muhalefet hariç

türkiye’de bugün yemekhanelerde, ofislerde, öğlen molalarında, kahvelerde, kafelerde, kabul günlerinde, hastane kuyruklarında ve aklınıza gelen gelmeyen her yerde para konuşuluyor.
herkes paradan bahsediyor
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

zenginlerin ne kadar parayı, nerelerde nasıl ezdiği, olağanüstü miktarlarda paranın olağandışı yöntemlerle kazanılması, şaşırtıcı rant gelirleri, son on yılda güzel türkçemize giren terimle, mala mülke çökmeler, yasalarca suç sayılan ama yargıya intikal etmeyecek yöntemlerle para kazanma, bunun çekiciliği, bunun yoksullar için kaderini değiştirmenin tek çaresi olması, olağanüstü fiyatlara satılan konutların alıcı bulabilmesi, türkiye’ye “göçen” paralar…

parayla ilgili konuşmaların diğer damarı, asgari ücretin ve tüm ücretlerin düşüklüğü, asgari ücretin olağan ücret halini almış olması, çarşı pazar fiyatları, market fiyatları, emekli maaşlarının düşüklüğü, emeklilere ödenen ikramiyenin utanç verici şekilde düşük, adeta bir sadaka olması, neyin nereden kısılabileceği, neyin nerede nispeten ucuz satıldığı, gelecek endişesi bir yana, bugünü sürdürmenin zorluğu… “geçinemiyoruz”un o zorlu, acılı içeriği.

bütün bu sohbetlerde ele alınan şey aslında yeni gelir, yüksek enflasyon ve emek rejimi. enflasyonun mevcut ivmesi ve yakın gelecek için yapılan tahminler göz önüne alındığında bu sürecin kısa olmadığı ve mevcut dinamiklerin önümüzdeki birkaç yılı belirleyeceği çok açık.

şahintepe barınma hakkı meclisi

emekliler örgütleniyor, türkiye’nin her yerinde, bazen sendika üyesi bile olmayan emekçiler direnişlerle haklarını alıyor. sendikalaşma hakkı için ve taşerona karşı mücadeleler yükseliyor. kiracılar örgütleniyor, öğrenciler barınma hakkı etrafında bir araya geliyor. köylü toplulukları topraklarının talan edilmesine karşı mücadele veriyor.

bunlar ilk ağızda aklıma gelenler. halk, emekçiler yeni emek rejimine karşı mücadele ediyor.

bugün ekmekten peynire, sudan meyveye, tatlıdan keyfe kadar her şeyin zenginler ve yoksullar için farklı versiyonları var. zenginler sağlıklı yiyecek, ithal meyve, pahalı içki ve zararıyla baş edebilecekleri maddeler tüketiyor. yoksulların meyveye zaten parası yetmiyor da, ekmekten çikolataya tüketebildikleri her şey sağlıksız. vergilerle git gide daha pahalılaşan içkiye parası yetmeyenler, çok ucuza sunulan, birkaç kullanımda dahi geri dönülmez hasarlar bırakan uyuşturuculara yönlendiriliyor, birçok genç için azıcık olsun lükse ve refaha ulaşmak için bunları pazarlıyor. yoksul bir ailede dünyaya gelmiş bir çocuk için iyi eğitim, azıcık yüksek gelir elde edebileceği bir meslek edinmek ancak bir mucizeyle mümkün.

özellikle pandemiden sonra ve özellikle büyük şehirlerde, ücretsiz sağlık hizmetine ulaşmak neredeyse imkânsız. zenginler tedavi olmak için başka ülkelere gidiyor, yoksullar hastane kapısında can veriyor.

ve halk, sadece hepimizi her gün biraz daha yoksullaştıran politikalara karşı değil, bu politikaların sonuçlarına karşı da yavaş yavaş da olsa örgütleniyor farklı biçimlerde mücadele ediyor.

bizi her gün meşgul eden bu konular muhalif siyasetin gündeminde nadiren karşımıza çıkıyor; o da halkın ısrarlı mücadelesi herhangi bir konuyu gündemleştirdikten sonra.

bu boyutta bir emek rejimi değişikliği ve sonuçları ancak siyasetin konusu olduğunda geriletilebilir, değiştirilebilir. diğer yandan, mevcut sendikal örgütlenmelerin de, disk’in vergide adalet, gelirde adalet için… eylemleri de dahil olmak üzere, konuya cevap olabildiğini söylemek zor.

fotoğraf: anka

muhalif siyasetin gündemi, demokrasi, müzakere süreci ve laiklik eksenleri arasında gidip geliyor. bu alanların üçü de anlamlı ve önemli. ama geniş kitlelerin birincil derdi geçim. bu, siyasetin kavramlarıyla konuştuğumuzda sınıf mücadelesi anlamına geliyor. aynı zamanda, sofrasının derdine düşmüş, yargıtayı falan umursayacak hali kalmamış insanları harekete geçirecek şey o.

burada bir parantez açıp şunun altını çizeyim: savaşa ayrılan bütçe, hepimizin sofrasından kesiliyor.[1] bunun teşhiri sınıf mücadelesinin bir parçası ve barış mücadelesini örmek açısından çok önemli. ancak bu bütçenin yıllardır ayrıldığını, bugünkü yoksullaşmanın tek sebebi olmayacağını da unutmamalı.

yoksulluğun, çocukları, gençleri dinselleştirilmiş eğitime mahkum ettiği doğru ama islamcı zenginlerin bile çocuklarını özel okullarda, bazen yurtdışında okuttuğu da unutulmamalı.

daha önce yazmış olduğum bir şeyi hatırlatmak istiyorum. türkiye’de olup biteni otokratik neoliberalizm olarak tanımlıyorum çünkü faşizm ifadesi kullanıldığı zaman akla sadece siyasi baskı geliyor, işin servetin el değiştirmesi ve emek rejimine dair olan kısmı göz ardı ediliyor.

bu rejimin onlarca sonucu var; basın özgürlüğü yok, hukuk “milli”, yargı bağımsızlığı allaha emanet, cezaevinde binlerce siyasi tutuklu, içlerinde ölüm döşeğinde olanlar var ama ogün samast serbest bırakılıyor… siyasette ileriye doğru bir adım atmanın yolu, halkın tamamını değilse bile çoğunluğunu etkileyen meselelere el atmaktan geçiyor. çoğunluğu diyorum çünkü iktidar kendi seçmenini sadaka tarzı desteklerle rahatlatılıyor.

chp’den benim ve benim gibi düşünenlerin bir beklentisi olmasa da, mevcut durumdan memnun olmayan milyonlarca insanın oyunu aldı; bu insanların önemli bir kısmı nasıl geçineceğini kara kara düşünenler.  ama partinin ne eski yapısı ne de değişim vaat eden yeni yönetimi bu oylara olan gerçek borcunu ödemeye yani refah ve barış için çalışmaya niyetli değil. daha fazla ve daha sık bayrak asılsa, refahının da artacağına inanmış, inandırılmış seçmenine bayrak sunmaya devam ediyor. ama eskisi kadar karşılık alabildiği şüpheli. seçimlerden sonra çok sayıda insanın chp’ye yakın haber kanallarını izlemeyi bıraktığını, chp’den umut kestiğini gözlemliyoruz.

türkiye siyaseti, git gide daha fazla, islamcılık/milliyetçilik karşıtlığına sıkıştırılıyor. bu, hepimiz[2] için bir mecburiyet ve fırsat sunuyor. anaakım medyayı ve siyaseti işgal etmiş o kayıkçı kavgasının dışına çıkmanın yolu, halkın ekmek davasını sahiplenmekten geçmez mi?


[1] örneğin: https://yeniyasamgazetesi5.com/hedepli-vekiller-savas-butcesini-protesto-etti-bir-saatlik-f-16-ucusu-maliyeti-27-bin-927-dolar/

[2] sosyal demokratlardan komünistlere kadar uzanan bir siyasi yelpazeyi kastediyorum, feministlerin lgbti+ hareketin ve tabii yoksul bırakılmış bir halkın sesi olan kürt hareketinin de üzerine düşenler olduğunun farkındayım.

ana fotoğraf: akbelen çevre direnişi- ileri haber

Paylaş:

Benzer İçerikler

“bir kadın kendisini feminist olarak tanımladığında kimsenin bunu sorgulama hakkı yok ama fikirlerin feminist olup olmadığını tartışmak hakkımız. bireyler değil ama feminist örgütlenmeler üzerine olsa da bu yazının da bu çerçevede değerlendirilmesini dilerim.”
“disk basın-iş adına, avrupa gazeteciler federasyonu’nun yıllık toplantısı için priştine’ye gittim. Türkiye’den gelen gazeteciler iktidarın son torba yasası’nda yer alan etki ajanlığıyla ilgili tasarıyı da gündeme getirdi. bunlar konuşulurken metin cihan da avrupa birliği’nin iktidar yanlısı kuruluşları fonladığını açığa çıkartmaz mı?”
“hem asgari ücrete ve emekli maaşlarına yılda dört kez zam hem bütün çocuklara bir öğün sıcak yemek için mücadeleyi hep birlikte örelim…”
türkiye’de 5 milyonun üzerinde kamu personeli bulunuyor, bunların dörtte biri kadın. evin iş yükü üstünde olan kadınları rahatlatabilecek altı saatlik işgünü uygulamasının nasıl planlandığını takipte yarar var. öte yandan, geçen ay meclis’e sunulan on ikinci kalkınma planı’ndan ‘mezarda emeklilik’ çıktı.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!