mama lobisi yok, köpek dövüşü lobisi, petshop lobisi var!

“kedilerin ve köpeklerin yalnız yaşayan birçok kadına arkadaşlık ettiğini hatırlatayım. hayvanlar için yapılan eylemlerde daha çok kadınların olmasının sebebi belki budur. ya da belki erkekler yüksek politikayı tercih ederken kadınlar işe bugünden koyulmaktan yanadır. ya da yıllardır kendi özgürlükleri ve eşitlik için harekete geçerken öğrendikleri şeyler, toplumun çoğunun karşısında olduğu bir şey için harekete geçmeyi de kolaylaştırmıştır.”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

internette ya da herhangi bir sosyal medya platformunda “köpek dövüşü” diye arama yaptığınızda, aslında yasak olan bu işin şaşırtıcı derecede yaygın olduğunu görebilirsiniz. o kadar ki türkiye’de bir köpek dövüşü ligi var! sonu köpeklerden birinin, bazen de ikisinin ölümüyle sonuçlanan, azıcık insanlığı olanın, ruh sağlığında ağır bir bozukluk bulunmayanın izleyemeyeceği kadar vahşi, korkunç olan bu iş için köpekler eğitiliyor, saldırganlaştırılıyor. ama bu büyük pazar ve buna dayanan kumar bir türlü engellenmiyor, engellenemiyor, kim bilir kimlerin koruması altında! bu konunun bütün bu tartışmalar içinde bu kadar az gündeme gelmesi beni şaşırtıyor.

insanlar köpekleri sadece dövüştürmek için de değil, kendilerini, mülklerini “korumak”, başkalarını korkutmak, birilerini tehdit etmek için de saldırgan olacak şekilde eğitiyor. bu işin resmi boyutu da eksik değil; kadın işçi okurları arasında da çeşitli sokak eylemlerinde polis köpeklerinin saldırısına maruz kalanlar vardır.

ilk hizmetkâr

köpeklerin 12 bin yıldır insanlığın yanında ve türümüzün evcilleştirdiği ilk hayvan olduğu söyleniyor; bugün 400 küsur köpek ırkı var. evcil hayvanlardan dostlarımız olarak söz edilse de, aslında tarihsel evcilleştirme süreci çeşitli hizmetleri yaptırabilme amacıyla eğitmeyi, hatta zaman zaman genetik mühendisliğinin müdahalelerini içeriyor. köpekler bugün afetlerde arama-kurtarma, güvenlik, hatta hasta ve yaşlılara eşlik etmek üzere eğitiliyor ama varlıklarını bu hizmetlerle meşrulaştırmak doğru değil bence[1] çünkü her canlının, insan türüne hizmetinden bağımsız olarak yaşama hakkı var; hem laik hem de dini düşüncede.

diğer yandan tabiatın -ekosistem denen- dengeleri var, nitekim kırsal alanlarda, kırsala yakın köylerde sokakta yaşayan köpeklerin toplanmasının yaban hayvanlarının köylere inmesinin önünü açacağını, köpeklerin varlıklarıyla, kokularıyla “koruduğu” insanlı alanlara çakalların, yaban domuzlarının inebileceği iddiası gayet mantıklı görünüyor.[2]

ben bu yazıyı yazarken, kediler malum tasarıdan çıkartılmıştı. ama nasıl ki istanbul sözleşmesi’nden çıkılması kadın katillerine cesaret verdiyse bu yasa da her türden hayvan düşmanına ve en başta, kolayca ulaşılabilir olan kedilere eziyet edenlere cesaret verecektir. bu yasanın, yoksulluğun, aile baskısının, öfkenin, hayal kırıklığının ruhunu parçaladığı, adeta canavarlaştırdığı, çoğunluğu erkek olan insanlara şiddetlerini yöneltebilecekleri, iktidarlarını hissedebilecekleri bir canlı türü daha sunacağına zaten şüphe yok.[3]

hindistan’ı örnek almak mı!

bu noktada şunu hatırlatmak istiyorum. hayvan haklarını savunanların batının medeni ülkeleri yerine hindistan’ı örnek aldıkları iddia ediliyor. hindistan, insan olmayan varlıklar/nonhuman beings kavramını kullanıyor ve 2019 yılında, yargıtay, bunların yasal hakları bulunan varlıklar olduğuna hükmetti. hindistan aynı zamanda bilindiği gibi, erkek şiddetinin en yüksek olduğu ve genellikle cezasız kaldığı bir ülke. evet, türkiye’nin hindistan’ı örnek aldığını söylemek yanlış olmaz ama hayvanlar konusunda değil!

hayvan hakları savunucuları haklı, erkekler her gün kadınları katlediyor, çocukları istismar ediyor ama hapsedildikleri nadir!

köpeklerin çocuklara zarar verdiği vakidir ama çocukların kedilerin gözlerini oymasını, köpekleri tekmelemesini, canlarını yakmasını mümkün kılan aile ve eğitim ortamları da var bu topraklarda. başta köpekler ve eşekler olmak üzere, cinsel istismara maruz kalan hayvan sayısı az değil!

uzatıp içinizi karartmayayım, zaten bildiğiniz şeyler. sokaklar, insanlar, trafik her türden evcilleşmiş hayvan ve tabii kediler ve köpekler için çok tehlikeli. ayrıca özellikle kışın çetin geçtiği yerlerde hayatta kalmaları çok zor, nitekim sokak kedilerinin yaşam süresi, evde yaşayanlardan çok daha kısa oluyor. ama sokakta gördüğümüz hayvanların bir kısmı bir evde geceliyor, başta beslenmesi sağlığı olmak üzere bakımı o evde yaşayanlar tarafından üstleniliyor. birçok gecekondunun önünde evi koruyan, beslenen, soğuk havada içeri alınan bir köpek var. kimileri de sokakta yaşamakla birlikte mahalle esnafı tarafından beslenir, soğuk gecelerde içeri alınır, hiç olmadı yatacakları karton, battaniye sağlanır. çünkü kedi ve köpeklerin tarihsel süreçte evcilleştirilmesi, onların insanlara hizmet etmesinden[4] ibaret değil, insanlığın onların sorumluluğunu da alması anlamına geliyor.

ya saldırgan köpekler?

öncelikle kuduz konusuna değinmek ve hepimizin bildiği bir gerçeği tekrarlamak istiyorum. kuduz öldürücü bir hastalık, insanlarda da hayvanlarda da korkunç bir ölüme yol açıyor. ama yüzde 100 oranda etkili olan bir aşısı var. ayrıca sadece köpeklerden değil, kedi, sığır, koyun, keçi, at, eşek gibi evcil hayvanlar ve kurt, tilki, çakal, domuz, ayı gibi yabani hayvanlardan da bulaşabiliyor ve ama aşılamayla engellenebiliyor. vakaların son yıllarda arttığı da doğru değil.[5]

sokaklarda kuduz olmadığı halde saldırganlaşan köpekler var. bunun en önemli sebepleri, insanların şiddetine maruz kalmış olmaları ve açlık. yoksulluk ve yokluğun artması, köpeklerin sokakta yiyecek bulma ihtimalini azaltıyor çünkü insanlar her yiyecek parçasını kendileri tüketiyor, fazla yiyecek satın almıyor vb. köpekler mamalara düzenli olarak ulaşabildiklerinde sakin oluyorlar. yani hayvana yönelik şiddeti hem yasal hem de toplumsal olarak suç saymak ve onları düzenli olarak beslemek çok şeyin çözümü.

ama hayvan nüfusundaki artış hayvan sömürüsünün başka boyutları sebebiyle ortaya çıkıyor.

bunlardan biri, ticari hayvan üretimi. hayvanlar çiftleştirilip satılamayan yavrular sokağa atılıyor.[6] bir diğeri, insanların sahiplendikleri hayvanlara bakmaktan vazgeçip sokağa terk etmeleri. bunun ormana bırakmak, tekneden atmak gibi çok acımasız biçimleri var. tekneden atılıp sahile kadar yüzebilen köpeklerin günlerce, sevdikleri insanların gelip alması ümidiyle denizi izlemeleri iç paralayıcı. ya da bazen, tatilde alınan hayvan, bıkılmış bir oyuncak gibi, orada bırakılıp gidiliyor. bunlar kontrolsüzce ürüyor. yani kısırlaştırma önemli bir çözüm. genel olarak kamu veterinerlerinin hizmetlerinin ve tabii ödeneklerinin arttırılması da çok önemli.

işin politik kısmı da var tabii

akp iktidarında, 2004 yılında çıkartılan hayvanları koruma kanunu’nu[7] savunurken tayyip erdoğan, bambaşka bir uslupla, dini referanslara da başvurarak hayvanları savunuyordu. değişenin ne olduğunu anlamak zor, zaten bizim işimiz de değil. ama muhalefette olan belediyeleri sıkıştırma hamlesinin bir parçası olacağı açık. diğer yandan, bütün araştırmalar, çoğunluğun bu düzenlemeye karşı olduğunu gösteriyor. yani bazen bir parti farkında olmadan kendi ayağına da sıkabilir.

yasa çıktı ama bütün bu tartışmaların endüstriyel hayvancılık üzerine düşünmemizi sağlayacağını umalım.

son olarak, kedilerin ve köpeklerin yalnız yaşayan birçok kadına arkadaşlık ettiğini hatırlatayım. hayvanlar için yapılan eylemlerde daha çok kadınların olmasının sebebi belki budur. ya da belki erkekler yüksek politikayı tercih ederken kadınlar işe bugünden koyulmaktan yanadır. ya da on yıllardır kendi özgürlükleri ve eşitlik için harekete geçerken öğrendikleri şeyler, toplumun çoğunun karşısında olduğu bir şey için harekete geçmeyi de kolaylaştırmıştır. bilmiyorum. sadece şunu görebiliyorum: türkiye siyasetinin geleneksel kutuplaşmaları ve fay hatları, özellikle iktidar tarafından kolayca yönetilebiliyor. hayvan sevgisi bu kutuplaşmaların dışında ve o fay hatlarının ötesinde bir taraflaşma çıkarttı ortaya. köpek dostlarımızı korumak için bu bile bir neden olabilir. 


[1] hele de köpeklerin varlığını, dost saydıkları bazı insanların direnişlerinde onların yanında durmalarıyla meşrulaştırmayı hiç anlamıyorum. köpekler, içlerinden bazıları solcularla takıldığı için mi değerli!

[2] nitekim, ege köylerinde ciddi bir yaban domuzu sorunu var,  bu hayvanlar pandemi sürecinde, insanların eve kapanmasıyla birlikte onların yaşadığı alanlara indi, (dünyanın başka yerlerinde ayıların aynı şeyi yaptığını okudum.) pandemiden sonra da pek geri dönmediler. ailecek sokakta yürüyen yaban domuzlarının videolarını sosyal medyada görebilirsiniz.

[3] bazen yanlış anlaşılmalar hatta bile bile yanlış anlamalar olabiliyor, o yüzden bu dipnotu yazma ihtiyacı duyuyorum: erkek şiddeti erkeklerin başka alanlarda -örneğin kapitalizm, örneğin sömürgecilik- sömürmesinden, ezilmesinden kaynaklandığı doğru değil, erkek şiddeti tam aksine, erkeklerin egemenliklerinden kaynaklanıyor, o egemenliği sürdürmenin araçlarından biri. zaten servetinin hesabını bilmeyen adamların da karılarını dövdüğünü, sekreterlerini taciz ettiğini duyuyoruz.

[4] bu da sorgulanması gereken bir ilişki ama bu yazının konusu değil.

[5] https://tvhb.org.tr/2024/06/14/kuduz-hastaligi-basin-aciklamamiz/

[6] hani kulakları küçük, bacakları kısa ve suratları yuvarlak, çoğunlukla gri renkte ve oyuncak sevimliliğinde kediler var, onlar o tatlılığı melez üretime borçlu ve bunun karşılığında, diğer kedilerden kısa olan ömürlerinin önemli bir kısmı ağrılarla geçiyor. ama talipleri çok.

[7] https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5199&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5#:~:text=Madde%201%2D%20Bu%20Kanunun%20amac%C4%B1,her%20t%C3%BCrl%C3%BC%20ma%C4%9Fduriyetlerinin%20%C3%B6nlenmesini%20sa%C4%9Flamakt%C4%B1r.

fotoğraf: hayvanlara adalet derneği

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!