Patriyarkal kültüre boyun eğmeyen bir kadın: Celile

Onu daha ziyade Nazım Hikmetin annesi olarak tanıdık. Fakat Celile Hanım iyi eğitim görmüş ünlü bir ressam ve Yahya Kemal’le olan aşk ilişkisini savunmak için patriyarkal ön kabullerle savaşmış bir kadındır. Kadıköy Halk Tiyatrosu’nun “Celile” adlı oyununda bu mücadeleci kadının hayat hikayesini seyrediyoruz…
Paylaş:
Nur Tuğçe Biga  nurtugcebiga@gmail.com

Onu daha ziyade Nazım Hikmetin annesi olarak tanıdık. Fakat Celile Hanım iyi eğitim görmüş ünlü bir ressam ve Yahya Kemal’le olan aşk ilişkisini savunmak için patriyarkal ön kabullerle savaşmış bir kadındır. Kadıköy Halk Tiyatrosu’nun “Celile” adlı oyununda bu mücadeleci kadının hayat hikayesini seyrediyoruz…

1880 yılında dünyaya gelen, sıra dışı, bağımsız ve başına buyruk kimliğiyle dikkat çeken Celile, toplumsal tarihimizde “ben de varım” diyen kadınlardan biri. Osmanlı döneminde saray ressamı Zonara’dan dersler alan; dönemin ilk kadın ressamlarından biri olan Celile,  yazar-şair Nazım Hikmet’in de annesi. Fakat anne olmasına rağmen; toplumsal rolleri reddeden; patriyarkal egemen kültüre yaşamıyla da boyun eğmeyen biridir Celile. Nazım Hikmet’in mücadeleci kişiliğinin oluşumunda annesinin direnişçi duruşundan etkilendiği bile söylenebilir.  Aristokrat bir aileden gelmiş olmasına rağmen komünist olmayı yaşam biçimi olarak seçen oğlu Nazım Hikmet’in adil yargılanması için de uğraşan Celile, açlık grevinde olan Hikmet’i kurtarmak için Galata Köprüsü’nde imza kampanyası başlatabilecek kadar cesur ve mücadeleci bir kadındır.

Cesareti, geleneksel toplumsal yapıya isyanında da görülür. Kadınların peçe taktığı dönemde peçe takmayı reddeder, nü kadın resimleri yapar, ileri derecede Fransızca konuşur, düzenlenen erkekli kadınlı davetlerde boy gösterir. Celile, aynı zamanda hayattaki duruşunu aşk hayatına da yansıtan bir kadındır. Aşkının peşinden korkmadan giden gözüpek bir aşıktır. Üstelik bu aşkın imkansızlığını anladığı noktada da terk edebilme ve gidebilme cüretkarlığını da gösterebilecek kadar da kararlı ve dikbaşlıdır.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler

İşte divan edebiyatının önemli şairlerinden Yahya Kemal, bu dizeleri Celile ile yaşadığı bu fırtınalı aşkın ardından yazar. Dizeler sanki Yahya Kemal’in terk edildiği ve Celile’yi beklediğine dair ima içerse de gerçekte terk eden Yahya Kemal’dir. Zira toplumsal değer yargıları ve ahlak kuralları bu âşıkların birlikte olmalarına izin vermemiştir. Bu değerler patriyarkal kültürün her gün yeniden ürettiği değer yargıları olsa da buna boyun eğmeyen kadınlardan biri olan Celile, dönemine göre oldukça farklı bir kadın profili çizer. Evli ve iki çocuklu bir kadın olan Celile, aşkının peşinden gitmek için, Osmanlı’daki valilerden biri olan Nazım Paşa’nın oğlu Hikmet Bey ile evliliğini sonlandırır; toplumun uzlaşımsal yargılarına karşı gelir. Aşkı uğruna ahlaksız yaftası yemeyi de; toplumsal statüleri de reddeder. Fakat ilk olarak çevresindeki erkek dünyası onun bu aşkı yaşamasına engel olmaya çalışmıştır. Oğlu Nazım Hikmet Yahya Kemal’e “Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz” diyerek annesinin ve hocasının aşkına karşı çıkarken; Yahya Kemal de arkadaşı Yakup Kadri’ye “Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim? Sonra herkes bana ne gözle bakar” diyerek üzerindeki toplumsal baskıyı dile getirir. Yahya Kemal, her türlü baskılanmaya karşı çıkarak aşkının peşinden giden Celile kadar cesaretli davranamamıştır. Celile ile asla evlenmeyeceğine dair bir veda mektubu yazarak bu aşka son vermiştir. Bu aşk uğruna ölmeyi göze alabilen Yahya Kemal, Celile ile evlenmeyi göze alamamıştır.

Eril tahakküm kaldırılmadan aşk mümkün değil

Sahi onu bu kadar korkak yapan nedir? Patriyarkal kültürü sürekli yeniden üreten erkeklik olabilir mi? Yahya Kemal’i bu kadar çaresiz bırakan; toplumsal ve kültürel olarak inşa edilmiş erkekliğine laf edileceği endişesi; toplumdaki konumunu ve saygınlığını kaybedeceği düşüncesidir. Zira ortak aklı belirleyen patriyarka; nasıl düşünülmesi ve nasıl davranılması gerektiğini de belirlemektedir. Kendisiyle evlenmeye cesaret edemeyen Yahya Kemal’in bir veda mektubuyla terk edilen Celile, yaşamına Paris’de devam etmek üzere İstanbul’dan ayrılır.

Genel olarak toplumsal gerçekçi oyunlar sahneye koyan Kadıköy Halk Tiyatrosu’nun 2020 yılında gösterime giren “Celile” adlı oyunda her ne kadar Celile’yi hayatı boyunca etkileyen ve onun bu kimliğini oluşturan olaylara değinilse de; arka plandaki Celile ile Yahya Kemal’in aşkı oyun boyunca kendini hissettirmektedir. Celile’nin hayatındaki önemli olayların farklı zamansal sıçramalarla anlatıldığı oyunda arka planda hep “Sessiz Gemi” çalmaktadır. Sessiz Gemi’nin melodisi kavuşamayan aşıkların bir mırıltısına dönmüştür sanki. Cesaret edilemeyen, söylenemeyen ve bir mırıltı şeklinde hayat boyu sürecek olan. Oyunda, Celile’yi canlandıran Ayşegül Yalçıner ise Celile’nin mücadelesini, aşkını, sanatçı kimliğiyle, anneliği ve toplumsal kimliğinin çatışmalarını oldukça başarılı bir şekilde dile getirmiştir

Bir kadının cesaretine karşılık; bir erkeğin korkaklığı nedeniyle bir araya gelemeyen Celile ve Yahya Kemal de kavuşamayan aşıklar olarak tarihteki yerlerini almıştır. Celile’nin hayatı dolayısıyla da oyun, toplumsal yapıdan bağımsız hiçbir ilişkinin kurulamayacağını; her türlü ilişkilenmede toplumsal ahlak ve değer yargılarıyla çevrili olduğumuzu göstermektedir. Peki o zaman soru şudur? Eril tahakküm ortadan kaldırılmadığı sürece aşk ilişkileri “ideal” bir biçimde yaşanabilir mi? Oyun böylece bize Celile’nin hayatını anlatırken; ilişkilere, aşklara, mücadeleye, erkekliğe, toplumsal cinsiyet hiyerarşilerine dair de kafalarda pek çok soru işareti oluşturuyor.

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!