‘Mor Cepken’li kadınlar anlatıyor

Mor Cepken yörük kültürüne ait bir simge. Eskiden kadınlar bu kültürde koca dayağını ifşa etmek için Mor Cepkeni giyip köy meydanına çıkarlarmış. Köy kadını koruma altına alırken dayakçı kocayı da cezalandırırmış. Cansel Karacan bu deneyimi belgesele aktarmış. Bize de seyretmek düşüyor.
Paylaş:
İpek Deniz
İpek Deniz
ipekkdeniz@gmail.com
İpek Deniz   ipekkdeniz@gmail.com

Mor Cepken yörük kültürüne ait bir simge. Eskiden kadınlar bu kültürde koca dayağını ifşa etmek için Mor Cepkeni giyip köy meydanına çıkarlarmış. Köy kadını koruma altına alırken dayakçı kocayı da cezalandırırmış. Cansel Karacan bu deneyimi belgesele aktarmış. Bize de seyretmek düşüyor.

‘Annemin Sinemaları’ ve ‘Tersine Göç’ adlı belgesellerden sonra şimdi de Yörük kültürünün kadına şiddeti önlemede önemli geleneklerinden biri olan ‘Mor Cepken’  belgeselini çekiyor Cansel Karacan. Yörüklerde kadın haklarının korunmasında önemli bir araç olan ‘Mor Cepken’i giyen kadının, köy meydanına, herkesin görebileceği bir yere çıkması “Eşimden şiddet görüyorum ve boşanmak istiyorum” anlamına gelir. Mor cepkeni giyen kadına köylüler tarafından yardım edilir, kocası ise toplum tarafından dışlanarak cezalandırılırdı. Unutulmaya yüz tutmuş, kadının yaşam hakkına saygıyı içeren bir geleneğin, kadına yönelik her türlü şiddetin arttığı bir dönemde gündeme gelmesi umut verici. Benim gibi bu geleneği hiç bilmeyenler için de heyecan verici bir yerde duruyor.

“Mor Cepken” belgeseli fikri nasıl oluştu?

Osman Şahin’in Mor Cepken, Kamile Yılmaz’ın Mor Cepkenli Kadınlar ve Etem Oruç’un Gizemli Kadın Efe kitabını okuduktan sonra araştırmaya başladım. Kadını koruyup kollayan böylesine değerli bir kültürel obje karşısında günümüzde gittikçe yükselen kadına şiddet olgusu varken sessiz kalmak çok büyük sorumsuzluk olurdu. Bu yozlaşma ve duyarsızlığa karşı ses getirebilecek en önemli öğe ise kendi kültürümüzde var olana yeniden sahip çıkmak ve yeniden yaşanır hale getirmek düşüncesi bu yolculuğun ana fikri oldu.

Belgesel çekimleri nerede yapılıyor? Karakterler hep kadın mı? Yörük kadınlar mı? Karakterlerle ilgili biraz bilgi verebilir misin?

Belgesel çekimimizin ilk durağı Bursa’ydı. Bursa’ya bağlı Keles ilçesinin Sorgun ve Kocakovacık köylerinde hala Yörük kültürü tüm güzelliği ve gelenek görenekleriyle yaşatılmaya çalışılıyor. Şimdi Antalya ve Mersin Yörük yerleşim yerlerinde devam eden çekimler var. Katılımcıların hepsi evet Yörük kadınlar, büyüklerimiz. Fakat danıştığımız, bilgisine başvurduğumuz Yörük, yazarlar ve sanatçılar da var elbette. Belgeselde canlandırma da olacak fakat profesyonel oyuncularla değil yine yöresel Yörük sanatçılarla gerçekleştireceğiz.

Yörük kadınların konuşamadıklarını anlatan bir simge aslında Mor Cepken. Neler hissettiniz bu konuyu araştırırken, sonra çekimleri yaparken?

Mor Cepkenli Kadınlar kitabının yazarı Kamile Hanım kendisine konuyu annesinin aktardığını ve onun da mor cepkeni olduğunu söyleyince çok heyecanlandım ve araştırmalarımı derinleştirdim. Araştırma yaparken de çekimlerde de beni en çok etkileyen hatta üzen şey şu oldu ki; asırlardır bizi besleyen ana kültür damarlarımızın başında gelen Yörük kültürü, kadın hakkı ve saygınlığını önceleyen, hatta Mor Cepken geleneği ile de kültürel bir koruma kalkanı sağlayan bakış açısına sahipken, modernleşme ve tüketim toplumu içinde yaşarken tüm bu değerlerin unutturulmuş olmasıydı. Bir yandan katılımcıların çoğunlukla ‘’Biz Mor Cepkenimizin değerini bilemedik, koruyamadık.’’ Cümlelerine üzülürken diğer yandan da neredeyse görüştüğüm tüm Yörük kadınlarının ‘’Biz şiddet nedir, neden olur hiç bilmedik kızım. Bizde kız çocuk önceliklidir’’ cümleleri de sevindirdi diyebilirim.

Her sözün karşılığı var

Kadınlar ne hissediyor, onları anlatıyorsun ve bazılarının unuttuğu bizim ise bilmediğimiz bir geleneği…. Gözlemlerini aktarabilir misin? Kadınların heyecanını da merak ettim?

Röportaj yaptığım tüm yörük kadınları atalarından miras kalan ve kadının en önemli özgürlük simgesi olan Mor Cepkene sahip çıkamamış olmaları, kıymetini bilemedik, cümleleriyle hüzne dönüşüyor. Hiç bilmeyenler ise daha hayretle hem üzülüp hem de öz kültürlerinde var olan bu geleneği yeniden yaşatabilmek adına ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Bu beni etkileyen bir noktaydı, kaldı ki İstanbul Sözleşmesinin iptalinden sonra şu günlerde bu düşünce ve yaklaşım elbette daha anlamlı hale geliyor.

Devletin sözleşmeden çekilme dönemine denk gelmesini ben de anlamlı buldum. Kadına yönelik şiddeti engellemede toplumsal tepkilerin önemli yeri var. Bu konuya eğilmende bulunduğumuz ortam etkili oldu mu?

Elbette büyük etkisi var; erkeğin kendini kadından üstün ya da efendi görmesinin kültürel temelleri o kadar da sağlam değil esasında. Aksine bir önceki soruda da belirttiğim gibi yörüklerin kültürel kodlarında günümüzde yaşanan yozlaşma, kadına şiddet, kadını kendinden aşağı ya da zayıf görme yok. Sizin de dediğiniz gibi zaten günden güne erkek şiddetinin arttığı bir toplumda İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı,  kadına değeri gösterebilmek, aslında var olanı ve olması gerekeni yeniden hatırlatabilmek adına büyük itici güç oldu benim için.

Kadına yönelik şiddet her dönemde var. Bazı toplumlar kendi geleneksel yöntemleri ile engellenmeye çalışmış bu şiddeti, Mor Cepken gibi.  Bu dönemde de İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli rol oynuyor. Esasında ikisi de kadının beyanını esas alıyor. Cansel Karacan kadının özgür, eşit, adil bir yaşamda var olması gerekliliğini sanat yoluyla anlatmayı seçiyor. Kadına dair söylenen her sözün bu hayatta yeri ve güzel bir karşılığı oluyor, “Mor Cepken” in de olacak. Yolu açık olsun.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Meliha Yıldız sekiz yaşından itibaren sekiz yıl babasının tecavüzüne uğramış bir kadın. Kutsal Tecrit isimli kitabında maruz kaldığı ensesti ve güçlenme hikayesini anlatıyor. Hüzün ve acı dolu olsa da bir o kadar da umut verici kapanmayan yaraları tedavi etmek, acıları sağaltmak için bize çıkış yolunu işaret ediyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!