Mata direnişinde kadınlar en önde: “Bizi de emeğimizi de değersiz gördüler”

Direnişteki kadın işçiler, “Her konuda bize kendimizi değersiz hissettirdi Mata. Maddi olarak da manevi olarak da kadın olarak da işçi olarak da” diyor. Fabrikanın onları robota çevirdiğini, direnişte kendilerine geldiklerini söylüyorlar. İş güvenliği önlemlerinin alınmasını, ücretlere ek zam yapılmasını, her türlü baskı ve ayrımcılığın son bulmasını istiyorlar.
Paylaş:
Sevgim Denizaltı
Sevgim Denizaltı
sevgimdenizalti@gmail.com

İstanbul Tuzla’daki Mata Otomotiv Fabrikası’nda Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye işçilerin başlattığı iş bırakma eylemi, bugün 20’nci gününde. İşçiler, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını, çalışma koşullarının iyileştirilmesini, atılan işçilerin geri alınmasını ve 49 lira olan brüt saat ücretine yüzde 25 ek zam yapılmasını talep ediyor.

Sendika, işçilerin talepleri için 26 Şubat’ta bir saat iş durdurma kararı almış; ancak patronun işten atma saldırısı söz konusu olunca eylem, 27 Şubat’ta fiili greve dönüşmüştü. Ardından Mata patronu, gözdağı vermek için iki kadın işyeri temsilcisinin de aralarında olduğu 51 işçiyi Kod 46 ile tazminatsız işten çıkardı. Bununla da yetinmedi, işçilere peş peşe tehdit mesajları attı, tuvaletleri kilitledi, fabrika önüne mafya tipli korumalar getirerek eylemi kırmaya çalıştı ama bu taktiklerin hiçbiri tutmadı. Halen bine yakın işçi, Endüstri ve Ticaret Serbest Bölgesi girişinde kararlılıkla grevi sürdürüyor. Patron ise çareyi, beyaz yakalılara üretim yaptırmakta arıyor.

Beyaz yakalılarla birlikte toplam bin 500 çalışanı bulunan bu fabrika; Tesla, Bently, Aston Martin, Range Rover gibi dünyaca ünlü markalar için orijinal yedek parça üretiyor. Serbest bölgede en iyi kazanan şirketin Mata olduğunu, buna rağmen emeklerinin karşılığını alamadıklarını söylüyor işçiler.

Burada çalışma koşulları rezalet. Çok tehlikeli kimyasallarla çalışılıyor ama havalandırma yetersiz, filtreler zamanında temizlenmiyor, işçilere bez maske veriliyor. Fabrikada bu sağlıksız koşullar nedeniyle astım olanlar da var, kansere yakalananlar da. Bu nedenle işçilerin en öncelikli talebi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması.

Diğer yandan ücretlerinin düşüklüğünden; üretim baskısı, mobbing ve fazla mesai dayatmasından yakınıyorlar. Kadın işçiler tüm bunların yanında eşitlik de talep ediyor; emeklerinin değersiz görülmesine ve her türlü ayrımcılığa, kayırmacılığa karşı çıkıyorlar.

“Hani plastik yanar ya, ağır acımsı bir kokusu ve tadı olur, genzinde hissedersin. Biz o kokuyu sürekli boğazımızda, damağımızda hissediyoruz. Hele filtreler dolup değişmediğinde…”

Saniye

Sürekli zehirli duman soluyoruz

Sendikanın Mata’da toplam 178 kadın üyesi var. Kadınlar çoğunlukla rötuş, karbon serim, maskeleme, araba hazırlık bölümlerinde çalışıyor. Rötuş bölümünde çalışanların neredeyse tümü kadın. Kadınlar, burada araba parçalarının boyalarındaki küçük deformasyonları boya ve fırçayla düzeltiyorlar. Bu iş ince işçilik istediği için kadınların çalıştırıldığını söylüyorlar.

Saniye de rötuş bölümünde, iki yıl önce işe başlamış. Pek çok işçi gibi o da sağlıksız çalışma koşullarını anlatarak başlıyor söze:

“Bir kere çok yoğun kimyasal var burada; gerek boyalar, asetatlar, gerek tinerler ve açıcılar olsun… Zaten biz karbon konsol yapıyoruz, Avrupa’da özellikle yasak olan bir malzeme. Tesla’nın bir malzemesi bu, bunun kimyasalı da çok ağır. Filtreleri çok sık doluyor, dumanı içeriye atıyor ve attığında bütün üretim alanı bundan etkileniyor.”

O buradayken bir zehirlenme vakası yaşanmamış ama “Kimse sorsanız boğazında yanma, tahriş olmuş hissi olduğunu söyler” diyor Saniye; “Herkes o dumanı soluyor, hani plastik yanar ya, ağır acımsı bir kokusu ve tadı olur, genzinde hissedersin. Biz o kokuyu sürekli boğazımızda, damağımızda hissediyoruz. Hele filtreler dolup değişmediğinde… Geç değiştiriyorlar, çünkü her vardiya ‘Benim üretimim aksamasın, üretim sayılarım tam çıksın, benden sonraki vardiya değiştirsin’ diyor. Bir rekabet var vardiyalar arasında, böyle olunca filtreler zamanında değiştirilmiyor. Haliyle zehirli duman içeri akıyor, biz de soluyoruz.”

Bu nedenle hastalanan işçiler olmuş fabrikada.Kansere yakalananlar var. Kan tükürenler, astım hastası olanlar… Saniye’de ise alerji varmış zaten, fabrikada çalışmaya başladıktan sonra daha da kötüleşmiş. Çoğu işçi hastalandığını hissettiği halde işini kaybetme korkusuyla gitmiyormuş doktora. Bu filtre ve havalandırma meselesini defalarca iş güvenliği uzmanlarına söylemişler ama hiçbir çözüm bulunmamış. “Bize verdikleri maskeler de bildiğiniz bez maske, hani Covid salgınında kullandığımız. Haliyle hiçbir işe yaramıyor” diye konuşuyor.

“Yemek bazen yarım oluyor, yetişemiyorsun. Bazen temizliğe, bazen ailene yetişemiyorsun. Hep yarım kalıyor hayat aslında, kendimizden ödün vere vere ilerliyoruz.

Saniye

Hep yarım, her şey yarım

Mata’da sekizer saatten üç vardiya sistemi var ama işçiler sürekli fazla mesaiye zorlanıyor. Dört beş saatlik fazla mesaiyle birlikte günlük çalışma süreleri 12-13 saate çıkıyor.

Bir gün mesaiye kalmadın diyelim, ertesi gün ‘Ama sen dün kalmadın, bugün kalman gerek’ diyorlar. Sürekli baskı yapıyorlar, tehdit ediyorlar. Biz kadınız, evimiz var sonuçta, ailemiz var, çocuğu olan arkadaşlarımız var.”

Malum, hane içi patriyarkal sömürü nedeniyle bir de ev mesaisi var kadınların. Fabrikada 12 saat ter döktükten sonra evdeki işlere, aileye yetişmenin çok zor olduğunu söylüyorlar. Yetişememenin üzüntüsünü yaşıyorlar:

Aksıyor aslında, hep yarım, her şey yarım. Yemek bazen yarım oluyor, yetişemiyorsun. Bazen temizliğe, bazen ailene yetişemiyorsun. Hep yarım kalıyor hayat aslında, hep kendimizden ödün vere vere ilerliyoruz ama bunun karşılığını görememek çok kötü bir şey.”

Saniye, en öncelikli taleplerinin iş güvenliği olduğunu vurguluyor ama ücretlerin de çok düşük olduğunun altını çiziyor. Dediğine göre, rötuş bölümünde ortalama 11 bin lira alıyorlar ama daha düşük alanlar da var, bir tık üstünü alanlar da. Üstelik bu 11 bin lira giydirilmiş ücret, yani tüm sosyal haklar içinde. “Ama benim kiram bin 400 liradan 4 bin liraya çıktı” diyor ve ekliyor:

“Biz Tesla, Range Rover gibi çok ünlü, getirisi yüksek markalara üretim yapıyoruz ama işçiye bunun hiçbir geri dönüşü yok. Her konuda bize kendimizi değersiz hissettirdi Mata. Maddi olarak da manevi olarak da kadın olarak da işçi olarak da… Bizi de emeğimizi de değersiz gördüler. Haliyle bu birikim bu kadar insanın tepkisine yol açtı. Yoksa kışın ortasında durduk yere niye buraya çıkalım ki…”

“İki büklüm çalışıyoruz. Bir elimizde malzemeyi tutup diğer elimizle boya yapıyoruz, hep aynı pozisyonda. Bir süre sonra eğilince doğrulamıyorsun, kollar boyunlar gidiyor.”

Güler

Malzeme bizden daha önemliymiş

Güler de rötuş bölümünde, 20 aydır çalışıyor. Saniye’nin iş güvenliğine dair anlattıklarına ek olarak kışın titreyerek çalışmak zorunda bırakıldıklarını söylüyor:

“Çok soğuktu, çok üşüyorduk, ellerimiz artık fırça tutmuyordu. Isıtıcı istedik, hep bizi geçiştirdiler, hiçbir şey yapılmadı. ‘Malzemeye zarar veriyor sıcaklık’ deniyordu. Böyle bir cevap alıyorduk yani, biz mi önemliyiz yoksa malzeme mi, malzeme daha önemliymiş ne yazık ki.”

Fabrikada yoğun kimyasal kullanımı olduğu için işçilerin belli periyodlarla sağlık kontrolünden geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor Güler. Ama o 20 aydır bu fabrikada olmasına rağmen, hiçbir periyodik muayeneden geçmemiş.

Fabrikada oturarak çalışılan çok az bölüm var. Sürekli sabit pozisyonda, ayakta oldukları için kas-iskelet sistemi rahatsızlıkları yaşıyorlar:

“İki büklüm çalışıyoruz. Bir elimizde malzemeyi tutup diğer elimizle boya yapıyoruz, hep aynı pozisyonda. Bir süre sonra eğilince doğrulamıyorsun, kollar boyunlar gidiyor. Belimizde, boynumuzda fıtıklar oluşuyor.”

Dediğine göre, tuvaletler de çok kirli ve yetersiz. Güler, bazen kullanabilmek için tuvaletleri temizlemek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Dahası her ihtiyaç duyduklarında tuvalete gidemiyorlar:

“Gün içinde bir kere tuvalete gidiyorsan, ikinci kez gitmeye çekiniyorsun. Zaten seni takip ettiklerini görüyorsun. Bazen su içmeye bile fırsatımız olmuyor.”

Biri 14, diğeri 12 yaşında iki çocuğu var Güler’in, onlar için de direndiğini belirtiyor:

Çok bir şey değildi aslında bizim istediğimiz. İş güvenliğinin sağlanmasını, gerekli önlemlerin alınmasını; mobbingin, usta ve amirlerin keyfi baskılarının, kayırmacılığın kalkmasını istedik. Bunlar maalesef kalkmadı ve katmerlenerek devam etti. Bizim de buramıza geldi ve patladık bu şekilde.”

“Bu fabrikada çalışmak genel olarak zor ama kadınlar için daha da zor. Zaten sekiz saati zor geçiriyoruz, bir de üstüne dört beş saat fazladan çalışmak… Hem evi hem işyerini idare etmek…”

Nezahat

Kazanacağız, eminim ben

“Buramıza geldi” ifadesi bu direnişin özeti gibi; birçok işçiden duyuyoruz bunu. Yedi yıldır Mata’da çalışan Nezahat’tan örneğin. Engelli kadrosundan girmiş işe, bacağından engelli, koltuk değneğiyle yürüyor. Fabrikanın polisaj bölümünde çalışıyor. O da tozun ve kimyasalın bol bulunduğu bir ortamda çalıştıklarına dikkat çekiyor, bir de gürültünün:

“Gürültü de çok fazla var. Gerekli önlemler alınmıyor maalesef. Havalandırmalar çalışsa da onlar da gürültü yapıyor sadece, işe yaramıyor. Çalışma koşullarımız iyileşsin ve ücretlerimize ek zam yapılsın diye buradayız. Çünkü artık buramıza geldi.”

Nezahat, bu sağlıksız koşullar nedeniyle hastalanmadığını söylüyor ama çok da emin değil. “Belki de hastalanmışımdır da bundan dolayı olduğunu bilmiyorumdur, normal hastalık zannetmişimdir. Çok arkadaşımız oldu hastalanan” diye konuşuyor.

Nezahat

Beş ay önce evlenmiş, eşi de Mata işçisi, fabrikada tanışmışlar. Fazla mesai dayatması nedeniyle kadınların daha çok sıkıntı yaşadığını söylüyor. O da konuştuğumuz birçok kadın gibi erkeklerin evdeki işlere ancak belli bir yere kadar “yardım edebileceği”ni düşünüyor:

“Bu fabrikada çalışmak genel olarak zor ama kadınlar için daha da zor. Zaten sekiz saati zor geçiriyoruz, bir de üstüne dört beş saat fazladan çalışmak… Hem evi hem işyerini idare etmek… Eşim sağ olsun yardımcı oluyor da ne kadar olabilir ki, erkek sonuçta. Çamaşır asıyor mesela ama ütüsüdür bilmem nesidir yapamıyor. Belki de ben alıştırmadığım için…”

Patron ne yaparsa yapsın mücadelelerine devam edeceklerini vurguluyor Nezahat, “Bu birliktelik olduğu sürece kazanacağız, eminim ben” diyor. Az sayıda da olsa eylemi kırarak fabrikaya giren işçilere ise çok tepkili:

Ben bu engelli halimle, her işte çalışamayacağımı bildiğim halde ilk günden beri kesintisiz buradayım. Onların yerine de buradayım aslında. Ama maalesef az da olsa çürüklerimiz çıktı, artık korkudan mı diyeyim kendilerine güvenemediklerinden mi… Bizi ezip geçtiler. Olsun, biz yine kazanacağız.”

“Kadının emeği yok sayılıyor bence, değersiz görülüyor. Kadınların yoğun çalıştığı bölümlere ‘üretime hazırlık’ olarak bakılıyor, bu yüzden bu bölümlerde ücretler daha düşük oluyor.

Semra

Kadınlar daha düşük ücret alıyor

Semra, Birleşik Metal-İş’in Mata’daki işyeri temsilcilerinden. Altı yıldır burada çalışıyor.

“Kişisel olarak kendi üzerimden değil de genel konuşacağım” diye başlıyor sözlerine; “Kadınların burada kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları sorunlar var elbette” diyor.

Örneğin eskiden fabrikada çok fazla taciz vakası oluyormuş ama onların döneminde pek olmamış. Dediğine göre, işveren “Tacizci benden mi değil mi” diye bakıyormuş, tacizci onun adamıysa olayın üzeri kapatılıyormuş. Bu nedenle fabrikadan ayrılmak zorunda kalan kadınlar olmuş.

“Bir de emek üzerinden ayrımcılık var” diyerek devam ediyor Semra:

“Sonuçta biz kadınların ücretleri erkeklerle bir değil, kadınlar daha düşük ücretlerle çalışıyor. Dokuz on yıldır çalışan kadın arkadaşlarımızla dokuz on yıldır çalışan erkek arkadaşların aldıkları ücret çok farklı olabiliyor. Bu fark saat ücretlerinde 4 liraya kadar çıkabiliyor. Tabii burada ücret skalası, çalışılan bölüme göre belirleniyor ama kadının emeği yok sayılıyor bence, değersiz görülüyor. Kadınların yoğun çalıştığı bölümlere ‘üretime hazırlık’ olarak bakılıyor, bu yüzden bu bölümlerde ücretler daha düşük oluyor.

Diğer taraftan, aynı bölümlerde çalışan kadın ve erkeğin ücretlerinde bile bazen fark görebiliyoruz. Hâlbuki kadınların daha fazla, daha özverili ve daha disiplinli çalıştıklarını düşünüyorum ben. Bu farkın ortadan kalkması gerekiyor.”

Sendikayla gelen kazanım: Kreş ve emzirme odaları

Semra bir buçuk yıldır işyeri temsilciliği yaptığını, bu süre zarfında birçok kazanım elde ettiklerini anlatıyor. Örneğin fabrikada kreş yokmuş, geçen yıl haziran ayında imzalanan toplu sözleşmenin sonucunda kadınların yoğun yaşadığı bölgelerdeki kreşlerle anlaşmalar yapılmış. Emzirme odaları yokmuş, şimdi açılmış. Hamilelerin rutin kontrollere gittiklerinde ücretli izinde sayılmalarını sağlamışlar, eskiden ücretsiz izinde sayılıyorlarmış. Ama halen gebe kadınlar izin alırken sıkıntı yaşıyormuş.

Semra

Fabrikada vardiya sistemi yüzünden insanlar birbirini pek tanımıyor. Çaya, yemeğe çıktıklarında bile arka arkaya çıktıkları için birbirlerini göremiyorlar. Patron da işçiler arasında iletişim olmasın diye elinden geleni yapıyor. “Biz işçiler olarak burada bütünleştik” diyor Semra, “Bir arada olmayı, birbirimize güvenmemiz gerektiğini bu alanda öğrendik. Fabrika bizi tamamen robota çevirmişti, hayattan koparmıştı. Ama şu anda işçilerin hepsi şunu söylüyor: ‘Kendimize geldik, insan olduğumuzu hatırladık.’”

Semra, son olarak kadınların direnişin en ön safında olduğunu dile getiriyor:

“Kadınlar bence her zaman daha direngen, net ve kararlı, sağlam duruyorlar. Çalışırlarken de böyle bu, şu an direnişte de bunu görüyoruz. Bakın, hamile arkadaşlarımızı bir süre sonra ısrarlarımızla biz evlerine yolladık, gitmek istemiyorlardı. Engelli arkadaşımız var, bütün zorluklara rağmen sonuna kadar burada olacağını söylüyor. Çocuğu hasta olsa bile yine de gelen arkadaşlarımız var. Kadınlar hep mücadeleciler ve hep bir adım öndeler.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!