Queer/feminist hareketin dönüştürme gücüne inanıyorum

“Tanık olduğumuz feminist eleştiri ve tarih, bizimle birlikte mücadele eden herkesi değiştiriyor. Edebiyatın bir tanığı olarak bu değişimi de yazmayı amaçladım. Queer/feminist hareketin bu değiştirme/dönüştürme gücüne inanıyorum, daha ne olsun!”
Paylaş:
Seval Öztürk
Seval Öztürk
sevalozturk18@gmail.com
Seval Öztürk      sevalozturk18@gmail.com

“Tanık olduğumuz feminist eleştiri ve tarih, bizimle birlikte mücadele eden herkesi değiştiriyor. Edebiyatın bir tanığı olarak bu değişimi de yazmayı amaçladım. Queer/feminist hareketin bu değiştirme/dönüştürme gücüne inanıyorum, daha ne olsun!”

Yazar Onur Bütün’ün eleştirinin kadından yana bakışını temsil eden ‘Feminist Okumalar/Cumhuriyet’ten Günümüze Edebiyatta Cinsellik ve Erotizm’, adlı yeni çıkan kitabı NotaBene Yayınları tarafından yayımlandı. Kitap, feminist/queer yöntem ve disiplinlerarasılık üzerine düşünenler için yaklaşık yüz yıllık edebiyat tarihinin üretilmiş metinlerine odaklanıyor, bu metinleri tarihsel, felsefi ve psikanalitik bağlamlarıyla irdeliyor.

Onur Bütün ile kitabı üzerine konuştuk…

Öncelikle kitabın hikâyesini dinleyebilir miyiz sizden? Bu çalışmayı yapmaya nasıl karar verdiniz?

2018’de yayımlanan öykü kitabım Gülümsemeler’de kendime uyguladığım otosansürü fark ettiğimde epey şaşırmıştım. Öykü kahramanlarım cinsellik ve erotizm yaşamaktan uzak kişiliklerdi. Ergenlerde ve queerlerde erotik arzuyu kısmen işleyebilmiştim. Kadınların ve queerlerin özne olma biçimlerinin, edebi söylem içindeki veçhelerinden bir parçayı bütünden ayırmış, yok saymıştım. Bile isteye olmasa da zihnimin işleyişindeki bu yönelim üzerine düşünmeye, okumaya ve araştırmaya başladım. Kadınlarla yaptığımız sohbetlerde, atölye çalışmalarında görece daha rahattık. İş yazmaya gelince, kendimizi cinsellik ve erotizm bağlamında “yok eden” özneler olarak kuruyorduk. Bu kurulum, feminist bir özne olarak beni sarsmıştı. Yazabilmek için okumaya kapanmam, açılırken kolektif bir okuma pratiğine de neden oldu. Üç yıl süren çalışmamın çıkış noktası, kendini bedeniyle düşünmekte eksik kalan kadın ve queer öznenin hikâyesidir.

.

Kitabı henüz okuyamayanlar için özellikle sormak istiyorum. Neden feminist okumalar yapmalıyız, feminist eleştiri kadınlar ve queerler için neden önemli?

Kuramsal ya da edebi metinleri okumak, imgesel ve analitik bir yatırım gerektiriyor. Kuramsal okumalar, kadınların yüzyıllardır “duygulanımsal imgeler” alanında bulunduğunu iddia eden eril tahakküm nedeniyle “erkek işi” olarak görüldü. Bu nedenle popüler aşk romanlarının okurları daha çok kadınlardır. Kapitalist piyasanın emtiası olarak bu türden kitaplar, yazılı olmayan bir anlaşmayla kadın okura sunulur. Kolay okunan kitaplar kadınlarındır, zorlayıcı tüm metinlerse erkeklerin…

Mektup yazmak, günlük tutmak gibi “ciddi sayılmayan” bir yerden yazmaya girişen kadınlar, kitaplarını yazıp yayımlatana kadar, akıl alanından uzakta zaman geçirdiler. Dünyada kadın hareketinin ve feminizmin gelişimiyle beraber özellikle okuma ve yazma faaliyetinin nasıl cinsiyetlendirildiği üzerine de tartışmalar yapıldı. Feminist edebiyat eleştirisinin varlığı daha çok bu tartışmalarla belirginleşti ve bir disiplin olarak hayatımızda yer edindi. Bu bağlamda okumak, kadınlar ve queerler için, özneleşme ve özgürleşme sorunsalını belirginleştirdiği gibi, akıl alanında ölüm kalım meselesi haline de geldi.

Erkeklerce oluşturulan okuma biçimlerine alternatif bir çaba

Kitabınızda büyükçe bir okuma listesi sunuyorsunuz bize. İncelediğiniz pek çok yazar ve eser var. Bu eserleri nasıl seçtiniz?

Kitabımın adı olan ‘Feminist Okumalar’, hem bireysel hem kolektif okumaya gönderme yapan bir tanımlama. Çalışmam boyunca eşzamanlı devam eden ‘Feminist Okumalar Atölyeleri’nin okuma listeleri de kitabımda kısmen yer alıyor. Literatür taraması yapmak, çalışma nesnenize seçtiğiniz yöntemler aracılığıyla bakmak; bazı metinleri elemenizi, bazılarını ise öne çıkarmanızı gerektiriyor. Bu işi yaparken pek çok arkadaşıma ve metne başvurdum. Kitabımın teşekkür kısmında hepsinin adlarını anmaya çalıştım. Kaynakça’da yer alan metinler dışında öykü/queer öykü gibi düzenlediğim her bölümün sonuna ‘Ek Okuma Listeleri’ yerleştirdim.

Her metin okurlarla buluştuktan sonra, eksiklerine, eleştiriye açılır. Başka bir deyişle tamamlanmış metin yoktur. Örneğin,  Lerna Ekmekçioğlu’nun Bir Milleti Diriltmek 1919-1933 Toplumsal Cinsiyet Ekseninde Türkiye’de Ermeniliğin Yeniden İnşası, Zehra Çelenk’in Hayatta Kalma Rehberi ya da Burçin Tetik’in Annemin Kaburgası adlı metinleri kitabımda yer almadılar. Başkaca eksikleri de fark edecektir okurlar…

Fark edilmeyen, daha az değinilen bazı örneklerse; Aziz Nesin’in mizahi romanı Kadın Olan Erkeğin Hatıraları, Janset Karavin’inTransdomim, Ebru Nihan Celkan’ın Kimsenin Ölmediği Günün Ertesiydi, Peride Celal’in Deli Aşk, Füruzan’ın Gül Mevsimidir gibi metinler… 400’ün üzerinde metin kitabımda yer aldı.

Kitabım, cinsellik ve erotizm temasını ağırlıkla işleyen yazar ve şairleri kapsayan, queer/feminist yönteme yüzü dönük bir okuma ve seçki metni olarak, edebiyat eleştirisinde erkekler tarafından oluşturulan okuma biçimlerine, listelerine ve nesnel ölçütlere alternatif bir çabanın yansısı gibi görülebilir.

Kadınlar/queerler tarafından yazılmış pek çok metin göreceğiz

Son olarak, edebiyatta feminist eleştirinin evrimine, yarınına, kadın/queer hareketiyle birlikte dönüştürücü etkisine dair neler söylersiniz?

Türkiye’de ve dünyada feminist bir kanonumuz olduğuna inanıyorum. Bu kanon; edebiyatı, feminist eleştiriyi “kadın ve queer” hassasiyetlerle yoğurup mütemadiyen yenilerken ırk, savaş, cinsiyet, kültür, sınıf, politika, felsefe ve tarih gibi yaşamın ve mücadelenin farklı örüntülerine doğru da genişletiyor.

Feminist kadının/queerin okuması, yalnızca metinlerde bir erkeğin fark edemeyeceği yorumlama pratiğinin varlığından değil, farklı toplumsal/siyasal çatışma alanlarına işaret ettiği için de önemlidir. Feminizm, okumak ve yaşamak arasındaki bağlantıda bildik reçeteler sunmaz; çatışmalı alanlarda eril tahakkümden kaynaklanan nedenleri arayan, sorgulayan tartışmalara açılmayı önemser. Okumanın ve yazmanın sınırlarını zorlarken; deneysel olana, dişil-queer dile, düştüğümüz gafletlere, homofobiye, mizojiniye, insanmerkezciliğe ve türcülüğe de açılan hiyerarşik düşünceyi sarsan bir mücadele ve zihinsel pratiğin gerçekleşmesini ciddiye alır. Kitabımın bu tartışmalar arasındaki eksiklikleri ararken kendi eksiklerini söyleyebilmesi tam da feminist eleştirinin bir pratiği biçiminde görülebilir.

Bizim Hayganuş Mark’ı, Emine Semiyye Hanım’ı fark edebilmemiz için çok uzun bir zaman geçmesi gerekti. Bundan sonra o kadar vakit kaybetmeyeceğimizi garanti edebilirim. Türkiye’de ve dünyada kadınlar/queerler tarafından yazılmayı, yayımlanmayı bekleyen pek çok yeni metinle karşılaşacağız.

Kitabımın çabası içinde sayabileceğim; edebiyat eleştirisinde asıp kesmek yerine görmeyi/göstermeyi, açmayı/kolektifleştirmeyi amaçladığım bir süreç benim açımdan her gün yeniden başlıyor. Öğrenmeye duyduğumuz istek ve inanç, içine tıkıldığımız evlerin, odaların dışına çıkma, yıllardır süren araştırma ve incelemeye yatkınlık gibi niteliklerimizin görünür ve tartışılır olmasına yani hepimizin değişmesine yol açıyor. Tanık olduğumuz feminist eleştiri ve tarih, bizimle birlikte mücadele eden herkesi değiştiriyor. Edebiyatın bir tanığı olarak bu değişimi de yazmayı amaçladım. Queer/feminist hareketin bu değiştirme/dönüştürme gücüne inanıyorum, daha ne olsun!

Paylaş:

Benzer İçerikler

Yoksulluğun dibindeki gecekondu kadınlarını da betimledi, her şeyde kullanılan bir eşyadan farksız konak hizmetçileri ve beslemelerini de… Baskıcı “Aile reisleri”ni hiç sevmedi. İç dünyaları keşfedilmeye değer görünmeyenler onun usta kaleminde hayat buldu. Füruzan kocaman bir pencere açtı dünyaya. 
Türkiye’de feminizmin adının henüz anılmadığı yıllarda kadın yazarların eserlerinde feminist duyarlılık güçlü şekilde hissediliyor. Sosyolog Duygu Çayırcıoğlu’nun kaleme aldığı “Kadınca Bilmeyişlerin Sonu”, bu duyarlılığı görünür kılmayı amaçlıyor.
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!