politik bir konu olarak refah

emeklinin insan yerine konulmaması, emekçi insanın bir üretim aracı olarak görüldüğü neoliberalizmin bir sonucu. patriyarka da yaşlı kadınları, arzu nesnesi olarak değerleri kalmadığı fikriyle ve bakacak torun torba da kalmadıysa toplumun çöpü olarak değerlendiriyor; o saygı gösterileri falan bunu örtmek için!
Paylaş:
ayşe düzkan
ayşe düzkan
ayseduzkan@hotmail.com

memur ve emeklilere yapılacak olağan zammın oranının açıklanacağı 5 temmuz günü, türkiye’de yaşayanların belki yarısı, tüik’ten yapılacak açıklamayı bekliyordu. sözleşmeliler de dahil olmak üzere toplam memur sayısı 2023’te 5 milyonu geçiyor. yine bu yıl, toplam emekli sayısı yaklaşık 15 milyon. yani 20 milyon kişinin ve yakınlarının geçimini ilgilendiren bir şeyden bahsediyoruz. işin içinde devlet var, emek var, siyaset var…

disk o gün enflasyon oranını açıklayacak olan tüik merkezi önünde bir basın açıklaması yaptı ve tüik’i gerçek enflasyonu açıklamaya çağırdı. bence biraz gecikmiş bir çağrı. konfederasyonun 5 temmuz’dan önceki haftalar boyunca bu konuyu ele alması gerekirdi. türkiye’nin her yerinde o gün eylem çağrısı yapan kesk’in de önceki haftalarda eylem yapması gerekirdi, bunun mümkün olduğunu genel-iş’in son eylemiyle gördük.

seyyanen yapılan zamların kök ücreti değiştirmediğini, kıdem tazminatına yansımadığını uzmanlar anlattı, öğrendik.

bu arada sol partiler –hatta yüksek emekli ikramiyesi ve zammı vadetmiş olan kılıçdaroğlu’nun partisi bile- konuya beklenen –en azından beklediğim- ilgiyi göstermedi.

o ara katıldığım bir toplantıda bunları dert etmenin ekonomizm olarak tanımlandığını gördüm. bu fikrin sanıldığından yaygın olduğunu tahmin ediyorum.

yine de, şu noktayı düşünmeden edemiyorum. tüik’in gerçek enflasyonu açıklamaması üzerine yapılacak tahliller, bir köşe yazarı için anlamlı bir konu olabilir. ama kendimi tekrar etme pahasına, mücadelenin önden verilmesi gerektiğini düşünüyorum. hatta çok daha önceden, emeklilerin eski emekçiler olduğu, bugün aldıkları maaşları ve tazminatları zaten yıllarca prim ödeyerek karşıladıkları bilgisi ısrarla tekrar edilerek, herkese ulaştırılmalıydı. kimse, başka hak sahiplerinin kendisinden aldığı yanılsaması içinde olmamalı. vergi nedir, prim nedir konusunda ücret alan herkesin bir fikri olmalı, değil mi?

refah, hem bir sistem hem de bir mücadele alanı olarak sosyalizmin en önemli vaatlerinden biri. sömürünün ortadan kalkmasının ilk sonucu refah; daha iyi ev, daha iyi yiyecek, daha fazla film, kitap, parasız sağlık hizmeti, parasız eğitim, eğitimde eşit hakya feminizmin vaadi? refahta, özgürlükte, sorumlulukta, mutlulukta eşitlik. bence hepsi bu kadar sade.

Daha fazla nemlendirici için mücadeleye değer

burada bir parantez açıp şunu hatırlatayım: avrupa’nın birçok ülkesinde emeklilik yaşı 65 civarıyken beklenen yaşam süresi 85’in altında. örneğin britanya’da erken emeklilik 65, normal emeklilik 68, beklenen yaşam süresi 81,4. yani çalışmadan hayatta kalınacak süre 15 yıl bile değil. daha da fenası 60 yaş sonrası çalışma imkânı bulan az insan olması; yaş ilerledikçe işsizlik riski artıyor. yine britanya’da 60-64 yaşlar arasında olup çalışanlar yüzde 40, 65-69 arasında ise yüzde 10! türkiye’de, eyt mücadelesinin kazanımı, iş bulamayacak yaşta olanların aç kalmamasını sağladı. bu arada, tüik verilerine göre türkiye’de ortalama yaşam süresinin –muhtemelen pandeminin de etkisiyle- azaldığını, erkeklerde 75, kadınlarda 80,5’e indiğini hatırlatayım.

malum, en düşük memur maaşı 22 bin tl olurken en düşük emekli maaşı asgari ücretin bile altında; 7500 tl. emeklinin insan yerine konulmaması, emekçi insanın bir üretim aracı olarak görüldüğü neoliberalizmin bir sonucu. patriyarka da yaşlı kadınları, arzu nesnesi olarak değerleri kalmadığı fikriyle ve bakacak torun torba da kalmadıysa toplumun çöpü olarak değerlendiriyor; o saygı gösterileri falan bunu örtmek için!

dönelim şu son zam konusuna. bence iktidar emeklilerin eski türkiye’yi temsil ettiğini düşünüyor, haklı olarak böyle düşünüyor bile diyebilirim. diğer yandan memur, devletin istihdam ettiği insan ve git gide artan sayıda bu iktidarın seçtiği kişilerden oluşuyor. onlara emeklilerden daha yüksek oranda zam yapılmış olmasını ben böyle okuyorum. bunun başka okumaları da mümkündür tabii. ama nüfusun ve emekçilerin önemli bir kısmının bunları konuştuğu günler boyunca, üstelik konu bu kadar siyasileşmişken, soldan yorum ve açıklamaların gündemimize düşmesi gerekmez miydi?

memur maaşlarına kesk’in öngördüğü zammın yapılması, “seyyanen” yapılan zammın kök maaşa eklenmesi, en düşük emekli maaşının eskiden olduğu gibi asgari ücrete eşit olması, emeklilere gereken zammın yapılması sosyalistlerin mücadelesiyle ya da sosyalistlerin başını çektiği bir mücadeleyle sağlanabilse, bunun sola kazandıracağı güven ve itibar çok büyük olur. her türlü spekülasyon ve çarpıtmayı göze alarak söylüyorum; taksim’e çıkılan bir 1 mayıs’tan daha fazla güven ve itibar sağlayacağına inanıyorum. evet, bazen elmalarla armutları meyveler kümesinde toplamak mümkün.

refah, hem bir sistem hem de bir mücadele alanı olarak sosyalizmin en önemli vaatlerinden biri. sömürünün ortadan kalkmasının ilk sonucu refah; daha iyi ev, daha iyi yiyecek, daha fazla film, kitap, parasız sağlık hizmeti, parasız eğitim, eğitimde eşit hak…

ya feminizmin vaadi? refahta, özgürlükte, sorumlulukta, mutlulukta eşitlik.

bence hepsi bu kadar sade.

refah hakkımız, mücadelemizin büyük bir parçası. daha fazla dondurma, daha fazla tatil, daha fazla nemlendirici ve daha fazla bira için de mücadele etmeye değer.

bu yazıya necla’nın https://www.kadinisci.org/kose-yazilari/editorden/emeklilikte-torun-bakmak-degil-ucuz-tatil-yapmak-isteyebiliriz/ yazısının ilham verdiğini söylemeye bilmem gerek var mı?

Fotoğraf: mynet.com

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!