AKP ve MHP iktidarına dair yıllardır belli çevrelerin ve küçük bir azınlığın bildiği gerçeklerin ortalığa saçıldığı zamanlardan geçiyoruz.
Öyle şeyler ortaya çıkıyor ki her defasında yok artık demekten yorulur olduk.
20 yıllık iktidarlarını özetleyin derseniz tek kelime ile riya derim.
12 Eylül Askeri Darbesi’nin ardından 1988-1989 yıllarında Bahar Eylemleri diye tarihe kaydedilen işçi eylemleri, çok büyük umut ve mücadele dalgası yarattı toplumda. Aynı yıllarda, onun yarattığı güçte bir diğer etkiye Duygu Asena’nın Kadının Adı Yok kitabı neden oldu.
1987 yılında basılan kitapla ülkede yer yerinde oynadı. Bir yandan 12 Eylül yasaklarıyla kapatılan solcu kurumlar mahalle aralarında yeniden açılıyor; yıllardır yasaklanan işçi eylemleri, mitingleri yeniden örgütleniyor; sosyalist dergiler peş peşe açılıyor… Diğer yandan yıllardır evlerde, dergi sayfalarında, ufak bürolarda toplanan feministler feminist yayınlar çıkartıp örgütleniyor ve Kadınca dergisinde yıllarca kadın hakları için mücadele eden Duygu Asena, bu iklim içinde Kadının Adı Yok kitabını yazıyor.
Yok ayrı gayrımız
Kanımca Kadının Adı Yok kitabının bu kadar ses getirmesinin bir nedeni, yazarının orta sınıf ve seçkin çevreden olması. Kitap genel olarak kadınlara hitap etmesine rağmen kendisini erkeklerle eşit gören eğitimli, orta ve üst sınıftan kadınların da erkeklerle eşit olmadığını ifşa etti. Yıkıcılığı bundandı. Duygu Asena’nın bir taşla iki kuş şeklinde özetleyeceğimiz etkisi ülkeyi yerle bir etmekle kalmadı; eğitimli, orta ve üst sınıf, kendisini “kadınlıktan kurtulmuş” kadınlar olarak görenlere “Yok ayrı gayrımız, hepimiz kadınlar sınıfının üyesiyiz” dedi.
Burjuva kadın diye dillendirilen kadınların aslında burjuva erkeklerin kölesi (hadi siz karısı diye okuyun) olduğunu gösterdi. Elbette Duygu Asena’nın feminizmi, radikal/maddeci/sosyalist feminizmler gibi ev içi ücretsiz kadın emeğini işaret ederek bunu başarmadı. Onun başarısı, o güne dek solcu, liberal, İslamcı, Türkçü, Kemalist ideolojilerin kendi makbul kadınını kurgulayarak kadınları bölen politikalarına meydan okuyup bütün kadınları kapsayan, bölünmüşlükten kurtaran bir yerde durabilmesindeydi.
Kadının Adı Yok diyerek ideolojilerin ayırdığı, karşı karşıya getirdiği, kutuplaştırdığı kadınları feminizmle birleştirmiş oldu. O günlerde bağımsız bir yapı olan sosyalist feministlerin çıkardığı Kaktüs dergisi, kadınları sosyalizmin kurtaracağını vurgularken, sosyalist kurumların çevresindeki kadın kurumları ve dergileri burjuva ideolojisi olarak gördükleri feminizmi dışlayarak yine kadınları sosyalizmin kurtaracağını söylüyorlardı.
1987 yılında çıkan ve kendisini başka hiçbir ideoloji ile ilişkilendirmeden doğrudan “Feministim” diyen radikal feminist kadınların çıkardığı Feminist dergisini anımsamak bu açıdan önemli.
Kemalist çevreler için feminizm tehlikeli ama kadınları da zaten cumhuriyet ve onun kurucusu Mustafa Kemal çoktan kurtarmıştı bile!
İslami çevrelerde kadınları ilgilendiren sorunlar ideolojiye hizmet eden temel basamaklar olarak erkekliğin ağır baskısı altında tutuldu. Kadınların özgürleşmesi, eşitliği hiçbir zaman gündeme alınmadığı gibi feminizm her daim bu çevreler tarafından başat mücadele alanı olarak görüldü. Müslüman kadınların feminist ideolojiden uzak tutulması, Müslüman erkekler için varlık yokluk nedeni gibiydi.
Kadının Adı Yok kitabı kadınların bu bölünmüşlüğü ortamında ve 12 Eylül Darbesi ve erkeklik baskıları altında çıktı. O yıllarda ilk gençliğini yaşayan benim gibi kadınların hayatını değiştirdi. “Kadınlar aile ve erkekler olmadan ayakları üzerinde durabilir” dedi. Daha da ileri gitti; onlara rağmen yapabileceğimiz hissini aktardı bize. Hayatım boyunca edindiğim en devrimci his de bilgi de buydu. Üstüne tanımam!
Ve bunu yıkıcı ideolojilerden gelen bir kadın söylemedi. Alt sınıflardan gelen bir kadın da söylemedi. Çoğunluğun dışında kalan bir kadın söyledi. Ayrıcalıklıların olduğu yerden bir kadın, toplumdaki bu riyaya işaret ederek “Eşit değiliz” diye fırlattı taşı ve sırça köşk tuzla buz oldu. Eşitlik, özgürlük diyen diğer kesimler de payına düşeni aldı.
Kadının Adı Yok kitabı ile patriyarka, kelimenin tam anlamıyla feminist taşı alnının çatına yedi. Kitap, yasakları delerek, baskıları aşarak kadınların ellerine ulaştı, elden ele dolaştı, üst üste baskılar yaptı. Elbette Duygu Asena yalnız değildi, baskı ve hor görmelere rağmen yıllardır süren feminist mücadele vardı. Birbirlerini tetikledikçe tetiklediler.
Kadınları güçlendirdiler. Özellikle genç kadınların akıllarına yeni bir hayat fikrini soktular. Erkekler olmadan da kadınların hayatlarını sürdürebileceklerini gösterdiler. Erkek şiddetinin kader olmadığını, suç olduğunu ve onu yenebileceğimizi öğrettiler. Feministler erkek şiddetine karşı sokak eylemleri yaparken, yazarken, tartışırken, evlerin içinde kadınlar erkek şiddeti dâhil erkeklerin baskılarına karşı direnişlerini yükseltti. Feminist söylemlere kulak veren, feminizmi içselleştiren genç kadınlar, evlerde babalarının karşısına dikilerek anneleriyle dayanıştı. Evlerin içinde başka bir fidan filizleniyordu. Feminizm her yere giriyordu. Sosyalist yapılar başta olmak üzere siyasi, sosyal çeşitli kurumlarda artık kabul ediliyor, erkekleri hizalayacak güce ulaşıyordu.
Ama en çok evlerin, ailenin içine girdi. Çünkü en çok orada ihtiyaç vardı feminizme.
Riya ile feminizmi yenemezsiniz
20 yıldır iktidarda olan AKP iktidara ilk geldiği yıllarda feminizm için “marjinal ideoloji” diyordu. Şimdi maaşlı trolleri, yandaş yazarları, yandaş kadın kurumları ile engelleyemediği feminizme karşı mücadele veriyor. İşi oldukça zor.
Antifeminist mücadele yürütürken bile arakladıkları slogan, feminist mücadelede simgeleşmiş kitabın adı. Yine de söylemeden geçmeyeyim: Kadınları erkeklere köleleştirdiği için feminizmin hedefinde olan aile kurumunu yüceltmek için kullandığınız argüman kadınların kurtuluşunun simgelerinden biri olunca ters köşe yaparak hedefinize ulaşmış olmuyorsunuz, bir kez daha aslını hatırlatmış oluyorsunuz.
Kadına karşı aileyi yücelterek bindiğiniz dalı kesiyorsunuz. Erkeklikle yaptığınız anlaşma nedeniyle hedefe koyduğunuz feminist mücadele sayesinde siyaset yapma hakkına sahipsiniz. Bunu zaten biliyorsunuz.
İşiniz gücünüz riya. Ama riya ile feminizmi yenemezsiniz, neden gerekli olduğuna hizmet etmiş olursunuz.