Ayla Önder onderayla@gmail.com
AdkoTurk’ün kadın işçileri, ürettikleri hazır makarnayla patrona milyonlarca kar kazandırırken, cinsel taciz ve mobbinge uğruyorlar. Orta parmağını fabrika önünde eylem yapan kadınlara uzatarak, cinsel içerikli imalarda bulunan işverene hiç olmadığı kadar öfkelendi kadınlar! Son olarak da patronun direnişçi kadınlara dönerek, ‘Sizi otobana attık, yeriniz orası’ şeklindeki cinsel sataşması bardağı taşıran son damla oldu. Kadın işçiler öfkeli…
Günde 12-16 saat çalışıp, karşılığında hak ettiğini alamamak. Sadece ‘”karın tokluğu” için emek harcamak… Bu iş koşullarının ne kadar ağır olduğunu tahmin etmek zor değil. Soğukta donarak, yazın geldiği bu günlerde ise kızgın güneş altında bekleyen AdkoTurk makarna fabrikası işçileri, ‘Haklarımız için 500 günü dahi göze aldık, buradayız, devam” diyorlar. Tek Gıda-İş Sendikası’na üye olduktan sonra işverenin sert tepkisiyle karşılaşan AdkoTurk ve Bel Karper kadın işçileri bu kez de cinsel tacize karşı mücadele veriyor. Tükettiğimiz peyniri ve makarnayı imal eden çalışanların tek istekleri insanca yaşayacakları ekonomik koşullara sahip olmak. Fakat yasal olan haklarını talep etmeleriyle birlikte iki fabrikanın işçileri de rahatsız edici davranışlara tanık oldular. Özellikle AdkoTurk’un kadın işçileri, üretikleri ve dünyaca ünlenen hazır makarna markasıyla milyonlarca kâr kazandırdı işyerine. Ama sonuç ne oldu? Orta parmağını fabrika önünde eylem yapan kadınlara uzatıp, cinsel içerikli imalarda bulundu patron! Onlar kazansın diye daha fazla terleyen kadınlar bu davranışa hiç olmadığı kadar öfkelendiler.
Eylemlerini İstanbul’a taşıdılar
İnsana yakışır iş koşulları, yaşamı devam ettirecek kadar bir ücret en temel haklar… Ancak çalışma standartlarının ihlali en acil sorun olarak güncelliğini koruyor. Aynı şekilde kadın işçi haklarının durumu ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi sorunu da gerekli ilgiden yoksun kalmaya devam ediyor. Son iki fabrikada direnişte olan kadınlar, kadına yönelik ayrımcılığın, şiddet ve tacizin her türlüsüyle karşı karşıya kaldılar. Çerkezköy Organize Sanayii Bölgesi’nde faaliyet sürdüren AdkoTurk, Suriye ve Endonezya sermayeli bir hazır makarna fabrikası. Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenen ve sendikalaştıkları için işten çıkartılan Adkoturk işçileri, direnişlerinin 85. günü olan 8 Temmuz’da İstanbul’da da eylem yaptılar.
Aynı tarihte 53 gündür grevde olan Bel Karper işçileri de Beşiktaş Selenium Plaza önünde (işyerinin genel merkezinin bulunduğu) taleplerini dile getirdi. Patronun sendika, yasa ve anayasa tanımaz tavrına, işten çıkarma saldırısına karşı çoğunluğu kadınların oluşturduğu iki fabrika çalışanları o gün güçlerini birleştirdi.
İşçilerin sosyal medya ve e-devlet şifrelerini istediler
Devam eden işçi direnişi ve grev haberlerini izlerken, kameramızı, mikrofonumuzu özellikle kadınlara tutuyoruz. Bu görüşmelerde kadınların çok dillendirilen genel sorunların yanı sıra yaşadıkları cinsel taciz ve sataşma gibi olaylar, “direnişte kadın olmak” durumunun zorluğunu bir kez daha karşımıza çıkarıyor. Ayrıca saydığımız bu işyerlerinde mobbing çok fazla. Fakat direnişteki kadını yıldırmak için patronun sözel tacizleri var ki, o kadar lafı edilen, gündeme gelen konular değil bunlar. Bütün bu bilgileri paylaşan AdkoTurk işçisi Sevcan Dervişoğlu, işverenin baskılarının arttığını ve işten çıkarmaların da devam ettiğini söylüyor. Şu ana kadar 18 işçi atılmış. Sevcan, fabrikada yaşanan hak ihlallerinden söz ediyor; “Bazı arkadaşlarımızın sendika üyelikleri e-devlet üzerinden tespit edildikten sonra çalıştıkları bölümler değiştirilmek istendi. Tabii ki bu istekleri kabul edilmedi. Sadece bununla da kalmadılar, arkadaşlarımızın WhatsApp şifrelerini ele geçirip, bütün mesajlarını okumuşlar!”
Kadınlara parmak göstermek!
Makarna işçisi Sevcan Dervişoğlu şunları anlatıyor; “Biz fabrika dışında, direniş yerinde bekleyişimizi sürdürürken, Suriyeli patronun kapı önüne çıkıp bize yönelik el hareketi yapması, orta parmağını göstermesi kabul edilebilir bir durum değil. İçeride bu kadar çaba, bu kadar emek verilirken bunun karşılığı bu terbiyesizlik mi olacak diye düşündük hepimiz. Bizler gece-gündüz bilmeden, hastalık demeden, salgın demeden orada çalıştık. Sonucunda böyle bir şeyle karşılaşmak gerçekten insanların bakış açısını değiştirdi.”
Patronun cinsel tacizlerine yönelik anlattıkları bunlara sınırlı değil. Fabrika Çerkezköy’de, otoban kenarında. Haliyle işçilerin eylemleri de bu yola yakın yerde sürüyor. Patron, “Onları E-5’e attım, otobanda hak ettikleri yeri buldular!” cümlesini kullanıyor kadınları kastederek. Direnişçi işçi Sevcan, “Bize yönelik sarf ettiği ‘Sizi Otoban’a attık’ sözü işverenin kalitesini de gösteriyor bir yandan. Arkamızdan bu tabiri kullanıyor. E-5’in anlamı, ‘otobana çık’ın karşılığı toplumda bilinmeyen bir konu değil. Bize böyle bir cümle kurarak ahlâksızlık yüklemesine hepimiz çok öfke duyduk” diyor büyük bir tepkiyle.
‘Müstehcen davranış olarak tanımlıyoruz’
Bu hareketi daha fazla açmıyor işçi kadın. Dile getirirken çok can sıkan bir konu çünkü. Tek Gıda-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Yunus Durdu’ya bu hareketi sorduğumuzda ise aynı tepkiyi o da gösteriyor; “Kadın arkadaşlarımızı taciz ediyorlar. Orta parmağın gösterilmesinin ne anlama geldiğini bilirsiniz” açıklamasını yapıyor ve şunu da ekliyor; “Bu hareket ve benzerleri kadınlara karşı saldırgan, aşağılayıcı ve müstehcen davranışlarda bulunmayı tanımlıyor. Bir işçiye sadece sendikayı seçtiği için cinsel tacizde bulunmak görülmüş mü? Biz bu tutumla ilk defa karşılaştık. O yüzden bu noktada kırmızı çizgilerimiz var!”
İnsanların haklarına engel olmak
İşçinin tüm özel hayatında ne varsa bilmek isteyen AdkoTurk işvereninin e-devlet şifrelerini istemesi hem şaşırttı hem de tepki aldı. İşçi Sevcan’ın özel hayatı ihlale yönelik bu tutuma ilişkin yorumu şöyle; “İnsanların haklarına engel olmak, kişisel bilgilerine ulaşmak, kadın işçilere uygunsuz davranışlarda bulunmak kabul edilemez. Asıl ahlâksızlık budur!” İşçi, çalışma koşullarını “Ya korona ya açlık” şeklinde özetleyerek şöyle devam ediyor; “Bu söylemi özellikle dile getirdik. Çünkü bizim için hiç iyi bir taraf yok. Aslında koronoya da yakalanırsak aynı zahmet açlığa da maruz kalsak aynı eziyet. Her türlü zahmeti çeken emek tarafı. Bu sloganı bunun için söyledik.”
Çorlu’da Grev var
Benzer bir işçi hakkı gasp vakası da Çorlu’da yaşanıyor. Fransız süt ürünleri şirketi Bel Group burada başrolde! Bu şirket “La Vache Qui Rit” Fransız markalı üçgen peynirleri üreten işçilere örgütlendikleri için büyük bir baskı uyguluyor. Çorlu’da kurulu Bel Karper adlı fabrikada çalışanlar Tek Gıda-İş Sendikası’na üye oldular ve çoğunluğu da elde ettiler. Bunun ardından işçiler toplu sözleşme masasına oturmak istediler. Fakat işveren Tek Gıda-İş Sendikası’nın toplu pazarlık teklifini sürekli reddetti. En son noktada grev başlatmak zorunda kaldı sendika. Şu anda 8. haftayı geride bıraktılar. Grev başladı ama yeni usulsüzlükler devreye girdi. Ürün stokunu bitiren işveren üretim dışında çalışan beyaz yakalılara üretim yaptırmaya başladı. Fabrika işçisi Nuray Aslan, “Uzman olmayanlara peynir ürettirmek sağlığı tehdit etmek anlamına geliyor” diyor. Sadece o da değil. Depo işçileri de üretime sokuldu!
Grev kırıcıların ürettikleri peynirler çöpe atıldı!
İşçi Nuray, 50 günü aşkın fabrika önünde işçiler arasında büyük bir beraberlik duygusunun oluştuğunu anlatıyor; “Dayanışmalarla birlikte dostluklarımız ve arkadaşlıklarımız sağlamlaştı. Bir bakıyoruz, ‘kutlama var’ diyorlar. Arkadaşımızın doğum günüymüş. Hep birlikte alkışlarla, şarkılarla kutluyoruz. İki, üç gün arayla yeni bir doğum günü denk geliyor. Geçen gün yine ‘kutlama var’ dediler. Bana ve eşime özellikle herkes bakıyordu. Tabii ki siz bilmezsiniz. Eşimle ikimiz bu fabrikada çalışıyoruz. Evlilik yıl dönümüzmüş! Onu kutladık. Bütün bunlar dostluğumuzu pekiştiriyor. Her geçen gün grev kardeşliğimiz büyüyor. Bizi yıldıracaklarını düşünmüyorum asla.” Nuray, grev kırıcılarla ilgili şunu söylüyor. “Onlara peynir ürettiriyorlar ama nasıl bir şey çıkıyor acaba ortaya? Peynir denmez onlara. Bizim burada (Çorlu’da), büyük çöplükte bir tona yakın peynir bulunmuş. Becerebildikleri o kadar. Bize hakkımızı vermeyip, işi bilmeyenlere üretim yaptırmaları bana çok saçma geldi.”
Altı yıldır sendikadan kaçıyorlar
İşveren, Tekgıda-İş’in yasal temsil barajını aşmadığını ve bu nedenle şirketin sendika ile pazarlık yapmak zorunda olmadığını iddia ediyor. Çeşitli mahkeme duruşmaları ve temyiz yoluyla da davalar devam etti. Ocak 2021’de yasal itirazlar sona erdiğinde aradan tam altı yıl geçmişti! Bu uzun süreli sendikadan kaçınma taktiği başarısızdı. Mahkemeler sendikayı haklı buldu ama patron kabul etmedi!