Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bahçesine davul zurnayla gideceğiz

Didim’de tam da yetki sürecinde İstanbul Sözleşmesi ve ‘Geçinemiyoruz’ eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle sürgün edilen Eğitim Sen’li üç kadın öğretmen, “İktidar ne yaparsa yapsın kadınları yıldıramaz” diyor. Yandaş sendikadan yetkiyi bu kez farkla alacaklarını, daha fazla örgütleneceklerini, şubeleşeceklerini söylüyorlar
Paylaş:
Mürüvet Yılmaz
Mürüvet Yılmaz
dramahewi@gmail.com
Mürüvet Yılmaz   dramahewi@gmail.com

Didim’de tam da yetki sürecinde İstanbul Sözleşmesi ve ‘Geçinemiyoruz’ eylemlerine katıldıkları gerekçesiyle sürgün edilen Eğitim Sen’li üç kadın öğretmen, “İktidar ne yaparsa yapsın kadınları yıldıramaz” diyor. Yandaş sendikadan yetkiyi bu kez farkla alacaklarını, daha fazla örgütleneceklerini, şubeleşeceklerini söylüyorlar

Aydın Didim’de Eğitim Sen’li üç kadın öğretmen… Umutsuzluğun kol gezdiği okullarda umudu yeşertmek için sendikal mücadele yürüttüler, örgütlendiler. Yetkiyi +1 üyeyle yandaş sendikadan almayı başarınca da iktidarın hedefi oldular, siyasi baskılara maruz kaldılar.

Geçen ay, yeni yetki süreci kapıya dayanmışken şehrin başka ilçelerine sürgün edildiler. Katıldıkları İstanbul Sözleşmesi eylemleri ile KESK’in tüm ülkede düzenlediği “Geçinemiyoruz” mitingleri, bu hukuksuz karara gerekçe yapıldı.

Ama ne baskılar ne de bu sürgün kararı, bu üç kadın öğretmenin mücadele azminden, kararlılığından bir şey eksiltebilmiş. Dimdik duruyorlar. Örgütlenmeye, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmaya, mücadeleye devam ediyorlar. Didim’i de aşan hayalleri var.

Eğitim Sen Didim Baş Temsilcisi Belkıs Kahraman, Örgütlenme Sekreteri Gülay Sezer ve Mali Sekreter Emine Olcay ile hukuka aykırı sürgün kararını, sendikal mücadeleyi ve kadınları konuştuk.

AKP’lilerden CİMER’e şikâyet

Sürgün kararının gerekçeleri ne tam olarak?

Belkıs: Sürgünler son nokta gibi oldu. Geçen yaz 16 yaşında bir kız öğrencimiz katledildi. Kadınlar olarak bu olaya tepki gösterdik.  Didim sokaklarında yürüyüş yaptık. Yürüyüş yolu üzerinde, Kent Meydanı’nda bulunan AKP ilçe binasının önünden geçerken “AKP elini çocuklardan çek”, “Biz çocuklarımıza onurlu bir gelecek bırakacağız, ya siz!’’  sloganları atıldı. Aynı akşam yasak olduğu halde AKP ilçe örgütü, Kent Meydanı’nda gövde gösterisi eşliğinde canlı yayında basın açıklaması yaptı. Biz siyasi partiyi hedef haline getirme gibi bir gerekçe ile ceza aldık.

Ardından “Geçinemiyoruz” mitingimiz öncesinde yerelde stantlar açıp imza topladık. Bundan da rahatsız olan AKP’nin isteği üzerine Kabahatler Kanunu’ndan bize para cezası kesildi.

İki ay kadar önce de idari soruşturmamız başladı. İl Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın atandığı bir soruşturma. İfadeye çağrıldığımızda nedenini sorduk. Bir CİMER şikâyeti olduğunu, bu şikâyetten dolayı ifademize başvurmaları gerektiğini söylediler. CİMER şikâyeti kimden gelmiş, hangi konudaymış, sorduk ama bilgi vermediler. İl İdare Teftiş Kurulu Başkanı’na “Siz burada olduğunuza göre şikâyeti hatırı sayılır birileri yapmıştır’’ dedim. Bunu duyunca öyle kaldı.

Benim soruşturmamda öyle kayda değer bir şey yok gibi görünüyordu. Sadece “İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili kadın platformunun yaptığı, HDP yöneticilerinin düzenlediği basın açıklamasına katılmışsınız, doğru mu?’’ diye sordular. “Didim Kadın Platformu’nun İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili bir basın açıklaması oldu. Sadece HDP’li kadınların değil, kadın platformunun basın açıklamasıydı. Platformda sadece onlar yok; bağımsız kadınlar, feminist kadınlar; CHP, SOL Parti, EMEP, Yeşiller ve Sol Partisi’nin kadın komisyon/meclisleri, ayrıca birçok dernek ve sendikadan kadınlar da var. Ayrıca uzunca bir zamandır sadece HDP’li kadınların yaptığı bir etkinlik olmadı’’ dedim.

Tabii ellerinde kamera kayıtları, görüntülerimiz var. Emniyetle birlikte çalışılmış. Savunmalarımızı istediler. Gülay ile benden istenen savunmanın konusu birebir aynı. Savunma istenen yazının içeriği şöyleydi: “Didim Kadın Platformu olarak İstanbul Sözleşmesi ile ilgili basın açıklaması yapmak, HDP yöneticileriyle yan yana durmak, slogan atmak, attırmak.”

Bunu “öğretmenlikle bağdaşmayan hal ve davranışlar”  olarak yorumlanmışlar. Orada mesai saatleri dışında sendikacı kimliğimizle bulunduğumuzu söylemiş olmamıza rağmen; söylediklerimizi rafa kaldırmış, öğretmenlikle bağdaşmayan hal ve hareketler diyerek kendilerine göre dizayn etmişler. Emine Hocamınki biraz daha farklı…

Emine:  Ben de Gülay ve Belkıs’ın katıldığı basın açıklamasındaydım. Kameraların önünde değildim, arkadaydım. Beni bulamamışlar. Bulmuş olsalardı benden de aynı savunmayı isteyeceklerdi. Göremeyince benden savunma istemek için resmen gerekçe uydurmuşlar.

Suçlama: AKP’yi politize etmek

Ne gibi gerekçeler sunuldu size?

Emine: Aralık ayında KESK’in ’’Geçinemiyoruz” konulu bölge mitingleri, ondan önce de imza kampanyaları vardı. Didim’de 3 haftalık çalışma yaptık. Pazar yerlerinde imza topladık, bildiri dağıttık, ajitasyon yaptık. Orada bir kadın “Siz nankörsünüz, bütün memurlar nankör, devlet size çok bile veriyor, yalancısınız, ahlaksızsınız” diye hakaret ederek elimdeki bildirileri almaya kalkmıştı.  Ben de müsaade etmeyince videoya çekti bizi. Meğerse kadın AKP Kadın Kolları yönetimindeymiş. O akşam AKP ilçe yönetimi “Eğitimci kisvesi altında bir grup halkı provoke ediyor” diyerek basın açıklaması yaptılar. O gün de CİMER’e başvurmuşlar.

Benimkine düzmece bir şeyler yazmışlar. Okulda kurul toplantılarında sürekli “Faşist AKP’liler” diyormuşum. Müdüre ‘’Sen faşistsin’’ demişim. Bizim için müdürlerin görüşlerini de almışlar. Okul müdürü bu durumu fırsat olarak görüp geçmişten gelen husumetinden ötürü hakkımızda yalan ifade verdi.

Gerekçeleri şu şekilde sıralamışlar;  AKP ve devleti politize etmek, her şeyi AKP’ye bağlayarak muhalefet etmek gibi şeyler.

Zaten bu parti politika üretmek üzere var. Garip değil mi?

Belkıs: Sanki AKP tiyatro derneği de biz onu politize ediyoruz.

Emine: Evet yani! Bunlar öğretmenlikle bağdaşmayan davranışlarmış. Üçümüz de kınama cezası aldık. Sürgün edildik. Benimkisi de böyleydi işte.

Peki, şu an sürgün edildiğiniz yerlere gittiniz mi?

Emine: Hayır, henüz gitmedik. Öyle bir anda kapınıza postayla atama kararnamesi gelince ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.

Belkıs:  Benim sürüldüğüm yer Söke-Bağarası, Gülay’ınki Söke merkez, Emine Hoca’nınki ise Germencik. Buradan gidip gelmek çok zor. Taşınmak daha da zor. Hepimizin bir düzeni, sosyal çevresi, hayatı var. Sınava hazırlanan öğrencilerimiz var. Öğrencilerimiz ve velilerimiz düşünülmeden okulların kapanmasına kısa bir süre kala bu kadar keyfi davranılmasını kabullenmek çok zor.

Sürgün kararı yasaya aykırı

4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’na aykırı bir uygulama bu, değil mi?

Belkıs: Kesinlikle aykırı. 4688 sayılı yasaya göre işyeri temsilcilerimizin bile yerlerinin değiştirilmemesi gerekirken, yönetici olarak bizim sürgün edilmemiz kabul edilemez.

Peki, Valiliğin ya da İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün hukuka aykırı olan bu kararı geri çekmeye dönük bir yaklaşımı var mı?

Yok. Kararın duyulmasının ardından genel başkanımız, genel sekreterimiz buraya geldiler. Aydın Valiliği ve İl Eğitim Müdürlüğü ile görüştüler. Vali ile yaptığımız görüşmede kendisinin çok talihsiz bir tavrı oldu. ‘‘Zaten yanlış ise yargıdan döner’’ dedi.

Yargı süreci başladı mı, duruşma tarihi ne zaman?

Belkıs: Belli değil. Önceliğimiz yürütmeyi durdurmak. Avukatlarımızla da görüştük. Şu an önceliğimiz, karşı taraftan savunma almaya gerek olmaksızın dosyaların karara bağlanması. Bu yapılmayacaksa, karşı tarafa 30 günlük süre veriliyor.  Hiçbir şekilde inisiyatif alınamazsa; mecburen bu 30 günlük savunma süresi kullanılacak. Yaklaşık 45 gün-2 ay gibi bir sürenin sonunda da kararın çıkmasını bekliyoruz.

Yetkiyi alınca siyasi baskılar başladı

Sürgün kararı öncesinde neler yaşandı, ne tür baskılarla karşılaştınız?

Belkıs: Biz buradaki temsilcilikte iki yıldır görevdeyiz. Temsilcilikte göreve başladığımızdan beri buranın havası komple değişti. 15 Temmuz’daki darbe girişimini Allah’ın lütfu görenler, kendilerine muhalif olarak gördükleri herkesi  ve  kurumu ezip geçtiler. Buradaki temsilcimiz de bundan nasibini aldı. Bir önceki temsilcimiz ve yöneticilerimizin tamamı ihraç edildiler. Didim’de tüm bunlardan dolayı bir geri çekilme olmuştu. Bu ortamdan dolayı Eğitim-Bir-Sen Didim’de göremeyeceği günleri görüp, yetkili sendika olmuştu.

Biz yönetime geldikten sonra, bu durumu hazmedemedik. Önümüze ilk hedef olarak yetkiyi değiştirmeyi koyduk. Geçen sene yetkiyi +1 ile aldık. Aldıktan sonra ülke gündeminde çok güzel bir yer bulduk ve sonrasında siyasi baskıyla karşılaştık. Tekrar toplantı yapılıp tutanaklar değiştirilmeye çalışıldı. Usulsüz evraklar dosyaya kondu. O iş hâlâ mahkemelik ve ne hikmetse 15 iş gününde sonuçlanması gereken dava hâlâ sonuçlanmış değil.

Gülay: Eğitim-Bir-Sen’liler “Eğitim Sen’in kalesini aldık” diye övünüyorlardı. Biz de bunu üç arkadaş hazmedemedik. Yetkiyi bunların elinden alacağız, dedik. Sonra çalışmaya başladık. Çalışmalarımızı öğretmenlerin özlük, demokratik ve sosyal hakları üzerinden yürüttük. Zaten koşullar da çok uygundu. Çünkü özlük haklarımız kalmadı. Maaşlarımız enflasyon karşısında her gün değer kaybediyor. Biz de bu argümanlarla öğretmen arkadaşlara gittik, İlk önce kadın arkadaşları örgütledik.

Umutsuzluğu kırarak örgütlendik

Nasıl örgütlediniz?

Gülay: Sahada üç kadın olmamızın avantajını çok gördük. Yaşantılarımız bizi bir araya getirdi. Kiminin köpeği var, kiminin travmaları; kimi eşinden ayrı, çocuğuyla tek başına mücadele ediyor… Belkıs’ın tekvandoda dünya üçüncülüğü var.  Onun bu dünya üçüncülüğünü dillendirmeye başladık.  Kısacası binlerce farklı yaşantı vardı. Biz bu farklı farklı yaşantılara dokunabildik. Grupçuluk yok. Üçümüz ortak bir dil tutturduk. Sonuç +1 ile yetkiyi almak oldu.

Belkıs: Niye +1? Bütün arkadaşlarımızın üzerinde bir umutsuzluk vardı. Özellikle daha önce Eğitim Sen’li olup da istifa eden arkadaşlarımızda çok büyük umutsuzluk vardı. ‘‘Ben üye olsam ne değişecek, ne olacak?’’ diyorlardı. “Tek bir kişi her şeyi değiştirebilir. Hepinizin desteğine ihtiyacımız var’’ dedik. +1 ile yetkiyi aldıktan sonra şöyle bir açıklama yaptık: Hepimiz bir yapbozun parçalarıydık. İçimizden herhangi biri eksik olsaydı tamamlanamayacaktık.

Emine: İlk başta güler yüzlü halimiz herkesin tuhafına gitti. Sarı saçlı, güler yüzlü, yanında küçük köpeği olan kadınlar… Kafaları karıştı. Tam da erkek egemen bakış açısıyla bunlar yapamazlar diye düşündüler. Ama zamanla değişen onlar oldu. Bizim iletişim kurma yöntemlerimiz, mücadeledeki kararlılığımız karşısında değişmek zorunda kaldılar.

Bir de pandemi döneminin zor koşullarında örgütlendik. Sokağa çıkma yasağı vardı. Biz bir yolunu bulup sokağa çıkıyorduk. Parklarda, bahçelerde, otoparklarda, araba bagajının üzerinde üye yaptık. Gece saat 11’de yaptığımız yeni üyeleri gruba atıyorduk. Herkes şaşırıyordu. Arkadaşlarımızın umutları öyle çoğaldı ki, üye olmaz dediklerinin hepsini üye yaptık. En son başörtülü din dersi öğretmeni bir arkadaşımız vardı. Onu da üye yapıp gruba atınca ‘’Bu kadar da olmaz” dediler. Tüm bunlar insanlara umut, moral verdi. Bize de… Güven de samimiyet de bulaşıcı. Senden bir başkasına, ondan bir başkasına geçiyor.

Kadın sekreterliği olan tek sendikayız

Örgütlüğün gerekliliğini nasıl anlattınız, neler yaptınız?  

Gülay: Aslında biz birlikten kuvvet doğar dedik. Genç bir öğretmen kesimi vardı. Değişik nedenlerle buraya gelmiş olanlar vardı. Bir şey istiyorsak talep etmeliyiz dedik. Tek kişinin, iki kişinin demesi başka, hep birlikte alanlarda talep etmek başkaydı. Hep bunu dile getirdik.

Emine: Biz üçümüz hiç ayrılmıyoruz. Birbirimizi tamamlıyoruz. Karşımızdaki kişide ne eksikse biz onu da tamamlıyoruz. En önemlisi evlere gidiyoruz.

Belkıs: Şunu da atlamayalım. Elimizde Eğitim Sen’li olmanın getirdiği çok büyük avantaj var.  Son yirmi yıldır atanan arkadaşlarımız tek bir sendikada gözlerini açıyorlar. Zorunluluktan o sendikaya üye oldukları için kadroya geçince de ayrılıyorlar. Bizim o arkadaşlara sendikal mücadeleyi anlatmamız zaman alıyor. Ama pantolon giyme hakkı, doğum izinleri, süt izinleri gibi güçlü argümanlarla gidince kafalarında soru işareti oluşuyor.  Zaten kadın sendikasıyız. Kadın sekreterliği bulunan tek sendikayız. Kadınların sorunlarından, bu sorunların çözümlerine yönelik taleplerden söz edip, altını doldurduğumuzda etkili oluyor.

Ama yıllardır biriken önyargıları kırmak, emek istiyor. Biz bu önyargıları kırdık. Ben bütün sendikaların tüzüklerini okudum. İçinde biraz özgürlükten yana kıpırtı olanlar zaten Eğitim Sen’e üye oluyor.

Gülay: Son dönemde öğretmenlerle ilgili çıkan her kanun öğretmenleri bölüyor. Sözleşmeli, kadrolu, ücretli… Yeni çıkan öğretmen meslek kanunu ile bu kez öğretmen, başöğretmen (zaten bir tane başöğretmenimiz var) diye ayrıldık. Biz bu kadar ayrıştırmayı doğru görmüyoruz. Diğer sendikaların bu bölünmeye karşı bir sözü yok.  Alanda, işyerlerinde eğitim emekçilerinin bölünmeden bir arada olması gerektiğini düşünüyoruz. Bir okulda sorun olduğunda hemen gidiyoruz.

Emine: Topuklu ayakkabılarımız, mini eteklerimizi giyip gidiyoruz. Müdürleri bizi öyle görünce korkuyor. Sorunları çözmek için her yolu deniyoruz.

Gülay: Ben o kadar yumruğu masaya vurmayalım dedim (Gülüşmeler).

Peki kadınların sendikal faaliyetlere katılma durumu nasıl?

Belkıs: Kadınların çok fazla zincirleri var. Birçok alanda yer almaları çok kolay olmuyor. Biz sendikal faaliyetlerde kadınların kolayca katılabileceği koşulları oluşturmaya çalışıyoruz. Bir önceki 8 Mart’ta bir kadın davul grubu kurduk. Haftanın iki günü bir araya gelip davul çalıştık. 8 Mart’ta alanda 10 kadın davul çalarken, birinin akrabası, birinin arkadaşı eklendi, alanda Eğitim Sen’li kadınlar çoğaldı. Farklı yollar bulmalı ve bu farklı etkinliklerle birbirimize dokunmalıyız.

Emine: Bizim 8 Mart kahvaltı ritüelimiz var. Her yıl 8 Mart’ta kahvaltı yapıyoruz. Bu yıl 100 kadın katıldı. Kadınların kendilerini içinde bulacakları etkinlikler planlamak, yaşama geçirmek gerekiyor.

Bize yapılanlar gücümüzün tescili

Bundan sonraki süreç, mücadele nasıl devam edecek?

Belkıs: Biz İstanbul Sözleşmesi için haftalarca alanlardaydık. Yine değişen bir şey olmayacak. Eylem ve etkinliklerimiz daha da güçlenerek devam edecek. Şu an yapılan uygulama bizim gücümüzün tescilidir. Biz gücümüzün farkındayız. Didim gibi bir yerde çok sayıda dernek, sendika, parti varken aralarından sadece bize soruşturma açılmasının altındaki nedeni çok iyi biliyoruz.

Mayıs ayında bizim yetki sürecimiz var. Geçen sene +1 dedik. Bu sene +100 diyoruz. Bunu okullarda, alanlarda çok dillendirdik. Baktılar ki sağlam çalışıyoruz. Hedefimize ulaşmayalım diye ellerinden geleni yapıyorlar. İlk hedefimiz yetki. Milli Eğitim Müdürlüğü’nün bahçesine davul zurnayla gideceğiz.

Geçen sene biz +1 ile yetkiyi kazanınca usulsüz şeyler yapılmaya çalışıldı. Epey karışıklık oldu. Biz üç kadın, etrafımızda 30-40 erkek… Milli Eğitim Müdürlüğü’nün içerisinde… Çok rezil bir ortamdı. Eğitim-Bir-Sen temsilcisi, İlçe Eğitim Müdürü’nün yanında “Bu iş pisliğe kalırsa biz alasını yaparız” dedi.

Emine: Biz her yerdeyiz. Yetkiyi aldıktan sonra kendi iç çalışmalarımıza ağırlık vermemiz gerekiyor. Daha sonra da üyelerin bilinçlenmesi konusuna eğilmemiz, pandemi sürecinde gelişen evde kalma durumunu kırmamız gerekiyor.

Bizim önümüzdeki hedef; şube olmak. Didim’den başlayarak tüm eğitim emekçilerini tek çatı altında toplayıp, tek sendika olarak yürümeyi hayal ediyoruz. 400 kişiye ulaştığımızda şube olabiliyoruz.  Şube olacağız!

Yaşadığınız haksızlığa karşı yeterince dayanışma gördünüz mü, bir çağrınız var mı?

Belkıs: Basına da yansıyan imza kampanyasının süresi sona erdi. Sonrasında toplanıp beyin fırtınası yapacağız. Bu süreçte dayanışmaya destek olmak ve bunu duyurmak adına birçok arkadaştan, tanıdığımız-tanımadığımız yerlerden inanılmaz dayanışma mesajları geliyor. Bunun içerisinde siyasiler de var. Yıldırım Kaya’dan Ali Öztunç’a, Aylin Nazlı Aka’dan Ali Taştan’a birçok siyasi kişi şu anda konuyla ilgileniyor. Hatta Veli Ağbaba’yla da görüştük. Meclis’e konuyu yeniden taşıyıp, yerelden yeni çalışmalar başlatacağız.

Biz haksızlık yapanların yaptıkları yanlarına kalsın istemiyoruz. Olanları unutmayacağız. Bunun için yüreğinde emekten yana en ufak bir kırıntı olan herkesin harekete geçmesi taraftarıyız.

Emek Platformu, Kadın Platformu… Emeğe sahip çıkan herkes bizimle dayanışma halinde. Bu aslında kadın mücadelesinin de dönüştüğü ve dönüştürdüğü anlamına geliyor. İktidar ne yaparsa yapsın, İstanbul Sözleşmesi’nde bunu gördük, kadınları yıldıramayacaklar. Orada durmadan büyüyen bir güç var. Burada bunun temsilcisi gibi olduk. Bu da bizi mutlu ediyor.

Son söz dersek…

Belkıs: Biz şu an üzerimizdeki sorumluluğun, üyelerimizin sorumluluğunun farkındayız. En az zararla bu süreci atlatmaya çalışıyoruz. Emine Hocam 28 yıllık öğretmen. 23 Nisan öncesinde sınıfı ile ilgili bir dans gösterisi var. Gülay 12’nci sınıfları okutuyor. Üniversite sınavlarına girecekler. Bir öğretmen için en büyük ceza, öğrencilerinden ayrılmaktır. Aslında yönetime geldiğimizden beri yaşadıklarımız mobbing. Hatta üyelerimiz bile zaman zaman kaygı duyuyorlar. Biz dik duruyor, mücadele ediyoruz. Ama sürgünden dolayı tabii ki buruğuz.  Bu iş mahkemeden döndükten sonra kararı öneren, imzalayan, ifade veren müdürler, müfettişler, herkesle ilgili hukuki süreç başlatılacak.

2022 Türkiye’sinde ‘‘hizmetin gereği” denilen, aslında sürgün olan bu uygulamanın tümden yönetmelikten kaldırılması gerekir.

Son söz olarak da şunu söyleyelim: Amacımız +100 ile yetki almak ve tüm emekçileri kapsayan bir şube olmak. Olmaz gibi görünse de bunu başaracağız. Kadınların özgürleşme mücadelesinden şubeleşmeye…

SON GELİŞME: ARKADAŞLARIMIZ + 101 İLE YETKİYİ ALDILAR. KENDİLERİNİ TEBRİK EDİYOR, SENDİKAL MÜCADELELERİNDE BAŞARILAR DİLİYORUZ…

Paylaş:

Benzer İçerikler

Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
Tüm Bel-Sen 3 No’lu Şubesi’nin Adalar Belediyesi’yle imzaladığı toplu sözleşmede kadınlar için radikal talepler yer aldı. Sürecin mimarlarından Alev Tosun ve Nermin Bakacak işyeri şiddetine karşı mücadele etmeyen toplu sözleşmelerin eksik kaldığının altını çizerken Kadıköy Belediyesi deneyiminden yararlandıklarını vurguluyorlar.
Koska’da çalışan bir kadın işçinin ağır baskılar ve mobbing sonucunda psikolojisi bozuldu. Ayrıca ciddi fiziksel rahatsızlıklar da yaşadığı için “ağır işte çalışamaz raporu” aldı. Psikolojisi harap olmuş kadın işçiye müdürün sorduğu,” Madem hastaydın neden işe girdin?” sorusu esasında Koska’daki kadın işçilere yönelik baskı ve şiddetin çok kısa bir özeti…
Sendikalı olduğu ve haklarına sahip çıktığı için işten çıkarılan özel sektör öğretmeni İrem Erdem, “Beni haksız çıkarmak için ‘ahlak dışı davranış’ yalanına sarıldılar. Kadını toplumun gözünden düşürmek için bu söylemlere başvuruyorlar. Ben asla korkmuyorum. Haklarımı alana kadar mücadele edeceğim” diyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!