Mor Mekan’a konuk olunca hayatında neler değişti?

Çorumlu Fatma, hayatında ilk defa Mor Mekan'a gitti. Eşi işten atılmıştı, ona desteğe geldi İstanbul'a. Sonrası hep ilk… Denizi ilk kez gördü, vapura ilk kez bindi. Peki, hayatında ilk kez duyduğu Mor Mekan'ı ziyareti sonrası Fatma'nın hayatında nasıl değişimler oldu?
Paylaş:
Ayla Önder
Ayla Önder
onderayla@gmail.com

Aylar öncesinin bir eylemi… Ankara’dan başlattıkları bir yürüyüşle Eskişehir, Bursa ve İzmit’in ardından, elektrik işçileri İstanbul’a ulaşmıştı. İşten çıkarıldıkları için mart ayında direnişe geçtiler, haftalarca direndiler ve herkesi dayanışmaya çağırdılar. Şirket, Sabancı’ya bağlı “EnerjiSA” idi. Üyelerini kollamayan sarı bir sendikaları vardı. Tepki olarak sendika değiştirmişlerdi. Bu nedenle işten atıldılar.

DİSK Enerji-Sen’e üye olan işçiler, aylarca eylemlerini sürdürdü. Yeni bir sendikaya üyelikleri, hem mevcut sendika TES-İŞ’i hem de Sabancı A.Ş. yönetimini çok rahatsız etmişti. Sendika seçme hakları gasp ediliyordu. Bu hareketin önemli bir başka boyutu ise işçilerin eşlerinin ve çocuklarının da başka şehirlerden gelerek direnişe katılmasıydı.

Hayatında ilk kez deniz gördü

Ankara’dan İstanbul’a taşınan eyleme dahil olan bu kadınlara birçok kadın sivil toplum örgütü moral verdi. Buna çok ihtiyaçları vardı, çünkü ilk kez yaşadıkları bir durumdu bu. Direnişteki işçilerin eşleri, İstanbul’daki günlerini başka mekânlarda da geçirdiler. Kadın Savunma Ağı’na ait olarak  işletilen Mor Mekan’a da yolları düştü.  Kadınların bir araya geldiği, feminist politikalar ürettiği bu kolletife götürülen kadınlar, burada hayatlarında ilk kez duyacakları kavramlarla ve düşüncelerle karşılaştılar.

Fatma Bayatlı

Bu kadınlardan Fatma Bayatlı’yla konuşuyoruz. 17, 13 ve 6 yaşında üç çocuğu var. Aylarca süren direnişte, evde adeta açlıkla sınanmışlar. Fatma, çocukları adına artık buna izin vermiyor, evlere temizliğe gitmeye başlıyor.

Genç kadının hayatında başka bir süreç bu dönem. Bu kez iki çocuğunu yanına alarak İstanbul’a gelip, elektrik işçilerini (dolayısıyla da eşini) desteklemeye karar veriyor. Bir başka heyecanı daha var kente gelirken. İlk kez denizi, köprüyü ve İstanbul’u görecek!

‘O zaman sen 30’una kadar evlenme!’

Çok sayıda kurumun ve kadın örgütlerinin de desteğiyle o dönem bir basın açıklaması gerçekleştiriliyor. Kadınlar, Sabancı şirketine seslenerek, “Eşlerimizin suçu ne? Bir an önce onları işe geri alın. Bir yanlış yaptınız, hatanızdan dönün, özür dileyin!” diyorlar. Fatma da aralarında bu kadınların… Aylar sonra hayatında neler farklılaşmıştı yaşadığı bu “ilk”lerden sonra?

Daha da gerilere doğru göz atarak, anne ve babasından, gençlik dönemlerinden söz ediyor. Ailede çok sevilen iki kız çocuğu var, biri evleniyor. Büyük kız evden gidince, anne ve baba çok zorlanıyor ve Fatma’ya şöyle diyorlar: “Kızım, o zaman sen 30’una kadar evlenme, yanımızda kal. Ablanın gidişi bize çok ağır geldi!”

‘Kefenle çıkarsın!’

Fatma aslen Çorumlu, doğup büyüdüğü yer burası. İçe dönük biri olduğunu, ürkek yetiştirildiğini söylüyor. Evlenene kadar, Çorum’un Bayat ilçesinden dışarı çıkmamış evin kızları. Geleneklerin ağır bastığı bir yermiş Bayat. O zamanlarda asla başka bir şehir göremediğini söylüyor. “Bizde, bu yörelerde bir laf vardır: ‘Gelinlikle bir eve girdin mi aklına başka bir şey getirme. Artık o evden kefenle çıkacaksın!’ denir. O kadar katıdır her şey.”

Ve o gelinliği giyerek Çorum’un Bayat ilçesinden Ankara’nın Etimesgut ilçesine geliyor. Kendi deyimiyle “gelin olarak” evden çıkıyor. Süvari mahallesine ailecek yerleşiyorlar. Buraya gelmelerinin nedeni, eşi Bekir Bayatlı’nın Ankara Enerjisa şirketinde çalışması. “Buradan ev tuttuk, dayadık döşedik. Böylece evlenerek Süvari mahallesine yerleşmiş olduk.”

‘Biz gelince yasak dediler’

Direniş dönemi, bir yandan eşinin babasının hastanede yoğun bakımda yattığı, ocakta “tencerenin kaynamadığı”, üç çocuğun hiçbir isteğinin yerine getirilemediği zamanlar… Evde zaten ekonomik şartlar çok zor. Eşi Bekir, İstanbul’da direnişte. Fatma evlere temizliğe giderek para kazanıp, ev geçindiriyor. Bu para yetmiyor, bazen de ücretli olarak çocuk bakıyor. Ama üç çocuğun ve evin ihtiyaçları nedeniyle çok zorlanıyor. Bu kez çocuklarını da alarak doğru İstanbul’a, eşinin direndiği alana geliyor.

Eylem yeri 4.Levent, Sabancı Kuleleri’nin önündeki çıkmaz sokak… Fakat Beşiktaş Kaymakamlığı tarafından engellemeler başlıyor. “Burada bekleyemezsiniz, yasak” şeklinde yazılı emir geliyor. Ama kim dinler? İşçiler, kadınlar ve çocuklar daha da kalabalıklaşarak direnişi sürdürüyorlar. Fatma, “Biz de gelince bu yasak çıktı. Çünkü, kadınların gücünden, hatta çocukların bile gücünden korktular. Onlara, ‘Şehirleri, sokakları aydınlatan bizim eşlerimiz. Enerji işçileri olmazsa her yer karanlık olur. Nasıl çıkartabilirsiniz ki bu insanları işten?’ dedik. Ben eylemde hep patronun bu sorumsuzluğunu düşündüm” diyor.

‘Sendika aynı ev gibi’

İstanbul’a eşlerinin yer aldığı direnişi desteklemek için farklı şehirlerden gelen bu kadınları ilk önce sendika yöneticileri karşılıyor. Ve dinlenmeleri için DİSK Enerji-Sen’in sendika binasına götürülüyorlar. Yine çok heyecanlı Fatma, çünkü hayatında ilk kez bir sendika ile karşılaşıyor. Ve eşinin içinde yer aldığı, hatta üyesi olduğu için işten çıkarıldığı bu yeri hep merak eder dururmuş. Ne düşündüğünü soruyorum içeri girdiğinde, şu yanıtı veriyor:

“Arzu Hanım, Ayşegül Hanım ve başka direnişçi işçilerimizin eşleriyle ve çocuklarımızla birlikte girdik içeri.  Dikkatimi ilk çeken şey, 3+1 bir yer olmasıydı. Aynı ev gibiydi. Üç odasının yanında bir mutfağı da oluşu hoşuma gitti. ‘Bizim evler gibi aynı’ dedim içimden.”

Mor Mekan’a ilk geliş

Çorumlu Fatma Bayatlı ve diğer elektrik işçilerinin eşleri kadınların İstanbul’da farklı mekânlara da gittiklerini söylemiştik. Bunlardan biri de Mor Mekan’dı. Ve yine bu da genç kadının yaşamındaki “ilklerden” biri. Mor Mekan’la ve oradaki feminist kadınlarla ilk karşılaşma anına dair şunları söylüyor:

“Çok sıcakkanlılardı ve samimilerdi. Her yaştan kadın vardı. 20’li yaşlardaki daha küçük kızlar hemen bizim çocuklarımızı alıp, başka bir odaya götürdüler. Hem biz kadınlarla rahat konuşalım diye hem de çocukların sıkılmaması için. Onlarla tek tek ilgilendiler, hatta oyunlar oynadılar. Evlatlarımız burada hiç yabancılık çekmedi o Mor Mekan’daki genç kızlar sayesinde.”

‘Öyle güzel anlattılar ki!’

Mor Mekan’daki  feministler ayrı ayrı konuşmuşlar misafirleriyle. “Hatta sağlık sorunlarımızla bile ilgilendiler. Bir arkadaşımızın kolu ağrıyordu. ‘Hemen randevu alıp, doktora götürelim’ diye teklif ettiler. Sonra ağrısı azalınca o arkadaş istemedi doktora gitmeyi. Yabancı kadınlar bizim sağlığımızla da ilgileniyordu. Böyle bir şey hiç görmemiştik! Burası niye var, kadınlara faydaları neler, hepsini anlattılar. İnanamadım bütün bu öğrendiklerime. Diğer kadın arkadaşlar da o kadar ilgiyle dinledi ki. ”

Kendileriyle ilgilenen kadınların isimlerini dahi unutmamış. “Reyhan Abla, Nebiye, Şilan… Hepsi çok yardımcı oldu. Birçok şeyden söz ettiler. Hepsi etrafımızda döndü adeta. O çocuklarımızla ilgilenen, oyunlar oynayan iki genç kız çok tatlıydı. Kadın-erkek eşitliğini, şiddeti ve bilmediğimiz onca şeyi öyle güzel anlattılar ki…”

Kadınlarla dayanışma

Öyle bir güven gelmiş ki Fatma’ya Mor Mekan’da… “Yalnız değiliz” diye düşündüğünü söylüyor. “Kadın savunma Ağı’nı anlattılar bize. Kadınlarla dayanışma içinde olduklarından söz ettiler.  Böyle yerler olduğunu hiç duymamıştık.  Aile içi şiddetin, kadına tehdit ve hakaret etmenin de suç olduğunu öğrendik. Eşini ya da sevgilisini tehdit eden adam hapse girebilirmiş. Aslında bütün kadınların mutlaka bilmesi gereken bilgileri ben yeni duymuştum!”

‘Küfretme dedim!’

Peki, “gelinlikle girip kefenle çıkacağı” şeklinde kendisine çevreden belletilen o düşüncesi değişti mi? Şöyle yanıtlıyor Fatma: “Şimdi eşimle mutluyuz ama sonra ne olacak? Eğer olumsuz bir şey yaşarsam ‘nereye kadar’ diyebileceğimi öğrendim. Demek biz kadınlar dayanışma içinde olabilirmişiz.  Hayat dört dörtlük geçmiyor. Bugün eşimle mutluyum ama sonra ne olur, bilmiyorum ki… Biz kadınlar alttan alıyoruz, idare ediyoruz. Eşim çok şükür şiddet uygulamıyor. İyi bir adam. Gider simit satar, evi çocukları geçindirir. Ama küfrü vardı. Mor Mekan bana ‘Kendine gel, küfretme’ demeyi öğretti. Birkaç kez söyledim eşime, ‘Sakın küfretme’ dedim. Önceden bunu diyemezdim. Sonra kesti, artık ağzından o laflar çıkmıyor.”

‘Bana su ver’ devri kapandı

Artık evde “Bana su ver” de yok. Fatma su isteyen eşine, “Git, su mutfakta” diyormuş. “Çay koyar mısın?” da literatürde artık yer almıyor! “Çaydanlık ocakta, demlik orada git al” şeklinde yanıtlanıyor talep bu kez.

Yemek bitince sofrayı yıllarca Fatma kaldırırdı; bulaşık tabakları silme, makineye yerleştirme safhası başlardı. Artık o da eşinin işi… Bulaşıkları yıkama zamanı eşinin beline mutfak önlüğünü bağlıyor. “Bulaşıklar birikti” diyor. Fatma ilk kez mutfaktan 5 ya da 10 dakika uzak kalıp dinlenebiliyor.

Not:  Mor Mekan; kadınların bir araya geldiği, feminist politikalar ürettiği, güçlendiği, yeteneklerini kolektifleştirildiği bir mekan.

Manşet fotoğrafı: Sendika.org

Paylaş:

Benzer İçerikler

Nihal şiddet gördüğü evliliğini bitirdikten sonra geçinmek için her türlü işte çalışıyor. Yaşlı bakıyor, evlere temizliğe gidiyor. TYP çerçevesinde okul temizliği yapıyor bir süre daha sonra mevsimlik tarım işçiliği… Hayatın nerede daha güzel, nerede daha anlamlı olacağına kendisi karar vermek istiyor. Hikayesini dinliyoruz.
53 yaşında hem de evde yaptığı iş hiç bitmeyen Gülşen’in hikayesini ele aldık bu kez. (*) Gülşen çalıştığı işyerlerinde görev tanımında olmayan pek çok işi yapmak zorunda bırakılırken ev geçindirmiş, iki çocuk büyütmüş, hasta babasına bakmış, taciz ve mobbinge maruz kalmış, emekli olabilmek için dışardan prim ödemiş.
Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Her kadının yaşamı, bir mücadele hikayesidir aynı zamanda. 14 yaşından beri kayısı fabrikasında hep sigortasız çalışan Emine’nin de öyle. Malatya’da hayatın “akışına” karşı çıkıp dayakçı kocadan boşandı. Çocuklarıyla birlikte konteyner kentte kendine yeni bir hayat inşa ediyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!