Nasıl istersek öyle giyiniriz, devlete ne?

Ekonomiyi Nas ile yönetmeye çalışanlar, kadınların kılık kıyafetlerine her türlü müdahaleyi hak görenler, toplumu şeriat kurallarına göre dizayn etmeye çabalıyor. Başaramamalarının nedeni, kadınların direnci. Yoksa muhalefet falan değil. Sık sık görüyoruz ki muhalefet, kritik zamanlarda ve kadınlarla ilgili hassas konularda önemli hatalar yapabilmekte.
Paylaş:
Gülfer Akkaya
Gülfer Akkaya
akkayagulfer@gmail.com

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsü ile ilgili öneride bulundu. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meclis’te yaptığı grup konuşmasında, Kılıçdaroğlu’nu evvela samimi bulmadığını söyleyerek bu öneriyi reddetti. Ülkede başörtüsü sorunu olmadığını söyledi. “Genelde kılık kıyafet ve başörtüsü meselesi, ne yasa ne de anayasa konusu olması gereken tabii bir haktır” dedi. Bence de doğru yaklaşım budur.

Ama Erdoğan’ın sonraki cümleleri, kendisini yalanlar şekilde devam etti. Kılıçdaroğlu eğer samimi ise bu konuyu anayasa değişikliği ile “çözmeyi” önerdi.

Madem başörtüsü sorunu kalmadı, anayasa ile “çözme” önerisi neden? Anayasa önerisi, başörtüsü bahane edilerek başka konularda değişiklikler yapma hamlesi olabilir mi?

AKP grup konuşması bu konularda yeterince ipucuna sahip.

Hedef anayasa değişikliği

Pası almış, el yükseltmişken anayasa değişikliği yapılacaksa “Aile kurumumuzu güçlendirecek ilave değişiklikler de yapalım” dedi Erdoğan.

Bu konuda Adalet Bakanı’na talimat verdiğini söyledi. Çok önceden hazırlıkları yapılan anayasa değişikliği çalışmaları, Erdoğan’ın ayağına gelen başörtüsü teklifiyle fırsata çevrildi.

Ertesi gün Adalet Bakanı, başörtüsü için anayasa teklifini pazartesi günü Cumhurbaşkanı’na sunacaklarını duyurdu. Her şey gayet hızlı ve planlı.

İktidara yakın Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Ersin Çelik, “Başka değişiklikler” başlıklı yazısında şunları kaydetti:

“Cumhurbaşkanı önceki akşam yaptığı konuşmada da değinerek, ‘Sapkın akımlar küresel güçlerin teşviki ile günden güne yayılıyor. Aile müessesesinin tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük saldırı altında olduğunu görüyoruz’ dedi. Bizim mevcut Anayasa’mızda ise ailenin korunmasıyla ilgili bir ‘açık’ var. Erdoğan’ın dünkü sözleri de mevcut Anayasa’nın 41’inci maddesine denk düşüyor.”

Çelik’in “Anayasa’nın 41’inci maddesi” diye bahsettiği madde, ailenin korunması maddesi.

Yazı, eylül ayında Saraçhane’de iktidara yakın kesimlerce “Büyük Aile Buluşması” adıyla tertip edilen LGBTİ+ karşıtı nefret gösterisini överek, Anayasa’nın 41’inci maddesinde yapılması tasarlanan değişiklikleri aktarıyor.

AKP, aile/ LGBTİ+ diye yola çıkılmışken konuyu Medeni Kanun’a, 6824 sayılı yasaya dek genişletebilir. Bir süredir bu değişikler için politik ortam hazırlıyor. Saraçhane nefret gösterisi de bu planın bir parçası.

Siyasi partiler ve başkanları, partili kadınlarla ve feminist/kadın hareketi ile ilişki içinde olmalı. Kadınların ne yaşadığını, Amerikanvari seçim yöntemleriyle başkanların etrafını sarmış dar/cinsiyetçi politikalar üreten toplumdan kopuk gruplar değil, kadınlar bilir.

Başörtüsü yasa teklifi esastan sorunlu

Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü yasa teklifi esastan sorunlu. Çünkü böyle yaparak devleti kılık kıyafet alanında söz sahibi yapmış oluyor. Oysa kadınların kılık kıyafetini devletin denetimine açarsanız bunun sonu gelmeyeceği gibi, felaketlere neden olabilirsiniz. İran’da yaşananlar budur.

Her şey ortadayken hâlâ kimsenin aklına gelmemiş dâhiyane bir öneride bulunmuş gibi davranmanın gereği yok.

Özgürlüklerimizi kısıtlayabilecek önerilerden hızla vazgeçip mutsuzluktan, baskılardan, kazanılmış haklarının gasbedilmesinden rahatsız topluma özgürlükler getirecek hedefler için çabalamak gerekiyor.

Muhalefet özgürlükçü hattı izlemezse İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya çalışanlar, 6284 sayılı yasayı, Medeni Kanun’u hedefe koyacaklar. Ekonomiyi Nas ile yönetmeye çalışanlar, kadınların kılık kıyafetlerine -başı örtük ya da açık fark etmiyor- her türlü müdahaleyi hak görenler, böyle yaparak hâlihazırda toplumu şeriat kurallarına göre dizayn etmeye çabalıyor.

Başaramamalarının nedeni, kadınların direnci. Yoksa muhalefet falan değil. Sık sık görüyoruz ki muhalefet kritik zamanlarda ve kadınlarla ilgili hassas konularda önemli hatalar yapabilmekte.

Bunların olmaması için siyasi partiler ve başkanları, partili kadınlarla ve feminist/kadın hareketi ile ilişki içinde olmalı. Kadınların ne yaşadığını, Amerikanvari seçim yöntemleriyle başkanların etrafını sarmış dar/cinsiyetçi politikalar üreten toplumdan kopuk gruplar değil, kadınlar bilir.

Katılımcı, çoğulcu, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü ve barıştan yana ortak bir yürüyüş başlatabilen siyasi partiler, kadınlara ve herkese güven verebilir. Mücadele verenleri yok sayıp kafasına göre takılanların ayakları toplumsal mücadelelere takılır. Düşeni kaldırmaya kimsenin zamanı da enerjisi de yok.

Görsel: Canva

Paylaş:

Benzer İçerikler

Tek adamlarla mücadele ettiğimiz gibi kadınların kazanılmış haklarına, eşitliğine, özgürlüğüne, kadınların birlikteliğine karşı politikalar üreten kadınlara karşı da buradayız.
AKP anayasa değişikliği için kapılarına geldiğinde “onu muhatap dahi kabul etmeyeceklerini” söylemeye, “eşitlikçi anayasaya karşı olan, miadı dolmuş siyasi partilerle anayasa yapmayı akıllarından bile geçirmediklerini” belirtmeye çekinenlerden kadınlar hesap soracaktır. Kadınlar kaybedecekse kimse kazanmayı düşünmesin.
Açlığa mahkûm edilen, işinden edilen, eğitimden alınan, kurduğu yaşamdan vazgeçmek zorunda bırakılan milyonlarca kadın, yaşadıklarının geçim derdi olduğunu ama ondan da fazlası olduğunu biliyor. Hakikati gizlemek için sorunların üzerinin başörtüsü ile örtülmeye çalışılmasına kanmıyor. Eşitlik istiyor…
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!