kadın kurtuluş hareketi türkiye’de ortaya çıktığından beri birçok kazanım elde etti. medeni kanun’dan, seks işçilerine -o zaman kullanılan ifadeyle fahişelere- tecavüzde ceza indirimi sağlayan 438. maddeye kadar birçok yasal değişikliğe sebep oldu, kürtajın yasaklanması gibi birçok değişikliğe de engel oldu.
bunun sebebi hem kendi kurumlarını oluşturmuş hem sendikal ve siyasal yapılarda kadınların örgütlenmesine ilham vermiş ve buralarda kadınların temsilini güçlendiren mekanizmaların işletilmesine yol açmış hem canlı bir sokak hareketi hem de lobiciliğin de dahil olduğu farklı mücadele biçimleri örmüş olması. burada şunu hatırlatmakta yarar var; birçok başka siyasi akıldan farklı olarak kadın kurtuluş hareketinin temel hedefi büyümek değil, dönüşüme sebep olmak. ama seçim ama ihtilal yoluyla iktidarı almayı ve bunun ardından çeşitli dönüşümler gerçekleştirmeyi hedefleyen siyasal akımlardan farklı olarak kadın devrimi süreklidir ve kendi yolunu genişleterek ilerler ve sebep oldukları dönüşümü bir devrimin parçası olarak tanımlamayacak kadınların çabalarını da içerir. ama buna rağmen ya da belki tam da bu sebeple yani hem devrimci bir vizyonu olduğu hem de gerçekleşebilir hedefler sunduğu için kadın kurtuluş hareketi güçlendi, kök saldı.
ama şunu asla aklımızdan çıkartmamak gerek bence. feminizmin türkiye’deki esas başarısı, özel alanın politik olduğu ilkesiyle uyumlu olarak, evlere girmiş olması. özel alanın politikliği, tekil bireysel ezilme ve sömürülme deneyimlerimizin aslında tekil olmadığı ve toplumsal sistemden yani patriyarkadan kaynaklandığı ve ancak politik müdahaleyle değişebileceği anlamında kullanılıyor. patriyarka çözünerek ortadan kalkacak bir sistem ve o çözünme süreci, hem yukarıda andığım yasal vb değişikliklerle hem toplumsal zihniyetteki dönüşümlerle hem de tek tek her evde, her kadının ruhunda ve bilincinde ateşlenen isyanla mümkün. zaten erkek şiddeti de o isyana karşı yükseliyor; muhafazakârlar, kadınlar itaat etse, şiddet görmeyecekleri konusunda bir ölçüde haklı!
kadın kurtuluş hareketi’nin ilk sloganlarından biri, “hayatımızı değiştirelim” olmuştu. ve bu topraklarda yaşayan tek tek kadınların hayatı değişti. altını çizeyim; kendini feminist olarak tanımlayan, feminist hareketin şu veya bu şekilde parçası olan kadınların değil sadece, her kadının hayatı –özel hayatı- değişti! bu bizim en büyük başarımız ve feminizm açısında çok önemli bir adım.
korksak bile itaat etmeyiz
bugün karşımızda bu alana müdahale eden, erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakkümünü dini referanslarla normalleştirmeye çalışan, devleti, yasaları toplumu dincileştirmeye çalışan, otokratik neoliberal bir iktidar var ve ona karşı mücadele çok yakıcı bir gündem. istanbul sözleşmesinden çıkılması bunun en açık örneği. ama şunu hatırlatmak istiyorum, şiddet karşıtı yasalar, kadınların güçlendiren kamu kurumları kadınların evin içindeki özgürleşme mücadelesinde büyük bir destek ama mücadelemizin perspektifi kamusal alanla sınırlı olamaz. iktidara karşı mücadele de, bizler için özel alandan yani her kadının kendi evinde, kişisel özgürlük ve eşitlik talebi için isyanının yanında durmakla hatta onu ateşlemekle başlıyor. her kadın için, kendine ait bir gelir, evin sorumluluklarını tek başına üstlenmeme, kendisinin denetleyeceği bir beden ve kendisinin inşa edeceği bir kimlik talebi evin içinde mayalanıyor. bakışımıza bunu da katmak, mücadelemizde, bundan vazgeçmemek gerek, bence.
bu yazıyı kısa keseceğim çünkü bu mecranın okurlarının meşgul olduğu bir hafta. feminist eylemlerde o alana dair talepleri de içeren, hem içeriği hem biçimi çok yaratıcı dövizler bu ülkenin dört bir yanında taşınacak. kimseyi geride bırakmadan, birbirimizin elini bırakmadan ve yanımızda olamadıklarında dahi kalpleri bizimle olan kadınlarla da kalabalıklaşarak, yürümeye devam edeceğiz. babalar, kocalar, hocalar, polisler, hakimler korksun, buradayız. çünkü biz korksak bile itaat etmeyiz!
Fotoğraf: Meltem Ulusoy / csgorselarsiv.org