İzmir’deki tramvay duraklarında tuvalet bulunmaması nedeniyle güvenlik işçisi Hülya Onaylı’nın yaşamını yitirmesinin üzerinden üç hafta geçti. Göz göre gelen bu iş cinayetinin ardından tepkilerin odağındaki İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Metro AŞ, bazı tramvay duraklarına seyyar tuvalet koydu.
Peki, sorun çözüldü mü? Tramvay ve metro hatlarında çalışan kadınların anlattıklarına bakılırsa hayır; çünkü işçilerin 5 yıldır görmezden gelinen sorunları tuvaletle sınırlı değil. Ağır ve sağlıksız koşullarda çalışıyor, mobbinge maruz bırakılıyorlar. Birçok meslek hastalığından mustaripler. Duraklardaki işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri ise hâlâ çok yetersiz.
Ailenin isyanı: ‘Kadınlar köle gibi çalıştırılıyor‘
Tramvay duraklarında tuvalet olmadığı için çevredeki işletmelerin tuvaletini kullanmak zorunda kalan işçiler, daha önce de bu sorunu defalarca gündeme getirmişti. Hatta bu sorun medyaya da yansımış, kadın işçiler altlarına bez bağlamak zorunda kaldıklarını anlatmıştı.
Buna karşın yetkililer sorunları yok saymaya devam etti ve sonunda korkulan oldu. İzmir Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Metro AŞ’ye bağlı Köprü Tramvay Durağı’nda güvenlik görevlisi olarak çalışan 38 yaşındaki Hülya Onaylı, 20 Eylül’de tuvalet ihtiyacı için karşıya geçmek isterken trafik kazasında hayatını kaybetti.
İki küçük çocuğu olan Onaylı’nın ölümünden 9 gün sonra, 48 yaşındaki abisi Özer Tunaoğlu da beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi. Peş peşe iki büyük acıyla sarsılan aile, “Bu ecel değil ihmal, cinayet!” diyerek belediyeye tepki gösterdi. Hülya Onaylı’nın ikizi Derya Karaca, DHA’ya yaptığı açıklamada, “Bu kadınlar gece 24.00’lere kadar köle gibi çalıştırılıyor. Altında bezle çalışan kadınlar var. Bu nasıl bir mağduriyet? Hiçbir insani ihtiyaçlarını karşılayamadıkları bir sistemde çalıştırılıyorlar” dedi.
Öte yandan otomobiliyle çarparak Hülya Onaylı’nın ölümüne neden olan ve tutuklanan Bahadır S. hakkında dava açıldı. İddianamede sanığın 6 yıla kadar hapsi talep edildi. Bilirkişi raporunda hem Onaylı’nın hem de sanığın kusurlu olduğu belirtilirken, “kurum, kuruluş ve üçüncü kişilerin ise hata ve ihmallerinin görülmediği” ifade edildi.
‘Onaylı’nın çocuklarına ne diyecekler?’
Hülya Onaylı’nın da üyesi olduğu DİSK Genel-İş Sendikası İzmir 9 No’lu Şube’nin tek kadın yöneticisi Seven Şen, kendisi henüz işyeri temsilcisiyken de başlıca problemlerinin tuvalet olduğunu ve eski şube yönetiminin Metro A.Ş. ile bu konuyu defalarca görüştüğünü aktardı.
14 yıl güvenlik görevlisi olarak çalışmış olan Seven Şen, Hülya Onaylı’nın ölümüyle sonuçlanan iş cinayetine ilişkin şunları söyledi:
“Tramvayda çalışma koşulları çok farklı, çok ağır. Molalar çok sorunlu, dinlenme alanı yok, açık alan. Tuvalet ihtiyacı için yakınlardaki benzin istasyonları, marketler ya da restoranların kullanılması… Bir de üstüne, tuvalete gitmek için karşıdan karşıya geçerken araç çarpması riski… Hülya Onaylı’nın iki evladı kaldı ortada; biri 1, diğeri 3 yaşında. Yarın öbür gün bu çocuklara ‘Annen tuvalete giderken öldü’ deseler… Tunç Başkan kadın istihdamına önem veriyor ama çalışma şartlarımızın artık düzeltilmesi lazım.”
İdrar yolu enfeksiyonları kronik oldu
Hülya Onaylı’nın çalışma arkadaşlarından olan, ismini vermek istemeyen güvenlik görevlisi bir kadın ise yıllardır seslerinin duyulmadığından yakındı. İşçi, “Biz kadın çalışanlar için idrar yolu enfeksiyonları kronik hale geldi. Ben son iki ayda iki defa idrar yolu enfeksiyonu yaşadım. Her defasında aynı tuvaletlere gidemiyoruz. Gittiğimiz tuvaletleri çok fazla insan kullandığı için muhtemelen mikrop kapıyoruz” dedi.
Tuvalet dışında da pek çok sorunlarının olduğuna dikkat çeken kadın işçi, bu sorunları şöyle sıraladı:
“Üstümüzü değiştirebileceğimiz bir alanımız yok. Duraklardaki kabinet dediğimiz küçük odalar bize tahsis edilmiş değil. İşe ilk girdiğimiz andan itibaren o odalara çantalarımızı koyup dışarıda çalışıyoruz. Cihazları korumak için kullanılan odalar bunlar. İlk işe başladığımızda can güvenliğimiz hiç yoktu. Çoğu durakta koruma, bariyer vs yoktu. Araç trafiğine de açık bazı mevkiler. Kışın soğukta, yazın sıcakta çalışıyoruz.”
Sendikaya ilk üye olduklarında sendikanın bu sorunları gidermek için Metro A.Ş. yönetimi ile görüşmeler yaptığını kaydeden işçi, şirketin olumsuz tavrı nedeniyle sorunların çözülemediğini belirtti.
‘Son nokta buydu işte: Tuvalete giderken ölmek!’
Taşerondan belediye şirketine geçirilirken kendilerine birçok söz verildiğini, ama bunların hiçbirinin tutulmadığını söyleyen işçi, tam tersine mobbinge maruz kaldıklarını ifade etti:
“Bu mobbing, örneğin pandemide maskeni takmadığında tutanak tutulması vs şeklinde ortaya çıktı. Yüksek çözünürlüklü yelekleri yalnızca gece giyelim dedik -ki bu yeleklerin özelliği karanlıkta fark edilmemizi sağlamak-, ‘Hayır bizim dediğimiz olacak’ diyerek dayatmada bulundular. Su sebillerinden çok şikâyetçi olduk temizlenmediği için. Çok ağırdan aldılar, çok geç temizlendi. Ben halen daha sebilden su içmiyorum, evden getiriyorum. Oturma yerlerimiz çok rahatsız, tabureler kırık çıkık. Bunların yanında sürekli ayakta kaldığımız için bel fıtığı ve varis ağrısı çeken çok fazla çalışma arkadaşımız var.”
Tüm bu sorunları sosyal medyada da paylaştıklarına dikkat çeken kadın işçi, “Son nokta buydu işte. Tuvalete giderken araba çarpması sonucu ölmek! Biz de ölebilirdik, hâlâ ölebiliriz. Keşke birimizin ölümüyle fark edilmeseydi 5-6 yıllık sorunlar. Bu ihmaller bütünü olmasaydı ve biz bu acıyı yaşamasaydık keşke” diye konuştu.
‘Ne oldu, çok mu su içtin, adet misin?’
İzmir Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Daire Başkanlığı ve Metro AŞ yetkilileri, yoğun tepkiler üzerine açıklama yapmış, tramvay ve metro personelinin istedikleri zaman tuvalete gidebildiğini savunmuştu. Açıklamada, bunun için “değiştirici” denilen çalışanların istihdam edildiği ifade edilmişti.
Hülya Onaylı’nın bir diğer çalışma arkadaşı, durumun hiç de aktarıldığı gibi olmadığını dile getirdi. Kendisi de güvenlik görevlisi olan kadın, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Tuvalete gitmek için amirimi arıyorum, ‘Bekle, birini göndereceğim’ diyor. Ama ne zaman gönderecek? En yakın duraktaki bile 15 dakika sonra gelebilir. Eğer amire ulaşamadıysam ya da olumsuz bir cevap aldıysam TKM’yi (Trafik Kontrol Merkezi) arıyorum. Oradakilerin hepsi erkek. Onlara derdimi anlatıyorum. TKM’dekiler eskiden şunu bile söylüyorlardı: ‘Ne oldu, çok mu su içtin, adet misin?’ Kadınlarla dalga geçiyorlardı.”
Tuvalet ve kadınların bez bağlama sorununu, sendikaları aracılığıyla bakanlığa bildirdiklerini belirten kadın işçi, bakanlığın da yaşananlara göz yumduğunu vurguladı.
‘Bir arkadaşımız altına kaçırdı’
Tuvalete gitmek için bir emir-komuta zincirinden geçtiklerini söyleyen güvenlik görevlisi, izin almadan gittiklerinde haklarında “görev yerini terk ettikleri” gerekçesiyle tutanak tutulduğunu anlattı. Kadın işçilerin hakkında bu nedenle sayısız tutanak olduğunu söyleyen işçi, şöyle devam etti:
“Bir kişi tutanak yiyip ceza aldığında, diğer çalışanlar da baskılanmış oluyor. Bu yüzden bez bağlayan arkadaşlarımız var. Çöp kovalarına işemek zorunda kalıyor kadınlar. Çünkü bir tutanak demek, bir günlük yevmiye cezası demek. Günde 150-200 lira kazanmak için karda kışta açık alanda çalışan insanlara bu cezayı verdiğinizde diğer insanları da korkutmuş oluyorsunuz. İlk tutanakta ihtar, ikincide bir yevmiye, üçüncüde iki yevmiye, dördüncüde üç yevmiye cezası alıyorsunuz. Bir sonrakinde işten çıkarılıyorsunuz.
Bir arkadaşımız şunu yaşadı: Amire haber veriyor. Amir, ‘Değiştiricin gelene kadar bekle’ diyor. Değiştirici geç geliyor, arkadaş altına kaçırıyor. Amirini arayıp ‘Altıma kaçırdım, bana izin verin, eve gideceğim’ diyor. ‘Eşini çocuğunu ara, kim varsa sana kıyafet getirsin’ diyor amir. Velev ki aradı, kıyafet getirdiler, üstünü nerede değiştirecek? Öyle bir yerimiz yok.”
‘Kadın personel sayısını azalttılar‘
TKM’nin tren trafiğini kontrol etmek için kurulan bir sistem olmasına rağmen, çalışanlar üzerinde denetim ve baskı unsuruna dönüştürüldüğünü söyleyen kadın güvenlik görevlisi, kameralarla her anlarının izlendiğini de ifade etti.
Güvenlik nerede duruyor, su-sigara içiyor mu, oturuyor mu, yemek yiyor mu diye bakıldığını anlatan işçi, “Hatta şuna kadar bakıyorlar: Yemek yiyebileceğimiz bir yer yok. Küçük kabinetlerin içinde alelacele yemek yiyor arkadaşlarımız. Zaman da kısıtlı olduğu için yolcu boşlukları olduğunda, araya girip atıştırıyoruz. O zaman ‘Hayırdır, sen çatal bıçak kullanmıyor musun, hangi devirde yaşıyorsun’ diyorlar. Kameralar o kadar net ki kabinetlerin içini bile görüyor. İç çamaşırımı düzelteyim diye girseniz o kadar bile özeliniz yok” şeklinde konuştu.
Yetkililerin bugüne dek tüm bu sorunları çözmek yerine, kadın personel sayısını azalttığına dikkat çeken işçi, “Şu anda metroda 12 kadın güvenlik var, tramvayda ise 90 kadın var. Daha yüksekti sayımız, 140 civarıydı. Başka birimlere gönderdiler, personel azalttılar. Azaltırken de kadınları gönderdiler. Çünkü tuvalet sorununu en çok dile getirenler kadınlardı” dedi.
Personel sayısı azaltılınca sorunlarının daha da arttığını belirten kadın işçi, “Çünkü değiştirici sayısı da azalmış oldu. 4 ya da 5 durağa bir değiştirici koydular. İnsanlar bu yüzden su tüketimini azalttı. Duyarlı yurttaşlar özellikle soğuk havalarda bize çay çorba getiriyor, teşekkür edip geri çeviriyoruz” ifadelerini kullandı.
‘Demek ki yapılabiliyormuş!‘
Hülya Onaylı’nın ölümü sonrası Konak güzergâhındaki 32 tramvay durağından 10’una seyyar tuvalet konduğu öğrenildi. Onaylı’nın bir çalışma arkadaşı, yıllardır bekledikleri bu gelişmeye artık sevinemediklerini dile getirerek, şunları söyledi:
“Biz 5 yıldır bu sorunu yaşıyoruz. Tüm kadınların idrar keselerinde sorun var, sürekli idrarlarını tuttukları için. Erkekler de trafik geçişi yoğun olmayan duraklarda pet şişelere idrarını yapıyor, onlarda da prostat var. Prostat raporunu gösterip ‘Beni tuvalete yakın duraklara yazın’ talebinde bulunuyorlar ama buna rağmen kolaylık sağlanmıyor çalışanlara. İnsan olarak değer görmemiz için bir kadının hayatını kaybetmesi mi gerekirdi? Demek ki yapılabiliyormuş işte, bir canın gitmesine gerek yokmuş.”
Fotoğraflar: Genel-İş