Nersoy Tekstil’de hamile işçiler işten atılıyor!

Nersoy Tekstil’de direnen kadın işçilerle direniş alanında konuşuyoruz bu kez. İşe alınırken kendilerine bir yıl hamile kalmama şartı koşulduğunu, hamile kalanların işten çıkarıldığını söylüyorlar. 150’den fazla kadının çalıştığı fabrikada kreşin olmadığını, çocuklarına bakacak birini bulamayan birçok kadının işten çıkmak zorunda kaldığını anlatıyorlar.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com

Zonguldak Çaycuma Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Nersoy Tekstil’de sendikalı oldukları için işten çıkarılan işçiler, ağustos ayından beri direnişlerini sürdürüyor. Direnişteki kadın işçilerle görüşerek hazırladığımız haberi geçen hafta yayımlamıştık. Kadınlarla fabrikadaki çalışma koşulları ve Öz İplik-İş Sendikası’na üye olma nedenleri üzerine oldukça uzun sohbet etmiştik. Kadınların uzaktan anlattığı haliyle bile cehennemi andıran Nersoy Tekstil’in direnişçileriyle bu kez direniş alanında görüştük, anlatılmayanları konuştuk.

Kadınlarla toplu olarak yaptığımız sohbette, önce direnişçiler bazı eleştirilerde bulundular. Cinsel taciz öne çıkarılarak yapılan haberler sonrasında yaşadıkları sorunları dile getirdiler. Yerel bir haber sitesinin “Nersoy Tekstil’de cinsel taciz” başlığının altına üç kadın işçinin fotoğrafını kullanması sorun olmuş örneğin. Kadınlar, eşleri ve akrabalarına “Bunu yaşayan ben değildim” diye açıklama yapmak zorunda kalmış.

Cinsel tacizin tanımına ilişkin genel olarak toplumda yaşanan kafa karışıklığı da kadınların üzülmesine neden olmuş. Bu kafa karışıklığını, bir kadın işçinin şu sözlerinden anlamak mümkün:

“Sözlü tacizi eşlerimiz normal taciz olarak anlıyor. Herkes yanlış anlıyor. İçerideki arkadaşlar da ‘Sen taciz edildin mi?’ diye sordular. Burası küçük bir yer. Her şeyi düşünüyorlar.”

Bir direnişçi ise eşine tacizin tecavüz olmadığını anlatmakla uğraşmış. Bu nedenle ısrarla “Sözlü cinsel taciz diye yaz” diyorlar.

Cinsel taciz nedir, ne değildir?

Türk Ceza Kanunu’na göre cinsel taciz, bir kimsenin cinsel yönden başka bir kimseyi bedensel herhangi bir temasta bulunmadan rahatsız etmesi anlamına geliyor. Cinsel taciz suçu sözle, mimikle, bakışla, el kol hareketleriyle, telefonla, sosyal medya üzerinden vb. işlenebiliyor. Herhangi bir temas söz konusu olduğu anda ise kişinin vücut dokunulmazlığı ihlal edildiğinden işlenen suçun adı artık cinsel taciz değil, cinsel saldırı oluyor. Özetle cinsel taciz, cinsel saldırı boyutuna ulaşmayan (yani bedensel bir temasın olmadığı) ancak kişiyi cinsel yönden rahatsız eden davranışları kapsıyor. Ayrıntılı bilgi için şu habere bakılabilir: https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2019/03/04/cinsel-saldiri-ve-cinsel-taciz-arasindaki-fark-ya-da-farklar-neler

Biraz da bu nedenle, bu haberimizde kadın işçilerin isimlerini yazmayacağız ve toplu fotoğraflarını kullanacağız.

İş Kanunu’ndan doğan haklar ve cinsel taciz meselesine dair canlı tartışmalara ve çok keyif aldığımız bir sohbete dönüşmesi yanıyla röportaj buluşmasından çıkmış oldu ziyaretimiz. Anlatılanlardan yola çıkarak biraz daha rahatladığını hissettiğimiz kadınların kaygılarını görerek, sendikanın direniş alanında eğitim çalışmalarına da öncelik vermesi gerektiğini gözlemlemiş oluyoruz. Yeniden Nersoy Tekstil’deki çalışma koşulları ve atılmalarına giden süreci anlatmaya başlayan kadın işçiler, patron Aykut Uğurlu ve Nersoy yöneticilerinin yereldeki ilişkilerine de değiniyorlar.

‘Küçülüyoruz’ dediler, bu doğru değil

Küçülme bahanesiyle işten çıkarıldıklarını anlatan bir kadın işçi, Nersoy Tekstil’in artı 300 kişiyi istihdam edeceği ek binanın inşaatının devam ettiğini söylüyor. İşçiler, küçülme olmayacağından eminler. Zaten Lacoste’un siparişlerini yetiştirmek için kendileri çıkartılmadan hemen önce 40’tan fazla kişinin işe alındığına, yeni başlayanlar işe hâkim olduktan sonra kendilerinin çıkarıldığına dikkat çekiyorlar. Kadın işçi, “Şimdi de Armina markasıyla 5 senelik sözleşme imzalamışlar. Kaç milyon adetlik iş almışlar. Küçüldüğü yalan. Madem küçülüyorsun bizi niye Kod 46, Kod 49’dan çıkarıp iş bulmamızı engelliyorsun değil mi?” diye soruyor haklı olarak.

Kodlarla ilgili konu açıldığında yine başka bir kadın işçi, kendilerinin bu kodlarla atıldığını içerideki arkadaşlarının hâlâ bilmediğini belirtiyorlar. Herkesin Kod 04’ten (Belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshi) çıkarıldığını düşündükleri için, sendikaya üye olanların nankör olduklarını dile getirenler bile olmuş. “Haberde bu kodları açıkla ki öğrensinler bize nasıl zulmettiklerini. Bize ahlaksız dendiğini görsünler” diyor bir işçi.

Kod 46 nedir? Kod 49 nedir?

Kod 46 işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi davranışlarda bulunması demek. Kıdem-ihbar tazminatları ve diğer sosyal hakları verilmeden işten çıkarılmış olan işçinin sicilinde yer alan bu kod, onun tüm iş hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Kod 49 ise işçinin yapması gereken görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi. Yani işçinin, işini yapmadığı ve amirlerine karşı geldiği söylenerek yine tazminatsız bir şekilde işten çıkartılması. Bu kodlarla işten çıkarılanlar işsizlik maaşından da men edilmiş oluyor.

10 yıllık çalışanlara 200 lira kıdem farkı

Beş yıldır kalite kontrol bölümünde çalışan bir kadın işçi, hata çıktığında şefinin rencide edici konuşmalarından çok rahatsız olduğunu anlatıyor. “Ben buraya gelmekten utanıyorum, sen bunu göndermeye utanmıyor musun” şeklindeki azarlamalardan bıktığını dile getiren kadın işçi, şöyle devam ediyor:

“Senelik izin istiyorsun, veriyor ama sonra ‘rapor al gel’ diyor. İçerde yıllık iznim varken beni süründürüyorlar. İki kez virüs kaptım ben burada. Akşama kadar kustum, tuvaletten çıkamadım, herkes gördü. Gidip izin aldım. Çıkmamıza yakın, şefim yanıma gelerek ‘Gitmiyorsun, buradasın’ dedi bana. Mesai varmış. Ben zaten astım hastasıyım, o halde nasıl çalışayım? Korona zamanında da çoğu kişiyi kısa çalışmaya geçirdiler. 40 kişiyi aralıksız çalıştırdılar.”

“Beni de Kod 46’dan çıkardılar” diyerek söze başlayan başka bir işçi ise şunları söylüyor:

“Dışarıya bilgi sızdırmışım güya, içerinin güvenini sarsmışım. Üstüne basa basa sordum o gün ‘Beni neden işten çıkarıyorsunuz?’ diye. ‘Fabrika küçülmeye gidiyor, siparişlerimiz yok, o yüzden çıkarıyoruz. Ara ara böyle çıkışlar olacak’ dediler. Ama Kod 46’dan çıkarmışlar. Ben de kalite kontrolde iplik temizlemeciydim. Beş yıldan fazladır çalışıyorum. Fabrikanın ne sırrı varmış, kime neyi taşımışım, bilmiyorum. Aldığımız parayı söyledik diye mi bilgi sızdırmışım! Yine söyleyeyim: 10 senelik çalışanlara 200 TL kıdem veriyorlardı. Yalan mı bu?”

Direnen Nersoy Tekstil işçileri 11 Kasım’da İstanbul’a gelmiş, Bağcılar’da eylem yapmıştı.

İzindeki işçi hakkında tutanak tuttular

Baskılardan dolayı psikolojik olarak çok fazla etkilendiğini söyleyen bir başka işçi, yaşadığı gerginliğin eve de yansıdığını ifade ediyor. Adet baskısını çok yaşadığı için, gerginliğini çocuklarına yansıtıyormuş daha çok:

“Artık göze batmışım, oradan oraya gönderiyorlar, adet baskısı, tutanak baskısı… Üç kez hakkımda tutanak tutup öyle çıkardılar beni işten. Hatam çıktığında ilk tutanağa ‘Daha fazla dikkat edeceğim’ yazmıştım. İkinci tutanağa da… Sendikalılara yönelik ilk işten çıkarmalar olduktan sonra tutanaklar artmaya başladı. 21 yaşındaki oğlum bana ‘Anne sen de sendikalı olsana, sendikalı olmak güzeldir, tutanakları da imzalama, bir şey yapamazlar’ dedi bana.

Oğlum uyarınca üçüncü tutanağı imzalamadım. İmzalamayınca, Coşkun Bey bana ‘Savunmanı yazıp imzalamak zorundasın, imzalamazsan patronlar daha da yanlış anlar’ dedi. ‘Çıkarılırsın’ diye tehdit etti bir nevi. İmzalamadım, işime geri döndüm. Sonrasında çıkardılar işte. 12 yıllık arkadaşım, ‘Bizim haklarımız ne olacak?’ diye sordu. Üç tutanağımız olduğu için ‘Siz hiçbir şeyi hak etmediniz’ dedi bize.

12 yıllık arkadaşımız senelik izinde olduğu zamanda bile hakkında tutanak tutulmuş. Güya izne çıktıktan sonra onun işinde hatalı ürün gelmiş. Tazminat vermemek için yaptılar bence. Sebepsiz yere tutanak yiyen arkadaşlarımız da oldu.”

Bizi değersiz hissettiriyorlardı

Psikolojik rahatsızlıkları olduğu için tedavi gören bir başka kadın işçi ise yaşadığı uykusuzluk sorununu dile getiriyor. Bu sorun nedeniyle psikiyatri servisine gitmek zorunda kaldığında kendisine izin verip “Gidebilirsin” demişler. Rahatsızlığı ileri düzeyde olunca hastaneye yatırılan kadın işçinin arkasından nankör olduğunu söylemişler amirler. “İyilik yaptım, izin verdim, bak ne oldu! Gitti bir daha gelmedi” demişler. Amirler izin vermekle lütfetmişler yani! Ama kadın işçi bu ‘iyi niyeti istismar etmiş’ işte.

Hastalığıyla ilgili olarak işyerinden insani bir tutum bekleyen kadın işçi, kendilerinin nasıl değersiz hissettirildiğini anlatıyor:

“Bir hastan varsa nezaketen bir ‘geçmiş olsun’, cenazen varsa ‘başın sağ olsun’ denmesi beklenir ya hani. Bunlarda o yoktu. Değerli hissetmiyordun kendini. Bir müdür vardı. Her sabah makineleri dolaşır, herkese “günaydın” derdi. İlgi alaka gösteriyordu bize. Değerli hissediyorduk kendimizi. Güne daha pozitif, daha enerjik başlıyorduk. Onu da barındırmadılar burada.

Benim en büyük sorunum sağlık problemlerim olduğunda doktora gidememek. Burada çok sinir krizi geçirdim. Kaç defa hastaneye kaldırıldım. Hem kendi problemlerin hem de işyerinde yaşadıklarım yüzünden geçiriyordum krizleri. Sonra gelip benden özür diliyorlardı.

Sendika üyesi olduğumu öğrendiklerinde beni mesaiye bırakmamaya başladılar. Tedavim için Ankara’ya gitmek zorunda olduğumu, paramın olmadığını bildikleri halde yaptılar bunu. Sorduğumda ‘Senin ağrıların var, o yüzden mesaiye bırakmıyoruz’ diyorlardı. Peki, sen bu kararı aldın ama bana sordun mu ağrıların var mı diye? Yok. ‘Bana sormadan nasıl karar alırsın?’ dediğimde ‘Yönetim böyle istiyor’ diyorlardı.

Sonra bir gün muhasebeye çektiler beni. Rahatsızlığımı Aykut Bey’e iletmişler. Aykut Bey de talimat vermiş muhasebeye. Benim bütün tedavi masraflarımı karşılayacağına dair söz vermiş. Akşama doğru benim yanıma geldi. ‘Abla rahatsızmışsın. Ben Aykut Uğurlu. 52 yaşındayım. Söz veriyorum sana. Yaşadığım sürece, bu nefes bende olduğu sürece bütün tedavi masraflarını karşılayacağım. Muhasebeye söyledim, sakın kulak arkası yapma’ dedi. Teşekkür ettim, ‘Allah razı olsun’ dedim. Bir haftaya kalmadan beni işten çıkardılar.

Geçen hafta arkadaşlar mesaj atmışlardı bana mesela, ‘Sana söz verilmişti ama sen rahat durmadın’ diye. Bu arada bana sadece söylendi bu. Herhangi bir para verilmedi. Bunu başka türlü anlatmışlar içerde. Önümüzdeki hafta tekrar gideceğim Ankara’ya. Nasıl gideceğim diye düşünüyorum.”

Karşımıza geçip bizi izleyerek saat tutuyorlardı

Bir başka kadın işçi, “Bizi de tehdit ettiler. ‘İş akdinizi feshediyoruz, kâğıtları imzalarsanız tazminatınızı alıp gidebilirsiniz. İmzalamazsanız alamazsınız’ deyip işi zora koştular. Biz de tazminatımızı alabilmek için imzayı attık” diyerek sözü alıyor. İşe başlarken, düzenli olarak kullandığı antidepresanları bir süre sonra bırakacağı söylenmiş kendisine. “Burası çok rahat, emin ol düzeleceksin, ilaçları bırakacaksın” denmiş. Öyle de olmuş! Doktora gidip ilaç yazdıramadığı için kendi kendine bırakmak zorunda kalmış ilaçlarını. Rahatsızlıkları devam etmesine rağmen… Tetikleyen davranışlarla sürekli karşılaşmasına rağmen…

“Arkamızda bizi izliyorlar akşama kadar. Görüyoruz. Nasıl çalışırsın psikolojik olarak? Şefimin beni izlediğini görüyorum, bana bakıyor, saat tutuyor. Bir tek ben yokum ki, 300 kişi var fabrikada. Son bir haftada sürekli izleniyordum. Arkadaşlar fark etmişler. Kesin bir şey olacak dedik zaten.

İzin almıştım bir gün. ‘2 saatte gidip gelsin’ demişlerdi. Geldim. Amirle şef geçmiş karşıma beni izliyorlardı. Oturdum yerime, işimi yapıyordum, onlarla muhatap olup dalaşmayayım diye. Sürekli bizim masamız dinleniyordu mola yerinde. Önümüze ya da arkamıza şef, amir ya da kendi elemanları oturuyordu mola saatlerinde. Farkına varıyorduk, hiçbir şey konuşmuyorduk. Telefonlarla yazışıyorduk. Normal bir şey bile konuşamıyorduk arkadaşlarımızla. İçerde çok daha fazla şey yaşıyorlar ama konuşamıyorlar korkudan.”

‘Çocuk doğurmayı düşünüyorsanız Nersoy’da çalışamazsınız’

İşe başlamadan önce kendileriyle yapılan görüşmelerde, kadınlara bir yıl hamile kalmama şartı konmuş Nersoy Tekstil’de. Bir yıl içerisinde hamile kalan kadınlar işten çıkarılmış. “Böyle bir sözleşme imzaladık mı onu da bilmiyoruz. Çünkü hangi kâğıtlara imza attığımızı bilmiyoruz. Ama sözlü olarak hatırlatılıyordu kadınlara. Çocuk doğurmak isteyen arkadaşlarımız bir yıldan sonra hamile kalıyorlardı” diyen bir kadın işçi, arkadaşını örnek veriyor:

“Bir arkadaşımız uzun bir süre hamile kalmak için uğraştı, olmadı. İşe başladıktan sonra hamile kaldı. Doktora gidip rapor almadı, işten çıkarılmasın diye. Ayını tamamlayıp tam maaşını almak istedi. Ondan sonra kendisi çıkışını verip gitti. Çalışmak istiyordu ama zaten çıkaracaklardı.”

İş başvurusu sırasında sorulan diğer sorularla da en başından “Çocuk doğurmayı düşünürseniz burada çalışamazsınız”ı çok net ifade etmiş yönetim:

“İş başvurusu yaparken ‘Çocuk düşünüyor musunuz?’ diye sordular. ‘Kaç tane çocuğunuz var, başka çocuk düşünüyor musunuz, çocuğunuz küçük mü, ayak bağı mı, sürekli izin kullanmak zorunda kalacak mısın, mesaiye kalabilecek misin?’ diye peş peşe soruyorlardı. Kadınlara soruyorlardı bunu sadece.”

Kadınlar kreş hakkını bilmiyorlardı

2019 yılında yeni fabrikasına taşınan Nersoy Tekstil’in açılışına Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank katılarak kurdele kesmiş. Dosta düşmana, iktidarla ve onun yerel yönetimleriyle olan sağlam dostluğunu gösteren Nersoy Tekstil patronuna, yasaya göre 150’den fazla kadını çalıştıran bir işletme olduğu için kreş açmak zorunda olduğunu kimse hatırlatmamış.

Nersoy Tekstil’in kreş açmakla yükümlü olduğunu, açmadığında ise 0-6 yaş grubunda olan işçi çocuklarının kreş masraflarını tümüyle karşılaması gerektiğini işçiler zaten bilmiyormuş. Bugüne kadar böyle bir talep dahi olmamış. Çünkü çocuğu olan tüm kadın işçiler ya kayınvalidesine ya da yakın bir akrabalarına teslim ediyormuş çocuklarını. Çalışmaları ancak böyle mümkünmüş. Çocuk bakımı sorun olduğunda ise kadınlar istifa edip gidiyorlarmış. Tazminatlarını bırakarak çıkıyorlarmış. Bunun haklı fesih gerekçesi olduğunu bilmeden. Yakın zamanda çıkan bir arkadaşlarının durumunu anlatıyor işçilerden biri:

“Herkes çocuklarını kayınvalidesine koyup geliyordu işe. Kayınvalidesi ölen bir arkadaşımız işten çıktı. Dört yıldır çalışıyordu Nersoy’da. Tazminat filan da almadı. Çalışmak istiyordu ama çocuklara bakacak kimsesi yoktu. Ama kreş olsaydı işten ayrılmayacaktı belki de.”

Hamile kalınca işten çıkarılan, çocuklarına bakacak kimse bulamadığında ise işten çıkmak zorunda bırakılan kadınların yalnızca süt iznini gerektiği gibi kullandığını anlatıyor işçiler. Süt izni süresi boyunca her gün bir saat erken çıkabiliyorlarmış işten. Öte yandan tüp bebek tedavisi gördüğünü bildikleri kadınların doktora gitmesinin engellendiğini söylüyorlar.

Nersoy Tekstil’de direnen kadınların anlattığı hak ihlalleri bunlarla da sınırlı değil. Haftaya devam edeceğiz.

Fotoğraflar: Bahar Gök

Paylaş:

Benzer İçerikler

“Üretim fazlası var” açıklamasını yapan fabrika, en iyi performans gösteren üreticilerden biri seçildi! Çinli işveren öne sürdüğü bu gerekçeyle birçok işçinin çıkışını verdi. HT Solar’da yaşananları kadın işçiler anlattı.
Evet, bu da yaşandı. Çok modern(!) Hollandalı patronun Türkiye’de kurduğu sakız fabrikasında, sendikalıları yıldırmak için her yol deneniyor. Formen yardımcısı ‘sendikadan çıkmazsanız size büyü yaparım’ dediğinde hakikaten korkanlar oldu. Fakat bu tehdit de işe yaramadı, işçi sağlığının da hiçe sayıldığı fabrikada, örgütlenmeye devam ettiler. Berfin ve Nesrin yaşadıklarını anlattı.
Agrobay Seracılık, Özak Tekstil, Burda Bebek. Düşük ücretler, güvencesiz çalışma, cinsiyetçi iş ayrımı; zorla mesaiye bırakılma, hakaret, taciz, mobbing, değersizleştirilen kadın emeği… Sektörleri, şehirleri farklı da olsa, dayatılan insanlık dışı çalışma koşullarına karşı kadın işçiler direnişlerle yanıt verirken “İşyerlerinde de kadına yönelik şiddet son bulsun diye mücadele ediyoruz” diyorlar.
Taciz, hakaret, baskı, mobbing Özak Tekstil’de kadın işçilerin rutini. Öz İplik-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu işyerinde, sendika temsilcileri de bu baskıya ortak oldu. Kadın işçiler insanca koşullara kavuşmak için BİRTEKSEN’e üye olmak isteyince, tuvaletlerde sıkıştırılarak istifa etmeye zorlandılar, özel hayatlarıyla tehdit edildiler ve sonunda işten atıldılar. İşçilerin baskı ve tehditlere karşı yanıtı; iş bırakarak direnişe geçmek oldu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!