Özlemi sömürüsüz bir hayattı: Zehra Kosova

"Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemi ile yaşadım." 
Paylaş:
Fitnat Durmuşoğlu
Fitnat Durmuşoğlu
fitnat.d@hotmail.com
Fitnat Durmuşoğlu     fitnat.d@hotmail.com

“Hayatım boyunca bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemi ile yaşadım.” 

1 Temmuz 1910 yılında, tütün işçisi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak Kavala’da doğan Zehra Kosova (Durmaz), 1924 yılında Yunanistan’la yapılan Ahali Mübadelesi anlaşmasıyla ailesiyle birlikte Türkiye’ye gelir. Önce Tokat’a ardından ise Erbaa’ya göç eder. Tokat’ta babası berberlikle uğraşır, ardından tütün işçileri ile beraber Tokat’a bir tütün mağazası açılması için dilekçe vererek, mağazanın açılmasını sağlarlar. Erkeklerin on, kadınların iki buçuk lira yevmiye aldıkları bu şartlarda geçinmek zordur. Zam isteği için iş bırakırlar ve çatışmalı bir direnişin sonucunda beş kuruşluk zammı kazanırlar. Zehra  Kosova’nın babası, abisi, ablası daha az çalışma süresi, daha çok maaş, daha iyi çalışma koşulları için mücadele eden Kızıl Kulüp’ün üyeleridir.

Zehra, ilkokul birinci sınıfı Kavala’da okur. Tokat’ta yine birinci sınıftan başlar. Zehra’nın annesi onun okula devam etmesini istemez çünkü harf inkılâbı ile birlikte kız ve erkek çocuklarının karma sınıflarda eğitim alması söz konusudur. Fakat babası okumasını ister.

Erbaa’dan Samsun’a taşınırlar. Yaşı küçük olduğu için çarşafa girerek iş arar. Bulduğu ilk iş tütün işçilerinin açtıkları tütünleri tartıp not almaktır. Daha sonra tütün dilinden anlayan Zehra iş ararken sandık ve mezarlı işi bilip bilmediğini soran ustabaşılara övünerek bildiğini söyler. Artık çarşaf giymez. “tam bir emekçiyim” der. 20 yaşındadır ve artık yolunu çizmiştir: “Güç ama beni uzun bir işçilik dönemi bekliyordu. Ve artık hayatını emeği ile kazanan bir işçiydim. Hayatta daha kötü şeyler de vardı. Çünkü büyükşehrin her sokağı, her köşesi tehlikelerle doluydu, hele bir genç kız için… Ama ben direnecek, hayatımı emeği ile yaşayacak bir insan olarak sürdürecektim…” 

1931 Mart ayında halası ile birlikte akrabalarının ve ağabeyinin yerleşmiş bulunduğu İstanbul’a gelir. O yıllarda tüm dünyada iktisadi kriz hüküm sürüyordur. İstanbul’da da tütün işi henüz çok yaygınlaşmadığından tütün işletmelerin sayısı sınırlıdır. Zehra tütün işinde birçok usulü bildiği için girdiği her işte beğenilir, ancak aldığı düşük maaşlar yine de evi geçindirmeye bir türlü yetmez.

Geçim sorumluluğu onun üstündeydi

Kendisinin ardından annesi, babası ve kızkardeşi Güneysu Vapuru’yla İstanbul’a gelir. Babası 10 Kasım 1932 günü veremden ölünce, ailesinin tüm geçim sorumluluğu Zehra’nın üstüne kalır.  Anadolu’da başladığı tütün işçiliğine 1930’lu yılların başlarında İstanbul’da devam eden Kosova, işçilik yaşamıyla birlikte kendisini sınıf mücadelesinin içinde bulur.

Fabrikalarda çalışırken, tanıştığı işçi arkadaşları vasıtasıyla 1933 yılında Türkiye Komünist Partisi’nden haberdar olur. Bu yıllarda Türkiye’de 30 bin dolayında tütün işçisi vardır, işçilerin dörtte üçünü kadınlar oluşturur. Henüz “sınıf esasına müstenit cemiyet kurmak” yasak olduğundan, TKP’nin tütün işçilerini sendikalaşmaya çağıran bildirileri elden ele dolaşır.   Zehra Kosova, o yıllarda bu bildirilerin her birini soluksuz okur, anlamadığı yerleri işyerindeki TKP’li arkadaşlarına sorar. Artık gündüzler, fabrikalarda tütün işçilerinin bilinçlenmeleri için örgütlenme çalışmaları ile geçer. İlk işyeri temsilciliği ise Felemenk Şirketinde olur. Kadın işçilerin 70 kuruş olan yevmiyelerinin seksen kuruşa çıkarılması için talepte bulunurlar. İlk tutuklanmasını, bu talep için direndikleri sürede yaşar.

Parti, Zehra’yı 1934 yılında örgütlenme çalışmaları için eğitim almak üzere Moskova’ya, Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) göndermeye karar verir. Zehra Kosova, 1 Haziran 1934 günü bindiği vapurla önce Hopa, sonra da sınırlar aşarak gittiği Moskova’da, Türkiye’den gönderilen birçok arkadaşıyla birlikte eğitim alır. Orada kendilerini karşılayan ya da eğitimci olarak derslere giren TKP yöneticileri ile tanışır.

Zehra Kosova, 8 Mart 1935 yılında KUTV’a eğitim için gelen öğrencilerden Mustafa İskender ile evlenir. İlk çocuğunu partinin uyarısıyla doğuramayan ve kürtajla aldıran Zehra Kosova, ikinci çocuğunu ise doğurmakta diretir.  Kızı Ayten’i 1936 yılında Moskova’da doğurur.  Üç günlük dinlenmeden sonra okuluna döner.

Zehra Kosova, eğitimleri tamamlanan bir grup öğrenciyle birlikte, 25 Nisan1937 yılında Türkiye’ye dönmek için yola çıkar. Parti, yolun çok tehlikeli olması, Türkiye’de koşulların zorluğu ve illegal çalışmanın içinde yer alacağı gerekçeleriyle kızını yanına almasına izin vermez. Ayten’i ömrünün sonuna kadar göremez. Zorlu bir yolculuğun ardından İstanbul’a varır. Kısa süre sonra eşiyle birlikte önce Samsun ve Bafra’da tütün işçileri arasında örgütlenme çalışmalarını yürüten Zehra, Müstakil Tütüncüler Sendikası’nın inşası için çalışmalar yürütür. Samsun’da 11 ay kalır. Bu süre içinde başarıyla sonuçlanan bir tütüncü grevinin organizasyonu sürecine dâhil olur.  Bu arada bir kızı olur. Adını Gülten koyar. Bebek 27 günlükken partinin çağrısıyla İstanbul’a döner. Zehra çalışmaya başlar. Yaklaşık 800 işçinin çalıştığı büyük depoda yapılan ilk işçi temsilciliği seçimlerini kazananlar arasında Zehra’da vardır.

Hayat bizim için acımasızdı

Zehra Kosova,  kızı Gülten’i 13 Kasım 1938’de henüz yedi aylık iken yitirir. Şubat 1939’da annesini de yitiren Zehra Kosova’nın üçüncü kızı ise bir yıl sonra Şubat 1940’ta doğar. Çocuğa, ölen ikinci kızının adı olan Gülten adı verilir. Kocası Mustafa İskender ise asker kaçağı olarak yakalanır ve 28 Temmuz 1942 günü askerlik yapmak üzere Kilis’e gönderilir.  Komşularının desteği ile Felemenk Tütün Deposu’nda işe başlar.

1942 yılı onun için ekstra mücadeleyle geçer, kocasını arayan polis eve baskın yapar, soyadı nedeniyle Zehra gözaltına alınır ve falakaya yatırılır. Çalıştığı tütün işletmelerinde işçi temsilcisi seçilen Zehra Kosova, iki kez gözaltına alınır. Bu süreç hakkında şunları anlatır: “Hayat bizim için her zaman acımasızdı, ayrılıklar, yokluklar ve yoksulluklar başkasına değil sanki hep bize düşüyordu. Ama yine direnecektim. Eşim askerde, çocuğum kucağımda ve inandığım bir dava var önümde… Ama yine de mücadeleme devam etmeye söz veriyorum.”

1943 yılı işsizlikten tütün işçilerinin iflahının kesildiği yıldır.  Zehra Kosova geçimini sağlayabilmek için köylere gidip takasla eşya satar. Bu süreçte İzmir’de sürgünde iken İstanbul’a kaçan Mehmet Bozışık, parti talimatıyla Zehra Kosova’nın evinde kalır. Zehra 1945 yılında Tan gazetesi baskınına da şahit olur. Kocasının askerden gelmek üzere olduğunu söylemesine rağmen, Bozışık odasını boşaltmayı reddedince, 1946 yılı başında eve gelen İskender Mustafa, duruma sinirlenip Zehra Kosova’yı terk eder. Mehmet Bozışık ise bir ay sonra İzmir’e döner.

1946 yılındaki yasal değişikliklerle, sol partilerin yanı sıra sendikalar da kurulmaya başlanır. Zehra Kosova, aralarında İdris Erdinç ve Sadun Aren’in de bulunduğu bir grup arkadaşıyla birlikte sendikalarla ilgili bir broşür hazırlar. Broşür Neriman Hikmet’in sorumluluğunda basılır. İstanbul, İzmir ve İzmit’te yoğun olarak dağıtılan broşür hakkında hemen toplatma kararı verilir ve evler basılarak broşürle ilgili herkes gözaltına alınır. Zehra Kosova da gözaltına alınarak, emniyette 13 gün işkence görür.

İlk kadın sendika başkanı

Tütüncüler Sendikası kurulur. Başkan Zehra Kosova olur. 1946 sonrası bir anda artan sendikalar, İstanbul Sendikalar Birliği çatısı altında bir araya gelir. Tütüncüler Sendikası’nın kuruluşu ile birlikte Zehra, Türkiye’nin ilk kadın sendika yöneticisi olur. Şefik Hüsnü’nün 1946 yılında kurduğu Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nde de görev alır. Yenişehir teşkilatının kurucularından biridir. Altı ay sonra sıkıyönetim komutanlığı tarafından parti kapatılınca, 45 kişi hapis cezasına çarptırılır. Zehra, bu isimler arasında değildir.

Parti kapatıldıktan sonra geride kalanlarla, sendika faaliyetlerini gizlice yürütür. 1950 yılına gelindiğinde sendikaların üye sayısı artar. Hangi işletmeye kimlerin işçi olarak gideceğini söz konusu sendika belirler. 1951 TKP tevkifatında ise 31 Mart 1952 günü tutuklanır. Yoğun işkencelerden geçer. Ve 13 Mayıs 1953 günü tahliye edilir.

Harbiye Askeri Cezaevi’nden alınarak yeniden Emniyete sorguya götürmeleri protesto etmek için 13 gün açlık grevi yapar. Yargılama sonunda delil yetersizliğinden beraat eden Zehra Kosova için yeniden iş bulma koşuşturmaları başlar. Komünist olduğu için evini kiraya vermek istemeyenler de olur, patrona ispiyonlayarak işten atılmasına neden olanlar da… Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın 1954 yılında kurduğu Vatan Partisi’ne üye olur. Ancak partiye içi pek ısınmaz. Şubat 1955’te Vatan Partisi’nden ayrılır. Buna rağmen, 31 Aralık 1957’de gözaltına alınır ve Vatan Partisi davasına dâhil edilir. 13 Nisan 1959 günü, birkaç arkadaşıyla birlikte beraat eder.

Zehra Kosova Durmaz, 1950’li yıllarla birlikte tütüncülüğün giderek kaybolmaya yüz tutması üzerine tekstil-dokuma sektöründe çalışmaya başlar. Tekstil sendikası’nı örgütler ve sendika fabrikaya girer, haklar da peşi sıra gelir.   Zehra Kosova, tekstil işçisi olarak 28 Temmuz 1970 günü emekli olur.

Zehra Kosova, Türkiye’nin ilk kadın sendikacısı ünvanıyla ve işçi mücadelesine kattıklarıyla 1995 yılının 8 Mart’ında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK)   Kadın Emek Ödülü’nü alır. “Ben İşçiyim” adlı kitabı 1996 yılında yayımlanır.

18 Ağustos 2001 yılında yaşamını yitirir.

Kaynak

Kosova Zehra – Ben İşçiyim- Yayına Hazırlayan: Zihni T. Anadol – İletişim Yayınları- Temmuz 1996

Tura Nesrin- “Ben TKP’ye âşık oldum” – Kadınlara Mahsus Gazete Pazartesi – Mayıs 1999 – sayı: 50

Aykol Hüseyin -Aykırı Kadınlar ‘Osmanlı’dan Günümüze Devrimci Kadın Portreleri’, İmge Kitabevi Yayınları –Ankara 2015

Saygılıgil Feryal -Kadınlar Hep Vardı ‘Türkiye Solundan Kadın Portreleri’, Zehra Kosova: ve hikâye, bir işçi kadının cüretiyle değişir- Sevda Karaca- Dipnot Yayınları, 2017

Paylaş:

Benzer İçerikler

ABD işçi hareketinin en önde gelen kadın örgütçülerindendi. 1919 yılında 8 bin telefon operatörü genç kadının altı gün sürdürdüğü greve öncülük etti. Kadınların evlendikten sonra da ücretli işlerine devam edebilmesi, eşdeğerde işe eşit alması ve daha iyi koşullarda çalışması için yaşamı boyunca mücadele etti.
İrlandalı göçmen bir aileden gelen Josephine Casey, düşük ücretle sağlıksız koşullarda çalışan kadınları örgütleyerek sendika kurdu. Korse şirketinde çalışırken örgütlediği grev ise kazanımla sonuçlandı. O, aynı zamanda bir eşit oy hakkı savunucusuydu…
Bir işçi ailesinin kızı olarak dünyaya geldi. Küçük yaşlardan itibaren fabrikada çalışmaya başladı. Şube yöneticisi seçildi, TUC’un yönetimine giren ilk kadınlardandı. Oy hakkı mücadelesinin de içinde yer aldı.
Rosie Hackett, İrlanda’da 50 yılı aşkın süre sendikacılık yaptı. Kadın sendikasının kurucularındandı, binlerce kadın işçiyi örgütledi. 1913 Dublin Lokavtı’ndaki büyük grevde aktif rol oynadı. Büyük grevin 100’üncü yılında Dublin’de bir köprüye onun ismi verildi. Böylece Dublin’de bir köprüye ilk kez bir kadının ismi verilmiş oldu.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!