‘Ben de işçiyim, benim hakkım neden o kadar değil?’

MKS Transformatör'de grev sürüyor. Kadın işçiler, emeklerinin değersizleştirildiğini, mobbing ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını anlatıyor. Patrona yakın işçilerin kayırıldığını söyleyen Nuray, “Ben de işçiyim, benim hakkım neden o kadar değil?” diye soruyor. Fatma ise mutfakta çalıştığı için emeğinin küçümsendiğini belirtiyor.
Paylaş:
Seval Öztürk
Seval Öztürk
sevalozturk18@gmail.com

Kocaeli Çayırova’da, Marmara Geri Dönüşümcüler Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan MKS Transformatör fabrikasında, DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye oldukları için Kod 46 ile tazminatsız işten atılan 30 işçinin mücadelesi sürüyor. Fabrikanın önünde 14 Şubat’ta direnişe geçen, 28 Şubat’ta ise yasal olarak greve başlayan işçilerin dördü kadın. Yıllarını bu fabrikaya vermiş kadın işçiler, emeklerinin değersizleştirildiğini, yoğun baskı, mobbing ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını anlatıyor. Bu nedenle sendikalı olduklarını ama patronun bunu anında öğrenerek kendilerini işten çıkardığını söylüyorlar. Gasbedilen hakları için mücadele etmeye devam edeceklerini vurguluyorlar.

İşten atılan işçilerden Nuray, 52 yaşında. Dokuz buçuk yıldır bu fabrikada, trafo dizim elemanı olarak çalışıyor. 2017 yılında, arkadaşları Birleşik Metal-İş’e üye olmaya başlayınca tanışıyor sendikayla. Ancak o yıllarda sendikal bilincinin yeterli düzeyde olmadığını söylüyor:

“Ben o zaman pek bir şeyin farkında değildim. O zaman da Birleşik Metal-İş’e üye olanlardan birkaç kişiyi atmışlardı. Korkmuştum ben sanırım. Hatta patron neden bizi başka sendikaya geçiriyor, onu bile anlamamıştım. Ben sadece çalışayım, sekiz saatimi bitireyim, paramı kazanayım, evime gideyim… Derdim buydu, o dönem böyle düşünüyordum.

Ama sonraları işte Özçelik-İş’e geçtik. Kâğıt imzaladık. İşe giriş-çıkış yaptırmışlar, ben yine anlamadım. Sonrasında anladım neler olduğunu ama iş işten geçmişti.”

“Bana iki lira veriyorsa diğer tarafa beş lira veriyor. Aynı işi yapıyoruz hâlbuki. Sonra bir baktım, kim yakınsa patrona, kim şeflere ve müdürlere uyum sağlıyorsa onların ücretleri daha yüksek.”

Nuray

‘Patroncu’ olanların ücreti yüksek

Sendikasından yana yüzü gülmeyen Nuray, yavaş yavaş anlıyor sendikalar arasındaki farkı. İşyerinde yaşadığı sıkıntılar da cabası oluyor:

“Biraz zaman geçti, adaletsizlikler başladı. Bana iki lira veriyorsa diğer tarafa beş lira veriyor. Aynı işi yapıyoruz hâlbuki. Sonra bir baktım, kim yakınsa patrona, kim şeflere ve müdürlere uyum sağlıyorsa onların ücretleri daha yüksek. Üstelik hep onlara soruluyor, ‘Neye ihtiyacınız var, bu iş nasıl yapılır?’ diye. Ya arkadaş, biz de çalışıyoruz. Bize neden sormuyorsunuz? Sonra sonra anladım, patroncu olanlar daha iyi şartlarda yaşıyor.”

Sonrasında “Ben bunu kaldırmak zorunda mıyım?” diyerek yaşananları sorgulamaya başlıyor Nuray; “Ben de işçiyim, benim hakkım neden o kadar değil? Bana ‘Performansın düştü’ diyebilirsin de benim karşıma usta vermiyorsun ki? Benim karşıma acemi birini veriyor, performansımı düşürüyor. Diğer tarafa ise deneyimli birini veriyor.”

‘Mobbinge karşı sendikalı oldum’

İşyerinde yaşadığı sorunların giderek mobbinge dönüştüğünü söyleyen Nuray, 2019 yılında patrona bir mektup yazıp tüm yaşananları anlatıyor. Özcesi, “Bana mobbing uygulanıyor, ben bunları kaldıramam” diyor mektubunda.

Bölüm şefi, mektup yazdığını öğrenince Nuray’a kötü davranmaya, hatta onu gözleriyle taciz etmeye başlıyor. Sonuçta şefi atlayıp patrona ulaşıyor Nuray. Hegemonik erkekliği zedelenen şef, hıncını bir türlü alamıyor:

“O günden sonra bana hep kötü davrandı. Sürekli gözü benim üzerimdeydi. Geliyor, bakıyor, gidiyor, yine bakıyor. Ben burada çalışan bir insanım. Dikkatimi dağıtmaya senin hakkın yok ki. Zaten sürekli bir şeyleri kafana kakan, ‘Ben size şöyle yardımcı oluyorum, böyle yardımcı oluyorum ama siz yediğiniz ekmeğin hakkını vermiyorsunuz’ diyen biriydi kendisi.”

Nuray, yaptığı işin sürekli izlenmesinden çok rahatsız oluyor. Elinin ayağının birbirine dolaştığını, “Acaba ben mi yanlış yapıyorum” diye düşündüğünü, devamlı tedirginlik yaşadığını söylüyor. Bu sürecin onu psikolojik olarak çok yıprattığını, bu nedenle Birleşik Metal-İş’e üye olmaya karar verdiğini belirtiyor:

“Geleceğe yönelik planlar kuruyorsun. Kazancın var ama borcun, harcın da var. İşte kira ödeyeceksin, elektrik faturası ödeyeceksin… Sen bunları düşünürken bu davranışlar yüzünden iş artık başka bir şeye dönüşüyor. ‘Acaba ben nasıl bu işte kalabilirim?’ diye düşünmeye başlıyorsun. Psikolojik olarak bunlar beni çok aştı. En sonunda ‘Ben sahiden sendikalı olmalıyım’ dedim. ‘En doğru olan bu’ dedim. Sendikalı oldum, bir saat sonra beni işten çıkardılar.”

Kod 46’yla çıkarıldılar

“Çalışanlar ve işverenler, önceden izin almaksızın, sendikalar ve sendika birlikleri kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten ayrılma hakkına sahiptirler.”

Anayasa’nın bu hükmü, yine kâğıt üstünde kalıyor. Patron, anayasal hakkını kullanarak Birleşik Metal-İş’e üye olmaya karar veren, aralarında Nuray’ın da olduğu 30 işçiyi 13 Şubat’ta işten çıkarıyor. Üstelik Kod 46 bildirimiyle* tazminatsız atılıyor işçiler. Böylece Nuray’ın neredeyse 10 yıllık emeğinin hakkı da gasbedilmiş oluyor.

Nuray, bekâr bir anne. Ev sahibi, bir süre önce evden çıkarmış Nuray’ı. O da çocuğuyla birlikte anne ve babasının evinde kalmaya başlamış. “Biraz maddi durumu düzeltince kiraya çıkarım” diye düşünmüş; ama artık böyle bir imkânının kalmadığını söylüyor.

Grevdeki arkadaşlarıyla birlikte işi ve sendikal hakları için fabrika önünde mücadelesini sürdüren Nuray, “Haklı davamızın peşindeyiz. Herkesi dayanışmaya davet ediyoruz” diyor.

Durmadan hakaret, küfür…

Fatma, 13 yıldır MKS’de mutfak personeli olarak çalışıyor. O da Nuray gibi bekâr bir anne, “Çocuklarıma hem anne hem baba olmaya çalıştım” diyor. Kirada oturan Fatma’nın bir kızı yakın zamanda ağır bir ameliyat geçirmiş. Aynı yıl diğer kızını üniversiteye göndermiş. Hem iş hem bakım yükü hem maddi zorluklar, bir de üzerine MKS’de yaşadıkları onu epey zorluyor.

Fatma’ya işyerinde ne gibi sıkıntılar yaşadığını, nasıl sendikalı olmaya karar verdiğini soruyoruz, anlatmaya başlıyor:

“İnsan Kaynakları (İK) işimizi hiçbir zaman beğenmiyordu. Durmadan hakaret, küfür… İşi yaptığımız halde, ‘Yapmıyorsun’ diyorlar. Sürekli üstümüze geliyorlardı. Biz de dedik, en azından bir sendikamız olur, bir şey olursa bize sahip çıkar. Bu şekilde gittik sendikaya.”

“Evet, ben mutfak personeliydim ama ben de sabahtan akşama kadar sekiz saat çalışıyordum. 60-70 kişiye bakıyordum, patronlara da bakıyordum. Yeri geliyordu tuvalet yıkıyordum, yemek dağıtıyordum.”

Fatma

İş tanımı belirsiz, ücret asgari

13 yıllık deneyimine karşın asgari ücretin çok az üstünde alıyormuş Fatma. Zam istediğindeyse, “Fatma ne yapıyor ki, normal mutfak personeli” diyorlarmış. Emeğinin değersiz görülmesine tepki gösteriyor:

“Evet, ben mutfak personeliydim ama ben de sabahtan akşama kadar sekiz saat çalışıyordum. 60-70 kişiye bakıyordum, patronlara da bakıyordum. Yeri geliyordu tuvalet yıkıyordum, yemek dağıtıyordum. Sabit bir iş tanımımız yoktu ki. Bize gelip sözlü olarak ‘Bu hafta sen bunu yapacaksın, sen de şunu’ diyorlardı. İçeride iki arkadaştık mesela, diğer kadın en sonunda bıktı, çıktı işten.”

Mutfak personeli olduğu halde ofisleri temizlediğini de vurguluyor Fatma. Dediğine göre, 16.00-00.00 vardiyasında temizlikten sorumlu bir erkek var ama sonrakinde, yani 00.00-08.00 vardiyasında temizlik yapacak kimse yok. “Bu yüzden sabah gidince temizliği de biz yapıyorduk” diye konuşuyor.

Fatma, katların temizliği için yıllar önce bir kadının işe alındığını, bu kadının yedi sene çalıştığını anlatıyor. “Onun üzerine de oynadılar” ifadesini kullanıyor; “Sürekli hasta oluyorsun, tutanak tutacağız vs. tehditleri… Sonra kadın hamilelik iznine çıktı. Onun yerine başka bir kadın işe başladı, o da kanser hastasıydı. Haliyle sürekli rapor kullanıyordu, işler bana kalıyordu.”

Derken doğum iznine çıkan kadın işe dönüyor ama bu kez de işten ayrılması için kadının üzerinde çok yoğun baskı kuruyorlar. Hatta onu başka fabrikaya gönderiyorlar. “İşte sendikaya ilk o kadın geçti” diyor Fatma; “Ama kadını tehdit ettiler. Sonunda dayanamadı, bırakıp gitti. İşler yine bana kaldı. ‘Ne zaman eleman alacaksınız?’ diye soruyorum, cevap yok. ‘Nasıl olsa Fatma işten çıkamaz’ diye düşünüyorlardı, evimin kira olduğunu biliyorlardı, ‘Biz ne desek yapacak’ gözüyle bakıyorlardı.”

“Son bir yıldır İK çok üstümüze geliyordu. Çıkmayan lekeleri sildiriyorlardı falan. ‘Evinizde böyle mi temizlik yapıyorsunuz’ diye azarlıyorlardı. Biz de sendikalı olalım, hakkımızı arayalım dedik.”

Fatma

Yarım saat sonra gelen telefon

Birleşik Metal-İş’in yetkisiyle ilgili dava sürerken patron işçileri zorla Özçelik-İş’e geçiriyor. Ama yıllar sonra Birleşik Metal-İş kazanıyor davayı. İşçiler yeniden Birleşik Metal-İş’e geçmeye başlıyor. Fatma da Birleşik Metal-İş’e üye oluyor.

“Son bir yıldır İK çok üstümüze geliyordu. Çıkmayan lekeleri sildiriyorlardı falan. ‘Evinizde böyle mi temizlik yapıyorsunuz’ diye azarlıyorlardı, kötü muamele ediyorlardı. Biz de sendikalı olalım, hakkımızı arayalım dedik.”

Sendikalı olduğu gün izinliymiş Fatma. Üye olduktan yarım saat sonra patron aramış:

“Dedi ki, ‘Nasıl yaparsın böyle bir şeyi?’ Ben de ‘Nihan Hanım’ dedim, ‘Bu olması gereken bir şey. Siz birçok şeyi bilmiyorsunuz.’ Bu kez ‘Hakkımı helal etmiyorum’ dedi. Ben de dedim ki ‘Helal edin ya da etmeyin, ben size bunu söyletecek bir şey yapmadım. Sizden aldığımın karşılığını fazlasıyla verdim, bunu biliyorsunuz. Ama ben emeğimin karşılığını alamadım sizden.’ ‘Öyle mi?’ dedi bana, ‘Öyle’ dedim. Telefonu yüzüme kapattı.”

Servis gelmiyor, İK cevap vermiyor

Aslında 12 Şubat günü, 21.30-22.00 sıralarında çıkışı verilmiş Fatma’nın. Ama o bunu bilmediğinden 13 Şubat Pazartesi günü işe gitmek için hazırlanmış. Neredeyse bir saat servis beklemiş, servis gelmeyince İK’yi aramış ama açmamışlar telefonu.

“Ben de mesaj attım. ‘Senin çıkışın verildi’ dediler bana. Ufak bir yazı gönderdiler. Yazıda ne adım var ne de soyadım. Böyle şey mi olur? Üstelik Kod 46’dan atmışlar, nasıl beni hırsızlıkla suçlarlar? Hepimizin çocukları var.”

Fatma da diğer işçiler gibi yıllarca bu fabrikaya verdiği emeğe ve sendikal haklarına sahip çıkmakta kararlı; “Sonuna kadar direneceğiz” diye konuşuyor.

MKS’de işçiler 11 yıldır sendikalaşmaya çalışıyor!

MKS Transformatör’de sendikal mücadele 11 yıl önce başladı. Birleşik Metal-İş, fabrikada örgütlenerek çoğunluğu sağladı ama patron yetkiye itiraz etti. Dava yıllarca sürdü, bu süreçte sendikanın fabrikada üyesi kalmadı. Ardından sendika, 2018 yılında yeniden örgütlendi ve yetki için gerekli üye sayısına ulaştı. Yetkiye yine itiraz eden patron bununla da kalmadı, fabrikaya Hak-İş’e bağlı Özçelik-İş’i getirdi. İşçiler baskı ve tehditlerle Özçelik-İş’e geçirildi. Beş yıl süren davayı Birleşik Metal-İş kazandı, geçen yılın sonunda yetki kesinleşti. Ardından işçiler yeniden Birleşik Metal-İş’e üye olmaya başladı. Patron ise Özçelik-İş’ten istifa ederek yeniden Birleşik Metal-İş’e üye olan 30 işçiyi Kod 46 ile tazminatsız işten çıkardı.

Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel

*SGK çıkış kodu 46, işçinin; işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması olarak tanımlanıyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
MESS Grup TİS görüşmeleri öncesi sendikalar taslaklarını açıkladı; ancak kadın işçilerin özgün sorun ve taleplerinin taslaklara yeterince yansıtılmadığı görülüyor. Cinsiyet temelli ücret eşitsizliği, cinsel taciz, kadın işçi sağlığı, regl izni, emzirme odası gibi önemli gündemlerin esamisi okunmuyor.
Sarar Fabrikası’nda sendika değiştirdiği için KOD 46 ile işten çıkarılan Sıla’nın anlattıkları, fabrikada kadın işçilerin maruz bırakıldığı şiddeti ve ayrımcılığı gözler önüne seriyor: “En fazla işi biz yapıyorduk ama erkekler daha çok maaş alıyordu. Depo işçisi erkeklere bayramlarda çikolata, gömlek gibi hediyeler verilirken bize verilmezdi.”
Maya Mekanik’te sendikalaştıkları için işten atılan, fabrika önünde 20 gün direnen kadın işçiler, yaşadıkları ayrımcılığı ve hak gasplarını anlatıyor: “Sabit bir işimiz yoktu. Kadınlara, özellikle bekâr kadınlara daha çok baskı vardı; neredeyse her gün fazla mesai yapıyorduk. Tuvalette günde 10 dakikadan fazla kalırsak maaşımız kesiliyordu…”
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!