1920’lerin başında İmroz’u terk edip İskenderiye’ye gitmek zorunda kalan bir ailenin öksüz kızı olan Marika’nın İmroz, İstanbul, Almanya güzergâhında ilerleyen ve İmroz’da son bulan hikâyesini Berat Günçıkan’ın usta kaleminden öğreniyoruz. Bu hikâye bana nedense Sevgi Soysal’ın Tante Rosa’sını anımsattı. Marika yaşamı boyunca aşk, kırgınlık, şiddet, taciz, tecavüz, çocuklarının kaybı gibi bir kadının yaşayabileceği pek çok hali yaşıyor, mücadele ediyor. Rosa gibi o da zorluklar karşısında yılmıyor ve vazgeçmiyor. Her seferinde ayağa kalkıp yaşamını yeniden kuruyor. Hizmetçilik, büfecilik, hemşirelik, bakıcılık, pansiyonculuk, işçilik gibi çocukluktan itibaren pek çok iş yapıyor. 6–7 Eylül olaylarına bizzat tanıklık ediyor. İşlettiği büfesi yağmalanıyor.
Almanya’da iplik fabrikasında çalıştı
1964’de Türklerin Almanya’da tren istasyonunda güllerle karşılandığı yıllarda ‘acı vatan’a işçi olarak gidiyor. Bir iplik fabrikasında çalışıyor. Marika’nın fabrikadaki deneyimini şöyle aktarıyor Günçıkan:
“İpliklerin aktığı bandın başında akşama kadar ayakta bekliyor, ustabaşı gelip de bağıracak diye ödü patlıyordu. Tuvalete giderken makineyi kapatmak zorundaydı. İp bir koparsa, yeniden bağlamak için birkaç bandın daha durdurulması gerekiyordu, bu da haftalığından iki mark kesilmesi demekti” (s.56).
Birinci yılın sonunda pek çok işçiyle birlikte işten çıkarılır Marika. Zira sistem böyle işlemektedir. Maaşlara zam yapmaktansa işçiler işten atılır ve yeni, deneyimsiz işçiler eski ücretle işe alınır. Marika bunun üzerine bir hastanede, yemekhanenin temizliğinden sorumlu olmak üzere iş bulur. Almanya’da yedi iş değiştirir ve tam on altı yıl çalışır.
“Köpek gibi çalışmak zorundadır… Yoksa bu memlekette bir dakika tutulmaz” (s.69).
1981’de Türkiye’ye döner ve İmroz’da pansiyonculuğa başlar.
Marika’nın doğduğu yıl konusunda kesin bir bilgi yok ama Ceren Akkaya ve Aleksis Kamburis sayesinde en son İmroz’da yaşadığı yeri ve mezarının nerede olduğunu biliyoruz.
Kitabın sonunda meslektaşlarının, onu yakından tanıyanların Berat’la ilgili söyledikleri yer alıyor. Bunları okurken hüzünlensek de Berat’ın neler yaptığını, bize neler kattığını tekrar düşünmek için bu bölümün koyulması çok yerinde olmuş.
Baskısı, kapağı çok özenli ve oldukça albenili olan kitap, “Marika… yalnızlığım kadarsın…” raflarda bizi bekliyor. Okuyalım, hikâyelerimizi çoğaltalım.
Fotoğraf: Bianet