Depremden sonra pek çok kadın ücretli çalışma yaşamından çekildi

Tekstil sektörünün ağırlıklı olduğu Malatya’da depremden iki hafta sonra fabrikalar açıldı. Civardaki konteynerler işçi kamplarına dönüştürülürken kadın ve çocukların buralarda kalmasına izin verilmediğinden, kadınların çoğu fabrika dışına itilmiş. Bazı kadınlar ise güvenlik ve hijyen sorunları nedeniyle ücretli işlerini bırakmışlar.
Malatya’dan kadın emeği görünümleri:
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Malatya’da genel olarak enkazlar kaldırılmış. Ama ağır ve orta hasarlı binaların yıkımı devam ediyor. Hatay’daki gibi iş makineleri ve kamyonlar sokakları doldurmuş değil. Daha ağır ilerliyor. Yıkımlar halk sağlığı ve güvenliği dikkate alınarak yapılmıyor. Yıkımdan hemen önce insanlar evlerinden eşya çıkarmaya çalışıyordu. Merkezde Emeksiz ve Çavuşoğlu mahallelerinde yıkımın daha fazla olduğu görülüyor. Bu mahallelerin tamamının yıkılacağı biliniyor. Bu nedenle mahallede kurulmuş çadırlara rastlamadık. Bostanbaşı ve Çavuşoğlu gibi mahallelerin verimli tarım arazisi olmasına rağmen yerleşime açılması sebebiyle yıkımın ağır olduğunu anlatıyor Malatyalılar. Dört kattan fazla imar izni verilmeyen bu gibi mahallelerde rant hırsıyla bina kat sayısı sekize çıkmış.

Malatya’nın tarihi Bakırcılar Çarşısı tamamen yıkılmış. Çarşı esnafı kaldırıma çadırlar kurarak kurtarabildikleri ürünlerini satıyor. Ağır hasarlı binalar iş makineleri çalışırken çıkan yüksek sesten, sağanak yağmurdan bile yıkılmışlar. İnsanların hayatı büyük risk altında. Geçtiğimiz haftalarda dört katlı bir bina, yakınlarında iş makinesi çalıştığı için yıkılmış. Geri dönüşüm işi yapan bir genç enkaz altında kalarak hayatını kaybetmiş.

AFAD ve Kızılay, erzakları dağıtmayıp çöpe atmışlar. İnsanlar açlıkla sınanmış. Malatya’da en çok yazlık kıyafet ve terlik isteniyor kadınlar tarafından. Gıda desteğinin de sürdürülmesi lazım. Çünkü AFAD, korucu-polis-jandarma ve Sünnilere ulaştırmış yardımları. Kürt ve Alevi halk, suyu parayla alıyormuş. Kendi başlarına bırakılmışlar. Kurumsal dayanışma ile ayakta duruyorlar. Yardımlar kasıtlı olarak engellenmiş. Alevi örgütleri, ilk defa güçlü bir şekilde bir araya gelerek mağduriyet oluşmasını engellemiş.

Şebeke suları halen çamurlu akıyor. Abdest alamıyor insanlar. Suları bidonlara doldurup çamur çöktükten sonra kendilerini temizliyorlar. Banyo ve tuvalet ihtiyacı için de aynı yöntemi uyguluyor kadınlar. Çamaşır makineleri genel olarak yok. Çadır kent ve konteyner kentlerdeki çamaşır makineleri, banyo ve tuvaletler yetersiz. Hasarlı binalara girerek çamaşırları yıkıyor kadınlar. Az hasarlı evlere girmişler. Yıkım emri verilen binalardaki insanlara dahi çadır verilmediği için bu insanlar da evlere girmek zorunda kalmışlar. Belediye başkanının ağır hasarlı binaları az hasarlıya çevirdiği iddiası var.

Geri dönüşlerle barınma sorunu artmış

Arama-kurtarma ekiplerini ilk günden itibaren engellemişler. Arama kurtarmaya gelen maden işçilerini de 24 saat bekletmişler kasıtlı olarak. İzmir, Muğla, Bodrum gibi belediyelerin kurduğu çadırlar duruyor hâlâ. Onların çabasıyla konteyner kentler kuruluyor. Kamu bankaları yalnızca kendi çalışanları için üniversitenin içine konteynerler kurmuş, çalışanların ailelerine olanak sunmamış ilerleyen günlerde.

Depremin yıkıcı etkisi sonucu Arguvan, Hekimhan, Yazıhan, Kale, Yeşilyurt, Battalgazi, Doğanşehir’e sığınmış insanlar. Bazı yerlerin nüfusu dört-beş binden 40-45 bine çıkmış. Ören, 800 hanelik bir köy olmasına rağmen 110 tane konteyner konulmuş. Köyün yüzde 90’ı yıkılmış olduğu halde… Üç kişinin yaşayabileceği konteynerlerde 8-10 kişi kalıyormuş. 132 bin binanın 92 bin 500’ü yıkılacakmış. Bunların 27 bin kadarı ahır. Barınma sorunu çok daha ciddi boyutlara varacak. Kayısı mevsiminden dolayı kente geri dönmeler da başlamış, bir yığılma var.

Molozlar üç Alevi köyüne yakın dökülüyor. Mamurek’te pazartesi, çarşamba ve cuma günleri oturma eylemi yaparak seslerini duyurmaya çalışıyor insanlar. Mamurek, Beylerderesi ve Şehir Mezarlığı’na dökülen moloz içerisinden kimi zaman ceset çıkarıyorlar. Moloz döküm işi için şirketler maliyet hesabı yapıp kendilerince en ucuz olanı tercih ettiği için bu bölgelere dökülüyor ve enkaz içerisinde insan olup olmadığına dikkat edilmiyor.

Aleviler dağıtılmak isteniyor

Malatya’da halen dayanışma çalışmalarını yürüten EMEP, Yeşil Sol Parti, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), Afet Gönüllüleri var. Afet Gönüllüleri muhtarlarla grup kurmuşlar ve her gün bir köye gidip halk toplantıları yapıyorlar. Halkın ihtiyaçlarını önden belirleyerek yanlarında kolilerle gidiyorlar. Depremin ilk günlerinden beri yıkımın olduğu illerin OHAL kapsamına alınarak her gün yeni bir kararname çıkarılması nedeniyle hızlıca avukatlardan ve mimar-mühendislerden konuyu kendilerine anlatmalarını istiyorlar ve köylerdeki insanları bilgilendiriyorlar. Cemal Gürsel Mahallesi’nde PSAKD ile birlikte kurdukları konteynerlerde çalışmaları organize ediyorlar. Oldukça sistemli ve ihtiyaca dönük çalışıyorlar.

Bu mahallede evler az hasarlı ya da hasarsız olmasına rağmen çoğu eve ağır ve orta hasarlı raporu vermişler. Depremden önce de rantsal dönüşüm için zorlanan mahalle halkı, bu nedenle kendi imkânlarıyla hasar tespit uzmanları getirterek raporları değiştirtmeye çalışıyor. Geçmişlerinden deneyimli olan halk, bu gibi mahallelerin dokusunun bozulmak istendiğini biliyor ve çok şüpheci yaklaşıyor. Alevilerin dağıtılmasından korkuyorlar. Bu durumla ilgili direnç gösterileceği aşikâr.

Doğanşehir’in köylerinde kadınlar da enkaza girerek yaralıları kurtarmış. Depremin ilk günlerinde soğuktan donmasın diye keçilerin gübresinin altına çocuklarını koyanlar olmuş. Elazığ depreminden deneyimli olan Malatyalılar, ilk depremden sonra eve girmemişler. Büyük yıkım ikinci depremde olunca can kaybı düşük kalmış bu sayede.

Kadınlar ücretli çalışma yaşamından çekilmiş

Malatya’da genel olarak yıkılan, hasar gören fabrika sayısının çok düşük olduğu söyleniyor. Depremden yaklaşık iki hafta sonra fabrikalar üretime başlamış. Fabrikaların tamamına yakını, çalışanlarını aileleri ile birlikte fabrikada ağırlamış. Bir süre sonra yalnızca çalışanların kalmasını istemişler. Organize sanayi bölgelerine (OSB) kurulan konteynerler bu nedenle işçi kampına dönüştürülmüş. Kadın işçilerin aileleriyle birlikte barınma talebi kabul görmemiş. Köylere ya da daha uzak ilçelere gitmek zorunda kalan kadınların bir süre daha ücretli çalışma yaşamında yer alamayacağı düşünülüyor. İşyerleri servis ve güvenlik sorunu için bir çözüm getirmediği takdirde bu sorun, kadınların bağımlı bir yaşam sürdürme ihtimalini oldukça artırıyor.

Tekstil sektörünün gelişkin olduğu Malatya’da kuruyemiş, gıda, şekerleme, çikolata, ayakkabı, plastik ve metal fabrikaları da varmış. OSB’lerde kurulu olan bu fabrikalarda 35 bin dolayında kayıtlı işçi çalışıyor. Çalışanların yüzde 60’ının kadın olduğu bilgisi veriliyor. Ayakkabı fabrikalarında tamamen erkekler çalışıyormuş. Sigortaları ise türlü bahanelerle eksik yatırılıyormuş. Yoğun emek sömürüsünün olduğu bölgede sendikalaşma oranının oldukça düşük olduğu söyleniyor. Kamu sendikalarının dışında işçi sendikaları olarak HAK-İŞ’e bağlı Öz İplik-İş ve TÜRK-İŞ’e bağlı TEKSİF var alanda. TÜRK-İŞ’e bağlı Tekgıda-İş Sendikası geçmişte tütün fabrikalarında örgütlüyken gıda, kuruyemiş, şekerleme vb. alanlarda ismi geçmiyor. BİRTEK-SEN de işçiler arasında örgütlenmeye başlamış.

İşyerleri kadınlar için hâlâ güvensiz

Kadınlar hijyen ve güvenlik sorunu yaşadığı için birçoğu çalışma yaşamından çekilmiş. Sanayide çalışan boşanmış kadın sayısının yüksek olduğu biliniyor. Evde sigara sarım işi yapan kadın sayısı çok yüksekmiş. 200’lük sigara kutularını 60 lira civarında sarıyorlarmış depremden önce. Yine evlerde arma kesme, iplik temizleme, pul yapıştırma işleri yapıyorlarmış. Kayıtlı kadın istihdamı çok düşük. Depremden sonra kayıtlı çalışan kadın oranının daha da düşeceği öngörülüyor kadın işçiler tarafından.

Yine depremden sonra fabrikalar üretimi fasona kaydırdıkları için çalışanlar üzerindeki baskılar artmaya başlamış. Mesela ikinci organize sanayi bölgesinin girişinde konteyner kentler kurulmuş. Bir kısmında yerel işçiler, bir kısmında Suriyeli göçmenler kalıyormuş. Göçmenlerin kaldığı konteyner kentlere giriş-çıkışlar polis kontrolünde yapılıyormuş. Buralarda akşam konteynerleri dolaşan çavuşlar işçi listeleri oluşturuyormuş. Ertesi sabah listede yer alan göçmenler günlük, haftalık olarak çalışmaya götürülüyormuş. En ucuz emek olarak kullanılmaya çalışılan göçmenler üzerinden yerel işçiler tehdit ediliyormuş bir nevi.

Baykan Denim, Çalık, Taha, Milmay, Talu gibi büyük tekstil fabrikalarının her birinde 800-2 bin arası işçi çalışıyor. Milmay’da deprem öncesi 800 işçi çalışırken şu anda 150 kişi işe gidiyormuş. Gidenlere zorla fazla mesai yaptırılıyormuş. Ücretler de düşük diye fazla mesaiye kalmak istemeyen işçiler, 18 maddelik talep listesi oluşturarak BİRTEK-SEN’e ulaştırmışlar. Deprem bölgelerinde ilan edilen OHAL’in kaldırılmasıyla birlikte işçileri işten çıkarmaya çalışan patronlar, her ne kadar göçmen tehdidine sığınsalar da tam kapasite çalışacak işçi sayısına henüz ulaşamadıkları için uygun zamanı bekliyorlarmış. Depremden önce müşteri ve sipariş kaybı yaşayan Milmay Tekstil için durum biraz farklı. BİRTEK-SEN’de örgütlenmeye başlayan işçilerden haberdar olan patron, 22 Haziran’da işçi çıkarmaya başladı. Tazminatları ve alacaklarını ödemeden işten çıkış evraklarını imzalatmaya çalıştıkları işçiler, 23 Haziran’da fabrika önünde BİRTEK-SEN ile açıklama yaparak haksız ve hukuksuz uygulamaları teşhir etti. İşçiler 04 koduyla (Belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi) işten çıkarıldılar.

Sabah beşte kalkmaya başlamışlar

Deprem sonrası kadınlar için uygun hale getirilmeyen koşullar nedeniyle şu anda ücretli çalışamayan kadınların sayısının yüksek olmasına rağmen yine de işçi duraklarında kadınların yoğunlukta olduğu söyleniyor. Deprem sonrası vardiyalı çalışma genel olarak sonlandırılmış. Patronlar işçi bulmakta zorlanıyorlarmış çünkü. Servis ulaşımı zorluğu nedeniyle işçiler bir saat daha erken çıkmak zorunda kalıyorlar evden. Bir servisin birçok semti dolaşarak işçi toplaması kadınları çok zorluyor. İşe gitmek için sabah saat 05.00’te kalkmak zorunda kalıyorlarmış artık. Kaygılarını artıran bir diğer sorun ise patronların depremi fırsat olarak kullanacağını biliyor olmaları. Genel olarak asgari ücretle çalışan işçilerin, 6 Şubat’tan önce, banka hesaplarına asgari ücret yatırıldıktan sonra değişen miktarlar elden geri alınıyormuş. Şimdi bu hukuksuzluğun daha da artacağını ve daha çok kadın işçilere dayatılacağını dile getiriyorlar. OSB’lerde genel olarak işçi sayısı yarıya düşmüş. İşe gidemeyenler işten çıkarılmış. Kalanlara ise fazla mesai dayatılmış.

Kadınlara ve göçmenlere sigorta yok

Malatya’da tekstil sektörü ağırlıklı olarak kumaş (kot) üretiyor. Dört-beş kişilik atölyeler de oldukça fazlaymış. Resmi olarak kaç tane olduğu bilinmiyor. Küçük atölyelerde tamamen göçmen işçilerin çalıştığı dillendiriliyor. Çok kötü şartlarda ve en ucuz şekilde çalıştırılıyorlar. Kayısı tarla ve fabrikalarında ise sigortalı çalışan yokmuş. Çalışanların tamamını kadınlar oluşturuyormuş tabii ki. Kısmen erkeklerin de çalıştığı kayısı işletmelerinde erkeklere sigorta yapılıyormuş bazen. Ancak ücretsiz izinli gösterilerek 10-15 günlük sigorta primleri yatırılıyormuş. Malatya depremde göç vermiş ama dışarıdan işçi akımı başlamış. Urfa, Diyarbakır ve Mardin’den mevsimlik işçiler geliyormuş deprem öncesinde. Malatya’daki mevsimlik işçiler ise ağustos ayı gibi Ordu ve Giresun’a fındık toplamaya gidiyorlarmış daha çok. Bu yıl her şey biraz daha belirsiz.

Kentte memurların yarısından fazlası tayin isteyip gitmişler. Eğitim, sağlık gibi temel hizmetlere ulaşım güçleşmiş. Kadınlar çadır koşullarında çoğunlukla mantar olmuş. Şu anda devlet hastanesi, üniversite hastanesi sağlık hizmeti veriyor ama branş doktorları çok olmadığından hizmetler aksamış durumda. Doğum kontrolüne ve ilaçlarına ulaşamıyorlar. Kadınlar en çok gebelik testi sormuş bu dönem. Valilik psikolojik destek merkezi kurmuş ama yeterli değil. Bu süreçte insanların saldırganlaşmaya başladıkları konuşuluyor.

*Bu haber, Rosa Luxemburg Stiftung tarafından desteklenen ‘Deprem bölgesinde ücretli ve ücretsiz kadın emeğinin analizi ve politika önerileri’ başlıklı çalışmamız kapsamında yayımlanmıştır.

Fotoğraflar: Bahar Gök

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türkiye nüfusun giderek yaşlandığı bir ülke artık. Ama ücretli emek alanında 40 yaş kadınların yaşlı, erkeklerin birikimli olarak görüldüğü yaş olmaya devam ediyor. Kadınlar pek çok sorunla baş başa kalıyor.  Yaşlılığın bir cinsiyeti var, diyerek hazırladığımız raporumuzu, bu alanda politika üreterek mücadele yöntemleri geliştirecek olan kadınlarla paylaştık.
“Bu kampanyayı ilerletirken kadın meclisimiz şimdiye kadar hep önüne koymuş olduğu komisyon kurma meselesini bu süreçte biraz daha ilerletecek. Kadın Meclisi’ne bağlı Kadın Emek Komisyonumuz, buralarda açığa çıkan, kadınların emek yaşamında yaşadığı sorunları bütünlüklü olarak ortaya koyacak bir çalışmayı gerçekleştirecek.”
Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!