Rana Plaza’da canlarını yitirenleri anıyoruz

24 Nisan 2013 tarihinde Bangladeş’in başkenti Dakka yakınlarında içinde pek çok tekstil işyerinin bulunduğu Rana Plaza’da bir yangın çıktı. Yangın sonrası çöken bina çoğu kadın olmak üzere 1113 işçiye mezar oldu. Bu kapitalizm tarihinde en büyük işçi katliamlarından biriydi. Felaketin sekizinci yılında yaraların bir kısmı sarılırken, işçilerin çalışma koşullarında çok az değişiklik oldu
Paylaş:
Necla Akgökçe
Necla Akgökçe
nakgokce@gmail.com
Derleyen: Necla Akgökçe          nakgokce@gmail.com

24 Nisan 2013 tarihinde Bangladeş’in başkenti Dakka yakınlarında içinde pek çok tekstil işyerinin bulunduğu Rana Plaza’da bir yangın çıktı. Yangın sonrası çöken bina çoğu kadın olmak üzere 1113 işçiye mezar oldu. Bu, kapitalizm tarihinde en büyük işçi katliamlarından biriydi. Felaketin sekizinci yılında yaraların bir kısmı sarılırken, işçilerin çalışma koşullarında çok az değişiklik oldu.

Bina yıkıntılara arasında Zara’dan  Mango’ya Beneton’a uluslararası pek çok tekstil devinin etiketleri çıktı. Batı’nın ışıklı caddelerinde büyük mağaza zincirleri olan şirketler sağlık ve güvenliğin hiçe sayıldığı, kadınların üç kuruşa çalıştırıldığı bu atölyelerde üretiyorlardı ürünlerini.  Binaya kazadan önce plana aykırı bir biçimde üç kat daha çıkılmıştı ve işçiler çökme tehlikesine karşı patronları uyarmışlar ama hiç kimse, hiçbir şey yapmamıştı.

Doğal felaketlere alışık ülke, kapitalist kâr hırsının, açgözlülüğün ürünü olan bu kadar büyük felakete ilk kez sahne oluyordu. İtfaiye’nin yok tıkanıklığı nedeniyle bir saat geç geldiği yangın yerinde yoksul ve çaresiz insanlar günlerce yakınlarını beklediler.

Bangladeş, Çin’den sonra dünyanın ikinci büyük tekstil ihracatçısı. Tekstil sektöründe dört milyondan daha fazla kişi çalışıyor. Bunların yüzde 80’i, başkent Dakka’nın kenar mahallelerinde küçük odalar kiralayan ve ücretlerinin çoğunu ailelerine gönderen, okuma yazma bilmeyen yoksul genç kadınlardan oluşuyor. Aralarında 14-15 yaşlarında  ailelerine destek olmak için  çeyiz parası biriktirmek için çalışanlar da var. Endüstriyi ayakta tutan işte bu kadınlar.

Kazadan bir yıl geçtikten sonra yapılan anmada bir kolunu kaybeden Rosina şöyle konuşuyor: “Kazanın fotoğraflarını bakamıyorum. Üç gün bir çukurda yattım. Hareket edemiyor, acı çekiyordum ve çok susamıştım. Berbattı. Bugün kapalı bir yere girdiğimde duramıyorum, paniğe kapılıyorum. Hâlâ tedavi görüyor, çalışamıyorum. ”

Rui Abekom’un çatık suratından yaşlar akıyor. Elinde kızının küçük bir fotoğrafı var; kırmızı elbiseli saçlarını arkadan sıkı sıkı bağlamış. Alevler içinde hayatını kaybettiğinde sadece 17 yaşındaydı.  “Benim tek varlığımdı kızım. Onu yalnız büyüttüm, kocam bizi erken terk etti. Kendi parasını kazanmaktan gurur duyuyordu. Bana ‘benim için 17 yıl çalıştın, şimdi senin için de ben çalışıyorum’ demişti. ”

İnkar yarışına girdiler

Hepsinin hikayesi farklı bir tek yoksullukları ve terk edilmişlikleri ortak. Kazadan sonra ne oldu? İlk şoku atlattıktan sonra koca koca markalar inkar yarışına girdiler, kendilerinin olayda hiç suçları olmadığını ilan ettiler. Ama bu beyanın arkasından enkazdan çıkarılan etiketler onların suçlarını birer birer ifşa ediyorlardı.

Sonra Bangladeş hazır giyim sektöründe iş güvenliği ve çalışma koşullarını düzeltmek amacıyla çeşitli inisiyatifler geliştirildi. Bunlardan ilki “The Accord on Fire and Building Safety in Bangladesh” yani Yangın ve Bina Güvenliği Anlaşmasıydı. Bu anlaşma Bangladeş’ten alım yapan küresel markalar ve perakendeciler ve sendikalar arasında yasal bağlayıcılığı olan bir belgeydi.  The Accord, IndustriALL ve UNI Global Union tarafından Clean Clothes Campaign ile işbirliği halinde geliştirilmişti. Buna göre artık bina güvenliği, çalışma koşulları ve yangın standartları düzenli olarak denetlenecekti.

2018 yılı Nisan ayı itibariyle 200 marka, 10 sendika ve dört STK’nın anlaşmayı imzaladığı söyleniyor.  Kuzey Amerika merkezli markaların çoğu Bina Güvenliği anlaşmasını imzalamadılar. Yani anlaşma bağlayıcılığı ve etkinliği açısından sınırlı bir halde şimdi. Türkiye’de de LCW, Benotton gibi işyerlerinin önünde Temiz Giysi Kampanyası anlaşmayı imzalamalarını talep eden eylemler düzenlediler. Hatırlarsınız.

Bu anlaşmaya karşı ABD ve Kanada’da bulunan şirketler yan yana gelerek Bangladeş İşçi Güvenliği İttifakını kurdular. Bunun da 29 Marka’yı kapsadığı söyleniyor. Bu arada Bangladeş hükümetiyle ILO da  ABD’nin anlaşmasına benzeyen bir anlaşma imzaladı.

ILO ayrıca kazadan sonra kendi şemsiyesi altında bir tazminat fonu oluşturuldu. ILO, mağdurlara ve yakınlarına tazminat ödenmesi için 40 milyon avroya ihtiyaç duyulacağını hesaplamıştı. Bunların hepsi ödendi mi kime ödendi, hala muamma.

Son pandemi krizinde Uluslararası tekeller, ürün alımını durdukları için Bangladeş başta olmak üzere pek çok tekstil üreticisi Güney Asya ülkesinde insanlar, işsiz ve aç kalmışlardı.

Sendikacı ve felaketten sonra kadın işçilerin haklarını korumak için kurulan Ajwar Vakfı temsilcisi Nazma Akter, yangından sonra sektörde bazı şeylerin iyileştiğini ama kötü çalışma koşullarının ve işçi insan hakları ihlallerinin hala tam anlamıyla ortadan kalkmadığını, yapılması gerekenler olduğunu söylüyor, kendisiyle yapılan bir söyleşide.

Çünkü tekeller ucuz maliyet peşindeler ve Bangladeş gibi ülkelerde üretim yaptırmalarının nedeni daha fazla kâr. Endüstri yangını vs gibi kelimelerle işin üstünü örtmeye gerek yok. Bu bir iş cinayeti ve kapitalizm öldürmeye devam ediyor.

 

Paylaş:

Benzer İçerikler

Gösterilecek içerik bulunamadı!
İçeriklerimizi kaçırmamak için e-posta bültenimize ücretsiz abone olun!