Mevsimlik işçi örgütleri öfkeli: “45 derece altında çalışırken tatil olur mu?”

AKP Urfa İl Başkanı Ali İhsan Delioğlu yerel TV’de katıldığı bir programda, mevsimlik işçilerin tatil amaçlı başka şehirlere gittiğini söyledi. 45-50 derece sıcak altında her türlü riske açık çalışan ve çoğunluğu kadın olan mevsimlik işçilerin yaşadıklarını bu alanda örgütlü sendika ve dernek yöneticilerine sorduk.
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Kadınlar kırsal emeğin omurgasını oluşturuyor. Bunun yanı sıra kadınların büyük bir kısmı tarlada çalıştıktan sonra ev işlerini de üstlenirken, erkekler bu vakti dinlenmekle geçiriyor. Üretici çiftlikleri, yüzlerce tarım alanı şimdi hasat döneminde. Hasatın temelini yevmiyeli işçilik oluşturuyor. Bunlar arasında bölgesinde işçilik yapanlar da var, gezici işçiler de. Adana’da narenciye, Afyon’da kiraz, Düzce’de fındık, Konya’da pancar, Urfa’da pamuk, Niğde’de patates.

Sular basıyor, çadırlar uçuyor

“Gezici” işçiler tarımsal hasat dönemlerinin başladığı nisandan kasım ayına kadar tarım alanlarına göç ediyorlar. Buralarda geçici barınma alanlarında yaşamlarını sürdürüyorlar. İşçi sağlığı ve güvenliğinin esamesinin okunmadığı bu çalışma biçiminde işçiler tümüyle kaderlerine terk ediliyorlar. Mevsimlik tarım emeğinde standart bir iş sözleşmesi bulunmuyor. Her çiftlik sahibi bir anlaşma yapıyor. Sömürüye ve düşük ücretlere karşı savunmasızlar. Onları savunan, yol gösteren birkaç işçi derneği ve sendika dışında tutunacak dalları yok. Hakları noktasına girişimlerde bulunan sendikalara üye değiller. O nedenle destekler de sınırlı. Gezici tarım işçileri gittikleri bölgelerde çadırlarda ya da konteynerlarda kalıyor. Çoğunun elektriğe erişimi olmadığı gibi tuvalet ve banyo imkanları da çok kısıtlı. Bazen yağmur nedeniyle su basıyor bazen rüzgâr çadırları uçuruyor.

Cinsel tacizi ifşa edememek…

Diğer yandan bazı tarımsal işyerlerinde cinsel şiddet ve tacizle karşılaşmak kadınlar için korku dolu saatler demek. İstenmeyen dokunma, cinsel taciz ve sözlü taciz kadınların sıkça karşılaştığı sorunlar. İşverenler ve amirlerin kadınlara yaşattıkları bu olaylardan kaçmak için alabildiğine dikkat ediyor işçiler. Kat kat giyinmek kendilerince aldıkları önlemlerden biri. Tacizi yönetime bildiren tarım işçisi Birsen, daha kötü davranışlarla karşılaştıklarını söylüyor ve ekliyor: “En kötüsü, 9-10 kişi tüm aile çalıştığımız için hepimize işi bırakmamızı söyleyebiliyorlar. Birçok genç kadın; ailesi işsiz, aç ve açıkta kalmasın diye suskunluğu tercih ediyor”.

İşçilere “tatile gidiyorlar” dedi

CHP Osmaniye Milletvekili Asu Kaya

Emekçiler çiftliklerde her türlü şiddet ve baskıya açık yaşarlarken gündemdeki en yakıcı sorun sanki bu değilmiş gibi, konu başka yerlere de çekilebiliyor. Geçtiğimiz ay, AKP Şanlıurfa İl Başkanı Ali İhsan Delioğlu, yerel bir TV kanalında katıldığı bir programda, “Şanlıurfa’daki mevsimlik tarım işçilerinin birçoğu tatil amaçlı işe gidiyorlar” şeklinde enteresan bir yorum yaptı! Gelen tepkilerin çoğu, “gittiğimiz beldeler tatil beldesi değil, ekmek teknesi” çerçevesindeydi. Ekonomik sebeplerden dolayı mevsimlik yolculuk yapanlara, “tatile gidiyorlar” yaklaşımı bazı milletvekillerini de öfkelendirdi. CHP Osmaniye Milletvekili Asu Kaya da “Mevsimlik tarım işçileri tatil amaçlı yer değiştiriyor, diyen siyasileri Osmaniye’deki soğan tarlasına, mevsimlik tarım işçilerinin feryadını duymaya davet ediyorum” dedi.

“Erkeklerden daha az ücret alıyorlar”

Gerçek şu ki, onların içinde bulunduğu yaşam bir sömürü, taciz ve dışlanma sistemi. Bu alanda örgütlenme faaliyetleri yürüten Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı Serap Baysal da tam bu noktada görüş paylaşıyor; mevsimlik tarım işçisi sistemini, köleliğin çağdaş biçimleriyle ilişkilendiriyor. Tarım Orkam-Sen, zaman zaman mevsimlik tarım emekçileriyle bir araya gelip çalıştay ya da konferans düzenliyor, onların yaşadıkları sorunları kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. Sendikacı Serap Baysal’la bu çerçevede görüşüyoruz.

Diyor ki; “Emeğin kesinlikle görülmediği bir alan. Ucuz iş gücü olarak kadınlar ve çocukların emeği üzerine inşa ediliyor aslında. 2 milyon 576 bin kadın emekçi var. Günde 12 saat çalışıyorlar. Erkeklerden yaklaşık yüzde 20 daha az ücret alıyorlar. İşverenlerin işçilerine karşı gösterdikleri tek sorumluluk konaklayacakları alanı göstermek”.

Sendika olarak çalışma alanlarında gittiklerinde işçilerin yaşadıkları güçlüklerin en alt sınırları zorladığını vurguluyor. Aktardığı hikayeler yıkıcı; “Çadırlarda elektrik yok. Beslenme her zaman sorun. Karanlık, küflü ve böcek istilasına uğramış bu bez parçalarının arasında aşırı sıcak veya soğukla boğuşuyorlar. Temiz su yok. Çocuklar genellikle bakımsız. Sağlık ve eğitim hizmetine erişemiyorlar. Banyo ve tuvaletin olmayışı ise son derece vahim”.

Tarım Orkam-Sen Genel Başkanı
Serap Baysal

“Kadın her işi yapıyor ama bir şey yapmıyormuş gibi muamele görüyor”

Tarım işçiliğinin yaygın olduğu nisan-eylül aylarında işçilerin Türkiye’nin 48 farklı iline çalışmak için göç ettiğine dikkat çekiyor Baysal. Çadırların sadece açık alanda yatmamak ve kendini daha güvende hissetmek için kurulan bir naylondan ibaret olduğunu söylüyor ve ekliyor;

“Çadırda kadınlar bir saniye boş durmuyor. Erkekler tarlada ‘ağır iş’ yaptıkları noktasından hareketle fazla ücret alıyorlar. Kadınlar ise tarla işini yapıyor. İş bitince çadırda yeni mesaisi başlıyor. Çay saatinde gidip çayı demler, yemeği yapar, sofrayı kurar, toplar. Mevsimlik işçi kadın her işi yapıyor ama bir şey yapmıyormuş gibi muamele görüyor. Hijyen şartlarından çok uzakta bir standartta yaşam savaşı veren kadın 24 saat üreten konumda. Aynı gün içinde işçi, aşçı, temizlikçi, dişi ve anne olması bekleniyor kendisinden. Bu süreçte her destekten yoksunlar. Bir kadının yaşayabileceği bilinen, bilinmeyen tüm sömürü unsurlarının tek bedende vücut bulmuş hali gezici tarım işçiliği”.

“Hasta olsalar rapor alıp dinlenme imkanları yok”

Yıllarca mevsimlik çalışan insanların üç beş kuruş için oradan oraya gittiklerini, aylarca evlerinden uzakta kaldıklarını anlatıyor; “Canla başla çalışırlar kadınlar tarımda. İnsan gözüyle bile bakılmaz onlara, sanki canı yokmuş gibi davranılır. Kafasını kaldırıp nefes almaz. Ücretine eli bile değmez. Emeklerinin nakdi bir karşılığı olduğunu bilmez. Alınan ücretler günlük çok gibi gözükse de bir işe yaramıyor. Çünkü sigortan yok, güvenliğin yok, sıcaktan ya da soğuktan korunma imkânın yok, hasta olsan rapor alıp dinlenme imkânın yok, evine geri dönecek olsan dünya yol parası. Rahatça harcama yapılamıyor. Kadınlar özel gününde ped kullanamıyor, eski kıyafetler kesilip kullanılıyor. Sadece karnını doyuracak yiyecekler yeniyor. Yani sadece hayatta kalmaya yetecek harcamalar yapılıyor”.

“Tatil amaçlı” 40-45 derecede çalışmak ne demek!

Ali İhsan Delioğlu’nun “Şanlıurfa’daki mevsimlik tarım işçilerinin birçoğu tatil amaçlı işe gidiyorlar” sözlerine tepkili Serap Baysal. Yorumluyor bu bakış açısını; “Talihsiz bir açıklama olmuş. Mevsimlik tarım işçileri yazın çalışıp kışın elde ettikleri ücretlerle geçinmek zorunda kalıyor. Tatil amaçlı çiftliklerde, seralarda 40-45 derecede çalışmak ne demek! Sera içindeki sıcaklık ise neredeyse 50-60 gibi yüksekliğe çıkıyor. Kimsenin böyle bir tatil şekli olduğunu düşünmüyorum. Hem bu sorunlar hem de ırkçı saldırılara maruz kalan bu emekçilerin dertlerini bilseydi böyle bir konuşmayı yapmazdı”.

“Bir yağmur yağdı mı yatak döşek ne varsa ıslanıyor”

“Bir yaprak gibi düştük, su nereye giderse oraya akacağız” misali, tarımda gündelik hayatın merkezinde hep aynı uğraşlar var. Eğil, kalk, topla, sepete ya da çuvala koy! Pazar günü, tatil gibi kavramlar yok. Gündelik fabrika işçisinin rutininden çok farklı bir hayat. İşçiler kurulmuş robot gibi. Günde 12 saatlik iş süreci tamamen monoton.

Ceyhan Tarım Elçileri ve İşçileri Derneği Başkanı Gülçin Hanter de tarım işçilerinin çadır yaşamlarına sözü getiriyor; “Yazın çok sıcak, sonbaharda çok soğuk olur o çadırlar. Oradaki yaşamı anlatmak çok zor, görmeniz lazım. Bir yağmur yağdı mı, yatak döşek ne varsa ıslanır.” diyor.

Tuvalet ve banyo sorununa o da değiniyor. Bizzat yaşananlardan örnek veriyor; “Problem o kadar fazla ki saymakla bitmez. İşçi haklarını savunayım, diye dernek kurdum. Çünkü yıllarca tarım işçiliği yaptım, o problemlerin hepsini ben de yaşadım. Çadırlar çok farklı yerlere kuruluyor. Buralara doğal su bulmak imkânsız. Tankerle getirtiyor tarla sahibi ama yetmiyor. Beş-on kova su neye yeter! Tankerle verilen suyun bitmesi oralarda çok fena. Çamaşırlar kir içinde kalır, çocuklar yıkanamaz. İçmesi tam dert. Kim bilir nereden getiriyorlarsa temiz olmuyor tanker suyu. İçeyim derken içinden bir yabancı madde ya da soğan kabuğu çıkabiliyor. Tuvalet olan yerler çok az. Ama o da çadırdan. Biz bez parçasıyla bir yeri kapatarak ne kadar olabilir ki? Pek çoğunda öyle bir ihtiyacı düşünmemiş bile çiftlik sahibi. Gidip ormanlık yerlerde ihtiyacını gideriyorlar çoluk çocuk”.

“Kadınlar o imkânsızlık içinde yapıyor her işi”

Ceyhan Tarım Elçileri ve İşçileri Derneği Başkanı Gülçin Hanter

Yazın 40 derece sıcakta bütün yemekler bozuluyormuş. Elektrik bağlıysa yaşam nispeten düzeliyormuş. Bazı çadır bölgelerinde imkanı olanların buzdolabı getirdiğini anlatıyor; “Dolabı getiren de pişman oluyor. Elektriğin voltajını o kadar düşük veriyor ki çiftlik sahibi. Soğutma yapmıyor dolap. O yemekler yine ekşiyor”.

Çadırlarda da her ne iş varsa kadınların sırtına yüklenmiş. Aynı ev yaşamlarındaki gibi. Çoğu çadırda elektriğin olmadığını söylüyor dernek başkanı Gülçin Hanter. Bu da günlük yaşamı tamamen olumsuz etkiliyormuş. Şunları paylaşıyor. “Kadınlar o imkânsızlık içinde yapıyor her işi. Yemeği de yapar, çayı da, bulaşığı da yıkar. Ama tankerin dağıttığı beş kova suyla çamaşırları mı halletsin, yemek mi pişirsin, çocukları mı yıkasın? Yani çok zor. Her ne varsa onların sırtında. Yemek ateşi için odunu kırar, ateşi yakar. Ekmeğin hamurunu açıp pişirir. Ateş için yakacak bittiyse dağa gidip çalı çırpıyı yine kadın getirir”.

“Herkesin çok sayıda çocuğu var”

Hanter’in, “Çadırda kalan çocuklar okula gitmiyorlar. Biz bunun da mücadelesini veriyoruz” ifadesi de çok can yakıcı. Şöyle devam ediyor; “Herkesin çok sayıda çocuğu var. Onları da aileler kendileriyle birlikte süründürüp getiriyor tarlaya. Çünkü bu çocuğu çadırda bıraksa tehlikeli o yüzden bırakamıyor. Çukurova’da tarım işçileri için sağlıklı barınma alanları istiyoruz. Çadır bölgelerinde eğitim alanı olmalı mutlaka. Çocukların okumaktan mahrum edilmeleri çok kötü”.

Peki yetkililer ilgilenmiyor mu? Aslında söylediğine göre en büyük sorun burada; “Tarım Bakanlığı’na gidiyoruz. ‘Tamam, haklısınız yapacağız’ diyorlar. Gidiyoruz valiliğe, çadırların durumlarını anlatıyoruz, ne sorun varsa sayıyoruz. Orada da ‘Tamam, haklısınız’ diyorlar. Ama sonra ne gelen ne giden oluyor. Her şey aynı devam ediyor. Biz çok görüşme yapsak da sonuç gelmiyor. Bazen soran, ilgilenen başka birileri de oluyor. Anlatıyoruz dernek olarak. Söylediklerimizi sigarasının paketi üzerine not ediyor. O da ‘haklısınız’ şeklinde tepki veriyor. Ama sonra sigarası bitince paketi atıyor. Ne problem varsa o anda silinip gidiyor kafasından o paketle birlikte”.

“45 derece sıcağın altında kavrulur mu?”

Ceyhan Tarım Elçileri ve İşçileri Derneği Başkanı Gülçin Hanter, AKP’li Delioğlu’nun mevsimlik işçileri için sarf ettiği “işe tatile gider gibi gidiyorlar” yorumuna ne diyor?

Yanıtını sinirli bir halde paylaşıyor; “Tatil yapmak isteyen denize gider, dinleneceği, gezeceği yerlerde, otelde kalır. Tarlada 45 derece sıcağın altında kavrulur mu? Dağ başında elektriği-suyu olmayan çadırda kalır mı? Halt etmiş. Yemek yok, içmek yok ne tatili? Dengesizlik başka hiçbir şey değil bu açıklama”.

“Temel nedeni yoksulluk”

Erzin Tarım İşçileri Yardımlaşma Derneği Başkanı Eyüp Tat ise binlerce mevsimlik tarım işçisinin, aşırı kalabalık çadırlarda sağlıksız ve aşağılayıcı koşullarına değiniyor. “Çoğunda elektriğe, suya erişim yok. Kırsal kesimdeki izole yerlerde, yerleşim yerlerinden ve hizmetlerden uzakta bu çadırlardaki insanlar böceklere, yılanlara, akreplerden gelecek tehlikeye karşı savunmasızlar. Bu şekilde çalışmalarının temel nedeni yoksulluk. Yaşadıkları bölgedeki durum düzenli bir gelir elde etmelerini engelliyor. Bu da mevsimlik tarım işçiliğini düzenli bir iş haline getiriyor”.

“Kamyon kasalarını işçiyle dolduruyorlar”

Çadırda yaşamanın zorluğundan Eyüp Tat da söz ediyor. Sözlerini şöyle sürdürüyor; “Bir yağmur yağdığı zaman çadırın çevresi balçık gibi oluyor. Yol güvenliği yok bir kere… İşe giderken bindiği araçlar, açık kasası olan kamyonlar. Hınca hınç dolduruyorlar o kasalara, karga tulumba. Tarlalar başka sorun. Elini çabuk tutmayan azar işitiyor. Sözlü şiddet yaygın. Günde 12 saat çalışıp işi öyle yetiştirebiliyorlar. Çünkü yapmaları gereken bir sayı var. Örneğin şeftali mi topluyor? Bir günde 50 kasayı doldurması lazım. Tarım çalışanları, yaz aylarında elde ettikleri geliri yıl boyunca aileleri için harcıyorlar. Yıllardır aynı bölgeye geldikleri için, bir sonraki yıl için iş bağlantıları kurmakta zorluk çekmiyorlar”.

Ali İhsan Delioğlu’nun “İşe, tatile gider gibi gidiyorlar” söylemi karşısında Eyüp Tat da şaşkın; “40- 45 derecenin altında sebze hasadı yapanlara bu yakıştırmayı yapmak şımarıklıktan başka bir şey değil” diyor.

Fotoğraflar: Ceyhan Tarım Elçileri ve İşçileri Derneği

Paylaş:

Benzer İçerikler

40’ı aşkın gündür direnişe devam eden TKIS Blinds perde işçilerinden Nazar çalışma koşullarını anlattı. Ustaların sinirlendiklerinde, kadın işçilere küllük, kalem, ray fırlattığını; düşük ücretlerle ağır işlerde çalıştıklarını söyleyen Nazar, “Patron bize ilk şu gözle bakmıştı: ‘Bu kadınlar birleşemez. Bu işçiler birleşemez. Bunlar başaramaz.’ Biz başardık” dedi.
70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!