Pegasus Direnişçileri’nden Gökçen Elif Karaltı: “Feminist bir kadınım ve cinsiyet eşitliğinden yanayım”

Nakliyat- İş’e üye olması nedeniyle işten atılan Gökçen Elif,  kadın kabin memurlarının mobbing, taciz, şiddet ve yaş ayrımcılığına maruz kalmalarının yanı sıra bedenlerinin de denetlendiğini anlatıyor. Arkadaşlarına “Bize üzüleceğinize sendikaya üye olun” diye sesleniyor.
Paylaş:
Bahar Gök
Bahar Gök
bihargok1982@gmail.com
Bahar Gök  bihargok1982@gmail.com

Nakliyat- İş’e üye olması nedeniyle işten atılan Gökçen Elif,  kadın kabin memurlarının mobbing, taciz, şiddet ve yaş ayrımcılığına maruz kalmalarının yanı sıra bedenlerinin de denetlendiğini anlatıyor. Arkadaşlarına “Bize üzüleceğinize sendikaya üye olun” diye sesleniyor.

Pandemi nedeniyle uygulanan işten çıkarma yasakları Temmuz ayında kalkar kalkmaz hemen hemen her ilden, her sektörden çalışanların işten çıkarıldığı haberlerini okumaya başladık. Yasaklanmış gibi görünse de İş Yasası’nda 25/2 kapsamında uygulanan Kod 29 uygulamasıyla Pandemi sürecinde 200 bin işçi işten çıkarılmıştı. Çıkarılan işçilerin işyerleri önünde başlattıkları direnişlerle Kod 29 maddesinin çok boyutlu bir saldırı olduğunu anlamış olduk.

Çıkarılmayan işçiler ise kişinin iznine başvurulmaksızın ücretsiz izne gönderilip Kısa Çalışma Ödeneği’ne (KÇÖ) mahkum edilmişlerdi. Ortalama 1200 lira olan KÇÖ ile geçinemeyeceği belli olan işçiler istifa etmek zorunda bırakılmışlardı. Virüsü fırsata çeviren patronlar çalışanların temel haklarını gasp etmekte hiçbir engele takılmadan yol almış oldular. Öyle görünüyor ki 2020 Mart ayından bu yana artan karları ve yaratmaya çalıştıkları dikensiz gül bahçesini korumak için bu saldırıları kalıcılaştırmaya çalışacaklar/çalışıyorlar.

Şehirlerarası yolculuk yasaklarının da uygulandığı bu süreçte en çok etkilenen çalışma alanlarından biri ulaşım hizmetleri oldu. Havayollarının dört ay tam kapanmak zorunda kaldığı dönemde havayollarında çalışan binlerce emekçi KÇÖ’lerle hayatını zor koşullarda devam ettirmeye çalışmıştı. Televizyon reklamlarında izlediğimiz haliyle bakımlı, iyi eğitimli, ayrıcalıklı ve rahat yaşamları olduğunu düşündüğümüz havayolları çalışanlarının Nakliyat-İş Sendikası’nda örgütlenme çağrılarıyla görünenin aksine vahşi sömürü şartlarının hayatın her alanında dayatıldığına bir kez daha tanıklık ettik. Pegasus Havayolları’ndan yasaklar kalktığında atılan çalışanlarla görüşüp yaşadıkları süreci anlatmalarını istedik. 28 yaşındaki kabin hizmetleri memuru Gökçen Elif Karaltı ile görüştüğümüzde, Pegasus Havayolları’nın, kadın çalışanların emeğini gasp ederek marka değerini nasıl yükselttiğini öğrenmiş olduk.

2015 yılında misafir hizmetleri memuru olarak işe başlamış Gökçen Elif Karaltı. 2019’da sınavlara girerek kabin memurluğuna geçiş yapmış. Çok düşük bir ücretle işe başlamış. “İki buçuk yılım yeni başlayan, bizden eğitim alan personelin bizden yüksek maaş aldığını öğrenerek geçti. Zaten bir sene yer hizmetleri direktörü zam yapılacak personel listesini İK’ya verirken adımı yazmayı unuttuğu için zam alamadım. Bir sene de 15 Temmuz’dan dolayı zam alamadım. Sonrasında bir sene yüzde 32 zam almak zorunda kaldım yeni başlayanlarla ücretim eşitlenebilsin diye” sözleriyle giriş yapıyor. Yöneticilerle görüşüp maaşının artmasını, kendisini başka bir bölümde değerlendirmesini istediğinde “para için ağlama” cevaplarıyla karşılaşmış sürekli. Yöneticinin evinin aidat ücretine çalıştığını düşündüğünü söyleyen Karaltı, defalarca istifa edip gitmeyi düşünmüş. Ancak şartları elvermediği için çalışmaya devam etmek zorunda kalmış. İş hayatı boyunca kadın erkek fark etmeksizin haksızlığa uğrayan herkesin yanında durduğunu, bütün çalışanların eşitliğini savunduğu için yönetici tayfasının kendisinden genel olarak hoşnutsuz olduğunu da gizlemiyor. Aynı nedenlerden dolayı sık sık mobbinge de maruz kalmış.

‘Sizden çok var’ dediler

“Midemi üşüttüğüm bir gün birkaç kez lavaboya gittim. Eski personelim, sigara içmeye gitsem şeflerime söyler giderim zaten. 15-20 dakika kalmışım lavaboda. Aşağı indim. Sabiha Gökçen’de B kontuarı ile C kontuarı arasında beş erkek amir vardı. İsmi Tolga olan amir ‘nerdeydin’ dedi bana. Lavaboda olduğumu söylediğimde ‘yalan söylüyorsun’ dedi. ‘Şaka mı yapıyorsunuz’ dedim. ‘Napıyordun tuvalette’ diye sordular. ‘Burada beş erkeğe ben tuvalette ne yaptığımı mı açıklayacağım. Gerekirse yazılı açıklamamı alın’ dedim. Ahmet Ülker adındaki amir de ‘Bundan bir şey olmaz. Zaten bunun ne yaptığı belli değil hemen açıklamasını alın’ dedi. ‘Tamam Pegasus tarihine geçerim’ dedim sadece.”

Haysiyet kırıcı davranışların tüm personele uygulandığını ve çalışanların bir noktadan sonra sosyal medyada ses kayıtları yayınlayarak bu durumu teşhir etmek zorunda kaldıklarını da anlatıyor:  “Erdinç Meriç adlı istasyon yöneticisinin bizi nasıl azarladığını, ‘beğenmiyorsanız kapı orada, dışarıda bekleyen bir sürü insan var, sizden çok var nasılsa’ dediği konuşmalarını yayınlamak zorunda kaldılar.”

Pegasus’ta çalışana saygı duyulmuyor

Bir uçuş sonrasında yanında yeni bir personelle birlikte müdüre uçuşla ilgili bilgi verirken elini kolunu fazla kullanmasından dolayı rencide edilmiş. Yaşadığı tartışmada gözleri dolunca “Çık dışarı, burada ağlama. Git sakinleş beş dakika sonra burada ol” tavrıyla karşılaşmış. Geri gitmek istemediğini ancak sakinleştikten sonra geldiğinde herkesin servislere bindiğini ve kimseye kendisiyle ilgili bilgi verilmediğini görüyor. İnsana saygı duyulmayan Pegasus’ta “eleman kayırma ve torpilin” had safhada olduğuna da değiniyor. Bölümler arası geçişlerin ancak bir müdürün ya da şefin onayıyla mümkün olabildiğini, özel günlerinde, hastalık durumunda dahi yöneticilerden rica minnet izin alamadıklarını anlatıyor. Akşam kına gecesi olan kadın personeli sabaha kadar çalıştırdıktan sonra eve gidip uyuyabileceğini, sonrasında kınasına hazırlanabileceğinin söylendiğine tanık olmuş mesela. Kendi babası rahatsızlandığında ise mazeret izni verilmemiş yıllık izninden kullandırılmış. Tabii bunun için de araya şefler koymak zorunda kalmış.

Kabin hizmetlerine geçtikten sonra işler biraz daha kurumsal ilerlemiş. Bu bölüme daha düzgün maaş almak için geçmiş. Kabin hizmetlerinde her gün farklı ekiplerle çalışmak zorunda kaldıklarından çok stresli geçtiğini anlatıyor. Çalışanların genellikle o günkü amirin psikolojisinin iyi olması yönünde dileklerle işbaşı yaptığını söylüyor. “Bir kere Roma’da gecikme aldık. Amir küfrediyor, troleyleri falan tekmeliyor. Ben sakinleştirmeye çalışıyorum. Mesela yolcunun bagajı biraz fazla diyorum, ‘sen yer hizmetlerinden geldiğin için soruyorsun herhalde seni ilgilendirmez bu durum’ gibi bir cevapla karşılaşıyorum” derken birçok işletmede olduğu gibi bölümler arası geçiş yapanlara karşı da tavırların aşağılayıcı olduğuna değiniyor.

Her daim bakımlı olmak zorundayız

Kadınların havacılık sektöründe yaşadığı sorunlara dair sorular sorduğumuzda dış görünüşle ilgili katı kuralları anlata anlata bitiremiyor. Her daim bakımlı olmaları istenen kadın personelin kozmetik ve kuaför masraflarına dair ek ödeme almaları gerektiğine dikkat çekiyor. Erkek çalışanların saç/sakal ve pantolon paçası boyu dışında kuralların olmadığını öğreniyoruz. Ancak söz konusu kadın çalışanlar olunca “Boy ve kiloyla ilgili belli kurallar var. Saç, makyaj, tırnak gibi her gün bakımlı olmamızı istiyorlar ama THY gibi kozmetik ücreti vermiyorlar. Her gün yanımızda yedek çorap istiyorlar ama Penti çorabın tanesi 20 lira. Maksimum iki defa giyilebiliyor bu çoraplar. Saçımız boyalıysa dibi bile gelmeden boyamamız gerekiyor. Tırnaklarımız hep manikürlü olacak. Pandemi dönemi boyunca da hep makyaj yapmak zorundaydık. Her gün kontrol masasında maskeyi açıp makyajlı olduğumuzu göstermek zorundaydık. Bunu yapıyoruz ama kimse de sormuyor ‘niye yapıyoruz’ diye. Eldiven takıyoruz ama yine de tırnaklarımız ojeli ve manikürlü olmak zorunda. Ben feminist bir kadınım ve cinsiyet eşitliğinden yanayım. Ama eşit şartlarda çalıştığımıza inanmıyorum.” diye sürdürüyor, konuşmasını.  Kadın çalışanların uçuş öncesi hazırlığından, uçuş esnasında gösterdiği performansa kadar erkek çalışana göre daha çok efor sarf etmesi gerektiğinin de altını çizen Gökçen Elif:  “Saç, makyaj, tırnak, çorap, etek boyu, etek darlığı gibi çok fazla dikkat etmemiz gereken şey var. Uçuş esnasında da anlatamayacağım çok şey var. Kadın personelin kadın personele tutumu, erkek personellerin kadın çalışanlara tutumu, kaptanların tutumları… Havacılık sektörünün çok çirkin yanları var. Bekar olduğunuzu öğrendikleri tavrıyla, evli olduğunuzu öğrendikleri tavırları bir değil. Her yerde yaşanıyor ama birlikte yatılara gidiyoruz falan o yüzden de çok daha çirkin şeylerle karşılaşıyoruz.” diye üstü kapalı bir biçimde kadına yönelik taciz ve kötü muamelelerin altını çiziyor. Her sektörde karşılaşılan eş değerde işe eşit ücret olmamasının havacılık sektöründe de kadınları zorladığını anlıyoruz.  “Eşit maaş almamızı da doğru bulmuyorum. Kadın çalışanlara kozmetik masrafları olarak belli bir miktar para yatırmaları lazım THY gibi. Çünkü sadece çorap paramız bile aylık inanılmaz bir fiyat tutuyor. Fondoten zorunluluğu var, cildiniz pürüzsüz görünmeli. Göz makyajı yapmak ve ruj sürmek zorundasınız.”

Kilo vermeyenleri işten çıkarıyorlar

Daha sonra anlattıkları ise bu sektörde estetik emeğin ne kadar fazla öneme sahip olduğunu,  kadın kabin memurlarının, cinsiyetlendirilmiş özellikler üzerinden bedenlerinin ve kişiliklerinin nasıl şekillendirildiğini,  nasıl derin bir sömürüye maruz bırakıldığını görüyoruz.  “Her yıl tazeleme eğitimi diye bir eğitime giriyoruz. Eğitim sonunda herkesin kilosu tartılıyor ve vücut kitle endeksine bakılıyor. 57-58 kiloyu hiç geçmedim ama atıyorum 65 kilo olduğum zaman üç ay içinde kilo vermemizi istiyorlar. Kadın çalışanlar jile giydiğinde aldığı kiloları saklamaları mümkün olmuyor oradan anlıyorlar. Kilo veremezseniz ikinci tartıldığınızda yazılı uyarı alıyorsunuz. Yine veremezseniz işten çıkartılıyorsunuz. Zaten istediğimizi giyemiyoruz bir de saç boyumuza kadar müdahale edildiği bir şirkette çalışmak… Kendinizi kendinize emanet gibi hissediyorsunuz. Saçınızı istediğiniz renge boyayamamak, gece 24’ten sonra dondurma yiyememek, ya da hamileyken alınan kiloları veremezsem kabine nasıl geri döneceğim stresini çok yaşıyoruz.” Bu tür baskılar yaşadığı bir yerde kendisini değersiz hissettiğini de vurgulayan Karaltı şöyle devam ediyor:  “Zihninizden ve performansınızdan daha fazla bedeninizi dikkate alan bu sektöründe ne kadar rahat olabilirsiniz ki? Yani benim ismimin bir anlamı yok o üniformayı giydikten sonra.”

Kaptanlara yatı var bize yok

Karaltı, rapor almak istemediklerini ancak yaklaşık 99 saat uçma limiti olan çalışanların full çalıştırıldığından dolayı mecalleri kalmadığını anlatıyor. Yüksek basınçtan, ani basınç düşüşü/yüksekliğinden kulakları tıkandığında dahi doktordan rapor almamasının beklendiğini belirtiyor. O durumda uçmak kulak zarının yırtılması demek. Burnu tıkanmış personelin uçmasının riskli olduğunu bu nedenle birçok kabin memurunun adeta burun spreyi bağımlısı olduğunu da ekliyor. Kendisi sinüzit hastası olduğu için daha fazla dikkat etmek zorunda kalıyormuş uçuşlarda. “Mesela Moskova’ya gittik. Orada dört saat beklememiz var. -10 derece filan orası. Uçağın bütün elektriğini kapattılar, fazla yakıt gitmesin diye. Oradaki personel kendi imkanlarıyla ısındı. Mont taşımamız yasak ama montunu alıp, çantasına ince bir battaniye atarak onu bacaklarına örtüp ısınıyordu personel. Gittiğimiz her beklemeli alanda uçağın elektriğini tamamen kapatırlar. Sıcakta mısınız, soğukta mısınız Pegasus’un umurunda değil. Moskova gidişlerinde çok hasta oldum ben. Çünkü yatı yaptırmıyor, masraf olmasın diye uçakta bekletiliyoruz. Kaptanlara yatı veriyorlar ama. Bu yanıyla da adaletsizlik çok fazla.”

48 yaşında istifaya zorluyorlar

İşyerine 30 yaşın üzerinde kimsenin alınmadığını öğreniyoruz. Erken emeklilik hakkı olmayan çalışanlar için “48 yaşında bir kabin memurunu düşünün, emekli olamaz ama şirket, insanları istifa etmeye zorluyor. Kendilerine yakın biriyse yönetim kadrosuna filan alıyor ama değilseniz mobbing uygulayarak istifa etmeye zorlanıyorsunuz.” diyerek anlatıyor. Sendikal örgütlenme çalışmasına bu gibi sorunların giderek artması nedeniyle başlamışlar. Ancak kısa çalışma döneminde güçlü bir örgütlenme sağlayamadan çıkarılmışlar. “Çıkarılmadan iki ay kadar önce sendikal çalışmaya başlamıştık. Yer hizmetlerinde daha yeni örgütleniliyordu. Zaten 15 gün kısa çalışma dönemindeydik. Mayıs ayından itibaren Nakliyat-İş Sendikası’nı araştırmaya başladık. Arkadaşlarla iletişime geçtik. Daha önce Hava-İş Sendikası’na üyeliğim vardı, görüşmeler sonrasında istifa edip hemen Nakliyat-İş’e üyelik yaptım. Ondan sonra belki 15 kere uçmuşumdur fazla uçuş yapamadım yani. Uçuşlar esnasında sendikayı anlatıp, haberdar etmeye çalıştım insanları. Arkadaşlarımızda sendikaya geçtiğimizde işten çıkarılırız düşüncesi çok yoğundu. Anayasal hak olduğunu anlatıp daha iyi şartlarda çalışabileceğimizi anlattım. Bu uçuşlar esnasındaki konuşmalardan öğrenmiş olmaları mümkün değildi. Sendikanın instagram hesabında kabin amirlerimizden çağrı, adı altında üniformayla bir video paylaşıldı. ‘Bizler Sen’iz, sendikalı olduk, kabin amiriniz konuşuyor, daha iyi şartlarda çalışmak için sendikalı olmamız gerekiyor’ diye çok güzeldi.  Biz de sayfada beğenip yorum yaptık altına. Bu süreçte Pegasus zaten sendika olayını anlamıştı. Provokatif bir amir vardı Ahmet Ülker, şirket yalakası biri, sendikanın sayfasına ve videoların altına yorumlar yapmaya başladı.”

Bu provakatif erkeğin sendikanın dolandırıcı olduğunu yazdığını ve sendika yöneticilerinden biriyle DM’den tartışmaya başladığını bu şekilde sendikayı itibarsızlaştırmaya çalıştığını anlatan Gökçen Elif daha sonra örgütlenme çalışması yapan herkesi işten attıklarını söylüyor. Çağrı isimli bir arkadaşlarını da yüz kızartıcı suç işledi diye Kod 29’dan çıkarmışlar, işsizlik maaşı dahi alamamış.

Yasağın bittiği gün işten çıkarıldım

İşten çıkarılacaklarını tahmin etmemiş Karaltı ve diğer çalışanlar. Ancak en çok para kazandıkları Temmuz-Ağustos döneminde hazırlanan uçuş listelerinde stand-by olarak yazıldıklarını gördüklerinde normal olmayan bir durum olduğunu düşünmelerine rağmen, ay ortasında illa ki programa koyarlar bizi diye beklemişler. İşten çıkarma yasağı bitene kadar en fazla 15 kere uçtuğunu söylüyor. Yasağın bittiği gün henüz yoldayken aldığı telefonda iş akdinin karşılıksız feshedildiğini öğreniyor. İK personeli olma ihtimali yüksek olan kişiden çıkarılma nedenlerini öğrenemiyorlar. Ellerine noter yoluyla ulaştırılacağını söylüyorlar. O gün kendisiyle beraber bir kadın arkadaşı da dahil olmak üzere 11 kişi çıkarılmış. Birkaç gün sonra 13A maddesiyle işten çıkarıldığını öğrenmiş. Yani işçiler arasında bilindiği haliyle performans düşüklüğü. Karaltı’nın en ağırına giden de bu olmuş. “Performans düşüklüğümüz çat diye olamaz. Çünkü her uçuş sonunda kabin amiri ve yolcular tarafından puanlanıyoruz. Hatta kabin ekibi kendi arasında da puanlama yapabiliyor. Ben bir uçuşta kötü puan aldıysam bana bir hafta içerisinde mail geliyordu ve açıklama isteniyordu. Performans düşüklüğüm yok, satış düşüklüğüm yok, limit 60 iken İngilizce puanım 80, tekrar sınava kalmam yok. Sendika sebebiyle olduğu o kadar belli yani. 40 kişi çıkarıldı benimle birlikte. 25 kadarı sendikalıydı. Bizden sonra geçen hafta yine 11 kişi daha çıkarıldı onlar da sendika üyesiydi”.

Çıkarıldıktan sonra işyerindeki dolaplarına ulaşmaları engellenmiş. Giriş kartlarını işyerine teslim etmeleri gerektiğinden, dolaplarındaki eşyalarını almak için yöneticiler çözüm üretmemiş. “Gelmenize gerek yok bir arkadaşınıza verin dolaplarınızı açsın ve eşyalarınızı size getirsin” cevabını almışlar. Bunun üzerine Nakliyat-İş’le birlikte işyerinin genel merkezine gidip ve İK’daki herhangi bir personelle görüşmek istemişler. “Polisler geldi, çıkarıldık ama dışarıda eylemlere devam ettik. Sendika başkanımız polislerle konuştu. Yöneticilerden kimse inmedi, Pegasus CEO’su Mehmet Nane’yi aradık. Ertesi gün Pegasus’tan mesaj geldi. “Şu saatler arasında gelip dolaplarınızdan eşyalarınızı alabilirsiniz’ diye.”

Arkamızda sendikal bir güvence olsun

Sendikalı olmayanlardan da çıkarılanlara ulaşmaya çalışırken sendikanın avukatıyla görüştüklerinde kabin hizmetlerinde çalışanların Borçlar Kanunu’na tabii olduklarını öğreniyorlar. Havacılık çalışanlarının genel olarak bağlı olduğu bir kanunun yürürlükte olmadığını, herhangi bir emsal dava bulunmadığını da. O sebeple işveren herhangi bir gerekçe göstermeksizin deneme süresi geçtikten sonra çalışanı işten çıkarabiliyormuş. Ve herhangi bir tazminat talep edilemiyormuş sendika üyesi değillerse. Tam da burada dört buçuk yıllık emeğinin göz göre göre nasıl gasp edildiğini anlatıyor. “Dört buçuk sene yer hizmetlerinde çalışırken zaten 35 bin lira tazminat hakkım vardı. Kabin hizmetlerine geçerken sicilim aynı devam etti. Fakat biri farklı bir kanuna tabi, diğeri farklı bir kanuna tabi iken, geçiş yaparken istifa etmek zorundayız. İstifa ettikten sonra 10 bin TL eğitim ücreti var, Pegasus’un anlaşmalı olduğu üniversiteye veriyoruz. Parayı yatırıp iki ay eğitim alıyoruz. Bir ay da Pegasus’tan eğitim alıp kabin memuru oluyoruz. Hem tazminatımı yakmış oldum, hem 10 bin TL para vermiş oldum. Zaten kabin hizmetlerine 2019’da geçtim. Yeni başlayan personeli kışın part- time çalıştırıyorlar. Yani sigortamız yarım yatıyor. Yazın full time. Onun üzerine Pandemi girdi araya, kısa çalışma ödeneğine maruz kaldım. Totalde benim 2019’dan bu yana 312 gün sigorta pirimim yatmış. Verdiğim emeğin karşılığını alamadan işten çıkarıldım. O yüzden avukat 2015’e dayanan bir dava açıyor bizim için. Bu nedenle arkadaşlarımıza sendikalı olun, çıkarıldığınızda en azından arkanızda bir sendikal güvence olsun diyoruz.”  diye anlatıyor, sendikal örgütlenmenin önemini, hâlâ Pegasus’ta çalışan arkadaşlarına.

Sendika meselesinden sonra CEO Mehmet Nane çalışanlara mesaj atarak, “uzun zamandır zam hak ediyordunuz ama size bunu verememiştik,  Biraz daha dişinizi sıkın hak ettiğiniz zammı vereceğiz” bildiriminde bulunmuş.  Sendika isminin bile etkili olduğuna vurguladıktan sonra : “Yıllardır zam yapılmayan multinetlere sendika duyulduktan sonra bir anda zam geldi. Yer hizmetlerine yüzde 7 zam demişlerdi, sendika duyulduktan sonra yüzde 15 dediler ama onu da daha vermediler insanlara. Pegasus bize kaşıkla bir şey verdiğinde sapıyla çıkartır bunu çok iyi biliyoruz. Bu verilenler ya da verileceği söylenenler tamamen sendika korkusuyla gündeme geldi” sözleriyle sesleniyor.

Üzülmelerini değil sendikaya üye olmalarını istiyorum

Beş, altı yıldır her türlü fedakarlığı yapmalarına rağmen buruşturulmuş kağıt gibi atılmanın insanlık ayıbı olduğunu söyleyen Karaltı, pandemide KÇÖ’den pirim gün sayısını dolduramadığı için 1200 TL ücretle yaşamaya çalışan, Sabiha Gökçen Havalimanı’na yakın ev tutmak zorunda kalan, bu süreçte geçinemediği için ailesinin yanına dönmek zorunda kalan insanların çıkarılmasına karşı sessiz kalınmamasını istiyor. “Zamanında her birimize teşekkürler verildi. Bunların hepsi özlük dosyalarımızda var. Her birimiz en az bir kere darp edildik. Yolcular tarafından defalarca küfürlere maruz kaldık. Apronda ellerimiz yara oldu, üşütüp hasta olduk. Evli ve çocuklu olsam, ya da tek başına çocuğuna bakmak zorunda olan bir kadın olsam ne yapacaktım? Çıkarıldığımız için çok üzülen arkadaşlarımız oldu. Onların üzülmesini değil sendikaya üye olmasını istiyorum. Pegasus’u Pegasus yapan oradaki çalışanlardan başkası değil. Onların amacı korkutmak ama biz de korkmayarak cevap vermeliyiz.”

Paylaş:

Benzer İçerikler

70 gündür fabrika önünde direnen Polonez işçileri kadın örgütlerini ve feministleri dayanışmaya çağırıyor. Bu çağrıyı ilettiğimiz ve iletimize cevap veren kadın örgütleri “boykot ve dayanışma eylemleri yapalım” fikrinde ortaklaşıyor. O halde gelin Polonez’de kadın işçilerin taleplerini yaygınlaştırıp, seslerine ses katalım…
Türk-İş dün 81 ilde “Zordayız, geçinemiyoruz” diyerek eylem çağrısı yaptı. Ancak işçiden habersiz, fabrika ve işyerlerinden uzak bir eylemden beklenileceği üzere zayıf görüntüler ortaya çıktı. İstanbul’daki eylem bunun en sarih örneği oldu.
CarrefourSA Esenyurt depo direnişinin ikinci gününde kadın işçiler Gülşah, Emel, Perizade ve Esra ile konuştuk. Esra “Bugün onlara olanın bize de olacağını biliyoruz,” Gülşah “İçeride can güvenliğimiz yok” Emel “Bir beyaz yakalı bir kadın çalışanı taciz edebilir mi?” Perizade ise “Biz illallah ettik buradan, sesimizi duymaları gerekiyor” diyor.
Bizlerin bütçesine daha ‘uygun’ market raflarında sıkça gördüğümüz, işlenmiş et ürünleri markası olan Polonez, bir süredir işçi ve sendika düşmanlığıyla anılıyor. Fazla mesai dayatmasıyla ev yüzü görmeden çalışan kadın işçilerin sendikalaşma mücadelesini tanımayan Polonez’de kadınlar, düşük ücretlerle ağır işlerde hakarete maruz kalarak çalışıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!