Saniye Evren
8 Mart ardından yapılan durum değerlendirmelerinde “kadın işsizliği”nin en önemli sorunlarımızdan biri olduğunu gördük. Kadınların kriz hallerinde, işsiz kalması ve eve gönderilmesi maalesef alışık olduğumuz bir tutum. Bu sefer işsizliği yaratan ise pandemi kriziydi.
Bundan bir yıl önce Dünya çapında bir salgına yakalandığımızda çok bilinmeyenli bu denklemde ilk olarak hayatta kalma telaşı yaşamıştık. Ve salgının ilk sancılarını da yine biz kadınlar çekmiştik. Karantinanın kadın hali önce işsizlik, sonra evde kalan erkekler ve çocukların bakım yükünün artması olmuştu. Cinsiyete dayalı kadın yükü iki katına çıkmış ve bakım emeği mesaisi artıkça artmıştı. Evde kadının kendi kendine kaldığı o kısacık süreler ve belki de ‘kendine ait bir oda’ yaratacağı tek imkan da ortadan kalkmıştı. O günden bu güne de kadın işsizliği giderek artmaya devam etti.
Son dönem işçi direnişlerine baktığımızda ise kadın işçilerin işsiz kalmalarına rağmen bu sefer evlerine dönmeye niyetleri olmadığını görebiliriz. Geçtiğimiz hafta, 8 Mart öncesi “Kadın İşçi” platformunun düzenlediği Kadın Emeği ve direnişlerini konuştuğumuz forumda da bunu görmeniz mümkündü. Sinbo’da, SML Etikette, Migros depoda çalışan kadınların işten çıkarma yasağına rağmen, Kod29 ile nasıl işsiz bırakıldığını ve yürüttükleri mücadeleyi kendi ağızlarından dinledik.. Belediyelerde TİS süreçlerinde kadın kazanımı hanesine yazılan yeni gelişmeleri de yine Kadıköy Belediyesi’nde çalışan sendika temsilcisi arkadaşlardan dinledik.
Kadınlar eve dönmek istemiyor
DİSK-AR’ın pandemide kadın işgücünün görünümü raporuna göre; toplam işgücünde 1 yılda 1 milyon 406 bin azalma yaşandı. 867 bin kadın işgücünden çekildi daha doğrusu el çektirildi. Kadın iş gücü 9 Milyon 729 bine geriledi. Son olarak da kadın işgücündeki gerileme yüzde 8.2 olarak belirlendi. Erkeklerdeki bu oran ise yüzde 2.5 olarak karşımıza çıktı. Kadın işsizliği yüzde 40’ın üzerinde. Sonuç olarak kadın işçiler daha yüksek oranda işgücünden çekilmek zorunda bırakıldı.
Yine İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfımıza sadece son bir haftada işten çıkarılma sebebi ile başvuran 32 işçinin yarısından fazlası kadın işçiydi. Elbette bu sayılar kadın işsizliğinin tesadüf olmadığını söylüyor ve görülüyor ki işsiz bırakılan kadınların ne haklarını bırakmaya ne de eve geri dönmeye niyetleri yok.
Ataerkil ideoloji üretimin asıl unsurunun erkekler olduğunu, kadınların ise destekçi unsur olarak işlev gördüğünü empoze etmeye devam ediyor. Özellikle pandemi sürecinde zaten yetersiz olan kamusal ya da özel kreşlerin uzun süre açılmaması, açılma durumunun en son seçenek olarak değerlendirilmesi de bunun bir kanıtı gibiydi. Ne yazık ki en kaba tabiriyle bizlere çocuklara evde kadınlar baksın, anlayışı dayatıldı. Her sektörden ucuz emek olarak görülen kadın işçiler ise maalesef cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak ve kadın olmaktan kaynaklı pek çok sorun yaşıyorlar. Pandeminin yol açtığı işsiz bırakılma tehdidi ilk olarak kadınlara yöneltiliyor. Bu tehditle çalışmak bile zaten yoğun bir mobbing içeriyor. Kendisi ile birlikte bakmakla yükümlü olduğu kişiler de olunca her türlü zorluğa katlanmak, göz yummak zorunda kalıyor kadınlar. Yine ücret eşitsizliği bu koşullarda dayatılan başka bir eşitsizlik olarak karşımıza çıkıyor. Salgın her zamankinden daha fazla hijyen koşulları gerektirirken tedbir alınmayan, önlemlere yeteri kadar özen gösterilmeyen işyerlerinde kadın sağlığı da tehdit altında. Pandemide toplu taşımada sefer sayılarının azaltılması ve saatlerinin seyreltilmesi gibi uygulamalar ise kadın işçilerin taciz ve şiddetle karşılaşma olasılıklarını da arttırıyor.
Yasalar neden hep Fatmalara işliyor?
Salgının başından beri “tüm işçilere ücretli izin ve tam kapanma” talebimiz bugün dünden daha hayati ve gerçekçi bir taleptir. Buna rağmen geldiğimiz aşamada ücretli- ücretsiz izin adı altında işten atmaları meşrulaştıran ve bunu yaparken kod29 ile işçileri adeta damgalayan bir sermaye- iktidar işbirliği ile karşılaştık. Bu ay itibariyle kısa çalışma ödeneğinin de kesilmesiyle birlikte işten çıkarmaların daha da artacağını tahmin etmek ise çok zor değil.
Bugün işçilerin pandemi önlemleri ve tedbirleri alınmaksızın işyerlerinde çalıştırılması, her gün toplu taşıma ile işyerine ulaşmak zorunda bırakılması, kalabalık yemekhanelerde ve mola yerlerinde bulunmaya zorlanması konuşulmuyorken işçi sınıfının bir cumartesi nefes almaya sokağa inmesine orta sınıftan yükselen öfkenin ikiyüzlü ve işçi düşmanı bir öfke olduğunu da söylemeden geçmeyelim.
Migros direnişinden Fatma’nın “Bu yasalar neden hep Fatmalara işliyor” sorusu, yaşanan ayrımcılığı en çıplak haliyle ortaya koyuyor. Ama bu günler aynı zamanda Fatma’nın sorduğu soruyu hep birlikte daha yüksek sesle sormaya başladığımız günler. Kadın mücadelesinin yükseldiği, birbirimizin sesini daha hızlı duyduğumuz günler yaşıyoruz. “Kadınların gücünü öğreneceksiniz” diyerek bizlere cesaret veren, kadın emeğinin görünür olma mücadelesini büyüten ve pandeminin işsiz bıraktığı tüm kadın işçiler birlikte güçlüyüz. Gücümüzü birlikte büyütüyoruz.
Kaynakça
S, Elif. ( 09.03.2021), https://www.kadinisci.org/2021/03/09/ucretli-kadin-emegini-grev-ve-direnisleri-konustuk/
DİSK- AR. (07.03.2021), http://arastirma.disk.org.tr/?p=5034
İşçi Yaşamı ve Hakları Vakfı. (17. 03. 2021). https://twitter.com/iscimahallesi/status/1372287124989476867?s=19