“Mendillerimizi, gözyaşında değil grev halayında kullanıyoruz!”

Bir işyerinde, bölüm şefi ve işçi arasında şu konuşma geçiyor; "Makinanın başında bir saniye boş durmuşsun. O bir saniyede ne yaptın!?" Yanıt geliyor; "Tokam gevşemişti, saçım gözümün önüne geliyordu onu düzelttim!" Bir saniyenin savunmasını isteyen şirket; Gates Metal. Hareketleri kaydeden bir cihaz yerleştirmiş patron üretim makinelerine. Despotik uygulamalara ve çok düşük ücretlere tepki olarak işçiler greve gittiler. Grevci işçilerden Hicran ve Neşe ile görüştük..
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Gates’in İzmir’deki fabrikasında grev ikinci haftasında. 350 işçinin çalıştığı otomobil parçaları üreten bir fabrika burası. Gates çalışanları üç yıl uğraştıktan sonra sendikanın yetki almasını sağlayabilmişler. 36 yaşındaki Hicran Öztürk, ABD sermayeli GATES Metal’in en eski emekçisi ve aynı zamanda sendika temsilcisi. 13 yıldır çalışıyor. Yaşananları paylaşıyor; Toplu iş sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine şalterlerin indirildiğini… Grevin tam da Dünya Kadınlar Günü’nde başladığını… DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın öncülüğünde süren grevde büyük bir coşku gözleniyor. Gaziemir Serbest Bölgesi’nde kurulu işyerinin yetkilileriyle yapılan bütün TİS görüşmeleri ısrarla sonuçsuz bırakılmış. Hicran diyor ki; “Buna karşılık, tek çözümümüz üretimden gelen gücümüzü kullanmaktı”.

“Eve gidince de dinlenme yok”

Grev çadırından anektodlar da aktarıyor temsilci; “Grev alanımızda bütün zamanımızı geçiriyoruz. Semaverde sürekli sıcak çayımız var. Geceleri ayaz oluyor ama tam orta yerde bir tenekemiz bulunuyor. İçinde yanan tahtaların alevine elimizi uzatıp ısıtıyoruz. Kenarda odunlarımız istifli. Serbest Bölge’deki komşu firma çalışanları sürekli ziyaretimize geliyor”. Hicran, standartların altındaki işyeri koşullarına ve bundan kadınların nasıl etkilendiğine de sık sık dikkat çekiyor; “Emekçiler olarak bütün zamanlarımızı üç vardiya içinde yaşıyoruz. Sekiz saat durmaksızın üreten işçi, iş bitince evine koşmaya hazırlanırken, amir mesaiye kalacağımızı söylüyor. Emrivaki olarak ‘Bugün dört saat daha çalışacaksınız’ sözlerini duyunca hepimiz öfkeleniyoruz. Kadın olarak karşılaştığımız zorlukların ortasında bir de bu angarya mesailer moralleri bozuyor. Çünkü o mesai yorgunluğuyla biz kadınların eve gidip dinlenme şansı yok. Ev işlerine girişiyoruz. Giriyoruz mutfağa ertesi günün yemeğini yapıyoruz. Bekleyen bulaşıkları, çamaşırları makinelere atıyoruz”.

Sıkıntılı bekleyiş süreçleri

Hicran, yaklaşık üç yıldır süren sendikal örgütlenmenin her aşamasına işçiye çelme takıldığını anlatıyor; “Sendikamız yetkiyi 2021’de aldı. İşveren hemen itiraz etti. Oysa neredeyse hepimiz Birleşik Metal-İş’e üye olmuştuk. Ama sırf zamanı uzatmak için ‘sendika, çoğunluğa sahip değil’ aldatmacasına başvurdu. Ve bu kez de mahkemeye diktik gözümüzü. Çünkü Birleşik Metal, süreci mahkemeye taşıdı. Tam 27 ay mahkeme sonuçlansın diye bekledik. Bu 27 ay içinde sekiz arkadaşımızı işten attılar. Yılların işçilerini tazminat vermeden ‘performans düşüklüğü’ bahanesiyle kapı önüne koyunca olan oldu. Artık buramıza gelmişti. Sendikamız, ‘haydi greve’ deyince alkışlarla bahçeye koştuk”.

İtiraz üzerine sadece bir lira verdi!

27 Eylül 2023’te sendikanın hazırladığı protokol işverene verildi. Saatlik ücretlere 55 TL seyyanen zam istediler. Müzakarelerde hiç bir gelişme olmadı. Patron “Asgari ücret belli olmadı. O rakam kesinleşmeden zamları konuşamam, yılbaşını bekleyelim” dedi. 2024 ocak ayında tekrar masaya oturuldu. İşveren saatlik ücrete 31 TL vereceğini beyan etti. Onun dışında hiçbir sosyal hakkı kabul etmedi. İşçilerin itirazı çok yüksekti. Yeni bir oturum görüşmesinde 31 TL’ye bir lira daha ekledi ve 32 TL’ye yükseltti saatlik ücret zammını! Herkesin kafasında şu düşünce vardı; “Bizimle dalga geçiyorlar!”Bütün bu bilgileri paylaşan Hicran devreye arabulucunun da girdiğini söylüyor. O süreçte de uzlaşma sağlanamamış. “Görüşmelerin bir milim bile ilerlememesi, uzlaşma çabalarının olmaması hepimiz için bir işaret oldu. Kafamızda tek şey belirdi; Emek var ama para yok. Şalteri indirmekten başka olanağımız olmadığını biliyorduk. Ardından da hepimiz işi bıraktık”.

İşçilerin evine mektup yolladılar

Gün geçmesin ki, şalterlerin kapalı olduğu Gates’te yeni olaylar olmasın. Dedikodular dallanıp budaklanıp yayılıyor. Birinin arkadaşına ilettiği cümle anında sosyal medyadan hepsine ulaşıyor. Cuma günü de (15 Mart) tüm grevci işçilerin evlerine özel mektuplar yollandığı söylendi. Sonra ellerinde mektuplarla birkaç eylemci grev alanına geldi. Altındaki imza patrona ait. Özetle diyor ki; “Grevi bırakın, işe geri dönün.” Bu son durumu da grevcilerden Neşe paylaştı bizimle. Hemen sorularımızı yöneltiyoruz Neşe’ye. İşçiler bu mektubu mizah konusu yapmış. Birinin yorumunu aktarıyor; “Hani gidiyordu. Biz greve çıkarsak hani kapatacaktı burayı. Fabrikaya kilit vurup Polonya’ya taşıyacaktı. N’oldu? Polonya’da asgari ücretler çok mu düşük yoksa!” Grevcilerin sosyal medyada da paylaştığı bu yorumunun altında bol gülümseme işaretleri… Bir işçi de şöyle belirtmiş görüşünü; “Polonya soğuktur üşürsün!” İşçi kadın, herkesin moralli olmasından memnun olduğunu ekliyor sözlerine..

“Saniyemizi dahi rapor edip ekrandan yansıtıyorlar”

Neşe Şahin’in dile getirmek istediği farklı sıkıntılar var; işyerinde izlenmeye getiriyor sözü. Diyor ki; “Ama bildiğiniz kamera ile izlenme değil bu. Üretim makinelerimize bir aparat taktılar. Bu cihaz özel bir bilgisayar programına bağlı. Hem çalıştığımız makineyi hem de bizi izliyor ve rapor ediyor bu program. Hangi ürünü kaç saniyede makineye verdik. Kaç saniyede çıkardık. Üretim esnasında işçi boş kaldı mı? Eğer boş durduysa kaç saniye çalışmadı? Bütün bunları adı ‘Doruk’ olan o program kaydediyor. Kayıtlara ‘performans raporu’ diyorlar. Bir de tüm fabrikadaki bantların tepe noktasına bir ekran yerleştirdiler. Üretim sırasındaki hareketlerimiz o ekrandan yayınlanıyor. Misal veriyorum. Ayşe dört saniye boş mu kalmış, Ali nin performansı iki saniye düşmüş mü? Bunları yüzdelik olarak görüyoruz o ekranda. Örneğin Ayşe adlı işçinin performansı yüzde 90 altına inmişse, 85’lerdeyse o savsaklayan işçi konumuna düşüyor. Yüzde 85’i yükseltmek için süratini arttırıyor. Bizi tam robot yaptılar!”

“Tokamı düzelttim!”

Bir anlamda işçi hareketlerini ölçmek için bir “kronometre” bu. Temsilci Hicran Öztürk bu “gözetleme sistemini” biraz daha açmak adına örnekler veriyor; “Örneğin banttayım, çalışıyorum. Araba parçalarını ana makineye veriyorum tek tek. Ama tokam gevşedi saçım önüme düştü diyelim. Refleks olarak hemen o tokayı yerine takıp saçını sıkılaştırmak zorundasın. Dört saniyemizi alabiliyor bu. Doruk sistemi, “üretimi dört saniye durdurdu”şeklinde hemen hareketimizi programa işliyor. Beş saniyede bir parça yüklemesi yapmamız gerekiyor makineye. Fakat su içtin, yoruldun bir soluklandın. Beş-altı saniye bu esnada geçiyor. O kronemetre hemen veriyi yazıyor. Her ürün için yüzde 90 efor harcamamız gerekiyor. “Yüzde 100″ diyemiyorlar. Öyle olsa tam makineye dönüşeceğiz çünkü. Ama banta ürün yerleştirdiğimiz sırada su içip 4 saniye kaybetmişsek o ‘performans kaybı’ olarak işleniyor. Hemen iş verimimiz ekranda beliriyor. ‘Yüzde 87 performansla çalıştı’ şeklinde. Bir saat sonra şef geliyor. ‘Boş geçirdiğin o dört saniyede ne yaptın?’ sorgusuyla karşılaşıyoruz. Aynen şöyle yanıt veriyorum; ‘Tokamı düzelltim!’. Bantlara yerleştirdikleri monitörün ekranında verilerimiz yer aldıkça, onu yükseltmek için daha bir süratle çalışıyoruz”.

Renk sarı olunca işçiler uyarı alıyor

Bu eziyetin ayyuka çıktığını vurguluyor Hicran. Su içmenin saniyesi, lavaboya gitmenin bilmem ne kadar tutması… Bunu, yaşadıkları tuhaf durumu soruyormuş kimi zaman da; “İki saniyenin ne önemi var ki, onu takip ediyorsunuz!” Yanıt ise şöyle geliyormuş; “Senin o önemsiz gördüğün saniyeler bir saatte iki dakika yapar. Sizin iki dakika boş durmanızdan dolayı ne kadar zarar ettiğimizi biliyor musun?” Sonra şu cümleyi kuruyor temsilci; “Saniyelere verilen önem kadar kilolara da dikkat kesilseler.” Ne demek istediğini açıyor; “Biz otomobil parçalarını yeri geliyor kas gücümüzü kullanarak taşıyoruz da. Bir parça 15 kilo ağırlığında. Bir kadın gücü için fazla ama yapıyoruz, yüklenip götürüyoruz. ‘Bu sizin gücünüzü aşar. Şu kadar fazla ağırlığı kaldıramazsınız’ denmiyor. Performans sayacı orada işlemiyor.” Bu arada söz ettiğimiz o ekranda bir de renk sistemi var. Yeşil yanıyorsa işçi full çalışıyor. Sarı olunca uyarı alıyorlar. Renk kırmızıya döndüğünde cihaz şunu belletiyor: “Çok boş duruyorsun, hatalısın. Performansın çok düşük!”

Daha fazla baskısı

Bu uygulamanın işçiyi robot olarak gördüğü yorumu bütün Gates işçilerinin ortak görüşü. Aynı zamanda üretimde “daha fazla, daha fazla” baskısı oluşturduğunu, zihinlerde bu şekilde kodlandığını vurguluyor Neşe. Peki sistem hangi mantığa dayandırılarak oluşturulmuş? İnternet aramalarında ayrıntıları okumak mümkün. Bunlardan birinde, bu sisteme dair şu notlar dikkat çekiyor; “Makine geçmişi ile makinelerin takip edilmesi, operatörlere geri bildirim yapılması ve çıktıların yayınlanması firmadaki farkındalık seviyesini artırarak, kültür oluşumunda önemli rol oynar. Bu doğrultuda hızlı aksiyonların alınması, kayıpların sezgisel olarak önlenmesi, kaliteli ve düşük maliyetli üretim operasyonlarını mümkün kılar.” Söz konusu despotik sistemi asıl tanımlayan ise şu cümle; “Çalışanların hiçbir aksiyon almadan, artık anlık olarak izlenebildiğini hissetmesi bile üretimde iki-üç puanlık bir artışa neden olur!”. MESS patronlarının yeni taktiği bu; işçiye anlık olarak izlendiğini “hissettirme!”

Sendikanın manidar sorusu

Öte yandan son olarak da grevi erteletmeye çalıştı Gates patronu. Bu amaçla Çalışma Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Gerekçe de şu; bu grev, ülkenin milli güvenliğini tehdit ediyor! İşçileri açlık ve yoksulluk sınırı altında çalıştırıyor ama buna karşılık bir grev başlatılmışsa, o grevi erteletmeye kalkıyor. Birleşik Metal-İş Sendikası yayınladığı bildiride, “Grev erteleme” adı altındaki yasakların keyfi biçimde yapıldığına dikkat çekiyor. Fabrikanın serbest bölgede bulunduğuna, ihracat eksenli üretim yaptığına, dolayısıyla yurtiçi üretimle de ilgisi olmadığına işaret ediyor Birleşik Metal-İş. Sendikanın sorusu da çok manidar; “Bu şekilde yurtdışına üretim yapan bir işyerinin grevi ülkenin milli güvenliğini nasıl bozabilir ki?”

Metal işçisi kadınlar “insanca yaşamaya yetecek ücret” istiyor. Çünkü evin geçimini ve çocukların bakımını üstlenen kadın, artan hayat pahalılığı karşısında mevcut ücretlerle en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyor. Hem açlık sınırındaki ücretlere hem de baskıcı ve otoriter çalışma sistemine karşı sürüyor bu grev. İşyeri temsilcisi Hicran Öztürk sözünü şu cümleyle noktalıyor; “Mendillerimizi, gözyaşında değil grev halayında kullanıyoruz!”

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
Bornova’da üretim yapan Kristal Yağ işçilerinin asgari ücrete tepkileri sert oldu. TİS masasından kalkan işçiler bir ayı aşkın süredir grevdeler. Emekçilerin market alışverişlerinde yaşadıkları adeta bir trajedi. Poşetleri neredeyse boş. Kristal Yağ Fabrikası işyeri temsilcisi Gülnaz’la görüştük.
Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!