oyumuz silahımız olabilir

“özellikle bir muharebe alanı haline gelen büyükşehirler dışında kalan yerlerde, kadınların ve lgbti+’ların talepleri yerel seçimlere yönelik kampanyalarımızın konusu olabilir. çünkü kime oy istemeyeceğimiz, kime oy isteyeceğimiz kadar güçlü bir taktik!”
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

emeklilikte yaşa takılma kavramı, çalışma hayatımıza 2000’li yıllarda girdi, ondan önce belli sürelerde sigortalı çalışmak emeklilik için yeterli oluyordu. ama 1999 depreminden sonra çıkan bir torba yasayla, buna bir de yaş kriteri eklendi. böylece insanlar, primleri tamamlandığı halde emekli olmak için bekler oldu. emek örgütleri, bu hak gaspına ilgisiz kaldı desem haksızlık olmaz. böylece türkiye emek tarihinin önemli bir hak arama deneyiminin yolu açıldı. emeklilikleri mezara bırakılan emekçiler, önce bir araya gelmeye başladı, sonra bir hareket oluşturdular, sokağa çıktılar, dernekleştiler. süreci ayrıntılarıyla anlatmak bu yazının konusu değil ama şunu hatırlatmak istiyorum; emeklilikte yaşa takılanlar, son dönemeçte oylarını bir araç olarak kullandı ve önemli bir kazanım elde etti.

siyaset seçimden ibaret değil

seçimler ve oy üzerine yapılan tartışmalarda bu sürecin dikkate alınmamasını anlamakta zorlanıyorum. oysa bu mücadele bizlere, oyumuzu, taleplerimizin hayata geçirilmesini dayatmak için de kullanabileceğimizi gösterdi.

yine bir seçimle yüz yüzeyiz. ya da yine tarihi olduğu söylenen bir seçimle yüz yüzeyiz demek daha doğru olacak. türkiye’de siyaset seçimden seçime koşulan bir yarışa evrildi ve bu yarış, rejimin çok rahat ettiği bir ikileme sıkıştırılıyor. bu kayıkçı dövüşünde en az konuşulan şey siyaset yani bu ülkenin nasıl yönetileceği.

kadın kurtuluş hareketi’nin türkiye’de seçimler konusunda elde ettiği en büyük kazanım, kadınların temsiliyeti. kotanın adını bile anmayan partiler dahi, kadın adaylarıyla övünüyor. bunun, kadınların vitrine koyulması gibi bir sonucu da oluyor.

dem parti geleneğinin belediyelerde de uyguladığı eşbaşkanlık sistemi çok anlamlı, belediye meclislerinde kadın oranının artması da önemli. ama hem parlamenter hem yerel siyasette kadınların görünürlüğünün ve temsilinin, özellikle bugün ulaştığımız noktada bizler için yeterli olmadığını düşünüyorum. bunu sadece, halen aydın belediye başkanı olan, chp’nin önümüzdeki seçimde de aday gösterdiği, afrin’e atılan bombaların üzerine adını yazdıracak kadar militarist ve ırkçı olan özlem çerçioğlu gibi kadınları düşünerek yazmıyorum.

yönetimlerde yer alan kadınların siyasi pozisyonları da önemli tabii ama özellikle yerel seçimlerde bizim bir hedefimiz de taleplerimizi masaya sürmek olmalı, bence.

fotoğraf: spod

protokoller hayata geçiyor mu?

burada bir parantez açıp belediye başkan adaylarının hem kadınlar hem de lgbti+’larla ilgili protokollere imza atması konusuna değinmek istiyorum. uygulandığında son derece olumlu sonuçları olacak bu protokoller, eğer takibi yapılmazsa seçimden sonra unutuluyor. ve bizlere yarar sağlamaktan ziyade bizim oylarımızın o adaylara gitmesi sonucunu veriyor. bu “unutma” özellikle, bir süredir iktidar bloku tarafından şeytanlaştırılan lgbti+’larla ilgili protokoller için geçerli.

o yüzden taleplerimizi belki biraz somutlaştırarak ortaya koymakta yarar olabilir. bunların başında ev içinde şiddete uğrayan kadınlar için çözümler geliyor. bugün türkiye’de kadın sığınma evlerinin sayısı sadece 145, oysa 5393 sayılı belediye yasası, büyükşehir belediyelerinin ve nüfusu 50 bini geçen belediyelerin kadınlar ve çocuklar için sığınmaevi açmasını öngörüyor. konuyu internette araştırırken, depremde kaybettiğimiz avukat hatice can’ın sözcülüğünde, türkiye barolar birliği kadın hukuk komisyonu’nun, bu maddeye ilişkin, “büyükşehir belediyelerinin ve nüfusu 50 bini geçen belediyelerin, her 50 bin kişi için kadınlar ve çocuklar için sığınmaevi” şeklinde değişiklik önerisinde bulunduğunu gördüm.  

türkiye istanbul sözleşmesinden çekildi ama onun gereklerini talepleştirebiliriz. nitekim, bugün kayyumun yönettiği belediyeler, kadın merkezleri vb. birçok şeyi gerçekleştirmişti. kadınlar için ücretli çalışmalarını kolaylaştıracak meslek kursları, danışmaevleri, lgbti+’lar  için özel sağlık merkezleri ve daha birçok talep formüle edilebilir.

bir de kreş meselesi var. çocukların bakımı sadece annelerin hatta sadece ebeveynin sorumluluğu değil. bunu kamu da üstlenmeli. bu sorumluluğun bir kısmı sermayenin. şu anda 100-150 arası kadının çalıştığı işyerinde emzirme odası 150’den fazla kadının çalıştığı işyerinde ise kreş açılması zorunluluğu var. ama doğrusu bu sayının cinsiyet ayrımı olmaksızın belirlenmesi çünkü çocuk bakımı annenin sorumluluğu değil. bu işin sermayeye düşen kısmı.

ama kreşe sadece ücretli çalışan kadınlar ihtiyaç duymuyor. yerel yönetimlerin de çocuk bakımına destek olacak kreşler açması gerekir; bunlar 24 saat hizmet vermeli çünkü ebeveynin de sinemaya, arkadaş ziyaretine gitme hakkı ve ihtiyacı var.

bunlar benim aklıma gelenler. özellikle bir muharebe alanı haline gelen büyükşehirler dışında kalan yerlerde, kadınların ve lgbti+’ların talepleri(*) yerel seçimlere yönelik kampanyalarımızın konusu olabilir. çünkü kime oy istemeyeceğimiz, kime oy isteyeceğimiz kadar güçlü bir taktik!

*yazıyı bitirdikten sonra spod’un kampanya duyurusunu gördüm. onu buraya eklemek isterim.  https://spod.org.tr/bu-isi-belediye-cozer/

ana fotoğraf: ekmek ve gül

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!