönemin siyasi atmosferinin izini sürerek şahane bir makale yazmış.(*) Juliska romandaki Emerenc olduğunu belirtelim yine de. Yönetmen Istvan Szabó 2012 yılında romanın filmini de çekmiş.
Hikaye 1956’da Macaristan’daki ayaklanmadan sonraki yıllarda geçiyor. Macaristan’da yayınlanması yasaklanıyor.
Sokaklarda donmuş kuşlar yatardı
Magda Szabó 5 Ekim 1917’de Debrecen’de doğdu. Öğretmen ve memur ailesinden geliyordu. Aile içinde pek çok akademisyen, şair ve bilim insanları vardı. O da zaten yazı kariyerine şiirle başladı. Çocukluğunda yaşadığı ortamı şöyle anlatır: “Doğduğum yerde sürekli rüzgar eserdi. Macaristan’daki bu büyük ova, Sibirya kadar soğuktu. Kışın donmuş kuşlar sokaklarda yatardı. Yazın ise bir Afrika sıcağı hüküm sürerdi. Beni bu merhametsiz soğuk ve sıcak, büyüttü.”
Klasik filoloji okudu, 22 yaşında doktora yaptı ve öğretmen olarak çalışmaya başladı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dört yıl Eğitim Bakanlığı’nda görev aldı. Sonra gözden düştü ve işini kaybetti.
Eserleri Türkçe’ye de çevrilen yazar, 19 Kasım 2007’ye kadar yani ölene kadar devamlı üretti. Yapı Kredi yayınlarından çıkan Liza’nın Şarkısı Macaristan’daki siyasi alt üst oluşu yine iki kadının hikayesi üzerinden anlatır ve yine otobiyografik ögeler içerir.
Kendini eleştiren suçluluk duygusu ile kıvranan yazar kadın tiplemesinin, kahraman olarak ilk kez bu romanda ele alındığını belirtiyor bazı eleştirmenler. Bu ne kadar önemlidir bilemem. Roman Emerenc’in çok uzun süre ilmik ilmik örerek oluşturduğu bağlığına Magda’nın ihaneti ile sonuçlanır. Emerenc’in dairesinin kapısı kırılır, zorla hastaneye taşınır. Ve bu olay esnasında roman yazarı bir ödül törenine yetişmek istemektedir, Emerenc’in yanında yer almaz. Son günlerinde onun yaşamına ve gizemine saygı duymayan hoyrat ellere kalır, Emerenc.
Yazar sevdiği bir insanın yanında olmayı değil, kendi dünyasına akmayı tercih etmiştir. Ve bu sonradan duyulan pişmanlıklarla, kelimelerle düzeltilebilecek bir durum değildir. Çünkü yaşam bir tutum almaktır neticede.
*https://t24.com.tr/k24/yazi/magda-ve-juliska-nin-hikayesi-kapi,3212