Muayyen Günler

Kate Clancy’nin Muayyen Günler; Menstrüasyonun Gerçek Hikayesi isimli kitabı hayatımızda yüzlerce defa yaşadığımız, yaşamakta olduğumuz ya da yaşayacağımız regl süreci hakkında bizi aydınlatıyor. Bu süreci gizemden arındırıyor.
Paylaş:
Feryal Saygılıgil
Feryal Saygılıgil
s.feryal@gmail.com

Menstrüasyonun Gerçek Hikayesi şişmanlık, zayıflık, doğum kontrol hapları ve teknolojileri, doğum sonrası depresyon, hormonlar, menopoz başta olmak üzere bedenimizle, beden sağlığımızla ilgili önemli bilgiler içeriyor. Son on beş yıldır, regl döngüsünü etkileyebilen çevresel stres faktörlerini araştıran feminist bir bilim laboratuvarını yöneten, biyolojik antropolog Clancy kitapta menstrüasyonu biyolojik ve kültürel olarak ele alıyor. Kitap çok rahat okunuyor. Buna vesile olan da şüphesiz çevirideki akıcılık. Bunun yanı sıra Clancy’nin kitabında kendi deneyimlerine yer vermesi, çoğunun bizler/kadınlar için tanıdık olması okumayı zevkli ve öğrendiklerimiz de kitabı heyecanlı kılıyor. Clancy yönteminin, feminist metodoloji olduğunu özellikle belirtiyor. Regl döngüsünü laboratuvarda hem inceleme, uygulama şekli hem de sonuçları açısından feminist bir yaklaşımla ele alıyor. Bunun için “merak”ın önemli olduğunu -hatta biz ona feminist merak diyelim- merak ettiği deneyimleri yaşayan insanların kendilerinden bir şeyler öğrenmeyi, neler olup bittiğine dair fikirleri duymayı önemsediğini vurguluyor.   

Kitabı yazmaktaki amacını, gözlerinizi yukarıya, yani regl olan bedenleri daha iyi anlama, onlara daha iyi bakım ve tedavi sunma imkanlarını sınırlamakta ısrar eden sistemlere çevirmemizi sağlamak olarak anlatıyor Clancy (s.13).  Menstrüasyon genel olarak birçok toplumda utanç verici bir durum olarak damgalanmaktadır. Clancy menstrüasyon hakkındaki yaygın olan negatif tavırlardan en önemlisini sessizlik olarak belirtiyor ve ABD’de bu tavrın gizleme, aktivite ve iletişim ekseninde seyrettiğinin altını çiziyor. Sadece ABD’de değil dünyanın pek çok yerinde bu tavırla karşılaştığımızı, regl olduğumuzu gizlememiz, bunun bir hastalık hatta kirlilik olduğunu düşünmemiz, regl olduğumuzda farklı davranmamız örneğin fiziksel aktiviteyi azaltmamız gerektiği öğretiliyor. Birçok toplumda kadınların regl dönemlerinde erkeklerden ayrı tutulduğu ve kendilerinden uzak durulduğu bilmediğimiz bir şey değil. Bazı kültürlerde regl olan kadınlar başkaları için yemek hazırlayamaz. Bu yaklaşıma göre yiyecekler kirlenir. Mineke Schipper’in Dünya Atasözleriyle Kadınlar; Erkek Acı Çeker Kadının Ruhu Duymaz (çev.: Taciser Ulaş Belge-Nurkalp Devrim, NTV Yayınları,Nisan 2010) isimli kitabında yer alan Fildişi Sahilinde bir Baule atasözüne göre, “regl olan kadının hazırlayacağı yemeği beklemektense, aç karnına yatmak daha iyidir” (s.74).

Menstrüasyonun heteroseksizmle ilişkisi

Clancy doğurganlık kontrolüyle ojenizm arasında ilişki kuruyor ve bunun öjeninin temel ilkesi olduğunu belirtiyor (s.27). Menstrüel tabudan, farklı kültürlerin menstrüasyon hakkındaki farklı fikirlerinden söz ettiği ilk iki bölümde bilimde ve tıpta normalliğin tarihine odaklanarak bunun regl döngüsüne ilişkin anlayışa olan etkisi üzerinde duruyor. Bu bölümde rahim içi duvarlar, yumurtalık hormonları hakkında söyledikleri ezber bozuyor. Daha sonraki bölümlerde söz ettiği kilo ve regl döngüsü ilişkisi ve bunun polikistik over sendromuyla bağlantısı hakkındaki bulguları da dikkat çekici. Menstrüel hijyen yönetimiyle ilgili bölüm de oldukça önemli. Çoğunlukla Küresel Güney’de regl olan insanların menstrüel kanı gizlemek için hijyenik ürünlere ulaşamadıklarından kullandıkları paçavra, gazete kâğıdı, samanın enfeksiyon riskini nasıl arttırdığı inceleniyor. Menstrüasyonun geleceği isimli bölümde ise feminist bilimcilere önemli görev düştüğünü, regl olmanın ne anlama geldiğiyle ilgili olarak sadece toplumsal cinsiyet değil, ırkla, sömürgecilikle, sınıfla, heteroseksizmle ilişkisinin kurulmasını sağlamak zorunda olduklarını belirtiyor. Çevre bilincini, ekolojiyi de işin içine kattığı menstrüel ürünlerle ilgili olarak feminist teknolojilerin ne işe yarayacağından söz ettiği bölüm son derece çarpıcı.

Yazarın muradı bu kitabın her yerde okunması; kütüphanelerde, toplu taşıma araçlarında, sevdiğimiz ya da tanımadığımız kişilerin önünde. Biz de öyle yapalım. Okuyalım, okutalım…    

Adrienne Rich’in dediği gibi, “Biz kadınların bedenlerimizi yeniden sahiplenmemiz, toplumda, işçilerin üretim araçlarını ele geçirmesine göre daha temelden bir değişime yol açacak. Kadın bedeni hem bir toprak hem de bir makine hem sömürülmesi gereken bakir, vahşi doğa hem de yaşam üreten bir montaj hattı olageldi. Her kadının kendi bedeninin yönetici dehası olduğu bir dünyada hayal etmeliyiz…” (Kadından Doğma; Deneyim ve Kurum Olarak Annelik, çev.: Bilge Tanrısever, Otonom Yayıncılık, Nisan 2024,s.367).  

*  Çev.: Özde Duygu Gürkan, Metis Yayınları, Mart 2023

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Yaşını Gösteren Kadınlar” kadınların yaş ve yaşlılık deneyimlerini anlattığı bir kitap. Kadın yaşlılığını “patriyarkal kapitalist kültürden” ayrı düşünmeyen arkadaşlar, buradan hareketle yaşlılığın kavramsallaştırılmasına sıcak bakmadıkları gibi yalnız yaşlı kadınların değil genç kadınların da ayrımcılığa uğradığını, gerontokrasinin kadınlar için de geçerli olabileceğini söylüyorlar. Editöryal ekiple konuştuk.
40’tan fazla kadın yazar bir etkinlikte anlattı: “Akademide erkek egemenliğinin çizdiği dairenin dışına çıkanlar var. Yıldız Ecevit de bunlardan biri…”
Bu bölümde kadın emeğine dair eski ve güncel çalışmaları tanıtmayı, bir kaynak havuzu oluşturmayı amaçlıyoruz. Bu bağlamda inceleyeceğimiz ilk ismin Ferhunde Özbay olması anlamlı. Onun bıraktığı yerden, onunla birlikte kadın emeğine dair söz üretmeye devam etmemiz, onun çabalarının karşılığını vermenin, onu anmanın en kıymetli yolu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!