Pendik’ten Kadıköy’e Uzanan Bir Yol: Bağdat Caddesi ve Gündelikçiler

Pendik, Kartal Maltepe civarında oturan ve Bağdat Caddesi’ndeki evlere temizliğe giden kadınların kullandığı bir güzergâh bu. Kentin prestijli olarak kabul edilen zengin muhiti ile kentin dışında kalan bölgeleri arasında kadın emeğinin bir güzergâhı var.
Paylaş:
Sare Öztürk
Sare Öztürk
ozturksare48@gmail.com
Sare Öztürk   ozturksare48@gmail.com

Pendik, Kartal Maltepe civarında oturan ve Bağdat Caddesi’ndeki evlere temizliğe giden kadınların kullandığı bir güzergâh bu. Kentin prestijli olarak kabul edilen zengin muhiti ile kentin dışında kalan bölgeleri arasında kadın emeğinin bir güzergâhı var.

“Off, çamaşır suyu kokuyor bu otobüs!” diye fısıldadı genç kadın arkadaşına. Evet, hıncahınç dolu otobüs çamaşır suyu kokuyordu. Ancak bu koku otobüsün temizliğinden değil, gündelikçi olarak temizliğe giden kadınların ellerinden geliyordu. 16D, Bağdat Caddesi üzerinden Pendik-Kadıköy güzergâhında çalışan, iki noktayı birbirine bağlayan çift katlı İETT otobüsü. İşte çamaşır suyu kokusu bu otobüsten geliyor. Pendik, Kartal Maltepe civarında oturan ve Bağdat Caddesi’ndeki evlere temizliğe giden kadınların kullandığı bir güzergâh bu. Kentin prestijli olarak kabul edilen zengin muhiti ile kentin dışında kalan bölgeleri arasında kadın emeğinin bir güzergâhı var. 16D bu güzergâhın bir aracı. Çevreden merkeze doğru sicim gibi uzanan yolda mekik dokuyan kadınlar bir otobüste toplanmış, emeklerinin görünür olmasını bekliyor gibi.

Aynı yolu uzun zaman kullandım. Ben de zengin muhitteki epeyce yüksek bir binada oldukça düşük bir maaşa çalışan biriydim. Aynı yolda birlikte mekik dokuyorduk. Kadınların birbirileri ile konuşmalarına, işten yakınmalarına, birbirlerine verdikleri taktiklere, ev alma hayallerine tanıklık ettim. Sabah saatlerinde çalan telefonlara “Tamam abla geliyorum. Trafikteyim abla, az kaldı yolum” gibi konuşmalara şahit olup, akşam saatlerinde ise temizliği bitmiş ama yorgunluğu henüz geçmemiş kadınları gördüm. Birbirleri ile karşılaştıklarında konuşmalarına kulak misafiri oldum. Güvencesiz, sigortasız çalışmaktan şikayetçiler. Günlük işten gelen kazancın hemen yok olduğundan, yarın iş olup olmayacağını bilememekten şikayetçiler. Birbirlerine en çok sordukları şey “Sigortan yatıyor mu?” sorusu oluyor. Neredeyse hiçbirinin sigortası yok. Bazıları kendi yatırıyor.

SGK’lı olmak

Eskiden temizliğe giden kadınlardan biri “ofis işine” geçtiğini anlatıyor arkadaşına: “Çay işlerine bakıyorum ofiste. Ev işinden emekli olamayacağım. Burda sigorta yapıyorlar. Haftasonu tatil.” diyor övünerek. Gündelikten kurtulmuş olmaya seviniyor ve ekliyor “Bizim patronun evinde biri var ona SGK yapıyorlar.” Diğer kadın ise kendi çalışma koşullarını şu sözlerle anlatıyor: “Haftada üç gün aynı eve gidiyorum. ‘Sen burda otuz gün olmuyorsun, sigorta yapamam’ diyor. 800-900 liraya mal olacak, çok para. Bazısına denk geliyor bana denk gelmedi. Dört yıl SGK yapılsa emekli olacağım. Ama yapmıyor.”

Başka bir kadın kazanılan paranın günü bile kurtarmadığını, yarının olmadığını,  günlerin hep aynı geçtiğini söylemiş: “Bugün kazanıyorsun yarına yetmiyor. Para gidiyor, zaman gidiyor.” demişti. Kadınlar sigortasız çalışmaktan kaynaklı yarından umutlu değiller. Zamanın geçmesi korktukları şey. Temizlik işinin uzun zaman yapılması halinde çok çabuk çökeceklerini, yaşları ilerledikçe yapamayacaklarını söylüyorlar.

“Ütü varsa dolap içi silinmez.”

Kadınlar ev işinin ağırlığından şikâyet ederek işverenin bunu anlamamasından yakınıyorlar. İşe dair birbirlerine taktikler de veriyorlar: “Ütü varsa dolap içi silinmez. Yetişmez zaten. Bunlar sırtına vurdukça vurur insanın. Yapamıyorum diyeceksin.” Haftalık düzenli gidilen evlerle, ayda bir gidilen evlerin işinin aynı olmadığını, tüm ev işinin bir günde yapılamayacağını birbirlerine söylerler.

Bir defasında gündeliğe giden kadınlardan biri, işvereninin arkadaşı ile otobüste karşılaşmıştı. Caddede oturan kadın kendisine gelen kadının artık gelmediğini söylemiş “Bana da temizliğe gelir misin?” diye sormuştu. Ardından kadın, arkadaşı ile konuyu konuşacağını söylemişti. Temizliğe giden kadının söz hakkı sanki işverenindeymiş gibi.

“Elin kirini temizlemek”

Otobüste kadınlar birbirlerine hayallerinden de söz ederler. Ev almak hepsinin hayali… Kimi kredi ile ev almış borç ödeyebilmek için gündeliğe gidiyor. Kimi iki göz bir yer olsun bizim olsun diyor. Çocuklarının düğününü yapmak da bu hayaller arasında. Çeyiz hazırlamak ya da düğün borcunu ödemek için çalışanlar da var. Borçlar bittikten sonra hiçbiri “elin kirini temizlemek” istemiyor. Ancak pandemi ile birlikte geçim daha da zorlaşıyor. Ev işine çağıranlar azalıyor ve geçim derdi çoğalıyor.

Görsel: Harold Harvey – A Kitchen Interior

Paylaş:

Benzer İçerikler

“İçinde yaşadığım zaman, dünya, coğrafya, oradaki insanlar, siyasi yapılar, kültürün hiçbir sorumluluğu yok ve tek sorumlu sensin diye bas bağırıp köşesine çekilen tüm sisteme ses çıkarmayıp, durmaksızın kişisel olarak gelişmeye özen göstereceğiz, öyle mi? Bize parmak sallayanlara parmak sallamak belki de en doğru hareket olacaktır.”
Nihal şiddet gördüğü evliliğini bitirdikten sonra geçinmek için her türlü işte çalışıyor. Yaşlı bakıyor, evlere temizliğe gidiyor. TYP çerçevesinde okul temizliği yapıyor bir süre daha sonra mevsimlik tarım işçiliği… Hayatın nerede daha güzel, nerede daha anlamlı olacağına kendisi karar vermek istiyor. Hikayesini dinliyoruz.
Kınıklı domates üreticileri geçtiğimiz günlerde domatesteki düşük alım fiyatlarını protesto için eylem yaptı. Domates üreticisi Selma ile sorunlarını konuştuk. Önceleri tütün ekiyorlarmış. Devlet tütünü bitirdikten sonra domatese yönelmişler. Bu yıl ondan da geçim yok, “Fiyatı çok düşük, domatı ne alan var ne satan” diyor.
Her kadının yaşamı, bir mücadele hikayesidir aynı zamanda. 14 yaşından beri kayısı fabrikasında hep sigortasız çalışan Emine’nin de öyle. Malatya’da hayatın “akışına” karşı çıkıp dayakçı kocadan boşandı. Çocuklarıyla birlikte konteyner kentte kendine yeni bir hayat inşa ediyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!