‘Müşteriler korkmasın diye maske taktırmadılar’

İnsanlığın korona virüs sınavında patronlar ve sendikaların bir kısmı sınıfta kaldı. Pandemi günlerinde emekçi kadınların çilesi katlandı. Bir tarafta can derdi, öte tarafta işi kaybetme korkusuyla ayakta kalma mücadelesi veren işçi kadınlar, bağlı oldukları sendikanın da erkek egemen tutumundan şikâyetçi. Mikrofonu market çalışanlarına uzattık.
Paylaş:
Gülay Fırat
Gülay Fırat
glyfirat@gmail.com
Gülay Fırat

İnsanlığın korona virüs sınavında patronlar ve sendikaların bir kısmı sınıfta kaldı. Pandemi günlerinde emekçi kadınların çilesi katlandı. Bir tarafta can derdi, öte tarafta işi kaybetme korkusuyla ayakta kalma mücadelesi veren işçi kadınlar, bağlı oldukları sendikanın da erkek egemen tutumundan şikâyetçi. Mikrofonu market çalışanlarına uzattık.

Çin’in Wuhan kentinde Aralık 2019’da ortaya çıkıp dünyaya yayılan korona virüs son verilere göre 1 milyondan fazla insanı canından etti. İyileşenlerin sayısı ise 30 milyonu geçti. Koronayı yenen farklı yaş grubundaki insanların vücutlarında sebep olabileceği sakıncalı etkileri ise hala tartışma konusu. Solunum yoluyla bulaşan ve henüz kabul görmüş bir aşısı bulunamayan korona tehdidi karşısında yaşanan küresel kriz, sosyal ve ekonomik eşitsizliği de derinleştirdi.

Pandemi süreci yine en çok kadınları etkiledi. Kadına yüklenmiş toplumsal cinsiyet rolleri nedeniyle “kadın işi” gör­ülen ev içi işler ve ev ahalisinin bakımından sorumlu tutulan kadın, iş hayatında da artan sorumluluklarının altında büsbütün ezildi. Pandemiyi kulak ardı eden kimi patronlar, kadın işçilerini riskli ortamlarda çalışmaya zorladı. Korona virüsün ülkemizde görülmesiyle başlayan ve devam eden bu süreçte ayakta kalma savaşı veren market çalışanı işçi kadınlar, yaşadıklarını anlattı.

market çalışanları – american progres

Yıllardır bir hipermarkette çalışan 30 yaşındaki L.D., işverenin pandemi sürecinde çalışanlarının sağlığını hiç düşünmediğine dikkat çekiyor ve şöyle anlatıyor,  “Özellikle pandeminin ilk ayları sendika yönetimi ve işveren evinde otururken biz işçiler evimize ekmek götürmek için canımızı dişimize takıp çalışıyorduk… İşçinin can güvenliği işverenin umurumda bile değildi, hâlâ da değil! Onlar için ciro önemli, bu süreç onlar için bulunmaz bir fırsat. Sendika çanak tutmuş işveren sömürüyor, işçi sınıfı çaresiz…”

Pandemi sürecinde işverenin çalışan emekçilerine karşı tutumundan bir hayli üzgün olan L.D.’nin iş yerinde yaşadıkları öylesine trajik ki insan kulaklarına inanamıyor, “Pandemi ilk başladığında müşteriler korkmasın diye işveren personele maske taktırmadılar. Ancak virüs yayılınca maske takmamıza izin verdiler. Onu da sayıyla verdiler, baş edemeyince üç tane bez maske verdiler. Hatırlarsınız o dönem maske bulmak da zordu, fiyatı da yüksekti. Bizler o günlerde uzun mesai saatlerini bir maskeyle geçirdik. Çok korktuk her an, her saniye bize de bulaşacak korkusundan ziyade virüsü eve taşıyıp ailemizi tehlikeye atmaktan korktuk. Babam kalp hastası, evde evladım, kardeşim var. Onların hayatını riske atmaktan çok korktum. Bunun gibi düşünceler bizi yıprattı. Pandemi yüzünden işsizlik arttığı için işveren de bunu bize karşı kullandı. Hep bir gözdağı, inceden tehditler… Ciro yapmak için canımızı dizimize takıp çalıştık.”

Mağaza kaydırmada COVİD oldular

İşverenin farklı mağazalarında covid olan personelin yerine sağlıklı çalışanlarını  farklı şubelerine yönlendirdiğini anlatan L.D., “Bazı arkadaşlarımız destek için gittikleri mağazalarda covid oldu. Öğrendik ki arkasından yedi kişiye daha bulaştırmış. Tedbirsiz hareketler herkesi riske sokuyor” diye anlatıyor. Yoğun olarak çalışmaya devam eden L.D., pandeminin başlangıcından bugüne geçen uzun zamanda şartların daha iyi olması gerekirken, daha kötüye gittiğini söylüyor. Riskli bir ortamda işbaşı yaparken en çok da kalp hastası yaşlı babasına, ev ahalisine virüs taşımaktan korktuğunu anlatıyor.

Kadın düşmanı sendika

Aynı zamanda sendika temsilcisi olan L.D.,  uzun mesai saatlerinin hafta sonu izinlerine sayıldığını belirterek, sendikanın  kendilerine destek vermemesinden yakındı:
“Sendika temsilcisi olarak kendim ve emekçi arkadaşlarıma temizlik için ekstradan ücret istedim kabul edilmedi. Bağlı olduğumuz sendikada tuhaf bir bürokrasi var. Kadın düşmanı tutumlarıyla dikkat çekiyorlar. Kadına cinsel bir obje gibi bakan, söz hakkının olmadığını düşünen, işçinin değil de işverenin yanında olan bir sendika. Düşünün pandemi sürüyor bunca zamandır bir kere bile mağazaları ziyaret etmediler.“

Pandemi dönemiyle birlikte herkes gibi kendisinin de alışveriş anlayışında değişiklikler olduğunu söyleyen L.D., “Daha sağlıklı gıdalara yöneldik fakat her şeye zam yapıldığı için geriye gittik. Biz de elimizdekilerle yetinmeye çalıştık” diye konuşarak adeta Türkiye’deki emekçi kadınların sesi oluyor.

Beş kuruş mesai alamadık

İşçi olmanın yanı sıra bir de geleneksel bakış açısıyla kadından beklenen görevlerin altından kalkmanın zorluğuna dikkat çeken J. S. de pandeminin ilk günlerinde insanüstü bir çabayla 11-12 saat mesai yaptıklarını belirterek, “Tüm bu çalışmalarımızın karşılığı olarak beş kuruş mesai alamadık. Mesailerimizi sokağa çıkma yasağı olan tatil günlerine saydılar” diyor. İşverenin koronaya yakalanan personelini çalışanlarından bile gizlediğini, raporlu çalışanların ancak işe döndüklerinde gerçeği öğrendiklerini anlatan, J.S., “Pandemi hâlâ sürüyor, korona hâlâ  bir tehdit. Fakat işveren bu konuda konuşmamızı bile istemiyor” diyor.

İki çocuk sahibi çalışan anne olan J.S., “Küçük sayılabilecek yaşta evlendim  iki evladım var. Bu süreçte çocuklar evdeydi malum. Aynı anda hem öğretmen hem veli, hem anne, hem işçi olarak yaşadık. Çocukların ödevleri, derslere hazırlık, ev işi, evin düzenini sürdürmek, yemek yapmak, bir de iş yükü eklenince perişan olduk” diyor. Hayat mücadelesinde kadın olmanın zorlukları yetmezmiş gibi bir de korona virüsü yüzünden yalnızlaştığını belirten J.S., “İşimiz gereği kalabalık ortamdayız. Psikolojik olarak da ağır bir yük bu. Sadece kendimiz için değil, ailemizi korumak kollamak adına da arkadaşlarımla yüz yüze eş-dost sohbetleri yapamıyoruz artık. Ebeveynlerim 65 yaş üstü olduğu için onlarla da görüşemiyorum, iyice asosyal olduk” diyor. Sendika üyesi olan J.S., “Şube yönetiminin değişmesiyle birlikte kadın temsilciler sebepsizce ve keyfi uygulamalarla görevden alındılar. İmzalar topladık, genel merkeze götürdük ama geri bildirim almadık. Sadece kadın olduğumuz için rahatsız olduklarını düşünüyoruz” diye konuştu.

Bir maske bile vermiyorlar

Bir AVM’de çalışan M.V., asgari ücretle geçinmenin her geçen gün daha da zorlaştığına dikkat çekerek, “Pandemiyle birlikte harcamalar da arttı. İşverenin maske vermemesi yüzünden bütün işçiler sıkıntılıyız. 26 gün işbaşı yapıyoruz. Günde iki maske kullanıyoruz. Bir maskenin bile hesabını yapmaları, çalışanlarına hiç değer vermediklerinin göstergesi” diyor.

Bir yanda pandemi, öte yanda işverenin umursamazlığı ve peşi sıra asgari ücreti pul eden ekonomik kriz, M.V.’yi endişelendiriyor, “Hayat çok pahalı, devletin artık buna bir çözüm bulması gerek. Mağazamıza gelen müşteriler de fiyatlardan yakınıyor. Mesela sıvı yağa 15 günde 20 lira zam geldi, şu an 5 litre sıvı yağ 70 lira. Bunlar bazıları için küçük ayrıntılar olabilir ama benim gibi asgari ücretli çalışan işçiler için büyük sorunlar” diye konuşuyor.

covid iş dünyası – the new york times

Önemsenmiyoruz

Pandemi sürecinde işverenden insani hiçbir tavır göremediklerini belirten M.V., “Bazen diyorum ki bizim sağlığımız kimin umurunda? Bir iş arkadaşımızda korona çıksa, ne olacak, herkese yayılır çünkü önemsenmiyoruz. Hâlâ iş peşindeler. İş önemli tabii ama çalışanının sağlığı da işveren tarafından önemsenmeli. Çünkü işçi sağlığı ve güvenliği işverenin sorumluluğunda” diyor.

Pandemi sürecinden maddi manevi olumsuz etkilendiklerini belirten, O da arkadaşları gibi aynı sendikanın üyesi, sendikadan şikayetçi “Sendikamız var ama arkamızda değil. Salgın sürecinde hiç yanımızda olmadılar. Arayıp kimsenin sağlığını sormadılar. Kısa bir süre önce görev değişimi oldu fakat yeni yönetim gelir gelmez sebepsiz yere eski sendika temsilcilerini görevden aldı. Ben gayet iyi vazifemi yapıyordum. Açıkçası bu da beni çok üzdü. İmza topladık, mail attık fakat henüz dönüş olmadı” diyor.

Kovulmakla tehdit edildim

Küçük çocuğuna bakabilmek için düşük ücrete razı olup “kısmi süreli” çalışmaya geçen  E.H., aynı anda hem evde hem işte çalışan bir anne olmanın zaten kolay olmadığını, pandemi sürecinin iş yükünü ikiye katladığını söylüyor. Artan iş yükü ve stresli çalışma koşullarında evine bitkin halde döndüğünü anlatan E.H., “Bunlar yetmiyormuş gibi birde korona olmuş çalışanların yerine başka mağazalara desteğe gönderdiler beni. ‘Risk var’ diye gitmek istemedim, ‘Gitmezsen işine son veririz’ dediler. Çok sıkıntılar yaşadım fakat şikâyetlerimizi aktarabileceğimiz bir birim yoktu. SGK’yı aradım. Bana ‘Yapacak bir şey yok’ dediler. İşten kovulmakla tehdit edilince el mahkûm söylenen diğer mağazaya gittim” diyor.

İşverenin umursamadığı, çalışanları bunaltan sorunların devam ettiğini anlatan sendika üyesi E.H., tüm bu süreçte sendikasının da kendisinin ve diğer işçi kadınların yanında olmadığına vurgu yapıyor. Halen pek çok sıkıntıyla mücadele ettiklerini anlatan E.H.’ın görüşüne göre, işçi kadınların tek kurtuluşu kadınların güçlü bir biçimde yönetimlere gelmesiyle olacak.

Ulaşım sorunu yaşadık

Bir AVM’de şarküteri bölümünde çalışan Z.Ş. de pandemi sürecinde işe gelip giderken yaşanan ulaşım sorunlarına dikkat çekiyor, “Ben şanslıydım, evimle işim arasında metroyu kullanabiliyordum ama herkes benim kadar şanslı değildi. Özel aracı olmayan fakat belli bir saatten sonra toplu taşımayı da kullanamayan işçi arkadaşlarımın çektiği zorluktan kimsenin haberi yok.”

Pandemide çalışma saatlerindeki değişiklikler ve artan iş yüküne rağmen Z.Ş., konuştuğumuz emekçi kadınlar arasında belki de en şanslısı. Müdürünün korona virüsüne karşı gerekli tedbirleri sağlayarak, hijyenik koşullarda çalışmasını sağladığını anlatan Z.Ş., “Yine de çevrede çalışma arkadaşları arasında koronaya yakalananlar oldu. Korku ve endişe içinde çalıştık” diyor. Tüm emekçi kadınlar gibi o da evle iş arasında mekik dokurken, virüs taşıyıcısı olup risk grubunda olan anne ve babasına virüs bulaştırmaktan çok korkmuş, korkmaya devam ediyor. “Bu nedenle hijyen kurallarına harfiyen uyuyorum eve gelir gelmez mutlaka banyo yapıyorum” diyor. Arkadaşları gibi Z.Ş. de geleceğe dair hayallerini askıya almış. Şu an için sadece maske, mesafe ve hijyene üst seviyede dikkat ederek kendini korumak ve işsiz kalmamak için tüm güçlüklere göğüs gerip azimle çalışmaya devam etmek istiyor.

Görsel: Korona günlerinde de ‘kadınlar birlikte güçlü imza kampanyası’ haberinden.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde, 400 günü aşkındır bir nöbet sürüyor. Çevre Bakanlığı ve bölge belediyesinin halkı mahalleden sürme girişimleri sonuçsuz kaldı. Kurdukları “Barınma Hakkı Meclisi” içinde örgütlenen Şahintepelilerin, fiili mücadelesinde kadınlar en önde. “Mahalle içindeki ve dışındaki kirli eller çekilene kadar oradayız” diyorlar.
Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nı değerlendiren feminist sosyolog Berfin Atlı “Esnek çalışma modeli kadınların yoksulluk döngüsünü kırmak yerine, bu döngünün derinleşmesine neden olacak” diyor.
Diyarbakır’da cami önünde Kur’an-ı Kerim okuyarak geçimini sağlayan, engelli bir oğlu olan Rojda, ‘’Ama kendime de bir dua ediyorum. İnşallah oğlum benden önce ölür diye. Bakacak kimsesi yok. Ölüm fakirlikten ve kimsesizlikten iyidir’’ diyor.
Tatil öncesi meclise getirilmesi beklenen 9. Yargı Paketi’nin içindeki “etki ajanlığı” düzenlemesinin kadın ve LGBTİ+’ların güçlenme ve dayanışma mekanizmalarını nasıl etkileyeceğini Mor Çatı ve Kadının İnsan Hakları Derneği ile konuştuk.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!